Kayıt Ol

Bir Damla Kan... 4.Bölüm: AŞK

Çevrimdışı Castiello

  • *
  • 45
  • Rom: 1
  • Spartacus: Blood and Sand
    • Profili Görüntüle
Bir Damla Kan... 4.Bölüm: AŞK
« : 26 Aralık 2009, 17:21:04 »
Yorumlarınızı bekliyorum.Hikaye eleştiriye açıktır.




1.Bölüm: Milford Kasabası



Eylülün karanlık bir sabahı, dolunay daha yeni kaybolmuştu. Yatağımdan fırladım. Alelacele giyindim. Arkadaşlarımdan birinin köşkünün yarı açık kapısından girdim. Ava gidecektik, onun için onu uyandırmaya geldiğimde direk odasına daldım ve sevgilisi ile yatakta yattığını ve kapının yarı açık olduğunu gördüm. Arkadaşımı rahatsız ettiğimi düşündüğüm için odadan çıktım. Birkaç dakika sonra arkadaşım üstüne aldığı güneş sarısı bornozla geldi. Bornozun kapatamadığı yerlerinin yine bornozun renginde olması onun güzel vücudunu daha çekici kılıyordu. Sapsarı göğüsleri ve kalçaları beni hep tahrik ediyordu ama aklıma her gece başka biriyle yatması gelince bunu kendime yediremiyordum. Ayrıca o benim arkadaşımdı, yani o beni öyle görüyordu fakat ben ona sırılsıklam âşıktım ve bunu ona söyleyecek kadarda cesur değildim.

Neyse, odadan çıktıktan sonra bana:

“Bugün ava gidecektik değil mi?” dedi gülümseyerek.

“Evet, çok heyecanlıyım bu benim ilk avım olacak” dedim, niçin söylediğimi bilmeden.

“Bu kadar heyecan iyi değildir… Bana yarım saat izin verir misin? Erkek arkadaşımı gönderdikten sonra yanına geleceğim. Ben gelene kadar salonda takılabilirsin” dedi ve odaya geri döndü.

Bu eve çoğu kez gelmiştim ama hiç salonuna girmemiştim. Salona girdiğimde çevreme şöyle bir göz attım. Her tarafta kitap doluydu. Raflardan, kitaplıktan taşan kitaplar, duvar dolusu resimler, yastıklar ve rahat koltuklar dikkatimi çekti bir an için. Kitaplıkta ki birçok eski kitaplar genellikle mitoloji ve efsanelerle ilgiliydi. Duvarlardaki anlam veremediğim birçok resim hepsi çok hoştu. Sade ve kokutucu olmasına rağmen evin çok güzel bir havası vardı. Kitaplığın yanına 3’lü bir koltuk ve karşısında LCD bir televizyon vardı. Koltuk ve televizyonun arasındaki küçük sehpada birkaç kitap duruyordu. Kitaplardan birini elime aldığımda vampirler ve birçok mitolojik yaratıklarla ilgili olduğunu fark ettim. Kitaba biraz göz attığımda içinde vampirlerle ilgili ufak bilgiler vardı. Mesela; bir vampir davet edilmediği eve giremez, insan kanı içmeden duramaz, gündüzleri güneşe çıkamaz ve kalbine tahta kazık saplamadan asla ölemez. Bu bilgiler av için önemliydi. Kitabı okuduğum sırada yan odada sevgilisi ile olan Melanie’nin sevişme sesleri geliyordu. Arkadaşım Melanie’nin sevgilisi uzun siyah saçlı, bronz tenli ve kaslı bir erkekti. İtalyan kökenli olduğunu ve adının Rafael olduğunu duymuştum. Rafael gerçekten de bir kızın yatmak isteyeceği tiplerdendi. Her zaman seks de iyi olduğunu duyardım Rafael’in. Kasabadaki diğer erkekler onun kaç kızla yattığını saymaya çalışır ama bir türlü bir sonuca varamazlardı. İtalyan erkeklerinin neden bu kadar çekici ve karizmatik olduğunu düşünür dururdum ama bir sonuca varamazdım.

Fazla geçmeden Melanie yanıma geldi:

“Beklettiğim için özür dilerim” dedi tatlı bir yüz ifadesiyle

“Önemli değil” dedim lafımı gülücükle süsleyerek.

“Birkaç dakika daha bekleteceğim seni hemen iş elbiselerimi giyip geliyorum” dedi.

“Beklemeye alıştım zaten” diye cevap verdim ufak bir tebessümle.

Gülerek odasına girdi ve hiç bekletmeden geri geldi. Üstünde kasabamızın ismi Milford yazan bir bluz giymiş ve altına giydiği pantolonun paçalarını uzun botlarının içine sokmuştu. Saçlarını toplayarak bir çubukla birleştirmişti. O anda bile gözüme çok çekici geliyordu.

“Geldim bile” dedi.

Ona olan ilgimi belli etmeden arkadaşça bir gülümsemeyle:

“Çok güzel olmuşsun” dedim.

“Teşekkür ederim Mr. Fullen sizde çok hoşsunuz” dedi ve küçük bir eğilme ile önüme geçerek kapıdan çıktı. Onu takip ederek arkasından bende dışarıya çıktım.
1989 Porsche 911 markalı siyah arabasına binerek bir hangara geldik. Hangara girdiğim sırada birkaç tane adam elindeki silahların şarjörlerini dolduruyordu. Ben sadece ikimizin olacağını düşünmüştüm ama burada 5 kişi daha vardı.

“Sen burada bekle Jason. Bir konuşma yapmam gerek.” Dedi ve beni dikkatlice süzen 5 kişinin dikkatini kendine çekerek:

“Arkadaşlar yeni bir arkadaşımız daha aramıza katıldı bugün. Adı Jason Fullen kendisi de bir avcı olmak istiyor.” Dedi. Bu küçük kulüplerinin lideri olduğunu anlamıştım.

“Neden avcı olmak istiyormuş?” dedi sarı saçlı, beyaz tenli, 20 ya da 25 yaşlarda olan mavi gözlü ve badi çalıştığı belli olan adam.

“Annesi ve babası 2 ay önce bir vampir tarafından öldürülmüş. Jason’da düşünmüş, taşınmış ve bir karar vermiş. Annesini ve babasını öldüren vampiri ve vampirleri bulmaya karar vermiş.” Dedi Melanie.

“Hey, evlat intikam almak istiyorsun demek. Benim adım Peter, benimde sevgilimi ve arkadaşlarımı öldürdüler. Ne hissettiğini anlayabiliyorum. Anneni ve babanı öldürenlerin yüzünü görebildin mi olay nasıl oldu” dedi kumral saçlı ve yapılı olan adam.

