Kayıt Ol

Yolgeçer

Çevrimdışı Mithrandir21

  • *
  • 1
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Yolgeçer
« : 01 Ağustos 2012, 23:18:03 »
            Dağlarda yolunu bulmaya çalışan genç bir gezgin vardı bir zamanlar.İnsanlar ne ismini biliyordu ne de yüzünü görebiliyordu (çünkü daima başında bir kukleta olurdu) ama gören herkes onu tanıyabilirdi.Civar köylerde onu tanımayan yok gibiydi.İnsanlar asıl ismini bilmediği için ona Yolgeçer lakabını takmışlardı.Yolgeçer bir gezgin olmasının yanı sıra aynı zamanda bir ödül avcısıydı.

            Yolgeçer’in yolun sonundaki eski bir handa kalıyordu.Hanın sahibi kibirli şişman bir ihtiyar idi.Buralarda yabancı tiplerden de pek hoşlanmazdı fakat Yolgeçer gizemli görüntüsüne rağmen bir yabancıdan çok öte tıpkı bir dost gibiydi.Yolgeçer ile yaşlı hancı uzun yıllardan beri dosttu.Uzun zaman önce Yolgeçer hancıyı hancının kendisinden haraç isteyen bir grup haydutun elinden kurtarmıştı.İşte o  günden bu yana aralarında bir dostluk süregelmişti.

            Yolgeçer, kadim dostunun bulunduğu hana gelip bir oda alırdı.O sıradan müşteriler gibi akşamları handa düzenlenen gösterileri izlemez.Doğruca yatak odasına çekilerek bir sonraki gün için dinlenmeye başlardı.Ertesi sabah da tüm eşyalarını topladıktan sonra hanı terkederdi. Aslında gittiği bütün hanlarda böyle yapardı.Kısacası bu davranışı sadece ihtiyar hancının hanı geçerli değildi.

            Ilık bir sonbahar günü  Yolgeçer uzun bir yolculuğa çıkmadan evvel son kez eski dostunun sahibi olduğu hana uğradı.İhtiyar hancı eski dostu Yolgeçer’i gördüğüne gerçekten çok sevinmişti.Han içindeki tozlarla kaplı bir masaya hancı tozları bir bez yardımıyla sildikten ikisi birlikte oturdular.

“Seni gördüğüme sevdim ama Yolgeçer seni hangi rüzgar attı buralara ? ” dedi hancı sesini alçaltarak.

“Eski dostum ben de seni gördüğüme sevindim fakat fazla kalamayacağım burada yapmam gereken bekleyemeyecek bir iş var” dedi Yolgeçer hancı ile aynı tondan çalarak.

“Sen bilirsin dostum kapım sana her zaman açıktır bilirsin.” dedi hancı masadaki birasını yudumlarken.

“Biliyorum dostum biliyorum…” dedi Yolgeçer.

            Hancıyla olan kısa görüşmesinden sonra Yolgeçer odasına çekildi yapacağı önemli işler vardı ne de olsa.Görevi ona veren kişi pek de tekin birine benzemiyordu.Üzerinde siyah bir cüppe ve siyah bir kukelata vardı.Gündüzleri uyur ve geceleri seyahat ederdi bu yabancı.Yolgeçer bu adamla ilk karşılaşması yine bir handa olmuştu.

            Yolgeçer o günü  iyi hatırlıyordu. Sıcak bir yaz günü şu an bulunduğu yerin kilometrelerce uzağında bir handa oturmuş yemek yiyor idi. Bu sırada siyah cüppeli ve siyah kukelatalı bir adam yanına yaklaşıp onun bulunduğu masaya oturmuştu.İnsanlar onla pek alakadar olmazdı zaten onların arasında pek de sevilmezdi Yolgeçer.Belki de Yolgeçer’den korkuyorlardı.Siyah cübbeli yaşlı adam Yolgeçer’in yanına dikkatle sokuldu.

“Beni dinle genç dostum tam sana uygun birşey var dostum ama bedeli ağır olabilir” dedi yaşlı adam.

“Bak ihtiyar elindeki para ya da değerli eşya dışındaki herneyse ilgilenmiyorum” dedi Yolgeçer yaşlı adam orda hiç yokmuşcasına.

“Merak etme senin ödül avcısı Yolgeçer olduğunu buralardaki herkes gibi biliyorum.Senin gibi ödül avcılarının da dediklerinden başka şeylerle ilgilenmediğini de.” dedi  yaşlı adam.

