Kayıt Ol

ARC-ZERO

Çevrimdışı Akuma_Blade

  • **
  • 97
  • Rom: 5
  • "All Worms are my prey!"
    • Profili Görüntüle
ARC-ZERO
« : 03 Ağustos 2010, 18:23:39 »
ÖNSÖZ:

Öyküme ilk başladığım zamanı aslında ben de tam olarak bilmiyorum. Belki Orta 1 belki de Lise son... Üzerinden o kadar ekleme çıkartma ve yeniden yazma yaptım, o kadar çok yazıp attığım, askerde bile uykusuz kalıp yazmaya çalıştığım oldu ki sanırım çoğu yerde ben bile hikayenin nereye varacağını merak etmeye başladım. Aslında bu durum belki de daha çok, yarattığım hikayayle başa çıkamayan, amatör bir yazar olduğumu gösteriyordur, bilmiyorum. Ama en azından 1-2 kişinin okumak için ayırdığı zamana üzülmeyeceği bir hikaye yapabilmişsem ve belki de bunun farkında oluşum sayesinde hikayemi nihayet bitirebilirsem asıl o zaman sevineceğim. Hikayeyi okudukça tanıdık temalar yada tanıdık karakterler görebilirsiniz. Bunu yanlış anlamamanızı ümit ederim zira aslında anlatmak istediğim tüm hikaye, arkamda bıraktığım birşeyleri yeniden yaşama ve ilerisi için kendime bir savaşma sebebi arama özlemi ile kaleme alınmış şeyler oldu. Bundan ziyade aslında okuyacağınız herşey bu yolculuk süresince hayatımın bir aşamasında mutlaka hissettiğim, bana ait şeylerdi.

Umarım bu bu yazma isteğimin amacını sizler de benimle paylaşıyor ve anlayabiliyorsunuzdur.

GİRİŞ:

Yeryüzü kaynakları giderek azalıyor , nüfus hızla artıyordu ve fosil enerji kaynakları tükenmeye yüz tutmuştu. Kaynakları neredeyse sınırsız özel bir grup vakıfın yeni enerji kaynakları (soğuk füzyon ve helyum3 tabanlı sistemler gibi) geliştirmesi ve yerçekimsiz ortamda veya ekstrem koşullarda gerekli olacak büyük çaplı inşaatlar için Mobile Gear'leri (MG) üretmesiyle BM'nin önde gelen ülkeleri, Kuzey ve Güney Pasifik okyanusu üzerinde 3 büyük yapay kıta inşa etmeye ve uzayda ilk kolonileşme çalışmalarına başladılar. 2031 sonlarında N.C.S. ("Neo Colonial Site") adı verilen yapay kıtaların ve Jüpiter'e yapılacak enerji seferleri için bir liman görevi de görecek olan dev bir uzay istasyonu olan "Geo Armor" tesisinin inşaatına başlandı. Aradan geçen süreçte BM ülkelerinin bir kısmı tedavi amaçlı gen modifikasyonunu yasal olarak tanıdı ve yeni bir dizi silahsızlanma anlaşması imzalayarak nükleer silahların kademeli olarak kullanımdan kaldırılmasını kabul ettiler: 2035'e gelindiğinde Kuzey Pasifik'deki NCS-0 ve Orta Pasifik'deki NCS-1 , Güney Pasifik'dek, NCS-2, sabit yörünge kuşağındaki "Geo Armor" ile ilk Ay ve Mars kolonileri tamamlanmış, yapılan teknolojik atılımlar yeni bir çağı başlatmıştı ama herkes bu ortamdan hoşnut değildi.

Kolonizasyon programının gerektirdiği aşırı hammadde tüketiminin yolaçtığı küresel bir ekonomik kriz, dalgalar halinde birçok ülkenin ekonomisini çökertti, bunun sonucunda da 3. Dünya ülkelerinin ve destekçilerinin 1 hafta içerisinde aniden BM'den ayrılmalarına neden oldu. Bu kriz sıcak savaşa dönüştü ve BM'nin izniyle silahlandırılmış MG'ler "ayrılıkçılara" karşı kullanıldı: Bir haftalık bu yoğun savaşın sonunda birçok ülke bağımsızlığını kaybetti ve BM de bu krizin sonunda güvenilirliğini yitirerek parçalandı. Bu kısa savaşın hemen sonunda kalan ülkeler ittifaklar kurarak bir denge oluşturma gereği duydular. 2036-2039 arası süreçte küçük cepheli birçok savaş dünyanın genelini zayıflatırken, büyük devletleri, buna bağlı olarak büyük sanayi gruplarını ve özel askeri şirketleri büyüttü, demokrasiyi zayıflatarak geleceğe dair bir kaos ortamı oluşturdu. Öte yandan Dünya'da savaş sürerken 4 yıldır uzayda ölüme terkedilmiş uzay kolonileri artık mavi gezegenden intikam almaya ve burayı kontrol altına alarak yanlışlardan düzeltmeye kararlı bir doktrin etrafına birleştiler ve Dünya, Ay kolonilerindeki Mass Driver (kütle iticileri)'lerinden atılan yapay astreoid'lerin tehdidi altında kaldı. Varlığı inşaa aşamasındayken öğrenilen Mass Driver'ları durdurmak için Geo Armor'u askeri bir tesis haline getiren ülkeler Dünya'daki savaşı geçici bir ateşkesle bitirerek Ay kolonileri ile aslında kazananın olmayacağı savaşa başladı. 

2040'daki Dünya tablosunda karşımıza şöyle bir güç dengesi çıkıyor:

Valken Şirketi : Eski adıyla Omega Teknoloji Grubu, Dünya üstündeki neredeyse tüm yüksek teknoloji şirketlerinin en az 5/1'ine şu yada bu şekilde sahiptir. İlk soğuk füzyon ve helyum-3 dönüştürme sistemlerini yaygın kullanabilecek hale getiren, bu sayede hükümetlerden bağımsız bir tür sanayi imparatorluğu haline gelen bir şirket. BM'nin dağılmadan önce tanıdığı bir ayrıcalıkla terörist saldırılardan korunmak ve kendi özgür çalışma koşullarını uygulayabilmek için NCS-2'ye taşındılar ve sonradan kendi savunma birliklerini oluşturdular. Dünyaya kapalı bir teknokrat toplumu olan Valken Şirketi politik bir bağa sahip olmayan tarafsız bir gruptur ve her gruba silah-teknoloji satabilir: Nükleer silahları etkisiz hale getiren Nötron Yoğunlaştırıcıları da, uzay kolonisi inşaa edicileri de, Dünya'yı belki de cehenneme çevirecek süreci başlatacak ilk silahlandırılmış MG'ler de Valken Şirketi tarafından üretilmiştir.