“Evet, yüzünü çok iyi hatırlıyorum. Geçen ay kasabadan dışarı seyahat için çıktık. Eve dönüş sırasında arabamızın önüne birisi geçti. Babam adama çarpamamak için frene son anda bastı. Ben ve babam adama ne olduğunu anlamak için arabadan indik. Bembeyaz bir suratı ve kızılımsı saçları olan bir adam yerde yatıyordu. Babam ölü olup olmadığına baktığı sırada birden babamın boğazına yapıştı. Ben ne yapacağımı şaşırdım ve hemen arabaya bindim. Arabaya döndüğümde arabada annem yoktu. Korkuyla etrafa bakamadan arabaya bindim ve hızlıca oradan uzaklaşmaya başladım. Diğer vampirin peşinden geldiğini hissediyordum. Birden arabanın üstüne çıktı ve ayağıyla yan cama vurmaya başladı. Arabayı sağa sola doğru zikzak şeklinde sürüyordum ki arabanın üstünden düşsün. Ne kadar hızlı gittiğimi bilmiyorum ama karşıdan bir ışık gördüm ve o andan sonra gözlerimi hastane’de açtım. Araba kazası geçirmişim, karşıdan gelen bir kamyon arabaya çarpmış. Şans eseri burnum bile kanamadan arabadan çıkmışım. Annemi ve babamı hiçbir yerde bulamamışlar. Artık tek kalmıştım, sadece arkadaşlarım vardı. Kasabaya geri döndüm ve Melanie ile tanıştım. Onunda benimki gibi bir hikâyesi olduğunu duydum ve bir vampir avcısı olduğunu bana anlattı.”

“Gerçekten üzüldüm.” Dedi adı Peter olan adam ve Melanie dönerek:

“Sanırım Jason’ın bahsettiği Damian ve ailesi onların tarzında bir katliam bu.”

“Evet, bana da anlattığında aklıma onlar geldi sizinde görüşlerinizle bu kanıtlandı sanırım.”

“Damian ve ailesi mi onlarda kim?” diye sordum.

“Onlar buraların en acımasız vampirleridir. Bu kasabaya ayak basamıyorlar. Neden ayak basamadıklarını bizde bilmiyoruz ama hiçbir vampir bu kasabaya gelemiyor onlarda dâhil. Kasabanın dışında küçük eski bir köşkleri var ve orada yaşıyorlar. Şehirden kasabaya gelenleri genellikle avlıyorlar. Bunu sık sık yapmıyorlar belli aralıklarda bunları gerçekleştiriyorlar. Bu kasabaya gelenlerin dışında civardaki diğer kasabalardaki birçok ölüm ve kaybolmalar onların yüzünden. Yaklaşık bin yıldır bu civardalar.” Diye cevapladı Melanie.

“ İnanmıyorum, bunca zamandır vampirlerin ortasında mı yaşadık.”

“Maalesef ki, bunu kimseye açıklayamazdık. Burası diğer kasabalara göre büyük ve gelişmiş bir yer. Eğer buradan bir dedikodu çıkarsa diğer kasabalara da yayılır.”

“Ne olurlarsa olsunlar onları öldürmek istiyorum.”

“Onlar sandığından da güçlüler ne yaptıysak onları yenemedik.”

“Her güçlü şeyin mutlaka bir zayıf noktası vardır. Ben bu yola yeni başladım ama onları öldürmek için can atıyorum.”

“Waohh, gerçekten hırslı, kararlı ve cesur birisin çocuk.” Dedi karanlığın içinden gelen yaşlı bir adam. O yanımıza gelir gelmez herkes hafifçe önüne eğildi. Bende ne olduğunu anlamadan Melanie’nin dürtüklemesiyle eğildim.

Adam içeriye yavaşça girdi ve kendini tanıtmaya başladı.

“Benim adım Kelvin   Innes. Bu kulübün en yaşlı üyesiyim. 30 yıl önce dedelerinizle beraber kurduk ve şimdi sizlerin bu işi yapması beni sevindiriyor. Sana gelince çocuk anneni ve babanı tanırım özel insanlardı. Ölmelerine bende çok üzüldüm. Fakat yapacak bir şey yok. Logan ailesi çok eskilerden beridir bu savaşı kazanmışlardı. Onların yaptığına kimse karışamıyor. Ama sende başka bir şey var evlat onları alt edebileceğini hissedebiliyorum. Bu sefer ki savaşı bize kazandıracağına inanıyorum.”

“Bu zaman kadar biz yapamadık da. Bu süt çocuğu mu yapacak?” dedi bana “Neden avcı olmak istiyormuş?” sorusunu soran sarı saçlı adam.

“Evet” diye cevap verdi yaşlı adam ve devam etti. “Benimle bir daha böyle konuşursan bir daha bizden biri olamasın Alexandre.” Dedi ve yaşlı adam sinirlenerek geldiği yere geri döndü.

“Neyse seni diğerleriyle tanıştıralım” dedi Peter. Bu arada Melanie Alex’i kenara çekerek ona nasihatler diyordu.

Peter beni diğerleri ile tanıştırmıştı.

Tim Harris: Zayıf, kahverengi gözlü ve kumral saçlı bir genç, kardeşi vampirler tarafından öldürülmüş.

Rob Rogers: Yeşil gözlü, siyah saçlı. Sıradan yeni nesil bir erkek tipi, sevgilisi garip bir yaratık öldürmüş.

Francesca Collins: Kulüpdeki diğer kız. Sarışın saçlı güzel bir kız. Erkek arkadaşını garip bir yaratık öldürmüş.

Kulüpte Kelvin, Alex, Peter ve Melanie’de dâhil olmak üzere 6 kişi vardı. Yaptıkları tek şey ise vampir gibi çeşitli yaratıkları avlamaktı.

MİLFORD KASABASININ HARİTADAKİ YERİ!!!

Spoiler: Göster

Massachusetts  | Springfield | Milford







Çevrimdışı diana

  • ***
  • 513
  • Rom: 16
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bir Damla Kan...
« Yanıtla #1 : 27 Aralık 2009, 15:12:15 »
Hikayen kurgu ve anlatım bakımından oldukça güzel.Uzun ve eleştirel yorumlar istemişsin.Fakat benim şimdilik gözüme çarpan bir şey olmadı.Devamında olursa söylerim.

Jasona şans diliyorum vede hikayenin devamını bekliyorum.

Çevrimdışı Castiello

  • *
  • 45
  • Rom: 1
  • Spartacus: Blood and Sand
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bir Damla Kan...
« Yanıtla #2 : 27 Aralık 2009, 15:14:30 »
Hikayen kurgu ve anlatım bakımından oldukça güzel.Uzun ve eleştirel yorumlar istemişsin.Fakat benim şimdilik gözüme çarpan bir şey olmadı.Devamında olursa söylerim.

Jasona şans diliyorum vede hikayenin devamını bekliyorum.

Teşekkür ederim. :) uzun eleştirisel yazısınıda kaldırdım yorum yapacak olanlarda yapmak istemiyorlar sonra :)

Hikayenin ilk 3 bölümü hazır aslında hepsini birden koymak istemedim :)

Çevrimdışı diana

  • ***
  • 513
  • Rom: 16
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bir Damla Kan...
« Yanıtla #3 : 27 Aralık 2009, 15:20:04 »
Teşekkür ederim. :) uzun eleştirisel yazısınıda kaldırdım yorum yapacak olanlarda yapmak istemiyorlar sonra :)

Hikayenin ilk 3 bölümü hazır aslında hepsini birden koymak istemedim :)
Hepsini birlikte sakın koyma.Sonra okuyamam.Çok uzun yazılarda gözlerim ağrıyor.

