Akif Bey in başı dönmüştü, siperin içinde bir sağa bir sola yürümekten. Dünya ile olan bağlantısı kesilmişti adeta. Tek düşündüğü, 19 adamdı. İçinde ki korku, umuttan daha büyüktü. Allah ım yardım et diye feryat ediyordu içinden. Siperin bir köşesine çökmüş, tabakasında ki son tütünü sarmaya çalışan Cafer Ağa, istifini bozmadan, ‘’ Yeter kumandanım’’ dedi. ‘’Her şey olacağına varır, içinizi ferah tutun, aslanlar gibi geri dönecekler inşallah. Yiyip bitirdiniz kendinizi…’’
Gerçek hayata geri döndü birden Akif Bey, etrafında olan bitenden o kadar sıyrılmıştı ki, inleyen askerlerin sesi doldurdu birden kulaklarını. Tarifsiz acılarla dolu siperlerin acımasız gerçekliğinde buldu kendini birden.
‘’ gelmiş olmaları lazımdı Ağa, geciktiler… başlarına bir hal gelmemiş olsa bari. Gidip baksak mı?
‘’ gelirler, Bey’im siz sakin olun, kumandan sizsiniz, siz böyle yaparsanız askerler ne yapsın. Oturun bi soluklanın, gelecekler inşallah sağ salim. Suyu da getirecekler.''
Gözler ormanın başladığı noktaya kilitleniyordu sık sık. Ağaçların arasından sıyrılıp gelecek 19 asker gözlüyordu herkes ama, bir türlü çıkıp gelmemişti hiç kimse. Tek dertleri ölüme giden arkadaşlarıydı, suyu düşünen yoktu, biliyorlardı ki onlar sağ salim dönerlerse su da yanlarında olacaktı muhakkak. Elleri boş dönmezdi hiçbiri.
‘’ ağaçların arasından süzülen bir karartı heyecanlandırdı hepsini. Başlar siperden dışarı çıktı.
‘’ geliyorlar’’ diye bağırdı biri. Geliyorlar kumandanım ‘’
Akif bey sipere tırmandı, her an kafasına yiyebileceği mermiyi hiç hesaba katmaksızın. Gözlerini ağaçlığa odakladı. Kendilerine doğru gelmekte olan atı fark etti. Peşi sıra gelmekte olan askerleri gördü ardından. İçini bir sevinç kapladı, haykırmak istedi ama yapmadı. ‘’ Geliyorlar, aslanlarım… geliyorlar, su geliyor’’ diye yüksek sesle seslendi tüm sipere. Kimseden olumlu bir tepki gelmedi oysa. Şaşırdı Akif Bey, herkes bu anı bekliyordu oysa. Askerler geliyordu, su geliyordu.
Tırmandığı yerden atlayıp siperin doğu ucuna doğru koşarak gitti, ‘’geliyorlar’’ diye bağırıyordu.
Cafer Ağa gözlerini kısarak bir kez daha baktı gelenlere ama anlam veremedi. Ağaçlıktan sıyrılmış kendilerine doğru gelen tek şey at tı. Ama onun da sırtında ne su testisi vardı, ne de ardında asker. Tek başına ağır adımlarla onlara doğru geliyordu. Hemen Akif Bey in peşine düştü. Siperin ucunda zor yakaladı, yoksa Akif bey kendini siperden dışarı atıp ata koşacakmış gibi görünüyordu. ‘’Kumandanım At’’ dedi. ‘’Sadece at var, su yok, asker yok.’’ Sesi çatallı çıkıyordu, gırtlağında düğümlenen hıçkırıkların eseriydi bu. Gözleri doldu, boşaldı. Tutmak için çaba sarf etmiyordu.
Akif Bey bilincini yitirmiş gibiydi. Geldiler, aslanlarım benim diye sayıklamaya başlayınca, okkalı bir şamar patlattı Cafer ağa. Şamarın etkisiyle sendeleyip yere yapıştı Akif Bey.
Kumandanım!!!! Kumandanım!!!! Kendinize gelin !!!
Suratında patlayan şamarla kendine gelmiş gibi görünüyordu yerde yatmakta olan Akif bey, korku ve şaşkınlık dolu gözlerle Cafer ağaya bakıyordu şimdi. Geldiler, gidip karşılayalım.