“O halde çıkarsan iyi edersin ağzındaki baklayı.” dedi Yolgeçer

“Buradan kilometrelerce ötede eski bir han var.Eski bir dostunun sahibi olduğu han burası.Bu han bir dağın eteğinde kurulmuş.Bu dağın yüksek kesimlerinde ihtiyarın biri kulübede yaşamakta.İşte benim istediğim o ihtiyara ulaşman ve emaneti teslim etmeni istiyorum.” dedi yaşlı adam.

            Yolgeçer kafasını kaldırıp bir kelime söylemeye yeltendiğinde ihtiyar adam çoktan çekip gitmişti.Tozlu masanın üzerine içinde altın bulunan bir kese bırakılmıştı.Yolgeçer masadan kalkıp içinde altın bulunan keseyi aldıktan sonra Yolgeçer şu ihtiyar ne gizemli adam diye düşünerek yatak odasına çıktı.Yatağa başını koyduğunda bugünkü yaşadıklarıydı son düşüncesi.

           Sabah uynadığında Yolgeçer tan yeri henüz yeni ağırıyordu.Hanın kapısının önünden çıktığında hafif bir rüzgar ve derin bir sessizlik hissetti.Kahvaltı niyetine çantasındak peksimeti yiyerek ana yoldan dağ yoluna giden patikaya doğru döndü.Görevi zorluydu aslında her zaman bildiği bir yerdi burası ama hiç bir dağa tırmanmamıştı.

            Yolculuğa başladığı ilk gün güneşli ama serin bir hava hakimdi.Etrafta hala ağaçların bulunuyordu demekki hala baya alçak bir seviyedeyim daha düşündü.Kasabadan sabah vakti ayrılmıştı şimdi ise saat öğlene geliyordu.Kahvaltıda bir parça peksimet yemiş ve hala çantasında yaklaşık bir haftalık peksimet kalmıştı.Bir ağacın altında öğlen yemeği niyetine bir parçasını da yedikten sonra yoluna devam etti.

            İkinci gün rüzgar devam ediyordu fakat yönü değişmişti aynı zamanda hava da bulutlanmıştı.Yolgeçer öğleden sonra yağmur yağacağını tahmin ediyordu.Yoldaki ağaçlara baktığında artık geniş yapraklı ağaçlar yerini iğne yapraklılara bırakıyordu.Öğleden sonra Yolgeçer’in beklediği gibi hafif bir yağmur yağmıştı.

            Üçüncü gün yolun büyük bölümünü gitmişti ve artık epey yüksekte olmalıyım diye düşündü Yolgeçer.Çünkü Yolgeçer bulunduğu yerden kasabaya baktığında kasaba çok geride kalmıştı.Yolgeçer’in yürüyüşü gittikçe zorlaşıyordu etkisini artıran soğuk yüzünden.Yolgeçer daha yukarılara çıktığında kar bulabileceğinden neredeyse emindi.

            Dördüncü gün daha da yükseğe çıkmıştı.Artık ağaçlar tamamen gitmişti geriye sadece çayırlar kalmıştı.Bulunduğu yükseklikten dolayı pek yakında sadece çimenleri görebileceğini çok iyi biliyordu.Öğlen vakti dik bir kayanın yanında durdu.Azalan peksimetten öğlen yemeği için biraz koparıp yedi.

            Beşinci günün sabahında artık yer yer kar birikintilerine rastlıyordu Yolgeçer.Kahvaltı yapmak için bir yerde durdu. Gün geçtikçe azalan peksimetten  yemeye başladığı anda kendine doğru gelen bir köpek gördü.Başta pek umursamadı köpeği fakat biraz zaman geçtikten sonra hayvanın birşey demek istediği düşünüyordu.

            Yolgeçer kafasını kaldırıp hayvana baktı.Gerçekten de birşey demek istiyor gibiydi.Yolgeçer ayağa kalktığında köpek hareketlenip yol almaya başladı sanki Yolgeçer’in takip etmesini istiyor gibiydi.Böylece köpek önde Yolgeçer arkasında dağ patikasının dışına çıkıp karla kaplı çimenlerin arasında yol almaya başladılar.

            O gün akşama doğru ikisi de hiç durmadan yol aldılar.Akşam olup güneş battığında bir kulübenin önünde durdu ikisi de.Kulübe dışarıdan bakıldığında son derece ıssız görünüyordu. Sanki uzun zaman önce terkedilmişti.Kulübenin ön tarafına ve arka tarafına dikkatle bakınca ön tarafında birkaç kemik arka tarafında ise  henüz sönmüş bir kamp ateşinin kalıntıları olduğunu gördü.Demek ki buralarda biri vardı.