Çevrimdışı Castiello

  • *
  • 45
  • Rom: 1
  • Spartacus: Blood and Sand
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bir Damla Kan...
« Yanıtla #4 : 27 Aralık 2009, 15:27:19 »
Hepsini birlikte sakın koyma.Sonra okuyamam.Çok uzun yazılarda gözlerim ağrıyor.

Bende böyle düşünmüştüm zaten :)

Çevrimdışı Berre

  • ****
  • 1340
  • Rom: 34
  • Güle güle fermuar!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bir Damla Kan...
« Yanıtla #5 : 27 Aralık 2009, 17:18:15 »
Sanki damdan düşercesine başlamış hikâye. Sonra da aynı hızla devam etmiş. Açıkçası bu hızlı anlatım kurgunun yitirilmesine neden olmuş.Betimlemelerini biraz daha uzun (çok fazla değil) yaparsan daha sağlıklı bir yazı olacak gibi.
Bunun dışında olayların gidişatı biraz karışık geldi bana. Tam kızın evindeyiz dedim sonra bunlar -sanırım- arabaya bindiler buradan sonrasını kaçırdım.
Ama bunlar telafi edilemeyecek bozukluklar değil. Eminim ki diğer bölümler de hikâye daha düzgün olacaktır.
Olumlu bir eleştiri olarak ta ; hikâyenin konusu gayet güzel ve ilerletmeye yatkın.
Devamını bekliyorum =)

Çevrimdışı Castiello

  • *
  • 45
  • Rom: 1
  • Spartacus: Blood and Sand
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bir Damla Kan...
« Yanıtla #6 : 27 Aralık 2009, 17:38:46 »
Sanki damdan düşercesine başlamış hikâye. Sonra da aynı hızla devam etmiş. Açıkçası bu hızlı anlatım kurgunun yitirilmesine neden olmuş.Betimlemelerini biraz daha uzun (çok fazla değil) yaparsan daha sağlıklı bir yazı olacak gibi.
Bunun dışında olayların gidişatı biraz karışık geldi bana. Tam kızın evindeyiz dedim sonra bunlar -sanırım- arabaya bindiler buradan sonrasını kaçırdım.
Ama bunlar telafi edilemeyecek bozukluklar değil. Eminim ki diğer bölümler de hikâye daha düzgün olacaktır.
Olumlu bir eleştiri olarak ta ; hikâyenin konusu gayet güzel ve ilerletmeye yatkın.
Devamını bekliyorum =)

Teşekkür Ederim bu güzel yorum için :)

Dediklerine daha çok dikkat edeceğim. Betimlemelerimide çoğaltacağım :)

Çevrimdışı Castiello

  • *
  • 45
  • Rom: 1
  • Spartacus: Blood and Sand
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bir Damla Kan...
« Yanıtla #7 : 31 Aralık 2009, 21:28:08 »


2.Bölüm: 8 ve 9


Peter bana diğerlerini tanıştırdıktan sonra Melanie beni yanına çağırdı. Alex ise sinirli bir şekilde Melanie’nin arkasından bana bakıyordu. Yanına geldiğimde Alex’i göstererek:

“Beraber işe çıkıyorsunuz Jason.” dedi elindeki kartı bana uzatarak. Kartın üstünde Özel dedektif Jason Fullen yazıyordu. Ben ona avcı olmak istediğimi bahsettiğim gün bu kartı çıkarmış olmalıydı.
Ben ilk günüm olduğu için Alex’le işe çıkmak istemesem de bu hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Melanie bunu böyle uygun gördüyse yapmak zorundaydım. Hem Alex gayet başarılı bir avcıya benziyor, ondan öğreneceğim çok şey olabilir. Fakat tabi Alex’in birazcık sinirli olması onunla işe çıkma isteğimi de öldürüyor.

“Kasabanın doğusundaki küçük bir evde 2 küçük erkek kardeş sabaha karşı ölü bulunmuşlar. Bunu yapan yaratığı bulmanızı istiyorum.” Dedi Melanie.

Elinde tuttuğu Taurus Model 92 yapımı bir silahı bana uzattı. Silahlardan iyi anlardım ilk görüşte silahın hangi model ve ne zaman yapıldığını anlayabilirdim. Zamanında silahlara çok ilgiliydim onlar hakkında her şeyi internetten araştırmıştım. Neyse, tedarik ettiği silahı:

“Bol şanlar dilerim.”

Temennileriyle elime verdi. Ortalık henüz ağarmaya başlamıştı. Kulüp üyelerinin hepsinde 1989 model Porsche 911 markalı araba bulunuyordu. Alex’in arabası da aynıydı ama Melanie’deki araba ile Alex’in arabasının arasındaki tek fark renginin lacivert olmasıydı. Diğerleri gibi benimde bir arabam olacak mı merakı içinde arabaya atladım. Kuru yaprakların süslediği yollarla beraber kasabanın doğusundaki eve geldik. Beyaz, 2 katlı hoş bir evdi burası. Büyük bir bahçesi ve evin hemen sağ tarafında bahçenin dışında kalan büyük bir çınar ağacı vardı. Yıllara meydan okumuş, 50 küsur yaşında bir ağaçtı. Bu kasabanın en yaşlı bitkisi de diyebiliriz. Gövdesinde 15 insan el ele tutuşarak bir yuvarlak oluşturabilirdi.

Arabaya bindiğimizden beri Alex benimle konuşmamıştı;

“Melanie’nin verdiği kartı eline al eve geldik.” Diyerek ilk defa benimle konuştu. Araban indik ve eve doğru yürümeye başladık. Evin önüne geldiğimizde garip bir his bedenimi sardı. Bu evde kötü bir şeyler yaşanmıştı bunu hissedebiliyordum. Evin ziline bastım ve kapıyı 25’li yaşlarda bir kadın açtı. Ölen çocukların annesi olmalıydı bu kadın;

“Hoş geldiniz, kimi aramıştınız.”

“Bizi cinayeti araştıracak özel dedektifleriz, bizi siz çağırmıştınız.” Dedi Alex sakin bir ses tonuyla.

“Demek onlar sizsiniz, kartınızı görebilir miyim?” Dedi şüpheli gözlerle.

Alex cebinden çıkarttığı kartı kadına gösterdi. Kadında benim kartımı göstermemi beliyordu ki elime aldığım kartı kadının göz hizasına getirdim. Kadın kartlara dikkatlice baktıktan sonra tekrar gözleri bize döndü.

“Tamam. Buyurun, içeri gelebilirsiniz.” Dedi rahatlamış gibi duruyordu.

Kapıdan içeriye adımımı atar atmaz az önceki garip his biraz daha kuvvetlendi. Kadın bize siyah-beyaz puan diyeli koltuğu göstererek:

“Şöyle oturun, lütfen.” Dedi kibar bir şekilde.

Sesimizi çıkarmadan koltuğa yerleştik. Kadın ise oturduğumuz koltuğun takımı olan tekli koltuğa oturdu.