Cafer ağa gözlerinden süzülen yaşları silip, ‘’ kimse gelmedi, su gelmedi. Sadece at. Duyuyon mu beni kumandan sadece at geldi. Öldüler… öldüler…’’ sesi giderek fısıltıya dönüştü… ve ardından hıçkırıklar duyuldu. Herkes olduğu yere yığılıp kaldı. Kimisi dizlerinin üzerinde, kimisi sırtını dayadığı duvardan destek alarak ayakta kalmaya çalışıyordu. At usulca siperlerin yanından geçip, gitti taa ki, karargah olarak kullanılan, siperlerin daha gerisinde kurulu çadıra varıncaya dek yürüdü ve orada durdu.
Kıpkırmızı gözlerle Akif Bey e bakıyordu Cafer Ağa. Adam aklını yitirmiş gibiydi. Boş gözlerle etrafta olan bitene anlam vermeye çalıştığı belliydi. Sonra elleriyle saçlarını çekmeye başına vurmaya başladı. Tükürükler saçarak haykırıyordu ama kimse ne dediğini anlamıyordu. Askerler tedirginlikle birkaç adım geri gittiler. Akif Bey kafa derisini yüzmeye çalışıyor gibiydi, tam bir çıldırıştı belki de. Cafer ağa hüznünü bir yana bırakıp, ellerine sarıldı Akif Bey in. Kendine zarar vermesini engellemek istiyordu, başarılı olamayacağını anlayınca ona sıkı sıkı sarılıp kendisiyle birlikte yere yuvarladı. Göğsünün üzerine oturdu dizleriyle kollarına basıyordu. İki okkalı şamar daha patlattı Akif Beyin suratına. Adamın krizi bir anda hıçkıra hıçkıra ağlamaya dönüştü.
‘’ ben öldürdüm onları’’ dediği artık net biçimde duyuluyordu. Kendini suçluyordu. ‘’Ben yaptım, ben öldürdüm, ben gitmeliydim….’’ Keşkelerle dolu bir yığın lafın ardından Cafer ağa nın gök gürlemesini andıran sesi duyuldu.
‘’ YETER!!!!’’ Sen kumandansın. Zayıf insan mısın ki karı gibi zırlıyorsun. Hepimiz ölmeye gelmedik mi buraya. Şehit oldu hepsi, yapmak için geldikleri şeyi yaptılar, şehit oldular, kendine gel be adam, asker gibi davran, ana kuzusu gibi değil.’’
Akif Bey in hıçkırıkları yerini derin ve sık nefes alıp vermeye bırakmıştı. Gözleri kan çanağını andırıyor, saçları darmadğın biçimde yüzüne dökülüyordu. Nefes alış verişleri normale dönmeye başladı az sonra. Dişleri sıkıyordu defa, yumruklarını öyle sıkı yapmıştı ki, tırnakları avcunu kanatıyordu.
‘’ Kumandanım dedi Cafer ağa. Ya şimdi ya hiç. Burada öleceğimiz kesin. Ya burada bekleyip fareler gibi açlıktan öleceğiz, yada düşmana taarruz edip, götürebildiğimiz kadarını da yanımızda götüreceğiz. Asker size güveniyor, emir verin, bizler ölmeye hazırız, emrinizi bekliyoruz.’’
Sadece başını sallıyordu Akif Bey. Biraz daha sabır dedi sessizce. Bekleyin, hepinizi buradan kurtaracağım. Hışımla kalktı çamurun içinden siperin arka tarafından kendini dışarı attı, onu tutacak zamanı bulamamıştı Cafer Ağa, hızla ata doğru koşuyordu Akif Bey. Siperden birinin çıktığını gören, İngilizler, mermi yağdırmaya başlamıştı, Akif Bey in üstüne. Ama tutturamamışlardı. Sonra ateş etmekten vazgeçtiler. Ata ulaşan Akif Bey, hışımla atın terkesine atlamak için hamle yaptı, sonra vaz geçip çadıra daldı, az sonra dışarı çıktığında, bir elinde tabancası, belinde kılıcı vardı. Atına bindi, kılıcını çekti,ve olanca gücüyle mahmuzladı atı. Bütün gücüyle öne atıldı at, ciğerlerini parçalarcasına koşmaya başladı, Akif Beyi sadece izliyordu siperdekiler, bu yaptığına anlam veremediler, daha doğrusu idrak edemiyorlardı şu an yaşananları, kumandan tek başına İngiliz siperlerine taarruza kalkmıştı.
