Kayıt Ol

Köşeden Yazılar

Çevrimdışı magicalbronze

  • *
  • 4075
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Köşeden Yazılar
« Yanıtla #15 : 21 Ocak 2011, 10:44:52 »
Lütfen fantastik serilerdeki siyasal ve politik olayları birbirine karıştırmayalım.

Evet efendim, buradan da yazıyorum. Lütfen bazı konularda bilinçli olalım!

Bu kadar galeyana gelmemin sebebi; artık aniden gelen bir sinir mi dersiniz, can sıkıntısı mı dersiniz yoksa başka bir şey mi dersiniz bilmiyorum ama olay basit: Ka-rış-tır-ma-ya-lım!

Televizyonunu ilk defa açan izleyicilerimiz için belirtelim. Her türlü fantastik seride, hele de siyasal bir mevzu varsa, mevzuubahsi geçen siyasal olayı illa ki gerçek bir olay ile bağdaşlaştırmak bizim şu dünya milletine öz bir yapı. Bakınız dikkatinizi çekerim. Bizim halkımız demedim, tüm dünya halkından bahsediyorum. Bir-iki fantastik seri okuyup da buna "Bak bu adam var ya[*]yazardan bahsediyor[/*], ne çakaldır ha... Şuradaki kitabında ona giydiriyor, buradaki metinde ötekine atıfta bulunuyor, berisinden gelen son romanında da dünyanın halihazırdaki genel yapılanmasından bahsediyor." gibi bir cümle kurabilmeyi kendilerinde nasıl hak görüyorlar anlayamıyorum.

Hoş, bunlar normal okuyuculardan daha çok, fazlaca kitap okuduğunu ve bunları benimsediğini iddia eden gazete ve dergi yazarlarından da duymak ayrı bir olumsuz duygu yaratıyor insanda. Tamam haklısın, o ay veyahut o hafta dergi için sana ayrılan köşeyi bir türlü doldurmalısın. Aynen benim şu anda sizlere karşı ettiğim sitem ile köşemi doldurmam gibi... Fakat niye daha önemli kısımlardan girip de, kitaptaki masalsı anlatım ruhunu yakalayarak ona göre idame ettirmezsin yazılarını? Eğer sırf o gün yazacak bir şey bulamıyorsan ne diye, belki de senin için bir günlük ama sevenleri için yıllarca olumsuzluk teşkil edecek tümceleri art arda sıralarsın?

Bu olumsuzluğun en büyük sorunlarına, yine fantazyada en büyük başyapıtlardan biri olarak kabul edilen Tolkien, yaşamı boyunca maruz kalmıştır ki ölümünde bile kurtulamamıştır. Doğu kesimi Tolkien'i faşist bir ırkçı olarak tanımlayıp, yazdığı kitapların sırf kendilerini kötü gösterdiği için bu kadar ünlü olup tüm dünyaya mâl olduğunu söylerken, batı kesiminden de sesler yükselmiyor değil. İçten içe bir çok eğitimcinin, hele de profesör unvanı alan ve 60'ları çok iyi anımsayan kesimlerin, Tolkien'in yazıtlarının kendilerine ve çalışmalarına vurulmuş büyük bir darbe ve edebiyatın çöküşü olarak nitelendiriyorlar...

Yine geçtiğimiz 2009 yılında kaybettiğimiz David Eddings'in kitapları için de bu dediklerim geçerli bir rol oynuyor. Tolkien'in yazıtlarından etkilenmeden tamamen kendi kurgusunu ve dünyasını akıcı ve sürükleyici bir biçimde oluşturmayı başarmış Eddings'in, kitaplarında bolca kullandığı siyasi ve politik konuşmaların birilerine açık açık gönderme olduğunu düşünenler tüm dünyaya birer misyoner gibi yayılmış durumda.

Zaten belli başlı popüler yazıtlar ve görsel mecra haricinde beli bükük olan ve üzerindeki kamburluktan kurtulmaya çalışan türü, iyiden iyiye hamal olarak kullanmaya devam etmek istiyorlar anlayacağınız.