“Polisler geldiler evi incelediler ama çocuklarımı kimin veya neyin öldürdüğünü bulamadılar. Ben bu işin arkasında bir insanın olduğunu düşünmüyorum. Bu yüzden sizleri çağırdım. Çeşitli yaratıklar avladığınızı gizli kaynaklardan duymuştum.”

Alex söze girerek;

“Öncelikle baş sağlığı dileriz, çocuklarınızı kaybetmenize üzüldüm. Çocuklarınızın öldüğünü nasıl fark ettiniz?”

“Teşekkür Ederim.” Dedi ve biraz durakladıktan sonra “Sabaha karşı çocuklarım erkenden uyanırlardı ve gelip beni öperek uyandırırlardı. Biri 8 ve diğeri 9 yaşındaydı. Her zamankinin aksine bu sefer gelmediler. Direk uyandım ve elimi yüzümü yıkayarak çocukların odasına çıktım. Odanın kapısını açtığımda gördüğüm manzara çok korkunçtu. Büyük olanın kafatası açılmış ve beyni yerinden alınmıştı. Odanın pencereleri açık ve camdan içeri soğuk bir hava geliyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum iki oğlumda yataklarında kanlar içindeydi. Bende o korkuyla direk polisleri aradım. Kısa zamanda polisler geldiler ve oğullarımı hastaneye kaldırdılar. Olaydan 2 gün sonra ancak kendime gelebildim ve sizi arayıp buldum.” Dedi bir yandan ağlayarak.

“İlk defa böylesini görüyorum. Odayı görebilme şansımız var mı?”

“Tabi ki de 2 gündür odaya girmedim. Son kez polisler girmişti odaya.” Diyerek ayaklandı.

Bizde oturduğumuz yerden kalktık ve kadını takip etmeye başladık. Evin 2.katına çıktığımızda koridorun sonunda bir oda vardı. Odanın kapısının üstünde gülen sarı bir sürat duruyordu. Odadan içeri girerken içimdeki garip duygu tekrar canlanıverdi. Çocuklara zarar veren şeyin hala yaşadığını hissedebiliyordum. Çocukların yataklarının karşısında büyük bir dolap vardı. Yatağım sağ tarafında ise pencereler duruyordu. Yatağın üstü hala kanlar içinde duruyordu. Odayı didik didik ettikten sonra pencerenin tipinde bir tutam çamur buldum. Yaratık pencereden içeriye girmiş olmalıydı. Bulduğum çamuru Alex’e de gösterdim. Alex çamuru küçük bir poşetin içine aldı ve daha fazla bir şey bulamayacağımızı anladıktan sonra kadının yanına geldik.

“Yeterince kanıt topladık. Çocuklarınızı görebilir miyiz bayan ı-mm.” Dedi Alex kadının adını sorar gibi.

“Adım Sara, bana Sara diyebilirsiniz.” Dedi kadın.

“Peki, Sara çocukların cesetlerini görebilir miyiz?”

“Elbette, hastane morgunda olmaları gerek sizi oraya sokabilirim.” Dedikten sonra evden çıktık. Sara kendi arabasına bindi biz ise kendi arabamıza bindik. Kadın bizim önümüzden gidiyordu. Hastaneye gitmeden önce Alex’in arabasında duran laptop’u elime aldım ve bu olay hakkında biraz araştırma yaptım. Malumunuz çağımızın en büyük icatlarından olan Google’a girerek son 20 yılda kasaba bu olaya benzeyen kaç olay olmuş diye arattırdım. Karşıma birçok olay çıktı. Onların içinden buna en çok benzeyeni bulmak zor olacaktı ama denemeye değerdi.

Son 20 yıl içinde Milford kasabasında buna benzer bir ölüm 1997 yılında olmuş. Aynı şekilde 2 erkek kardeş ölü bulunmuş. Kardeşlerden birinin beyni alınmış, bir diğer olay ise 2000 yılında yaşanmış ve en eskisi ise 1989 yılında yaşanmış. 1989 yılında yaşanan olayın başlangıç olacağı düşünülüyormuş. Sebastian adındaki bir çocuk kardeşi ile beraber diğerleri gibi yine aynı şekilde ölü bulunmuş. Çocukların babası psikopat biriymiş ve çocuklarını odasında gece uyurken öldürmüş. Sebastian adındaki çocuğun kafatasını açmış ve beynini yerinden almış. Diğer kardeşin ise sadece boğazını kesmiş. Bu olaydan sonra Sebastian’ın babasını ölü bulmuşlar. Sebastian’ın babası Ian kendini evin çatı katında bulunan odaya asmış ve ruhu o günden beridir etraftaymış. 1997,2000 yıllarında yaşananlarda 1989 yılında yaşanan olayla aynıymış. Öldürülen çocukların hiçbirinin babası yokmuş ve büyük olanı 9 küçük olanı 8 yaşındaymış.

İnternette aradığımda ise bu bilgilere rastladım ve bu bilgilerden anladığıma göre karşı karşıya kaldığımız şey bir hayalet. Kasabada ne zaman bir erkek kardeş aralarında 1 yıl olacak şekilde doğar ve büyüğü 9 küçüğü 8 yaşına gelirse hayalet ortaya çıkar ve çocukları avlarmış. Bütün bu bulduklarımı ve düşündüklerimi Alex’e aynen anlattığımda ise Alex’in cevabı şöyle oldu;

“Karşı karşıya kaldığımız bir hayalet miymiş evlat? O zaman işimiz kolay hayaletin cesedini bulup onu yakacağız.”

“Bu kadar basit mi yani?”

“Basit kelimesi avcılar arasında zor anlamına gelir evlat. Bunu öğrenmelisin!” dedi ve güldü kendi yaptığı espriye.

Hayaleti silahla avlayacağımızı sanmıştım ama yanılmışım cesedini bulmalıymışız. Bu biraz bana saçma gelse de bunu yapmak zorundaymışız gibi hissediyorum.

“Peki, nerede bulacağız cesedini.”

“Acele etme evlat! Daha bu işin arkasında Ian’ın olduğunu bilmiyoruz.”

Sonunda hastaneye geldiğimizde kadının sayesinde rahatça morga girebildik. Kadın çocukları görmek istemedi ve onun için dışarıda beklemek istedi. Alex, ben ve hastane görevlisi morga girdik. Görevli 8 ve 9 numaralı tabutları çekti ve karşımıza 2 küçük cansız beden çıkıverdi. İçim biraz burkulmuştu istemesem de beyni olmayan çocuğun başını inceledim. Çok iğrençti kafanın üstü tamamen kesilmiş ve resmen için oyulmuştu. Telefonumla bir resmini çekmekte fayda gördüm. Kafatasının kesildiği yerin bir bıçakla kesildiğini sanmıyorum. Sanki bunu yapan kendi elleriyle kafatasını açmış gibiydi. Merak ettiğim şey ise beyni alıp ona ne yapacağıydı.

Alex’e dönerek;

“Sanırım bunu yapan Ian” dedim ve “hadi gidelim buradan” der gibi bir bakış attım.

Alex’de bunu onaylamış olacak ki morgdan çıktık ve Sara’nın yanına geldik.