ARC ve ZERO : Hikayemizin odağındaki grup olup aslen Japonya, Güney Kore, Tayvan, Avustralya ve benzeri ülkelerin NCS-1 merkezli olarak kurdukları, tarafsız bir ittifak olarak kurulan barışçı bir girişimken ("Ocean Commonwealth Union") diğer kolonileri olarak kurdukları NCS-0'in biyolojik silahlarla uğradığı kaynağı belirsiz saldırıda milyonlarca kişinin hayatını kaybetmesi ile yaşanan facia üzerine "tüm savaşların ortadan kaldırılması" için harekete geçen aktif bir grup haline dönüşmüş ve geçmişteki siyasi bağlarını kopararak başka ülkelerden katılımlarla güçlenmişlerdir.

Hikayemizin başlangıcı, ZERO'nun Valken şirketi tarafından tasarlanan ve uzayda da savaşabilme yetisine sahip, üst düzey teknolojiye sahip bir savaş gemisi hazırlattığının öğrenmemiz ile başlar. Henüz tam olarak tamamlanmamış olan savaş gemisi, uzay ortamındaki savaş testlerini tamamlayana dek Geo Armor'da bir yerde, başka bir büyük teknoloji grubu olan fakat daha çok ZERO'nun bir tür "sponsoru" niteliğindeki ARC Şirketi tarafından onlar adına, büyük bir gizlilik içerisinde tutulmaktadır.

DELTA : 2036'da tamamlanan uzay kolonilerinin kod adı. Sivil savaş sırasında onları ölüme mahkum eden Dünya'ya karşı savaş ilan ettiler ve insanlığı yokolmak yada itaat etmek arasında seçim yapmaya zorlamak için nihai silahları haline getirdikleri Mass Driver'ları inşaa ettiler. Arada geçen 3 yıllık zamanda kaynak yetersizliği nedeniyle çökmüş olmaları gerekirken çoğu açıdan Valken'de bile olmayan teknolojilere sahip olmuşlardır.

Birleşik Federasyon : ABD ve Avrupa ülkelerinin oluşturduğu bir pakt yani U.F. ( "United Federation" ) : Sivil savaş zamanı yaşanan kriz sonrası ekonomilerini çok geriletmiş ve buna karşılık olarak Avrupa ülkeleri ile birlik kurmuşlardır. Amaçları önce kendi dışındaki tüm grupları tek tek ortadan kaldırmaktır. SECT Vakfı tarafından gölgeler arkasından desteklenir ve kontrol edilirler.

Avrasya Paktı : Doğu Avrupa, Rusya, Çin, Hindistan ve bazı Güney Doğu Asya ülkelerinden oluşan bir başka pakt yani E.U. ( "Eurasian Federation" ) : Sivil savaş dönemini Birleşik Federasyon'a göre daha hafif atlatmışlardır bu yüzden hikayenin başı itibariyle Dünya'daki en büyük MG ordusuna sahiptirler. Birleşik Federasyon'un rakibidirler ve sık sık küçük boyutlu çatışmalarla karşı karşıya gelmektediler. Bununla birlikte tıpkı onları gizlice yönetenler gibi bu iki grubun gizli hedefi de aslında birbirlerinden çok da farklı değildir.

SECT Vakfı : Kendileri için "Guild" yani Lonca adını kullanırlar. Ulus devletlerin tamamen ortadan kaldırılması ve insanlığın en güçlü olan devlet merkezinde birleştirilmesi, bu amaç için de insanlığın 22. yy'a dek hala yokolmadan varlığını sürdürebilmesi için çalışan gizli bir organizasyon. Varlığını I. Dünya Savaşı'ndan hemen öncesinden beri sürdürüyor olması olasıdır. Kurucuları, şu anki liderleri ve gerçek amaçlarının altında yatan hedefleri hakkında birşey bilinmez. Amaçlarının uygulamaya konabilmesi için Birleşik Federasyon ve Avrasya Federasyonu'nun yüksek kadelerindeki bağlantılarını kullanırlar. Sahip oldukları "yaşayan bilgisayarlar" ile dünya üzerinde mevcut en yüksek teknolojiye sahiptirler ama bunun neredeyse tamamını kendilerine saklarlar.

NCS-0 : Ölü bir kıta haline gelmiş eski OCU kolonisi. En az 10 milyon kişinin öldüğü biyolojik felaketten sonra karantinaya alındı. Fakat 18 yaş altındakilerden sağ kalan %1'den de az kişinin geçirdiği değişim açıklanamamakta. İnsan beyninin "ölü bölge" niteliğindeki tüm loblarının uyanmasına sebep olan bu değişimin bir lanet mi yoksa bir lütuf mu olduğu (tıpkı felaketin sorumlusunun kim olduğu gibi) halen bilinmiyor. Şimdilik emin olabileceğimiz tek şey NCS-0'ın taşıdığı tek sırrın sadece bu olmadığı.

Tabii bunun haricinde daha başka birçok taraf hikaye boyunca karşımıza çıkmayı sürdürecek.

MEKANİKLER:

Mobile Gear'lar yada MG'ler bildiğimiz anlamdaki savaşların temel dayanağını oluşturuyorlar. Bunlar başta ekstrem koşullarda veya yerçekimsiz ortamda hafriyat çalışmaları için üretilmiş olmalarına rağmen BM'nin parçalanmasıyla sonuçlanan bir haftalık savaşta ilk kez silahlandırılmış olarak kullanıldılar, akabinde ise adeta karaborsaya düşen MG tasarımları sayesinde irili ufaklı her ülke, hatta terörist örgütler bile kendi MG'lerini kullanmaya yada üretmeye başladı. MG'lerin 2030'lu yıllarda bu kadar ani ortaya çıkabilmesinin aslında mantıklı bir açıklaması bulunuyor. Bunu ilerledikçe görebilirsiniz.

MG'lerin yapısı için özel bir mineral karışımıyla zenginleştirilmiş hibrid bir metal alaşımı kullanılır. Bu minerallerin kaynağı Dünya içinde bulunmayan ve hikayedeki yazışmalarda isminden "Aegis" olarak bahsedilen dünya dışı bir elementtir. Ayrıca mevcut teknoloji ile karakteristik özellikler olarak benzeşen çeşitli yapı maddelerine sentetik olarak "Aegis" yapısı kazandırılabilir.

MG'lerin kullanım türleri için genel tanımlama şudur:

M : Mass Production
Seri üretim modellerdir. 8-16 metre uzunluğundadırlar. Resmi modelleri Helyum-3 tabanlı reaktörler kullanırlarken yasadışı üretim olarak ortaya çıkan varyasyonlar olarak petrol tabanlı yakıtlar kullanan daha ucuz ve düşük performanslı modellere de rastlanabilir. En üst modelleri dışında form değiştiremez ve enerji bazlı silahları kullanamazlar.

