Elini uzattı ve yerdeki kırmızı sıvıya parmağını değdirdi. Burnuna yaklaştırdı ve "Lanet olsun, yine kan." diye mırıldandı. Hafifçe etrafına bakındı, odasında her şey yerinde gibiydi. Havadaki hafif, ağır bir koku dışında normaldi. Gözlerini hafifçe kıstı, sonra kapattı; nasıl olsa bu her neyse, gözlerinin ona pek yardımı olmayacaktı.
Odanın içine doğru iki adım attı.
Görmediği
şey, tavanda durup ona bakan
şeydi.
***
"Hey, John, uyan be herif!"
Yüzüne sertçe vurulan bir kaç tokadı, uyuşmuş yanaklarında zar zor hissetti. Gözlerini hafif hafif açtığında önce bir siyahlık gördü, ancak kısa süre sonra bunun gökyüzü olduğunu fark etti. Kafasını hafifçe sola çevirdiğinde ona bakan yüzü gördü. Siyahi bir adam, gri beresi ve kahverengi montuyla ona bakıyordu. Siyah büyük gözleri, endişe ile parlıyordu ve yüzü endişeyle buruşmuştu.
"Şükürler olsun." dedi gözlerini gökyüzüne çevirerek, yüzünde az buçuk alaycı bir ifade vardı. "Ne oldu be adam? Kıçını oynat da bana ne olduğunu söyle."
John elini gözlerine götürdü ve az biraz ovuşturduktan sonra oturdu. Eliyle çimenleri aramaya başladı. Tek bir kelime bile etmemişti.
"Hey! Hey! Konuş be adam!" Adam ayağa kalktı ve ve John'a doğru yürümeye başladı. Gözlerine ona dikmiş ve kollarını iki yana açmıştı.
John'un eli, sonunda bir metale değdi. Tuttu ve parlayan şeyi havaya kaldırdı. Gözlüğünün camını üstündeki giysiye sildi ve gözüne taktı. "Orada gördüğüm şey, aradığımız şey değildi." dedi hafifçe. Gözlerindeki yaşlar akmasa da, bu karanlıkta dahi belirginlerdi. Pek bir ifade olmasa da yüzünde, üzgün olduğu sesinin çatallı tonundan belliydi.
"Adamım... Gerçekten Lucy'i görmedin değil mi?" dedi inanmayan bir sesle.
"Hayır." dedi çok net bir şekilde. "Gördüğüm şey ona benziyordu, ancak o değildi. O-o bana yaklaştı ve.." kaşlarını çatmış yerdeki çimenlere bakıyordu dalgın gözlerle.
"Ve sonra ne?" dedi Siyahi adam. Arkadaşı hakkında ciddi şüpheleri oluşmaya başlamıştı.
"Cehennemi gördüm." Bir an gözlerini kapattı. Kafasını iki yana salladı sertçe. "Hayır, hayır. Bunlar çok delice. Sanırım otu fazla kaçırdım bu gece. Hayaller görmeye başladım."
Siyahı adam gözünü kapattı. Yüzünü ellerinin arasına aldı ve derin bir nefes çekip dostuna baktı. John, en yakın dostu, iyice aklını kaçırmıştı.
o sırada John'un eli cebine gitti. Küçük bir şıngırtı duyuldu. John, cebinden bir kulaklık çıkardı ve kulağına taktı. Küçük bir tıkırtı duyuldu bunun ardından. John bir şeyler dinliyordu, dinledikçe gözlerindeki yaşlar arttı. Bir damlası aktı ve yere düştü.
En sonunda soğuktan bembeyaz olmuş elleri, kulaklığı hafifçe çekti ve dostuna baktı. "Sadece dinle." dedi. "hayal olmasını dilerdim." Mezar taşının üzerine bıraktı kayıt cihazını ve arkasını dönüp, dostuna bakmaksızın yürümeye başladı. Gördükleri, gördüğünü sandıkları veya gerçekten orada olanlar...
Bir kaç sokak ötedeki apartmanın demir kapısını anahtarla açtı ve posta kutusuna bir göz attı. Büyük bir kargo zarfı orada duruyordu. Posta kutusunu açtı ve içinden zarfı alıp merdivenlerden çıkmaya başladı. Dar merdivenlerden bir kaç dakika tırmandıktan sonra, evinin kapısının önündeydi.
Anahtarlıktan doğru anahtarı seçti ve açıp, kapıyı ittirdi. Adımını attığı anda, yerden o sıvı sesini duydu. Havada bir ağır bir koku, başını ağrıtıyordu. Yerdeki sıvıya baktı, bir şey göremeyince ışığı açmayı düşündü. Ancak bugün gördüklerinden sonra vazgeçti. Işık pek hoş bir seçenek değildi.
Elini uzattı, parmağını değdirdi ve burnuna götürdü.
"Lanet olsun," dedi mırıldayarak. "yine kan."
____________
Çok kötüyse söyleyin silelim ya