“Ne oldu?” dedi meraklı bir yüz ifadesi takınarak.

Bu sefer ben söze girdim;

“Sanırsam, bir hayalet tarafından öldürülmüş. Çok üzgünüm efendim.” Dedim.

“Hayalet mi?” dedi kadın şaşırmıştı.

“Evet, hayalet. Her 8 ve 9 yaşında olan kardeşleri öldürüyor. Kasabada 89 yılından beri doğan her 2 erkek kardeşi avlıyorlar. Özellikle 8 ve 9 yaşları arasında oluyorlar. Öldürmeye de sonsuza kadar devam edeceğe benziyor. Tabi birileri onu durdurana kadar öldürecek.”

“Onu durdurabilir misiniz?”

“Elbette, onu durduracağız hanımefendi merak etmeyin” dedi Alex ve Sara’yı hastane’de bırakarak ayrıldık hastaneden.

Ian’ın gömülü olduğu mezarlığı internetten bulmuştum oraya doğru ilerledik. Mezarlıkta Ian’ın mezarını bularak kazmaya başladık. Mezarı kazmayı bitirdiğimizde karışımıza hiçbir şey çıkmadı. Kemikler yerinde değildi.

Çevrimdışı diana

  • ***
  • 513
  • Rom: 16
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bir Damla Kan...
« Yanıtla #8 : 31 Aralık 2009, 23:22:05 »
Güzel olmuş.Fakat olayları biraz hızlı geçmişsin.Sindirmek biraz zor oluyor.Onun dışında şimdilik gözüme takılan bir şey yok.Yeni bölümünü bekliyorum...

NOT:Bu yazım stili çok daha iyi olmuş :)

Çevrimdışı Castiello

  • *
  • 45
  • Rom: 1
  • Spartacus: Blood and Sand
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bir Damla Kan...
« Yanıtla #9 : 02 Ocak 2010, 16:27:31 »
Güzel olmuş.Fakat olayları biraz hızlı geçmişsin.Sindirmek biraz zor oluyor.Onun dışında şimdilik gözüme takılan bir şey yok.Yeni bölümünü bekliyorum...

NOT:Bu yazım stili çok daha iyi olmuş :)

Teşekkür ederim. Olaylara hızlı daldım sanırım bende farkettim :)



Çevrimdışı Castiello

  • *
  • 45
  • Rom: 1
  • Spartacus: Blood and Sand
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bir Damla Kan... 3.Bölüm Lanetli Ev PART-1
« Yanıtla #10 : 05 Ocak 2010, 19:58:00 »
Bir Damla Kan
3.Bölüm: Lanetli Ev PART–1
“Kemikler dile geldiğinde anlatacak neler yaşandığını…”


Kemikler olması gerektiği yerde yoktu. Bu durumda ne yapacaktık. Kemikleri mi arayacaktık? Hiç sanmıyorum onları bulmamız en az bir ayımızı alır. Sanırım Alex’in bir fikri var.
 
“Çocukların mezarına da bakalım Jason, belki orada bir şeyler bulabiliriz. Kötü bir fikir sayılmaz hani denemeye değer.
 
Sebastian’ın mezarını kazmaya başladım bu arada Alex ise diğer küçük kardeşin mezarını kazıyordu. 8 yaşında olan küçük kardeşin ismi kayıtlarda bulunmuyordu ama adının John Wesley olduğunu duydum. Bu isim bana tanıdık gelmişti ilk duyduğumda. Eğer yanlış hatırlamıyorsam bu isim babamın iş arkadaşının ismiyle aynıydı. Bu arada benim bana inşaat mühendisi. Kasabada ki birçok evin yapımında onun eli olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bir keresinde bir evin yapımına beni de götürmüştü. 8 yaşında olmalıydım Büyük ve gösterişli evlerin nasıl yapıldığını merak ederdim. Bu evleri yapmak için büyük makineler kullanıldığını görünce çok şaşırdığımı hatırlıyorum. İşte oradayken babamın arkadaşı olan John Wesley’i gördüm. Babam ile bir şey tartışıyorlardı, ikisinin de başında sarı plastik bir şapka vardı. John’un bedeni bembeyazdı şimdi onu görsem ya vampir ya da hayalet olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdim. Yine yanlış hatırlamıyorsam 8 yaşında gittiğim o inşaat 89 yılında ölü bulunan 2 çocuğun eviydi. Evin yapımından iki ay sonrada zaten çocuklar ölü bulunmuştu. Babamın arkadaşı bir anda hararetlenmeye başlamıştı.
 
“Bu evin yapımını hemen durdurmalıyız Jacob.” Dediğini duymuştum. Bu arada babamın adı Jacob’dı.
“Olmaz dedim John! Bu ev için çok para aldım.
 
“Beni dinlemiyor musun, bu evi buraya yapmazsınız bu bölge lanetli.”
 
“Lanet diye bir şey yoktur John. Hayalet ve diğer başka doğaüstü yaratıklar yoktur. Bu ev buraya yapılacak bunu ne sen ne de ben engelleyebiliriz.”
 
John bu sefer daha da hararetlenerek “Bu evi buraya yapamazsınız, burası lanetli.” Diyerek babamın yakasına yapıştı. Babamda John’u kendinden uzaklaştırmak isterken aralarında ufak bir kavga oldu. Etrafta çalışan işçiler ise babam ile John’u birbirinden ayırmaya çalıştılar. Babam orada bayağı saygın biriydi. “John’u dışarı at” emrini verir vermez John’u dışarı attılar.
 
Şimdi John’un söylediklerini düşünüyorum da gayet mantıklı geliyor. O bölgede gerçekten bir lanet var. Yoksa bir baba neden kendi öz çocuğunu öldürmek istesin ki. Ayrıca bu ayrıntıyı nasıl kaçırdım bilemiyorum ama ölü bulunan bütün çocuklar aynı evde, aynı oda da ölü bulundular. Daha eve girmeden hissettiğim o garip duyguda buydu işte evin lanetli olması.
 
Hemen o eve gidip laneti durdurmalıydık. Sebastian ve John’un mezarlarını da kazmıştık. Sebastian’ın kemikleri yerinde duruyordu. Ufak ve gelişmemiş minik kemikler halinde. Ne olursa olsun onları tuzlayıp yakmalıydım. Belki de lanet o kemiklerden geliyordu. Bu arada Alex ise diğer küçük kardeş olan John’un mezarını kazmaya başlamıştı. Küçük bir çocuğa göre bayağı büyük bir tabuta sahipti. Tabutu açtığımızda ise karşımıza 30 yaşlarda bir adam çıkıvermişti. Adamı gördüğümde çok şaşırdım çünkü o 18 sene önce inşaatta gördüğüm John Wesleydi. Bunun nasıl olduğuna bir anlam veremiyordum. Ne yani John gelecekten gelip o evin yapımını engelleyemeye çalışıp bunu başaramamışıydı. Ayrıca babam onu nereden tanıyordu. Zamanda yolculuk bir hayalet olabilir miydi? Küçükken beyni alınmış ölmemiş miydi? Nasıl büyüyebildi? Şimdi aklım daha da karışmıştı.
 