U : Unique
Özel modellerdir. 17-23 metre boyundadırlar. Form değiştirebilir ve enerji bazlı silahlar kullanabilirler. Tüm modelleri Helyum-3 tabanlı reaktörler kullanır ve sahip oldukları limitler insan refleksleri için fazla üstün olduğu için bu durumu eşitleyebilmek için donanıma entegre üst düzey yapay zeka ve pilot zihniyle senkronizasyon modülleri içerirler. Ayrıca U modelleriyle başlayan bir diğer karakteristik de bilgisayar korumalı kişisel biyometriklerle aktif hale gelebilmeleridir.

X : Experimental
Araştırma-geliştirme işlemleri halen süren bu yüzden de nadiren ortaya çıkan deneysel modellerdir. Çoğu 20 metreden büyüktür. (40 metreden büyükleri Mobile Beast yada Titan olarak adlandırılır) U tipleri ile karakteristik farkları soğuk füzyon reaktörleri gibi radikal teknolojileri sonuna kadar kullanmaları ve masif güçte enerji bazlı silahlardan zihin kontrollü silahlara dek birçok çok güçlü silaha sahip olmalarıdır. Bazı Titan'larda bir tür koruma mekanizması olarak bunlara ek olarak çift pilotlu senkronizasyon içeren dizaynlar da denenir.

Gerek elit modellerin sahip olduğu bu tür ofansif gücünün büyüklüğünün birimin amaç dışı kullanımıyla ortaya çıkmaması, gerekse X sınıfının normal bir insanın kapasitesinin çok üstünde zihinsel efor gerektirmesi sebebiyle bunlar için ayrıca özel yapay zeka modülleri geliştirilmiştir. Yapay zeka pilotun eforunu analiz eder onun durumlara karşı vereceği tepkileri "öğrenir" ve sonradan ortaya çıkacak benzer durumlarda önce durumda verilen "hamleyi" hatırlar, bu sayede birim pilotun doğal reflekslerine giderek daha yüksek uyum sağlamaya başlar. Fakat yapay zekanın asıl fonksiyonu pilotu tehlikeli durumlara karşı korumaktır. Asimov'un 3 robot ilkesi burada devreye girer. Bunlar öncelik hiyearşisine göre:

1- Pilotun emirlerine uy
2- Pilotun hayatını kaybetmesini önle
3- MG'nin yokedilmesini engelle

Bunlara 4. kural olarak şu eklenmiştir:

4- Birimin düşman eline geçmesine izin verme

Fakat MG yapay zekaları birimin sahip olduğu gücü, pilotun bu gücü kullanma yetisini ve bu durumda savaşın koşulları karşısında birimin başarılı/başarısız olma ihtimalini hesaplayarak insiyatif kullanabilir. Bu sebeple orantısız fazlalıkta bir dövüşte yapay zeka geçici bir süre için pilotun emirlerini yoksayabilir ve savaşın koşullarını pilotun seviyesine indirene dek otomatik pilotta dövüşmeyi yada geri çekilmeyi seçebilir. Eğer ki birim düşmana karşı hiçbir şekilde üstünlük sağlayamayacak ve kaçamayacak duruma gelirse 2. ve 3. emirleri yoksayan yapay zeka kendi kendini imha modundaki korumayı kaldırabilir.

IMPULSE

Bu gemi başta bahsettiğimiz ve ARC-ZERO'nun hikaye boyunca kahramanlarımıza evsahipliği yapacak gemisi. Yapısal tasarımının neredeyse tamamı Valken Şirketi tarafından yapılırken uzay koşullarındaki montaj, inşaat ve iç modifiyeleri ARC Şirketi tarafından yapıldı. Bu Frontier'i (* IMPULSE'un bağlı olduğu gemi ailesi) diğerlerinden üstün kılan gerçek anlamda ilk "uzaysal geçiş" kapasitesine sahip ilk gemi olması. Yani bununla normalde 6 ay ile 2 yıl sürecek bir Mars yolculuğu bu sistem sayesinde birkaç saniyeye inebiliyor. Gemi teorik olarak maddeden kayıpsız enerji sağlamayı sağlayan bir kuantum sürücüsü kullanıyor ve alan bariyerleriyle enerji bazlı silahların şarjı da bu şekilde yapılıyor. Ayrıca gemide mevcut MG'lerin bakımı için hangarların yanısıra yeni MG dizaynları için mobil bir fabrika da var. Kullandığı radikal teknolojiye rağmen geminin sahip olduğu bilgisayar ağı neredeyse tüm rutin işlemleri personelin yerine hallediyor ve gemi kaptan harici sadece 4-5 kişiyle tüm savaş fonksiyonlarını yerine getirebiliyor. Impulse'un bir diğer üstün özelliği de sahip olduğu süper bilgisayar ağı sayesinde MG'lerin veri akışına müdahele yapabilmesi ve geri mühendislik deneyebilmesidir.

Hikayenin senaryo olarak ana hatları ve mekanikleri kısaca böyle. Sonraki yazıda sırasıyla karakterler ve hikayenin ilk bölümleri var. Tabii kağıttan text'e aktarmak, ayrıyeten de son hal önce ekleme-çıkartmalar yapmak kısa sürmeyebilir. O konuda affınıza sığınıyorum.

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: ARC-ZERO
« Yanıtla #1 : 03 Ağustos 2010, 20:45:19 »
Başlarda paragraf uzunluğundaki birkaç cümlenin beni dikkatli okuma konusunda uyarması iyi olmuş, konu bayağı ilgimi çekti. Senaryosu oldukça sağlam olmuş gerçekten, olanları ve olacakları merak ettiriyor. Gözümün önünde canlandı tüm olaylar. MG'lerin neye benzediklerini pek anlayamadım gerçi, devasa robotlar mı yoksa tank benzeri araçlar mı diye tereddüt içindeyim. Bir yeri kaçırmamışımdır umarım.

Ülkelerin düştükleri durumlar, kriz, savaşların sebepleri, dünyanın sonunda ortaya çıkan hali, gerçekten ilgi çekici olmuş. Yepyeni bir evren haline gelmiş bir dünyayı bu uzunlukta -kısa sayılabilecek- bir yazıyla anlatmak da müthiş bir iş. Yalnızca, sıradan insanların bu dünyadaki yaşantılarını merak ettim, dünyadaki son sistem ve savaşlardan nasıl etkilendiklerini ya da yaşam seviyelerinin nasıl olduğunu. Bunun dışında da içine çekti bu dünya beni.

Oldukça ilgimi çekti gerçekten, dört gözle beklemekteyim hikayenin başlangıcını.

Not: Okuduktan sonra 'bu evrenden ne hikayeler çıkar haaa' demedim değil.
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: ARC-ZERO
« Yanıtla #2 : 03 Ağustos 2010, 21:17:51 »
Oldukça ilgimi çekti gerçekten, dört gözle beklemekteyim hikayenin başlangıcını.

