Kara Kule'nin ilk kitabı Silahşor'u okurken güzel bölümlerini not etmiştim. Sizlerle de paylaşayım.
“Orası hoş muydu? Ülken… memleketin?”
Genç adam dalgın dalgın, “Çok güzeldi…” diye mırıldandı. “Kırlar ve nehirler vardı. Sabahları sisli olurdu. ‘Ama bu sadece hoş olduğunu gösterir,’ Annem böyle derdi işte… ‘Gerçek güzellik, düzen, sevgi ve ışıktır,’ derdi.
“Bu işi anlayamadım.”
Silahşor, “Ben de öyle,” diye mırıldandı. “Ama bir şeyler oluyor. Sadece kendi zamanımda… Biz ‘Dünya değişti,’ diyoruz. ‘Geçip gitti.’ Bu sözü söylüyoruz her zaman. Daha doğrusu söylerdik. Ama dünya daha da hızlı değişiyor. Zamana bir şeyler oldu."
“Kırmızı mı? Neden kırmızı dedin?
“Boş ver. Ondan söz etmeyelim, ama ısrar edersen istediğinden fazlasını öğreneceksin. Seni bir zamanlar inciten şey ikinci kez de incitecek. Bu bir başlangıç değil, başlangıcın sonu. Bunu unutmasan iyi olur… ama hep unutuyorsun.”
“Anlamıyorum.”
“Hayır anlamıyorsun. Zaten hiç anlamadın ve de anlamayacaksın. Sende hayal gücü denen nesneden bir nebze yok. Bu bakımdan körsün.”
Siyahlı adam soluk soluğa onun arkasından seslendi. “İşte size mucize. Onu size verdim. Artık rahatça uyuyabilirsiniz. Şu bile çaresiz bir durum sayılmaz. Ama aslında bu…kahretsin…çok..komik!”
“Aramadığın bir şeyi göremezsin çekirge,” derdi Cort. “Gözlerini açarsan Tanrı istediğini verir.”
Silahşor, sigarasının dumanlarını ağzından ve burnundan çıkararak, başını eğdi ve Jake’e baktı. ‘Dünyada kendimiz için ne büyük daireler çiziyoruz,’ dedi kendi kendine. ‘Dönüyoruz, tekrar başladığımız yere dönüyoruz: Yeniden başlamak, ezelden beri gün ışığının lanetidir.’
‘İlk ben Silahşor olacağım,’ diye düşündü. Bunu ilk kez iyice kavrıyordu. Oysa daha önce çok kere böyle yapmayı daldın dalgın hayal etmişti. ‘İlk Silahşor ben olacağım.’
Cort başını sallayıp sadece, “Bekle,” diye fısıldadı.
“Ne?”
Adam büyük gayret sarf ederek kelimelerin üstüne basa basa, “İzin ver de kelam ve efsane senin önünden gitsin. Bu ikisini taşıyacak kimseler de var.” Cort bir an Silahşor’un omzunun üzerinden yukarıya doğru baktı. “Belki de ahmak onlar. Bırak da kelam senden önce gitsin. İzin ver de gölgen uzasın. Sakalın çıksın. Kapkara kesilsin.” Garip bir tavırla gülümsedi. “Zamanla sözler bir büyücüyü bile büyüleyebilir. Ne demek istediğimi anlıyor musun, Silahşor?
“Evet. Sanırım.”
“Ayak oyunları mı?”
Ama Siyahlı Adam bu söze aldırmayarak, “Aramızda sadece doğruyu söyleyelim mi?” diye ısrar etti. “İki erkek olarak. Dost değiliz tabii. Ama birbirlerine eşit iki düşman gibi? İşte sana ender yapılacak bir teklif Roland. Sadece düşmanlar gerçeği söylerler. Arkadaşlar ve sevgililer zorunluluk ağına düştükleri için sonsuza kadar yalan söylerler. Çok sıkıcı bir iş!”
Silahşor, “Pekala,” dedi ve dünyanın en eski sorusunu sordu. “Başaracak mıyım? Sonunda kazanacak mıyım?”
“Silahşor eğer bu soruya cevap verirsem beni öldürürsün.”
“Seni öldürmeliydim Öldürülmen gerek.” Ellerini tabancalarının aşınmış kabzalarına attı.
“Silahşor kapıları açmayanlar; onları sonsuza kadar kapatırlar.”
Düşmanı sonra, “Pekala,” diye mırıldandı. “Başlayalım.”
“Şunu iyice anlamalısın: Kule her zaman vardı. Bunu her zaman bilen ve Kule’yi ele geçirmeyi isteyen gençler de. Onlar bunu güçten, servetten ve kadından daha çok istediler… Kule’ye giden kapıları arayan çocuklar…”
1.Kitap: Silahşor