Alex’e düşündüğüm her şeyi aynen aktardığımda o bile şaşırmış, inanamamıştı. Ama bir planı vardı. O lanetli eve geri dönmek ve bu laneti durdurmak istiyordu.
 
“İnanmıyorum Jason. Bunun gerçekten olabileceğine ama şuan ki durumumuz onu gösteriyor.”
 
“Bende inanmıyorum ama hala kafamda soru işaretleri var.”
 
“Evet. Örneğin, neden bütün bu olayların sonunda 8 ve 9 sayısı yer alıyor? Bu laneti kim neden yapmak istedi? Bunları hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz sanırım.”
 
“O zaman bunu durdurmalıyız. Bunu durdurmak için bir planın var mı?”
 
“Bir avcının her zaman planı olmalıdır Jason.” Dedi çokbilmiş bir sırıtışla.
 
“Anlatmak ister misin?”
 
“Bütün o ölümlerin o evde yaşandığını söyledin o evde olan bir şey bu laneti sürdürüyor. Genellikle bir gümüşte oluyor bu tür şeyler.”
 
“Dostum, bu samanlıkta iğne aramaya benziyor.”
 
“Sanmıyorum. Eve ilk girdiğimde gerçekten garip bir şeyler olduğunu hissetmiştim zaten ve içeri girer girmez gözüme gümüş saat takıldı. O saat evin yapımından beri orada olmalı onu alıp yakmalıyız.”
 
“Bu gayet basit bir şey olacak o zaman. “ dedim son noktayı koyarak.
 
Ve lanetli eve doğru yol almaya başladık. Planımız şuydu; eve girerek kadında olan gümüş saati bize vermesini isteyecektik ve ondan sonra saati yakıp lanetten kurtulacaktık. İşimizi yarım bırakmamak için ise evde bir lanet çıkarma büyüsü yapacaktık. Eve geldik ve kapıyı çalarak içeri girdik. Sara çoktan hastaneden çıkmış eve gelmişti. Sanki bizi bekliyormuşçasına hızlı bir şekilde kapıyı açtı ve bizi içeriye davet etti.
 
“Ne oldu? Buna neyin sebep olduğunu bulabildiniz mi?”
 
“Evet, bayan. Bu ev lanetlenmiş.” Dedim ben ilk söze giren olmak isteyerek.
 
“Lanet mi? Kim tarafından?”
 
“Kim tarafından olduğunu bilmiyoruz. Sadece lanetlendiğini biliyoruz ve de şu duvarda duran gümüş saati alıp yakmamız gerekiyor.” Dedi Alex kararlı ve sinirli bir şekilde.
 
“Size gerçekten inanıyorum size onu vereceğim.” Dedi ve bir sandalye alarak saati duvardan indirdi.
 
Saati bana uzatarak işte alın derken birden bire saati kafama vurdu ve ben oracıkta bayıldım. İsterseniz buradan sonrasını Alex’in ağzından dinleyelim ya da günlüğünden;
 
“ Jason’ı bayıltmıştı. O an anladım ki Sara’nın içine biri girmişti. Bu laneti yapan ve çocukları öldüren şey onun içindeydi. Onu bir şekilde öldürmeliydim ama benden güçlüydü. Belimdeki tuz fırlatan silahı çıkararak bir el Sara’ya ateş ettim. Bir anda tuzla buz olarak kayboldu ama iki saniye sonra arkamda belirdi. Arkamı dönerek bu lanet şeyi nasıl öldüreceğimi düşünüyordum ki Jason’ın boğazına yapıştı.
[INDENT]-Owww! Yazık sana Alexandre. Bu lanetli çocuğa göz kulak olman için seni görevlendirdiler demek.
-Seni geberteceğim kaltak!
-Neden bu kadar sinirlisin Alexandre. Yoksa sana emanet edilen çocuğa sahip çıkamadın mı?
-Onu bırak çabuk yoksa seni geldiğin yere geri gönderirim.
-Bu kadar sinirlenmene gerek yok. Onu bırakacağım ama sende benim peşimi bırakacaksın.
-Hiç sanmıyorum. Seni bunca senedir arıyoruz ve şuan karşımdasın. Bu kadar kolay bırakamam.
-Sen bilirsin. Üzgünüm Alex ama bu küçük çocuk ölmek zorunda.
[/INDENT]
Bu kabul edilemez bir durumdu. Jason’ı tehlikeye atamazdım. O bizim için önemliydi.
[INDENT]
-Peki, kabul ediyorum. Bırak onu ve bende seni bırakayım.
-Olmaz önce bu evden çıkmama yardım etmelisin.
-Ne yapmam gerekiyor.
-Bahçede duran büyük çınar ağacının yanındaki şişeyi bana getirmelisin.
[/INDENT]
Şişeyi almak için dışarı çıktım. Çınar ağacının yanında gerçekten de yerde duran küçük bir şişe vardı. İçinde simsiyah bir duman duruyordu. Onu alarak içeri girdim.
[INDENT]
-İşte istediğin şişeyi aldım. Bırak onu şimdi.
-İşimi sağlama almalıyım. At bakalım şişeyi.
-Aferin sana Alex. Biraz geri çekil bakalım.

[/INDENT]Dedi ve elindeki küçük şişeyi açtı. Şişenin içinden siyah bir duman çıktı ve Sara’nın bütün bedenini sardı. Sara’nın yüzünü göremiyordum etrafı simsiyahtı. Birden siyah duman pencereden dışarı çıkarak evden uzaklaştı. Duman dışarı çıkarken ev hafif bir sarsıntı yaşadı. Sanırım lanette kalkıyordu. Duman Sara’nın bedeninden çıkarken onu öylece ortada bıraktı. Sara yere düşerek bayıldı. Hem Jason’ı hem de Sara’yı kanepeye taşıdım.”
 
Alex şimdi burada olsa günlüğünü karıştırdığım için bana çok kızardı. Neyse nerede kalmıştık. Evet, Alex beni kurtarmak için o yaratığı serbest bırakmıştı. Neden serbest bıraktığını şimdi söylemeyeyim isterseniz heyecanımız kaçmasın.
 
BÖLÜM SONU

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Bir Damla Kan... 3.Bölüm Lanetli Ev PART-1
« Yanıtla #11 : 05 Ocak 2010, 21:27:43 »
İlk bölüm için konuşuyorum :

O kızdan hayır gelmez oğlum unut onu :D
May the force, be with you.

Çevrimdışı diana

  • ***
  • 513
  • Rom: 16
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bir Damla Kan... 3.Bölüm Lanetli Ev PART-1
« Yanıtla #12 : 06 Ocak 2010, 19:26:15 »
Öncelikle Castiello(nickine ne oldu senin?) hikayeni severek vede beğenerek okuyorum.

Diğer bölümlere göre bu bölüm biraz daha yavaş ilerlesede yinede daha anlaşılır olabilir.Birde bunun dışında gözüme bir şey daha takıldı.Betimlelemeler yok denecek kadar az.