Not: Okuduktan sonra 'bu evrenden ne hikayeler çıkar haaa' demedim değil.

Aynı şeyleri farklı cümlelerle yazmak istemedim. Sadece eklemek istediğim şey;

Asimov'un ilkelerini eklemiş olman ve böyle bir gönderme/referans yapman bile benim bu hikayeye karşı olan/olacak ilgimi çekmeye yetti açıkçası. :)
#rekt

Çevrimdışı Akuma_Blade

  • **
  • 97
  • Rom: 5
  • "All Worms are my prey!"
    • Profili Görüntüle
Ynt: ARC-ZERO
« Yanıtla #3 : 03 Ağustos 2010, 21:32:26 »
A.C. garaj editörüyle yaptığım birkaç Type-M dizaynı:


"Tarantula" [Desert Type]


"Tarantula" [Jungle Camo]


"Hovertank Prototype"


"Riot"


"Riot" [Commander Type]


"SpecTrooper" [Production Type]


"SpecTrooper" [Test Type Beam Rifle version]


"Sabot"


"Agressor"


"Overlord"

(Düşük çözünürlükten ötürü özür dilerim sadece dizaynlar için fikir vermesi için)


Çevrimdışı Akuma_Blade

  • **
  • 97
  • Rom: 5
  • "All Worms are my prey!"
    • Profili Görüntüle
Ynt: ARC-ZERO
« Yanıtla #4 : 15 Ağustos 2010, 16:04:52 »
BÖLÜM 00: "HAYALPERESTLER"

Gözleri ani şekilde açıldı. Yaşıyordu. İlk duyduğu şey, bir havuzun pompalama sistemine benzer tanıdık bir ses, dış yüzeye çarpmadan seken irili ufaklı uzay kayalarının aralıkla duyduğu sesi, hissettiğiyse hibernasyonun yan etkisi olan beyin zonklaması ve üşümeydi. Dağınık siyah saçları ve yorgun yüzünün HUD ekranındaki yansımasına gözü takılmışken yapay zeka  sürücüsü FLZ'nin sakin bir tonla verdiği "BioSensor devredışı. Meteor modundan çıkış için son 60 saniye sesiyle!" irkildi. İkinci kez hibernasyon etkisinden çıkmadan önce rota ayarlamarını yaptığını hatırladı, bu da artık Jovian sisteminden çıktığı anlamına geliyordu. Baksa da kokpitin kanopisinden hiçbirşey göremezdi zira Type III'si "Fafner" kendisini Astreoid çarpmalarına karşı adeta bir koza gibi plakalarla tamamen kaplamıştı ama 1 dakikadan sonra ikinci katman plakalarını şarj etmek üzere gövdeye geri sokulacaklardı. Tam olarak odaklanamayan gözlerini zorlayarak birimin önünden yayılan partiküllerin durumunu manuel olarak kontrol etti: Meteor modundan çıkılmıştı ve partikül sayacı giderek azalıyordu. Muhtemelen 48 saat boyunca reaktörü aşırı yükleyip bir kez daha Meteor moduna çıkamayacaktı ama en azından hedefe yaklaşmıştı, zor olan kısmı geride bırakmıştı. Artık hayatta kalmayı başaramayacak olsa bile en azından bir amaç için ölebilirdi.

Hibernasyonun yarattığı başağrısı ve göz dalgınlığı etkisini silebilmek için enjektörle tam boynuna bir ilaç enjekte etti, 4 dakika kadar sonra kendisini daha iyi hissetmeye başladı. Bunlar olurken FLZ sistemin durumu ile ilgili rutin raporlamaları yapmaktaydı. Hibernasyon kaskını çıkartıp pilot kaskını taktı ve mikrofona sakince raporlamayı yarıda keserek hedef bölgeye giriş için son görev tanımlamasını vermeye başladı. Sözlerini bitirdikten hemen önce partikül akımı neredeyse tamamen kesildi ve plakalar tek tek sırttaki yuvalarına oturmaya başladılar, Fafner artık kozasından çıkmış ve gerçek formunu göstermişti. 26.5 metre boyunda, sırtında yedek ekipmanlar ve silahlarlar ilgili bir yük paketi, sol kolunda katlanmış haliyle bile neredeyse kendi kadar büyük bir namlu, sol kolunda masif bir kalkan, kalkanın iç tarafı ve bileklerinde lazer kılıcı görevi de gören bir çift ışın tüfeği ve son olarak omuzlarda bilgisayar kontrollü manyetik mayın fırlatıcıları: Beyaz bir dev ve Type III'lerin asla varolmaması gereken ilk örneği.

Kanopinin önü artık açıktı ve Mavi Gezegen'i, onu bir kemer gibi saran GEO ARMOR tesisini görebiliyordu. Kaskındaki retina sensörlü lensi indirdi: "FLZ! Kamuflaj modu açık, hız maksimum!" emrini verir vermez namlu bir kez daha katlandı, kalkan gövdeye kenetlendi ve bacaklar içeri girip gövdedeki kanopiyi ileri bakacak korumalı bir avcı kokpiti haline getirdi. Geri tepme yerçekimi yokluğuna rağmen onu ilk birkaç saniye koltuğuna yapıştırdı. Mavi gezegen bakış alanında hızla büyümeye ve FLZ'in hesaplamaları hızlanmaya başladı. Rakamlar bir noktadan sonra algı hızının da ötesine geçmeye başladığında FLZ kontrolü ondan aldı ve pilot o ana dek yaşadıklarını bir film şeridi gibi gözlerinin önünden birkaç saniyede geçmeye başladığını hissetti.

Aşağı sırada bu sıralarda ARC'ın hangarında, kollarını oturan bir sfenks gibi öne uzatmış gibi görünen, her bir yanı montaj droidleri ile çepeçevre sarılı, 300 metrelik yeni tip savaş gemisi IMPULSE'un son bakımları yapılmaktaydı. Impulse aslında temel dizayn olarak 3 gemi olarak dizaynlanmış fakat ARC'ın montaj aşamasındaki ekleme çıkartmaları ile planları hazır ilk 3 iskelet casusluk faaliyetlerinden koruyabilmek için GEO ARMOR'un 3 farklı yerindeki istasyonlarda yeniden inşaa edilip dizaynlanmış ve birkaç gün önce de GEO ARMOR'un bir dış uzay hangarına gizlice nakledilmiş, Impulse bu şekilde ortaya çıkmıştı. Tüm ARC teknisyenleri adeta insanüstü bir çaba ile gemiyi zamana karşı tamamlamaya çalışmaktaydı. Tabii bu başarılabilirse… Belki de bu gemi ZERO'nun nihai amacı olarak dünyadaki sonu bitmez şiddet paradoksunu bitirebilirdi.