Bunun dışında belki de bilim kurgu türüyle kardeş sayıldığı ve bir dönem çok fazla iç içe geçtiği için de bundan nasibini almış olabilir diye düşünüyorum. Haksız mıyım dersiniz? Özellikle bilim kurgunun post modern bir oluşumdan siperpunk akımına geçtiği yıllarda, bu türe gelen olumsuzluklar ve iyiden iyiye popüler hale gelmesini sağlayan etmenler ile, fantazyanın geri planda ve ona bağdaş bir şekilde yürümesini zorunlu kılmıştır neredeyse. Ki Yüzüklerin Efendisi gelmeseydi bu böyle de devam edebilirdi. Hoş zaten bahsettiğimiz bu çok okunan ver herkeslerce bilinen başyapıtın da benzer nitelikte gerçek dünyaya yaptığı göndermeler ile aynı şekilde popülerlik kazandığını da daha önce söylemiştim. Yani dediğim kesimlere göre, aslında bu serinin öyle ahım şahım bir gideri yok. O kadar sıfırdan bir dünya, hiç var olmamış ırklar, yeni diller falan yaratmak boş yani. Zaten bunları konuşmaya bile gerek yok, değil mi?!

Benzer şekilde Feist'in Gediksavaşları dünyası için de, bahsettiğim diğer seriler kadar olmasa da müşabih tanımlamalar kullanılmıştır. Hoş, adam o kadar çok yazdı ve o kadar fazlaca asıl dünyadan kopup ayrımlı kurgular yarattı ki, bu bahsetmiş olduğum siyasi ve politik yazılar yüzünden adamı kimse eleştiremez oldu. Neden mi? Çünkü adamın bu kadar kitabı takoz dediğimiz sayfa sayısına ulaşacak tarzda nasıl yazdığı yavaş yavaş anlaşılmaya başlanıldı: Para. Diğer bir adıyla Money. Her ne kadar bu konuda kendisine şahsım adına kızıyor olsam da, yarattığı dünyanın sağlam ve okunabilir olduğunu da söylemeden edemeyeceğim.

Yetmişler ve akabininde seksenlere doğru gelinildiğinde feminist bir düşüncenin dünyaya yayılmasını sağlayan ve belki de eleştirilerin odak noktasını oluşturan bir diğer isim Le Guin oldu. Hem fantastik hem bilim kurgu, hem de bu türlere karıştırdığı ütopik ve distopik hava ile kendi adını tüm dünyaya duyurmayı başarabilmiş kadın yazarlardan Le Guin'de de bir devrimcilik ruhu yok değil hani. Evet çok güzel fantastik eserler vermesinin yanında, daha da güzel verebildiği kurgusal ama dünyevi meseleler de vardı kitaplarında. Belki de bu yüzden eleştirilerin dozu onun için de fazla oldu. Fakat kendisi bunun bilincinde olarak devam etti yoluna, "Ben fantastik yazıyorum sadece, bilim kurgu ile yoğuruluyorum, başka da bir amacım yok!" diye bir açıklamada da bulunmadı hiçbir zaman. Fakat kendisine getirilen eleştiri ve tepkilerin, onunla birlikte tüm türe olan bakış açısını biraz da olsa olumsuz yönde değiştirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ve fakat sonunda, bir-iki seride, gerçekten atıfta bulunma ve reel dünyanın işlerine karışma durumu varsa da ne olacak ki? Bunu yazarın kendi ağzından duymadan, fantastik bir düşünce ile benliğimizde yer edinmesini sağlayıp, iki gün sonra gerçekten böyle bir şey söylediğine dair bas bas bağırma hakkını kendimizde nasıl bulabiliyoruz?

Anlayacağınız bazı kesimlerin silkinip kendine gelmesi ve hayatlarına magazin yazarlığı dalında devam etmesi gerekiyor. Bırakın Tolkien faşist, Eddings ırkçı, Le Guin'se devrimci kalsın. Yeter ki bizlere kalsın. Çekin elinizi ve gidin sahici bulduğunuz siyasetiniz ve farkında bile olmadığınız düşmanlıklarınızla kavrulun.

Özetle; adamı hasta etmeyin.
"Her neyse sahip olunan, doğar ve ölür.
Bu nefsi müziğin içinde sıkışmış herkes
İhmal eder ölümsüz aklın harikalarını."
- William Butler Yeats, "Sailing to Byzantium "

Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Köşeden Yazılar
« Yanıtla #16 : 21 Ocak 2011, 15:17:17 »
Ben bunu genel anlamda olumsuz bulmuyorum. İşin felsefesine giriyor biraz ve hoş durabiliyor. Tabi Tolkien'e atılan ırkçı iftiralar gibi olmadığı sürece.

