Kayıt Ol

"Kum Adam" gelmiyor artık.

Çevrimdışı Canina

  • ****
  • 1460
  • Rom: 39
  • There ought to be a law against you
    • Profili Görüntüle
    • Canina's
"Kum Adam" gelmiyor artık.
« : 15 Mayıs 2009, 21:39:52 »
Andon, küçük odasının penceresinden süzülen ışık ile gözlerini açtı. Beyaz, uçları dantelli perdelerin arasından giren güneş ışığı gözlerine çarpıyordu. Bakamıyordu. Gözlerini tekrar kapadı. Güzel, tatlı ve rahat uykusuna geri dönebilmeyi diledi. Rüyasını hatırlamıyordu ama çok güzel olduğuna emindi. Yoksa bu kadar rahat bir uyku çekemezdi. Yüzünü yastığa iyice bastırarak uykuyu çağırdı. Kum adamın gözüne kumlar serpmesini diledi…

Artık uyanmıştı. Tamamen. Ama uykuya muhtaçtı. Haftalardır uykusuzluktan muzdarip bir yaşam sürüyordu. Şehrin göbeğinde ki dairesinde, bütün gece yatağında, yüzü yastığa bastırılmış bir şekilde kum adamı bekliyordu. Ama ne uyku, nede kum adam geliyordu. Kum adam… Çocukken dinlediği ve inandığı masallardan bir kahraman.

Günlerinin çoğu evde geçiyordu. Gerçek anlamda hiçbir şey yapmadan öylece oturuyor ve artık ona zevk veren ve sayısı gittikçe azalan hobileriyle uğraşıyordu. Doğru dürüst bir hobisi de yoktu aslında. Ama buna rağmen, kendini bunlara kaptırıyor, kendini gittikçe dış dünyadan soyutluyordu. İnsanların yanına gidip onlarla konuştuğunda, onların ne kadar aptal olduklarından başka bir şey düşünemiyordu. Konuştukları ve yaptıkları şeyler onu uyuz ediyordu. Kültürsüzlükleri ve cahillikleri onu onlardan itiyordu. Ona göre, kendi dışında diğer insanlar, kullanılmayı bekleyen araçlardan başka bir şey değildi. Kimi silah, kimi ise sade bir baston. İşine yaradığında kullandığın, ama işin bittiğinde nefretle fırlatıp attığın nesneler. Bilgisizlerdi ona göre. Ne kitap okuyor, nede kendilerini geliştirmeye çalışıyorlardı.Ama kendi bu tehlikeyi yıllar önce savuşturmuş, kendini geliştirmeye başlamıştı.

Kimi, kimsesi yoktu. Tek başına yaşıyordu. Fazla arkadaşı da yoktu. Sevgilisi ise uzun zamandır olmamıştı. Ona göre sevgili kavramı özeldi. Arkadaştan öteydi. her şeyi paylaştığın ve konuştuğun insan. Bu yüzden onunda kişiyle aynı seviyede olması gerekirdi. Dipsiz gölün yüzeyinde yapılan, gereksiz ve boş konuşmalardan zevk alan bir insan değil. Ailesiyle bile nadiren görüşüyordu. Tek sohbeti az sayıda olan arkadaşlarıylaydı. Ve bundan gerçekten zevk alıyordu, çünkü arkadaşları hemen hemen onunla aynı düşüncede olan insanlardı. Aynı olmayan düşüncelerin yerinede başka düşünceler koymuşlardı. Hepsi dolu insanlardı. Her şey hakkında söyleyecek ufak tefek bir şeyleri vardı. Onun gibiydiler. Soyutlanmış, yalnız ve bilgi.

Hayatı da pek monotondu. Düzenli bir işi yoktu. Tercümanlık yaparak üç beş kuruş kazanıyor, onu da kitaplarına ayırıyordu. Yabancı dili iyiydi. Başka bir ülkede zorluk çekmeyeceğini düşünüyordu. Ama hiç başka bir ülkeye gitmemişti. Pasaportu bile yoktu. Okuldayken, eğitimini orada devam ettirmek istemişti. Ama birkaç hafta sonra vazgeçip, okuluna kendi ülkesinde devam etmişti. Zaten okuluda bırakmıştı. Şöyle bir bakınca, aslında bütün hayat hikayesi böyleydi. Her şeyi yarım bırakırdı. Okul, sanat kariyeri ve bir zamanlar uğraştığı her şey. Bazen kendinin tam bir başarısızlık abidesi olduğunu düşünür, sonrada bu düşünceyide yarıda bırakır Tolkien okumaya başlardı.

Gene böyle bir güne başlayacağını düşünürken telefonu çaldı. Tercümanlık ile ilgilidir herhalde diye düşünerek yatağının yanında ki sehpaya uzandı. Telsiz telefonu, şarj cihazından kaldırarak cevapladı “Alo”. Ama bütün bunları yaparken, bu telefonun hayatını değiştirecek bir olaylar dizisini başlatacağından haberdar değildi. Sadece basit ve monoton hayatında yaşıyordu. Bu tür şeyleri hayal ederdi bazen. Hayatına giren birinin tüm hayatını kendine göre değiştirmesini ve onu farklı biri yapmasını. Ama bunların hayal olduğunu bilir, orada bırakırdı. Kitapları gibi içlerinde yaşamazdı. Kendisi bir Tolkien değildi nasıl olsa, ideal bir dünya yaratamazdı.

“Andon, sen misin? Sesin garip geliyor.” Dedi telefon kablolarının diğer ucundan konuşan kişi. Sesi tanıdık geliyordu ama Andon tam olarak çıkartamıyordu. “Benim” dedi boğuk bir sesle. “Hah çok iyi. Çok garip bir şey oldu hemen buraya gelmen gerekli.” Dedi. Uykusuzluğun yorgunluğunu üzerinden atmaya başladığı için sesi tanıdı. Arkadaşıydı. Ne arkadaş ama, sabahın bu saatinde arıyor! Başını kaldırıp saatte baktı. Saat çoktan bir olmuştu bile…