Beyaz - mavi üniformalı gemi mürettebatı köprüye girdiler ve montaj işleminin durumunu kontrol etmeye başladılar: 3 gündür tekrarlanan bir rutindi ama önemi görmezden gelinemezdi. Onların ardından şapkasını hafif öne eğik takan, 50li yaşlarda ve saçlarında aklar seçilen bir Amiral, ardından diğerlerinin tam aksine beyaz üstüne sadece birkaç mavi çizgili bir üniforma giyen ve herhangi bir rütbe ibaresi taşımayan, en fazla 22-23 yaşında bir bayan girdi.

HITOMI : Son ekipmanlar 2 hafta önce dış kuşaktaki tesislerden yollanmıştı değil mi?

YAMATO : Bu doğru, ama yol boyunca DELTA'nın Dış Uzay Filosu ile karşılaşmamak için değişken bir rota izlemek zorunda kaldılar. Farkedilmeleri hem yokedilmeleri hem de tamamen sahip olduğumuz tek büyük dış uzay tesisinin yokolması ile sonuçlanırdı, neyse ki durum planlandığı gibi gidiyor. 24 saat içinde farklı farklı kargo mekikleriyle bize parça parça ulaştırmaya başlamış olacaklar.

HITOMI : (Sol elini boşluktaki bir noktaya uzatarak) Güncel koordinatları nedir? (Boşlukta Dünya, ay ve Lagrange kuşakları ile ilgili bir hologram belirdi)

YAMATO : Lagrange 3 sınırlarından çıkmış durumdalar. Takibe yakalanmamak için artık iletişim yollamıyoruz.

HITOMI : Peki ya son parçalar da olmadan kalkış yapmamız gerekirse?

YAMATO : Böyle birşey olacağına ihtimal vermiyorum ama, teorik olarak mümkün. 4 yıl boyunca Jupiter enerji filolarıyla uçtum, sayısız haydutla karşılaştım ve diyebilirim ki bu süre içinde Frontier sınıfının  sadece alt sistemlerle seyrüsefere devam edebildiği pek çok vaka yaşadım. Silah sistemlerinin tümü çalıştırılamayabilir ama itiş gücü, kalkan ve ateş gücünün %40'ına yine sahip oluruz. Sadece çok yoğun çatışma ve atlama sistemleriyle ilgili kuşkularım var o kadar.

HITOMI : Umarım dediğin gibi olur zira içimde kötü bir his var.

YAMATO : Bu kadar karamsar olmamalısın.

HITOMI : Aslında... (gülümsemeye çalışarak) bu kadar karamsar değilimdir sadece... bizden önce deneyenlerin başlarına geleni düşünüyordum.

YAMATO : Hala unutmamış görüyorsun.

HITOMI : Unutmalı mıydık?

YAMATO : Belki de, evet, belki de hayır. Ama şunu söylemeliyim, insanların bazen sınırları olduğunu bilmeleri gerekir. Başarıp başaramayacağımızı bilsek bile biz her bir birey olarak bize düşen görevi yerine getirmeliyiz. Bireylerin kararlılığı...

HITOMI : ...imkansızları gerçekleştirir, değil mi?

YAMATO : (Yüzünü uzay manzarasını gösteren bir pencereye çevirerek) Hayır, sadece sahip olduğumuz gerçek gücü ortaya koyar. Tanrı taraf tutmaz ve güçsüz düşmemiz çoğu zaman savaşmak için bir sebebe sahip olmayışımızdandır. İnandığım şu ki, savaşmak için bir sebebe sahip insanlar asla kafa karışıklığı yaşamaz ve gerçek anlamda yılmazlar. (İçinden "...yada en azından, bir zamanlar inandığım buydu" diye geçirdi) Dinliyorsun değil mi?

HITOMI : Evet, evet. İnancımı tazelediniz.

YAMATO (Yüzünü tekrar döner) Son 6 aydır yani Jupiter filosundan emekli olduğumdan beridir seni hep burada taktik planlamalarla ilgili yığınların içinde görüyorum. Kaç yıldır burada, GEO ARMOR'daki ARC-ZERO birimindesin?

HITOMI : Savaşın başlamasından beri. Bunu size hiç söylemedim değil mi?

YAMATO : Hayır, hiç sormadım sanırım. ("Yada hiç gerek duymadım")

HITOMI : (Bir içecek makinesine bozuk para attı) Savaşın ilk haftası içinde NCS-0 bombalandığında anakarada üniversite sınavına hazırlanan basit bir öğrenciydim. Birkaç saat içerisinde sahip olduğum herşey... (Kutu tak diye aşağı indi) Gerisi sanırım hepimizin ortak hikayesi. (Kutuya birkaç saniye donuk bakışlarla baktı ve kapağını açtı)

Derken alarm sesi ani bir şekilde koridorları doldurdu.

"GEO ARMOR otonom komutanlığının emridir. Bir güvenlik ihlali tespit edildi. Her blokta ayrı ayrı arama yapılacak ve hangar çıkışları kapatılacaktır. Tekrar ediyorum..."

Type I'ler ve savaş gemileri GEO ARMOR üstünde bir çizgi halinde görünmeye başladılar.

YAMATO : Sanırım sen haklı çıktın Yüzbaşı.

HITOMI : Tek yol tüm dış kapaklar kapanmadan GEO ARMOR'u içten parçalayıp dışarı çıkmak gibi görünüyor.

YAMATO : İçinde bulunduğumuz blok kapanırsa, blokun kendi kendini imha sistemi burayı tamamen cehenneme çevirir, iç duvarları patlatıp dış duvarlar inmeden dışarı da çıkarsak sayı üstünlüğü onlardan yana olacak. Halledebilirsin değil mi?

HITOMI : Evet, Amiral.

YAMATO : O halde sana artık "Kaptan Ayukawa" demeliyim. (Hala gülümsemeye çalışıyordu, ilginç bir andı)

Duvarlardaki hareketli bilekliklere tutunarak ikinci köprüye geldiler. Burası gerçek anlamdaki harekat ve seyrüsefer kontrol merkezi, aynı zamanda montajın sürdüğü en son noktaydı ama yine de büyük ölçüde hazır sayılırdı. Hitomi Kaptan koltuğuna, Yamato da hemen arkasındaki bir yukarıda duran koltuğa geçti.

HITOMI : Kalkış için hazırlıklara başlayın! Taretler dışarı! Hedef iç duvar. Enerji şarjına başlayın!
Personel durumu sorgulamıyor, emirleri aynen yerine getiriyordu. "Emredersiniz!" sözü 2 saniye gecikmedi, 10 saniye sonra taretler dışarı çıkmıştı

“Ateş! “

Öndeki lazer taretleri iç duvarları tereyağının içinden geçen sıcak bir bıçak gibi yarıp geçti hatta kapanmakta olan dış duvarın hizasına henüz varmış bir Type I'in hemen yanıbaşından geçti. Dış kapının yanıbaşına varmak üzere olan başka bir düzine Type I vardı ve en az 3 katı geriden gelmekteydi.