Ha bir de siberpunk 1980lerin sonunda doğdu, Yüzüklerin Efendisi 1950'lerde. Yüzüklerin Efendisi değil, siberpunk bilim kurgu fantazyadan ayırdı demek daha doğru kaçar o vakit.
try again fail again fail better

Çevrimdışı magicalbronze

  • *
  • 4075
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Köşeden Yazılar
« Yanıtla #17 : 18 Şubat 2012, 00:24:02 »
http://fizy.com/#s/1ajcqm

yazmak,
konuşmak,
içinden geldiği gibi hem de.
mutlu bir hâlde,
için içine sığmaz şekilde.

bir şarkı dinlersin,
yalnız gününde.
bir ezgi çalınır kulağına,
tek başına oturduğun vakitte.
kulaklarına gelen sesler,
kaldırır sanki gözlerinin önündeki perdeyi.

o ses, o müzik, o ahenk...
kalbindeki tıkanıklığı açarcasına,
zihnini berraklaştırırcasına,
gelir, yer eder gönlünde.

delice hem de.
çünkü diyor ya ezgiler,
aşk güzel ediyor,
her şeyi.
"Her neyse sahip olunan, doğar ve ölür.
Bu nefsi müziğin içinde sıkışmış herkes
İhmal eder ölümsüz aklın harikalarını."
- William Butler Yeats, "Sailing to Byzantium "

Çevrimdışı BerkeB

  • ***
  • 494
  • Rom: 7
  • Onu bulan herşey'i bulur
    • Profili Görüntüle
Ynt: Köşeden Yazılar
« Yanıtla #18 : 15 Ekim 2012, 11:32:35 »
Sabah işe geldiğimde, uzun süredir yapmadığım bir şeyi yapıp, havanın güzel olmasından da yararlanarak balkona çıkıyorum. Şöyle birkaç dakika yaslanıyorum korkuluklara, izlemeye başlıyorum yoldan gelip geçenleri.

Birbirleriyle konuşan ve hızlı hızlı yürüyüp okula geç kalmamaya çalışan öğrenciler mi dersiniz, işe geç kalmış ama güzelliğinden de ödün vermeyip badi badi yürüyen bir kadından mı dem vurursunuz, dükkanlarını yeni yeni açan ve daha tam olarak uyanamamış esnaftan mı bahsedersiniz... Herkes bir arada, yeni bir güne, yaşama devam ediyorlar.

Çoğu kişi işe gidiyor, ama mutsuz. İsteksiz. Kafasına göre bir iş bulamadığını düşünüyorlar belli ki. Bazıları takmış kulaklıklarını, benim de çoğu zaman yaptığım gibi. Acaba radyo mu dinliyorlar? Eğer öyleyse onlarla aynı kanalı mı dinliyoruz? Frekanslar aynıysa ortak bir noktamız olmuyor mu o kişiyle? Düşünceler böyle devam ederken buğulaşıyor. Netleşmesi ve çözüme ulaşması gerekirken iyice sislerin arasına karışıyor. Sonra pes ediyor, bırakıyorum onları.

Ben, benliğimle uğraşırken aşağıdan bir kız beni farkediyor. Bir süre bakıyor bana. Acaba yakışıklı mı buldu beni? "Beğenmese neden baksın, değil mi?" düşüncesi oluşuyor bu sefer tüm netliğiyle beynimde. Fakat gerçek bu mu? Belki de şu anda benim yerimde balkondan bakmak isteyen bir rol istiyordur da, beni görünce dalıp gitmiştir. Belli mi olur? Düşünceleri okuyamıyoruz neticede. Ya da belki "Dünyada ne insanlar var, boş vakti bol, şu genç gibi..." diyordur kendi kendine. Ben çözümlemeye çalışırken, o tekrar önüne bakıp yürümeye devam ediyor. Bir süre sonra gözden kayboluyor. Merak ediyorum, acaba hatırlayacak mı beni? İstemsiz ve gereksiz bir hüzne kapılıyorum nedense...

Sonra telefon çalıyor ve içeri gidiyorum. Balkon sefam burada sona ediyor.
Kızın peşinden koşup tanışmalıydınız bence magical bey   :P
Bakmayın şiir yazdığıma romantik değilim :).