Örneğin gümüş bir saat var fakat saatin ne şekilde olduğu yok.Şahsen ben betimlelemeleri az olan hikayelerin olaylarını gözümde pek iyi canlandıramıyorum.Tabi betimlemelerin çok olmasıda iyi değil.Ama yeteri kadar olmalı.

Zaten asıl burada önemli olan senin hayalini kağıda aktarabilmen.Vede bizimde bunu gözümüzde canlandırabilmemiz. ;)

NOT:Lütfen bölüm aralarını fazla uzun tutma.

Çevrimdışı Castiello

  • *
  • 45
  • Rom: 1
  • Spartacus: Blood and Sand
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bir Damla Kan... 3.Bölüm Lanetli Ev PART-1
« Yanıtla #13 : 06 Ocak 2010, 22:43:05 »
Öncelikle Castiello(nickine ne oldu senin?) hikayeni severek vede beğenerek okuyorum.

Diğer bölümlere göre bu bölüm biraz daha yavaş ilerlesede yinede daha anlaşılır olabilir.Birde bunun dışında gözüme bir şey daha takıldı.Betimlelemeler yok denecek kadar az.

Örneğin gümüş bir saat var fakat saatin ne şekilde olduğu yok.Şahsen ben betimlelemeleri az olan hikayelerin olaylarını gözümde pek iyi canlandıramıyorum.Tabi betimlemelerin çok olmasıda iyi değil.Ama yeteri kadar olmalı.

Zaten asıl burada önemli olan senin hayalini kağıda aktarabilmen.Vede bizimde bunu gözümüzde canlandırabilmemiz. ;)

NOT:Lütfen bölüm aralarını fazla uzun tutma.

Nickimi değiştirdim Castiello yaptım :)

Betimlemelerde iyi değilim sanırsam onlara biraz daha yer ayıracağım. Olayları hemen anlatmak istediğimden dolayı olabilir betimleme azlığı.

Çevrimdışı Castiello

  • *
  • 45
  • Rom: 1
  • Spartacus: Blood and Sand
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bir Damla Kan... 3.Bölüm PART - 2 (İKİ)
« Yanıtla #14 : 09 Ocak 2010, 19:41:03 »
3.Bölüm: Lanetli Ev PART-2

Gözlerimi açtığımda hala evde olduğumu gördüm. Karşımda Alex korkulu ve endişeli gözlerle bana bakıyor. Diğer kanepede Sara sessizce uyuyordu. Derin bir uykuya girmiş gibiydi sanırsam çok yorulmuştu. Gözlerimi tam anlamıyla açabildiğim sırada kendimi kanepede oturur buldum. Kötü bir şey olmuş hissine kapılarak Alex’e sordum;

“Owww başım hala acıyor, yaratığa ne oldu Alex?”

“Yaratığı Sara’nın bedeninden çıkarmayı başardım ama”

“Ama ne?”

“Ama onu öldürmedim, serbest kaldı. Artık bu eve bağlı değil. Herhangi bir yerde herhangi birini öldürebilir.”

“Üzülme Ahbap! Herkesi avlayamazsın demi ama?” Dedim Alex’in yüzünü güldürmeye çalışarak. Neden böyle bir şey söyledim ki Alex beni sevmiyor zaten…

“O yaratıkla elbet bir gün karşılaşacağım ve bu sefer onu hiç şüphesiz öldüreceğim.”

“Sahiden o yaratık hangi türdendi”

“O sadece bir yaratık değildi. Basit bir vampir veya kurtadam değildi. Bir Pagan Tanrısıydı.”

“Tanrı mı?”

“Evet! İskandinav mitolojisinde Rynkar Zaman Tanrısı olarak ismi geçer.”

“Bu John’un nasıl zamanda yolculuk yaptığını açıklıyor o zaman. Ama neden bir tanrı böyle bir şey yapsın ki. Küçük çocukların beyinlerini yesin.”

“Rynkar insanlarla beslenen bir tanrıdır. Özellikle küçük çocukların beynini yer. Bu eskiden böyle değildi. İnsanlar eskiden bu tanrılara taparlardı. Gün geçtikçe insanlar bu tanrılara inanmamaya başladı ve bu yaratıklarda insanları yemeye başladılar. Aslında bunlar Tanrı değiller kendilerini Tanrı gibi gösteriyorlar insanlara.”

“İnanmıyorum, ben sadece vampirler, kurt adamların olduğunu sanırdım.”

“Evlat! Daha göreceğin o kadar çok şey var ki? Gitsek iyi olur diğerlerinin bunu öğrenmesi gerek.” Sanırım bütün av boyunca ne yaptıysak kulüptekilere de bunu anlatmak zorundaydık.

İnanamıyordum. Zaman Tanrısı Rynkar mı? Nasıl bir Dünya’da yaşıyormuşuz da haberimiz yokmuş. Şimdi başka hangi yaratıkların olduğunu da merak etmeye başladım. Acaba, şeytanlar ve meleklerde var mıdır? Ya da cinler ve periler? Hepsini görmek için sabırsızlanıyorum.

Alex’in bunu kafaya bu kadar takması da bana biraz garip geldi. O an düşünmek istemesem de Alex’in yaratığı bilerek serbest bıraktığını düşünüyorum. Benden sakladığı bir şey olduğu her halinden belli oluyor zaten.

Kapıdan içeriye girdiğimizde Melanie ve Francesca’yı telaşlı bir şekilde bulduk. Bana çok yapmacık gelen bir ses tonu ile Alex:

“Ne oldu?” diye sordu.

“Rob bir vampir yakalamış?” dedi Francesca.

“Kimmiş?” dedi Alex.

“Logan ailesinden olduğunu biliyoruz sadece. Şimdi onu görmeye gidiyoruz.” Dedi tekrar Francesca. Melanie silahını gümüş kurşunlarla doldurmakla meşguldü.

Belki o vampir 2 ay önce arabamın yan camından girmeye çalışan erkek vampirdi. Belki de babamı öldüren kızıl saçlı vampirdi. Belki de annemi kaçıran diğer vampirdi. Ne olursa olsun onu öldürmek istiyorum. İçimdeki bu intikam duygusuna birazcık da olsa su serpmek istiyorum.

“Sen benim arabamla gel Alex”

“Tamam, Melanie sana anlatmak istediklerim vardı zaten” dedi Alex bana göz kırparak hangarın kapısından çıktılar.

Bende Francesca ile beraber gidecektim. Onu fazla tanımıyordum ama bu iyi bir fırsattı tanımam için. Francesca’nın Porsche’si pembeydi onunla gidecekti vampirin yanına.

“Diğerleri gittiler mi Francesca?” diye sordum.

“Herkes orada değil. Tim’in işi var o orada olamayacak. Ama diğer herkes orada.”

“Kelvin”

“Hayır, o genelde gelmez bu durumlarda.”

“Çok heyecanlıyım.”

“Sakın orada yanlış bir şey yapma Jason.”

“Nasıl yanlış?”

“Melanie oraya o vampiri öldürmeye gidiyor. Onu orada yakacağız.”

“Neden?”

“ Sadece senin Logan ailesi ile sorunların yok Jason” dedi gülerekten.