? ? ? : Kumandanım! İçerden dışarı ateş açıldı.

FALGEN : Bu istihbaratların doğru olduğunu gösteriyor! Dış duvar çevresini dairesel formasyonda çevirin ve zırh delici özellikli silahlarımızı yakın menzilden kullanacağız. (Uzaktan sarı-lacivert bir şimşek gibi geldiği görülen pilot Federasyon'un en usta ace pilot'u Falgen Arity idı. İçeriden gelen ve iç duvarı tamamen eriten 2. atışı da gördüğünde sırtındaki kanatları sırt paketinden çıkartarak iticili bir sırt planörü haline getirdi) Atış için emrimi bekleyin!

? ? ? : Emredersiniz! (3 düzineden de fazla Type I artık tek hat üstünde uçuyordu)

E.V.E. adlı gemi ana bilgisayarının verilen komuta "Alt sistem aktifleştirildi, kalkışa hazırlıkları tamamlandı" şeklinde cevap vermesinden hemen sonra köprü üstündeki kepenkler inmeye ve koridor duvarları kapanmaya başladı. Köprünün boşluk hologramı olarak görüntü geminin dışarıdan görünümüne geçmesinden hemen sonra ilk göze çarpan teknisyenlerin paniği oldu.

? ? ? : 200 kadar personel mühürlenen koridorlar ve dışarıdaki düşman nedeniyle nedeniyle rehin kalmış. Ne yapacağız? E.V.E. kontrolü eline almak istiyor!

HITOMI : Geride kimseyi bırakmayacağız!

E.V.E. : Kaptan, dış duvarların inmesine 2 dakika 50 saniye var. Bu süre zarfında hem personel tahliyesi hem geminin güvenli şekilde çıkışı başarılamaz. Duvar inerse IMPULSE, GEO ARMOR'a kalıcı zarar vermeden buradan dışarı çıkamaz, bu ayrıca teorik olarak tüm gruplara birden savaş ilan edilmesi anlamına gelir!

HITOMI : Öneriniz nedir?

E.V.E. : Kontrolü tehditin ortadan kaldırılması için bilgisayara devredin. Olasılıklar %98'e %2

HITOMI : Reddedildi. Operatör! E.V.E.'ı merkez seyrüsefer sisteminden çıkart. Manuel yöntemle çıkış yapacağız!

Derken bir patlama gerçekleşti ve herkes olduğu yere tutundu. Type I'ler geçidi çembere almış ve yukarıdan roket iticili bomba fırlatıcılarını kullanmaya başlamışlardı. Jammer'lar roket başlıklarını varmadan patlatıyordu ama Jammer'ları kalkıştan önce kapatmalıydılar.

HITOMI : Durum nedir?

? ? ? : Geçidin kapanmasına 2 dakika 20 saniye! Geçit çıkışında en az 32 adet "Agressor" tespit edildi! Bunun yanısıra arkadan gelen "Sabot" birimleri ve savaş gemileri ekrana girdi!

HITOMI : Tahliye ne durumda? 

? ? ? : %30!

YAMATO : (Masasındaki kablolu ahizeyi kaldırdı) Alper! Beni duyuyor musun?

ALPER : Açık ve anlaşılır Amiralim!

YAMATO : Tahliyeyi güvene almak ve geçidin kapanmasından önce geminin yokedilmesini önlemek için kalkış yapmanı istiyoruz. Düşman kalabalık, halledebilir misin?

ALPER : Daha kötü durumları da gördüm Amiral! Emrinizi bekliyorum!

YAMATO : Bunu Kaptan Ayukawa'nın emri olarak kabul edebilirsin! Yetki verildi!

ALPER : Emredersiniz!

Ön kapaklar ani şekilde açıldı ve karanlığın içinde parlayan tek bir göz gördü yukarıdaki Agressor pilotları. Aniden daha tam olarak neye benzediğini bile görmeden arkadaki vernier iticilerinin tam güçle köklendiğini ve yukarı doğru tüm hızıyla çıkan birimin gemiye doğru gelen füzeleri birer birer namlusundan kese kese yukarı çıktığı gibi elindeki çift taraflı Katar mızrağını Agressor'larından birisine gömdüğünü dehşetle farkettiler. Bu bir Type II'ydi!

"Azureknight", ZERO'nun ilk ve tek Type II'siydi ve gövdesindeki gömülü silahları, bileklerine monteli kablo kumandalı tüfek/ışın kılıçları ve omuzlarına monteli ışın tabancaları sayılmazsa sadece tek bir çift taraflı Katar mızrağı kullanıyordu. Zaten bundan başkasına da nadiren ihtiyacı olacak gibi görünmekteydi!

Alper kılıcını ilk Agressor'dan söker sökmez "Katliam modu aktif!" diye gürledi. Tüm kokpit artık Kanji ve İngilizce karakterlerle geçen OVERKILL yazısıyla yanıp sönüyordu: Azureknight'ın gözleri şeytani şekilde parladı ve insanca olamayacak bir hızla dövüşmeye başladı. Kılıcını bir Agressor'dan kokpitinden çıkartır çıkartmaz arkasını bile dönmeden bir başkasına saplıyor, arkasından sıkılan roket atışlarını arkasına dönmeden atlatıyor, düşmanlara vurduğu her Katar vuruşunu reaktöre uzak noktalardan yaparak patlamayı önlüyordu. 20 saniyede 6 Agressor etkisiz hale getirilmişti ama en zoru bu değildi. 

Yedinci Agressor'u arkadan yara yara ikiye ayırdıktan tam arkasından gelen bir ışın atışı onu kıl payı ıskalayarak enkaza çarptı ve hareketsiz tüm enkazları ateşledi. Devasa patlamanın içinden bir cehennem zebanisi gibi kılıcıyla saplama pozisyonuyla inen Azureknight indiği noktada bir başka Type II'nin kol kalkanıyla bloklandı ve ani bir tekmeyle şaşırtıcı bir darbe aldı. Karşısındaki sıradan bir rakip değildi, hem de hiç. Ama "Kayıtlarda olmayan bir modele karşı dövüşmek ilginç olacak diye düşündü", ayağa kalktığı gibi Katar döndürme pozisyonunda kılıcını elden ele geçirerek GEO ARMOR duvarında koşmaya başladı ve son anda zıplayıp kılıcın hareketleri karşısında büyülenmiş gibi duran isimsiz Type II'nin tam kafasına doğru kılıcını indirdi.
 