Çevrimdışı magicalbronze

  • *
  • 4075
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Köşeden Yazılar
« Yanıtla #19 : 18 Nisan 2013, 23:39:32 »
Dedesine bakmış, saf gözleriyle. Ve o saf gözlere sahip çocuk, dedesinin "İntihar kötü bir şeydir evlat, tek nasihatım bu düşünceyi aklından uzak tutman," deyişini işitmiş. Yıllar geçmiş ve bu cümle artık genç bir adam olan çocuğun aklına gelmiş. Sonra öğrenmiş, lisede ve üniversitede beraber okuduğu arkadaşının intihar ettiğini. Cenazesi kaldırılmış ve yılların verdiği yıpranmışlıkla o saf gözleri yitirmiş çocuk, arkadaşının cenazesine bile katılamamış. Geç kalmış. Böyle bir işe neden kalkıştığını öğrenememiş. Hayır... Aslında öğrenmek istememiş. Ne acı.

Ne acı ki dünya böyle bir yer. Biri yiter, ardından bakanlar olur. Biri gider, geriye ailesi ve dostlarının zihinlerindeki hatıralar kalır. Ve yine ne acı ki, günler akmaya, yaşam sürmeye devam eder. Sonra bir bakarsın, farklı arkadaşlarla hiç ummadığın bir ortamda neşen yerindedir, bir zamanlar olduğu gibi. Yine gülümsüyorsundur. Hatta kahkahalar sarmıştır ortamı.

Demişler ya işte, dünya böyle bir yer. Hayır. Aslında “hayat” böyle bir yer. Ve bizler, bu hayata tüm korkularımızla, öyküsel duygularımızla tutunmaya çalışan, dört elle sarılan canlılarız sadece. Bugün canlı, yarın değil. Kim bilir. Kim bilir...
"Her neyse sahip olunan, doğar ve ölür.
Bu nefsi müziğin içinde sıkışmış herkes
İhmal eder ölümsüz aklın harikalarını."
- William Butler Yeats, "Sailing to Byzantium "

Çevrimdışı magicalbronze

  • *
  • 4075
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Köşeden Yazılar
« Yanıtla #20 : 20 Nisan 2013, 22:52:28 »
Haydi Zeze, güneşi uyandıralım. Yeniden. Tekrar ve tekrar. Şafak vaktinin o sessizliğini çekelim içimize, güneşin uyandığını hissedelim tüm kalbimizle.

O hiçbir zaman büyümeyen, çocuk kalmış kalbimizle.

Haydi Zeze. Uyandıralım güneşi. Sonra, kalbimizde bir kurbağa ile şeker portakalının yanına gidelim. Orada kalbimize bir kuş konsun.

Ve nihayet, hep birlikte, sonsuza kadar sohbet edelim. Güneş hep uyanık kalsın.

Haydi Zeze...
"Her neyse sahip olunan, doğar ve ölür.
Bu nefsi müziğin içinde sıkışmış herkes
İhmal eder ölümsüz aklın harikalarını."
- William Butler Yeats, "Sailing to Byzantium "

Çevrimdışı magicalbronze

  • *
  • 4075
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Köşeden Yazılar
« Yanıtla #21 : 22 Eylül 2015, 01:28:07 »
Bazı geceler canım çok sıkılıyor. Yapacak çok iş, okuyacak onca kitap, düşleyecek sonsuz hayaller var. Fakat beyin bilgisayarın masaüstü ekranı gibi gözüküyor. Orada açacak, inceleyecek bir sürü program varken tutup tek yaptığım Sağ Tık/Yenile oluyor.

Ekran yenileniyor, ben basmaya, sağ tık yapıp sayfayı bir kez daha yenilemeye devam ediyorum. Zaman geçiyor ama değişen hiçbir şey olmuyor.

Hoparlörün cızırtısı beynimi bulandırıyor, kulaklık takıyorum. Ses daha da kötüleşiyor. Çıkarmıyorum yine de aparatı, bir şarkı açıyorum. Cızırtı kesiliyor, yerine geçmiş geliyor. Anılar saklandığı gölgelerden ışığa adım atıyor ve ben geçmişi düşlüyorum. Kötü yanları değil, hep iyi yanları. Sanki kötü olmamış gibi. Gölgede kalmayı yeğleyen garip zamanların kör ve sağır çocukları gibi...

Uykum geliyor. Ekran da, lambalar da kararıyor. Ve ben, gölgelere adım atıyorum. Şarkıların düşlediğini gözleri kapatarak yapma vakti. İyi geceler. Yarına çok iş var.
"Her neyse sahip olunan, doğar ve ölür.
Bu nefsi müziğin içinde sıkışmış herkes
İhmal eder ölümsüz aklın harikalarını."
- William Butler Yeats, "Sailing to Byzantium "