‘’ Allah Allah’’ nidalarıyla önce Türk siperlerini geçti, kurumaya yüz tutmuş çayı ardından. İlk İngiliz siperine yaklaşırken, şaşkın İngilizler bu adamın ne yaptığına anlam vermeye çalışıyordu adeta. Kısa süre sonra kahkahalar işitilmeye başlandı. Bu deli onları çok eğlendirmişti. İlk önce birkaç el tüfek sesi duyuldu ama at süvarisiyle birlikte kendilerine doğru yaklaşmaya, yamaca tırmanmaya başlayınca ön siperden kulakları yırtan bir gürleme duyuldu. İngiliz makinelisi VİCKERS in sesiydi. Taarruza kalkan Türk askerinin her cephede en çok canını yakan ölüm makinesiydi vickers. Etiyle kemiğiyle hücum eden Türk askerini adeta biçen en çok zayiat verdiren silah yine iş başındaydı. Dört nala koşmakta olan at Akif Beyle birlikte yere yuvarlandı. Attan birkaç metre öteye düşen Akif Bey, sersemlemiş, yaralanmıştı. Silahını bulamıyordu ama kılıcı yakınındaydı. ‘’Kahpeler’’ diye bağırdı. Ruhunu teslim etmek üzere olan atına bakarak. Bilerek atı vurmuştu İngilizler.
Sendeleyerek doğruldu kılıcına uzandı, havaya kaldırdı birkaç adım atıp, yere yuvarlandı, tekrar kalktı, birkaç adım ve aynı akıbet… son bir gayretle tekrar doğruldu, İngilizlerin şen kahkahaları her yeri dolduruyordu. Çok komik bulmuş olmalılardı bunu.
Geride Türk siperlerinde herkes dehşetle olan biteni izliyordu. Bu nasıl bir işkenceydi böyle? Siperden çıkıp ileri atılmak isteyen birkaç askere mani olmuştu hala soğuk kanlı davranabilen arkadaşları.
Akif Bey kılıcını bir kez daha kaldırdı, az ilersinde tanıdık bir metal gördü. Az önce kaybettiği tabancasıydı bu, sendeleyerek birkaç adım attı, eğilip tabancasını aldı ve İngiliz siperlerine doğrulttu...
İngilizlerin kahkahaları birden durdu. Kısa bir sessizlik doldurdu bu kez ortalığı ve altı patların sesi duyuldu.
Ardından vickers ölüm kustu… binlerce İngiliz ve Türk askerinin tam ortasında, elinde bir tabanca ile taarruza kalkan Akif Bey in vücudu, isabet eden metallerin etkisiyle geri savruldu. Öyle yoğun bir ateş kusuyordu ki bu silah, nerdeyse parçalarına ayrıldı Akif Beyin vücudu. Manzara korkunçtu. Şaşkınlık, korku, nefret bütün duygular birbirine girdi Türk siperlerinde. Rıhları çekilmişti askerlerin adeta. İngilizler de farklı değildi. Bu adam deli miydi yoksa bir kahraman mı? Herkes bir şeyleri sorgularken, cepheye çöken sessizlik bir kez daha yarıldı. Bu kez ne bir silah nede bir kahkahaydı bunu yapan. Kimse o kapkara bulutların ne zaman gökyüzünü kapladığının bile farkında değildi. Ardı ardına çakan şimşekler, sessizlikle birlikte, insanın kulaklarını da yırtıyordu adeta. Kafalar gökyüzüne çevrilmişti şimdi, bu yaşanalar kabus muydu yoksa, insanın idrak edemeyeceği bir geçeklik mi? Şimşek seslerine bir ses daha eklenmişti şimdi. Bu kez ağaçların başladığı yere çevrildi gözler. Siluetler üçer beşer ağaçlardan sıyrılıp, İngiliz siperlerine doğru akıyordu.
1..2…3…4…. tam ondokuz insan Allah Allah nidalarıyla, rüzgar gibi İngilizlerin üzerine koşuyordu. Türk siperlerinde hayat durmuştu adeta. Askerler orda ama akılları yok gibiydi. Gördüklerine anlam vermek gibi bir çabaları olmadı, çünkü hepsi gerçekle rüya arasında arafta kalmış gibiydiler. Konuşmuyor, başka hiçbir şey duymuyor, bakıyor ama görmüyor gibiydiler. Önlerinde bir süredir cereyan eden tuhaflıklara kapılmış, gerçeklikten kopmuşlardı.
İkinci şok dalgasını atlatan İngilizler, üzerlerine gelen bu grubu durdurmak için harekete geçti. Vickers bu kez delirmiş gibi üzerlerine gelen bu gruba doğruldu. Silahı kullanan asker tetiğe bastı… bastı…bastı.