Düşman hiçbirşey yapmadan duruyordu, tam o saniyede “Lanet olsun, bu bir tuzak!" diyip HUD'a Katliam Modu Deaktif dedi. Esrarengiz Type II sanki rakibinin tam da tahmin ettiği hamleyi yaptığını gören bir eskrim ustası yada satranç oyuncusu gibi hamleyi elindeki tüfeği zarif şekilde yana atıp çok sade şekilde yanıtladı: Kullandığı, sadece eski kılıç ustalarının bildiği sanılan çıplak avuçlarla kılıç durdurma tekniğiydi ve rakibin bunu daha önce de birçok düşmana bu taktiği kullanarak zafere ulaştığını göstermekteydi. Gövdeye monteli ışın topu sıfır mesafeden ateşlenip Azureknight'in kılıcını yokettiği gibi onu en az 50 metre geriye uçurdu. Artık hamle sırası ona geçmiş gibiydi. Çift ışın kılıcını çekip kanatlarını açarak tüm güçle hala geri tepmenin etkisiyle uçmakta olan düşmanına saldırmak üzere hamle yaptı. Azureknight pilotu yediği şoka rağmen hala sakindi ve ne yapması gerektiğini kestirebiliyordu. "Pozitron şarjı için geri sayıma geç MIO!" dedi ve HUD ekranında 30 saniyelik geri sayım başlamaya başladı: Bu, pozitron silahı birimin neredeyse tüm gücünü harcayıp onu hareketsiz bırakan ama isabet etmesi durumunda  düşmanı neredeyse kesin olarak moleküllerine ayıracak güçte bir silahtı. Ama bunun için önce düşmanı hareketsiz bırakmalıydı. Kablo kumandalı kollarından birincisi ilkin kılıç modunda gövdeye tüm hızıyla gövdeye çarptı fakat ilginç şekildi geri sekti. "Bu normal bir zırh değil" diye düşündü ve ilk kolla neredeyse aynı anda fırlattığı 2. kolu tüfek moduna geçirip hedef etrafında falso yaptırdı. Kablo Type II'yi sardı ve Azureknight onu omuzlarında kalan tüm gücüyle döndürüp mağara benzeri bir boşluk gibi kalan bir personel girişine gönderdi ve tam çarpma anında ışın tüfeği sıfır mesafeden sırtına arkadan ateş ederek kapalı alanda bir patlama yarattı.

Ama halen başarmış değildi, patlamanın içinde kanadını bırakan Type II bu kez bacaklarındaki yedek AMBAC'ları kökleyip kolları yerine olmayan düşmana çarptı ve GEO ARMOR yüzeyi boyunca onu sırtüstü yere sürterek zarar verdi. Azureknight pilotu ölse bile pes etmeyecek gibi görünüyordu. Az önce dirsek hizasından ayrılan kollarını sıfır mesafeden ama bu kez omuz bağlantısından ayırarak ateşledi ve her iki kol da bir railgun mermisi gibi gövdeye sol ve sağdan saplandı. Azureknight pilotu ekranda pozitron topu için ateş geri sayımın son 5 saniye olduğunu gördü ve EJECT düğmesine bastı. Kokpit ani şekilde arkadan yutuldu ve gövdeyle sırt arasında bir boşluğu aşarak bir planör gibi kendisini dışarı çıkarttı. Kapsül kanatlarını açtı ve son hızla oluşacak patlamadan uzaklaştı. Pozitron silahı gövdedeki sol ve sağ kaburga kapaklarını açarak kendini belli etti ve kendisine saplanmış durumdaki düşman birimini havaya uçurdu: Belalı Type II’i güç bela yok edebilmişti elbet ama artık olay öyle bir noktaya gelmişti ki dışarıda olan biteni artık tam olarak takip edebilecek durumda değildi.

Fakat herşey daha bitmemişti. Gemi operatörleri ile bağlantı kurdu :Tahliye tamamlanmış fakat hangar kapağı neredeyse kapanmıştı. Kapanmak üzere olan kapaktan son hızla teğet geçerek girdi ve tahliye kapağından en son kendi geçti. Alper yapabileceğinin en iyisini yapmıştı fakat gerisi artık köprüdekilerin olası en kötü durum senaryosunu uygulamasına düşüyordu.

Operatörler hatta Amiral bile bir mucize bekler gibi dışarıda artan Agressor ve Sabot'ları ve yaklaşan savaş gemilerini gösteren monitör ekranlarına neredeyse donuk ifadelerle bakıyorlardı.

HITOMI : Kalkış işlemine geçilsin! Kalkış açısı 90 derece! Beowulf'u hazırlayın ve şarj işlemine geçin!

Geçit tamamen kapanmıştı. Bu kez kimse cevap vermedi. Herkes imkansız bir görev yürütüyor gibi görüyordu kendisini. Beowulf, standart Frontier sınıfı gemilerin en güçlü silahıydı ve bu ateşlediği yöndeki 8 kat kalınlığında metali yokedebilecek böyle bir silahın GEO ARMOR'a karşı kullanılması tüm üye ülkelere karşı savaş açmak olurdu. Hatta kim bilir daha kötüsü olacaktı. Öte yandan dışarı çıksalar bile 2. atış için şarj olana dek Agressor ve Sabot'larca etraflarının sarılması an meselesi olurdu. Karar vermişti. Ne olursa olsun pes etmeyecekti. Bu bir mucizeyi beklemek olsa bile.

HITOMI : Beowulf! Hedef: dış duvar! Ateş!

Adeta zamanın durduğu bir 10 saniye ve silahın şarjı tamamlandı. Geminin 2 ayaklı ön kısmının altında 3. bir ayak belirdi ve oluşan aralıktan Beowulf gözüktü. Tüm görüş alanlarının beyazla adeta kör eden bir ateş 3 saniye sürdü hatta gemiyi bile kısa bir miktar geriye götürüp bir duvara arkadan hafifçe çarpmasına sebep oldu. Uzayda ses duyulmazdı fakat gerek Beowulf'un neredeyse geminin tüm sistemlerini kör eden partikül yayılımı gerekse GEO ARMOR'un ateş yönünden parça parça dağılarak atmosfere son düşüşlerinde yarattığı parazitler navigatörleri işini yapamaz hale getirdi: Gemi körlemesine kalkış yapacaktı. Kalan tüm güçleri ile gemi kalkışa başladı. Arkalarındaki sektör patlamalarla sarsılmaya başlamıştı bile.

? ? ? : Kaptan! Emirlerinizi bekliyoruz!

HITOMI : Tüm personel 1. seviye savaş istasyonlarına! Taretlerin şarjı tamamlanana dek emrimi bekleyin ve sınırlı roketlerimizi rastgele ateşlemeyin. Bu bir emirdir!

? ? ? : Emredersiniz!