            Yolgeçer  kulübenin kapısına kadar ilerlerdi.Kapıyı açmayı denedi ama kilitliydi.Daha sonra ahşap kapıyı tekmeleyerek açtı.İçeri girdiğinde kimsenin olmadığını gördü.Kulübenin ufak penceresinden dışarı baktığında ona rehberlik eden köpeğin son hız aşağıdaki ormana doğru koşmakta olduğunu gördü.Düşünceli bir şekilde tekrar kapıya döndüğünde kapının dibinde bir ihtiyar vardı.

“Yine karşılaştık Yolgeçer” dedi yaşlı adam sinsice gülerek.

“Sen…” dedi Yolgeçer şaşkınlığını gizleyemeyerek

“Evet Yolgeçer görevi sana veren bendim. Yaklaşık birkaç ay önce eski handa karşılaşmıştık seninle” dedi ihtiyar.

“Bunu hatırladım fakat sen de kimsin yani asıl sen ?” Yolgeçer yaşlı adamdan şüphelenerek

“Otur oğlum şöyle anlatayım sana neler olduğunu” dedi ihtiyar Yolgeçerin elindeki emaneti alarak.

            Yaşlı adam ve Yolgeçer yaklaşık bir saat boyunca ilk karşılaştıkları sıcak yaz gününden,Yolgeçer’in görevinden ve yaşlı adamın kim olduğu konusunda uzun uzun konuştu.Yolgeçer sonunda kendine göre birtakım cevaplar aldığını düşünüyordu.Bu yaşlı adamın hep bir çeşit aziz ya da bir tür büyücü olduğunu düşünüyordu.Ama şimdi gördüğü kadarıyla sadece sıradan bir ihtiyardı.

            Yolgeçer ama hala bu yaşlı adamda gizemli bir yan olduğunu düşünüyordu.Her ne kadar yaşlı sıradan bir adam gibi gözükse de ama artık dönüş vaktiydi.Yaşlı adamın pek bir önemi yoktu şu an için.Yaşlı adamın verdiği yiyecekleri çantasına koymuş dönüş yolculuğu için hazırlanıyordu.Ertesi sabah da yola çıkmaya karar verdi.

            Yolgeçer ertesi sabah yola çıktan birkaç saat sonra kahvaltı etmek için bir yerde durdu.Çevreden gelen birtakım sesler duymaya başladı.Havlama sesleriydi bunlar ve oldukça da tanıdıktı.Kafasını kaldırıp baktığında ona rehberlik eden köpeğin geldiğini gördü.

            Köpek Yolgeçer’in yanına geldiğinde endişeli bir şekilde havlıyordu.Yolgeçer köpeğin sağlıklı olup olmadığını kontorl etti.Anlayabildiği kadarıyla sağlıklı görünüyordu ama köpeğin havlamasında hala bir tuhaflık vardı sanki birşey demek istiyordu.Daha sonra Yolgeçer köpekle ilgilenmeyi bırakıp yaşlı adamdan aldığı yiyecekleri yemeye devam etti.

          Yola devam ettikten üç dört saat sonra ateşinin çıkmaya başladığını ve kendini halsiz hissetmeye başladığını hisseti.Köpeğin neden öylesine havladığı anlayabiliyordu.Yaşlı adamın verdiği yiyeceklerin zehirli olduğunu anlamıştı köpek fakat kendisi şimdi anlıyordu.Yolgeçer iki gün daha yürüdükten sonra ormanın bir köşesinde zehirlenmeden öldü.

Çevrimdışı kahlan amnell

  • ***
  • 786
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yolgeçer
« Yanıtla #1 : 01 Ağustos 2012, 23:43:50 »
Mithrandir21, hoş geldin. Öykünü yayınlamadan önce bir süre seni tanımamıza izin verseydin daha güzel olurdu. Öykünle ilgili yorumuma gelince, öncelikle adamakıllı bir gramer ve imla kontrolünden geçirmelisin. Ondan sonra öykünün giriş, gelişme, sonuç kısımlarını biraz geliştirmeni ve biraz daha sağlam bir örgü oluşturmanı öneririm. En basitinden, Yolgeçer dağa 5 gündür tırmanıyordu fakat yaşlı adam şöyle konuşuyor: "Yaklaşık birkaç ay önce eski handa karşılaşmıştık seninle". Uzun uzun eleştiri yazamayacağım, kısacası demek istediğim şu: Bol bol öykü oku. Daha çok roman tarzı okuyorsun ve roman örgüsünü öyküye adapte etmeye çalışmışsın gibi geldi. En önemlisi, sıkı bir gramer çalışman gerek.
Sevgiler.