Ortalık toz ve barut dumanıyla kaplandı, ama bir garipli hissi sardı İngiliz kumandanı. Çoktan biçilmiş olması gereken grup hala koşarak üstlerine geliyordu. Okkalı bir şamar indirdi silahı kullanan askerin kafasına ve tekmeledi. Silahın başına kendisi geçti, tekrar tetiğe bastı. Değişen bişey olmadı, uğultu büyüyerek kendilerine doğru hızla geliyordu.
Türk siperlerinde şaşkınlık yerini heyecana bırakmıştı. Yaşıyorlar diye bağırdı biri. Dualar şükürler yankılandı siperlerde.
Cafer Ağa nın aslan kükremesini andıran haykırışı duyuldu. ‘’Aslanlarım hücuuummmmmm!!!!!’’
Hazır İngilizlerin dikkati başka yöne kaymışken taarruza kalkmak yapılacak en iyi şeydi. Burada oturup ölmeyi beklemek dışında bir alternatifti. Üçer beşer hareketlenen askerler siperden çıkıp Allah Allah nidalarıyla İngiliz siperlerine hücuma kalktı. Nefes alıp veren her asker nerdeyse hücuma katılmıştı. Ayağından ağır yaralı bir asker derme çatma koltuk değneğiyle koşmaya çalışıyordu. Birler beş oldu, beşler elli, elliler beş yüz…. Top yekün taarruza kalkan Türkleri gören İngilizler paniklemiş, rastgele ateş açmaya başlamıştı. Bu arada tehditkar bulutlar ilk damlaları bıraktığında, tenlerine temas eden, günlerdir sayıkladıkları suyla bütünleşen askerler kamçılanmışçasına daha bir hiddetle koşuyordu şimdi. Vurulan düşen, ölmemişse kalkmaya gayret edip, son nefesini verene dek hücuma devam ediyordu.
İngiliz siperlerine dalan 19 kahraman, adeta siperi yerinden oynatıyordu şimdi. Silah sesleri yoğun ve çığlık çığlığaydı herkes. Türk birliği siperlere ulaşmaya çalışırken, silah sesleri giderek azalıyor, çığlıklar haykırışlar korku dolu bağırtılar kulaklarda çınlanıyordu.
Ön siperde sesler git gide azaldı ve sonunda hepten kesildi. Türk birliği sipere vardığında, manzara dehşet vericiydi. Siper üst üste yığılmış İngiliz cesetleriyle dolup taşmıştı adeta. Toz ve duman bulutunun içinden yamaca doğru koşan birileri seçiliyordu zor da olsa. 19 kahraman yamaçtaki ikinci sipere hücum ediyordu şimdi. Cafer ağa tekrar hücum emrini verdi, geriden gelen Türk birliği, 1 9 kahramana yetiştiğinde ikinci siperde, can pazarı yaşanıyordu. Patlayan silahlar, çarpışan süngü sesleri ve çığlıklar. Kan ve barut kokusu doldurmuştu her yanı.
Olan biten karşısında dehşete düşen İngiliz geri birilikleri tepedeki siperlerden çıkarak yamacın diğer tarafına doğru kaçmaya başlamıştı şimdi. İngiliz komutanlar korku içinde kaçmaya çalışan askerlerine salyalar saçarak mukayyet olmaya çalışırken, bir yandan da saldırmaları için emirler veriyordu. Komutanlarını dinleyen az sayıda ki İngiliz için hayat çok uzun sürmüyordu. İki tarafta ağır kayıplar verirken, siperlerden sökülen İngilizler, sahile kaçıp açıkta bekleyen İngiliz donanmasından medet umuyordu artık. Tepedeki son İngiliz de can verdiğinde, Cafer Ağa ağır kayıp vermiş harap ve bitap birliğini durdurdu. Şimdi tepeden bakınca, sahile akan insan selini net biçimde görebiliyordu. Peşlerinden gitseler, korkmuş ve başıboş kalmış bu birliği ezebilirlerdi ama, açıktaki İngiliz donanması kendi askerlerini de öldürmek pahasına ateş açabilirdi.
Yağmur bardaktan boşalırcasına yağarken, bu mucizeye şükreden askerler, ağızlarını yağmur suyuyla doldurmak için çabalıyordu. Sevinç çığlıkları, tebrikler kutlamalar sürerken, İngiliz donanmasının demir gülleleri siperlere yağmaya başlamıştı yeniden. Herkes yine siperlere gömülmüş, az önceki sevinç çığlıklarının yerini küfürler almaya başlamıştı. İngiliz gemilerinden indirilen yüzlerce filika sahile doğru yol alırken, bunun koruma ateşi olduğunu anlamıştı Cafer çavuş. Beklemekten başka yapacak bir şey yoktu onlar gidene dek bekleyeceklerdi.