Bu kez kendisini rahatlamış hissediyordu. Artık seçenekler yoktu. Sadece yapılması gerekeni yapacaktı. Kendini hazırladı. 30 saniye... 20 saniye... 10 saniye, 9 , 8 , 7 , 6 , 5 , 4 , 3 , 2 , 1

Gemi burnunu çıkartır çıkartmaz roket ve lazer atışları gemiye her yönden çarpmaya başladı. Alarmlar deli gibi çalıyor, E.V.E. sistemi geri almak için deli gibi sistemi zorluyordu. Geminin isabet alan her yani bir nevi kör nokta olmuştu ve her yönden saldırıya yanıt veremez haldelerdi. Silah subayları taretlere şarjın 2 dakikadan önce verilemeyeceğini söylediklerinde, Kaptan Ayukawa sinirden gülümsemeye başladı. Eski Amiral Yamato elini alnına götürmüş, "böyle mi olacaktı?” gibisinden bakmaktaydı. 10 saniye... 20 saniye... 30 saniye...

Birden herşey değişti. Sadece tek bir atış bir düzine Agressor ve Sabot'u buharlaştırdı. Herkes takviyenin nereden ve nasıl geldiğini düşünüyor, panik içinde kaçışıyordu. Gözüpek olanların birkaçı bu yeni birimi çembere almak için bir hamle yaptıysa da normal büyüklüğün 4 katı bir kılıcı tarafından biçildiler. Emir komuta diye birşey kalmamıştı. Kalanlar amatörce geri çekilmeye çalışıyor ama yeni birimin kalkanının iç tarafındaki tüfekle tek tek vurulup düşürülüyordu. Geri çekilmeyenlerden sadece bir gemi kaldı ve diğerlerinin tam aksine tüm gemi taretlerini şarj etmeye geminin burnunu yeni birime doğru döndürmeye başladılar. Yeni birim korkmamış görünüyordu. Kaçmak için hamle bile yapmadı. Sadece sol kolundaki uzun namlulu silahı yerinden söküp açıp yerine taktı ve atış için ayağını yere sabitledi. 5 saniye geçti ve...

Kokpitteki pilot sakince "Hedefi yoket!" deyip düğmeye basılı tuttu.

Beowulf'la neredeyse eş güçteki atış atış yönünü bakanlar için kapkaranlık uzayı neredeyse tamamen beyaza boyadı. Gemiden geriye artık en küçük parça bile yoktu. Hatta atış geminin tam arkasındaki GEO ARMOR tesisini paramparça edip o kısmının da dağılmaya başlamasına sebep olmuştu. Atış biter bitmez görüş açısının beyazdan normale dönmesini bekledi ve silahını katlayıp yerine monte etti. Tüm düşmanlar ya yokedilmiş yada kaçmışlardı. Sessizlik tam 40 saniye sürdü. Navigatörlerden birisi sesi titreyerek pilotun iletişim hattını aramaya başladı ve ondan tanımlama istedi:

? ? ? : Burası ARC-ZERO adına savaş gemisi IMPULSE, lütfen tanımlamanızı verin.

Defalarca tanımlama istendi ama cevap yoktu. sadece yaklaşıyordu. Yaklaşmaya devam etti ve köprü hizasına sıfır mesafe kalaya kadar. Kalkanını çekti ve kalkan içi silahını köprüye doğru tuttu. Ve o an solgun bir ses duydular : "Sığınma talep ediyorum"

HITOMI : Kimsiniz ve hangi taraftan sığınma talep ediyorsunuz? Federasyon, Avrasya, Delta... Hangisindesiniz ve amacınız nedir?

AKUMA : Adım Akuma Blade, 1. Jovian kolordusu Type III test takımı.

? ? ? : Type III mü? Type III'ler kayıtlarımızda yok! Doğrulama talep ediyoruz! Ayrıca isminiz...

AKUMA : Nereden geldiğimi ve ne için geldiğimi söyledim!

YAMATO : Federasyon ordusuna saldırdın! Bu tehlike kaynağı olacak!

AKUMA : Ben geldiğimde zaten savaşmaktaydınız!

Kapı açıldı ve Alper içeri girdi ve girdiği gibi bir kulaklığı alıp konuşmaya bağlandı.

ALPER : Bunu ne için yapıyorsun?

AKUMA : İnsanlarımın gezegeninizdeki insan yaşamını büyük ölçüde bitirecek bir planını başlamadan bitirmeye çalışıyorum!

HITOMI : Bunu nereden biliyorsun? Sen de kimsin?

AKUMA : Bunu biliyorum çünkü... ben de bu planın bir parçasıyım!

Arkalarındaysa GEO ARMOR iki farklı yönden parça parça dağılarak dünyaya düşmeye başlamış buna karşı otomatik dağıtma sistemi hasarlı blokları -içindekilerle birlikte- dünyaya atmaya başlamıştı bile. Atmosfer kan kızıllığına boğulurken yavaş yavaş uzaklaşan Frontier sınıfı gemiye bakan Federasyon subayı elindeki kahve dolu büyük bardağı bir dikişte bitirdi ve savaş verilerini anlamlandırmaya çalışan bilgisayara baktı. "Sıra gelecek... herşey için sıra gelecek" dedi ve kablolu ahizeyi eline alıp birkaç numara kodladı.

? ? ? : Evet benim. Ashura indi, evet doğru, yenildim ama... LANET OLSUN DİNLE BENİ! Neler döndüğünü anlamaya başlıyorum. Üslerinle bir konuşma yapmam lazım. Bir Type III'dü. 100 metrelik bir Victory sınıfı gemiyle birlikte neredese GEO ARMOR’un yarısını tek atışa buharlaştırıyordu. İnan bana, durumun ne olduğunu az çok anlayabilirim. Heyet beni dinleyecek! İnan bana beni dinlemek zorundalar! Ne mi istiyorum, not al, Lagrange 3'e doğru gittiklerini tahmin ediyorum. Bu civarda izlerini kaybettirecekleri bir tek orası var. Ne istediğimi heyete bildiririm. Şimdilik bu kadar.

"Mavi gezegende yükselen nefret onları yanlız savaşçılar haline getiriyor. Arkasında bir fırtınayı bırakanlar şimdi de önlerindeki fırtınaya doğru gitmekte. Artık mutlu son yok."

Gelecek Bölüm : "Savaşçılar"

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: ARC-ZERO
« Yanıtla #5 : 16 Ağustos 2010, 02:26:00 »
Cümlelerin uzunluğu ve bilmediğim 'kavram' çokluğu nedeniyle başta biraz afallasamda devamında giderek akıcılaştı ve içine çekti diyebilirim. Resimlerle birlikte MGler ile ilgili genel bir fikrim olması da bayağı yardımcı oldu, gerçi oldukça güzel anlatılmış da ayrıca. Beni 'sardı' diyebilirim hani.  :=)

Yalnız hala arada bir yukarı çıkıp tekrar bakmam gerekiyor ne neydi hangisi hangisiydi diye, ama göz ardı edilebilir sanırım. Diğer bölümde alışmış olurum kavramlara da. Devamını merak içinde beklemekteyim.  :)
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.