“Ayrıca oraya vardığımızda vampirle sadece Melanie konuşacak. Bu bir kuraldır. Kesinlikle vampirle konuşmamalısın Jason.”

“Peki!”

Peki dedim ama orada neler olacağını bilemeyiz. Herhangi ters bir şey söylerse gerçekten kendimi tutamayabilirim.

Gelmiş olmalıyız ki Francesca beni dürttü;

“Haydi, inme vakti geldi.”

“Tamam, geliyorum”

Yanlışlıkla arabanın kapısını sert bir şekilde kapattım ve Francesca’nın tepkisi ile karşılaştım.

“Hey! Biraz yavaş ol kızıma zarar vermek istemezsin.”

Melanie ile Alex bizden önce gelmişlerdi. Melanie’nin arabası orada duruyordu. Kapı yavaşça açıldı ve Francesca ile ben aynı filmlerdeki gibi havalı bir şekilde içeriye girdik. İleride siyah saçlı, yarı çıplak ve simsiyah gözleri olan erkek vampir Francesca ile bana bakıyordu. Tim hariç herkes oradaydı.

Vampirin elleri sandalyenin arkasına bağlıydı. Başı önce doğru düşmüş yüzünden terler akıyordu. Sanırım birkaç yumruğu hissetmişti. Sinirli bir şekilde vampire bakarak Peter’in yanında beklemeye başladım.

“Şşşt! Sessiz olun bu küçük vampirin bize söyleyecekleri var?” dedi Melanie sandalyenin etrafında dolanıyordu.

“Hiçbir şey söyleyemeyeceğim sizi zavallı insancıklar”

“Owww! Çok tatlı!” dedi Melanie ve elindeki gümüşü vampirin çıplak göğsüne sürttü. Vampir yere eğik olan başını acıyla birlikte havaya kaldırdı ve bağırmaya başladı.

“Adın ne bakalım vahşi erkek?” dedi Melanie çok çekiciydi bu haliyle.

“Leonardo, Leonardo Logan”

“İnanmıyorum Logan ailesinden birinin burada olması bu insancıkları gururlandırdı.”

“Ne istiyorsunuz? Açıkça söyleyebilirsiniz sizi yemem?”

“Senden bir şey istediğimiz yok tatlım! Ölümünüzü izlemek için buradayız”

“Buna inanmamı bekliyor musunuz gerçekten. O aramızdayken benden bilgi almadan ölümümü izlemek istemeyeceğinizi düşündüm.”

O dediği kişinin ben olduğumu düşündüm bir an için.

“Evet, o kişi sensin Jason” dedi vampir düşüncelerimi okuyabiliyordu heralde.

“Sen nasıl?”

“Ben bir vampirim. Benim özelliğim insanların düşüncelerini okumak.”

Melanie araya girerek;

“Bu küçük köpek fazla havlamaya başladı” dedi.

“Susturmak ister misin kedicik” dedi Leonardo iyice ukalalaşarak.

Kendimi zor tutuyordum. Eğer orada bir şey yapmak yasak olmasaydı her an dalabilirdim.

“Seni fazla bekletmeyelim Leonardo. Jason’ın ailesini siz mi katlettiniz.”

“Canın cehenneme. Hiçbir şey söyleyemeyeceğim.”

İşte o anda gerçekten o yaratığı öldürmek istedim. Bir sinirle hareketlenmeye çalıştım ama Peter buna engel oldu.

Melanie elindeki gümüşü vampirin çıplak göğsüne iyice bastırdı. Leonardo sanki bir parçası kopuyormuşçasına bağırdı. Kalın sesi sığınağın bütün duvarlarında yankı yapıyordu.

“Siz mi yaptınız tatlı çocuk?”

“Evet! Akşam yemeğimiz oldular!”

İşte bu sefer kimse beni tutamazdı. Bu sefer üstüne atlayacak onu bir güzel pataklayacaktım ve öylede yaptım. Zincirlerini kırmış bir hayvan gibi üstüne atladım. Atlamam ile birlikte sandalye fazla dayanamadı ve bacakları kırıldı. Yumruklarımı yüzüne bir güzel geçiyordum. Bütün hırsımı ondan çıkarıyordum ama onun yüzünde bir gülümseme vardı. Gümüş zincirlerle bağlı olduğu sandalyenin kırılması ile elleri serbest kalmıştı. Beni üstünden fırlatarak etrafa bir hayvan gibi saldırmaya başladı.

“Peter! Şimdi” dedi Melanie.

Peter elindeki gümüş kurşunlu silahla Leonardo’nun kafasına bir el ateş etti. Melanie’de hemen gelip onu bir yaktı. Önceden benzinleyip sandalye’ye bağlamışlardı. Leonardo gözümün önünde cayır cayır yanıyordu. Ateşler boyumu geçecek gibiydi. O an hiçbir şeyden zevk almadığım kadar onun yanmasından zevk almıştım. Ama birazcıkta korkuyordum şimdi Melanie bana fırça çekecekti.

İşimizin artık burada bitmişti. Yine aynı filmlerdeki gibi 5’imizi büyük kapıdan çıktık ve herkes arabalarına atladı. Ben Melanie ile gidecektim. Çünkü evlerimiz karşı karşıyaydı. Herkesle vedalaştıktan sonra arabaya atladım.

Melanie bir süre hiç konuşmadan araba sürdü. Ben ise kendi kendime düşünüyordum arabada. Melanie birden söze girdi;

“Sana kızmayacağım Jason. Merak etme! Senin yerinde olsam bende aynısını yapardım” dedi.

Üstüme bir rahatlık gelmişti ki Melanie tekrar söze girdi;

“Ama yaptığın hepimizi tehlikeye attı. Bir dahakine daha dikkatli ol olur mu? Biliyorum o ucubeleri yok etmek istiyorsun ama unutma onlar senden daha güçlüler.”

“Oh! Rahatladım!” dediğim anda arabanın içinde gülüşler kopmaya başladı.

Kısa zaman sonra evlerimize geldik. Arabadan inerek Melanie’yi evinin önüne kadar bıraktım. Melanie’nin evinin ışıkları yanıyordu sanırım içeride birisi vardı. Melanie evden içeri girdi ve kapının arkasından;

“İyi Geceler! Jason.” Diyerek kapıyı kapattı. Kapıyı kapatır kapatmaz içeriden gülüş sesleri geliyordu. Sanırım evde olan Rafael’di. Seks Oyuncağımız evde bekliyordu prensesini.

Eve girdiğim anda direk üstümdeki paltoyu askılığa astım ve yatak odama çıktım. Yatak odamdan Melanie’nin yatak odası görünüyordu. Her sabah uyanışını görebiliyorum. Yine pencerenin önüne dikildim ve gelmesini bekledim ama bu sefer yalnız değildi. Rafael ile sarmaş dolaş odaya girdikleri an yıkıldığım andı. Onu yatağa atışını ve soyuşunu sanki yanım dalarmış gibi görebiliyordum. İçimdeki ateş ve öfke az öncekinden bile daha kuvvetliydi artık. İstediğim tek bir şey vardı. Melanie’yi istiyordum.