Elder'ın Raporu
Ve ilk kez ayrıldı Tanrı'nın tahtının yanından!
Görevi, O'nu sevmekten başka bir şey olmayan Elder,
İlk defa yaradılış amacının dışında bir göreve getirildi
Yine babası tarafından…
Yeryüzünü ziyaret ederek, tanrıya rapor sunmak için
İlk defa terk etti yaratılmış yerlerin en güzelini…
Çünkü babası en çok ona güveniyordu cennet diyarında…
Korkuyordu, emin değildi kendinden
Ve hiç ama hiç inmek istemedi yere.
Lakin çiğneyemedi babasının emrini,
Ve kanatlarını yedi kat yere doğrulttu…
Sonsuz ışık kaynağından hızla uzaklaşırken
Kardeşlerinin gözlerini kamaştıran ışıltısı sönmeye başladı.
Yere yaklaştıkça biraz daha yitirdi aydınlığını…
Sonunda kanatlarını kapatıp bastığında ayağını toprağa
Eser bile kalmamıştı cennetteki haşmetli güzelliğinden…
Etrafa korkak bakışlar savurdu önce…
Anavatanından çok uzaktaki bu yere alışamadı gözleri!
Ki o, diyarındaki en cesur savaşçıların bile bakmaya cesaret edemediği yüzü
Hastalıklı bir insanoğlunun yüzüne dönüşüverdi birden…
Dünyada, yüksek bir dağın zirvesinden
Kanatlarını sonuna kadar açıp, kaldırdı ellerini göğe
Ve son bir kez denemek için şansını,
Babasına yalvardı, geri dönmesine izin vermesi için…
Semayı yaran bir şimşekle patladı büyük patronun sesi,
Görevini tamamlamak mecburiyetindeydi…
Gözlerinde bir çift yaşla indi dağdan
Ve bir ademin kılığına bürünüverdi aniden..
İnsan topluluğuna karıştığı zaman,
Korkuyla ilerletti adımlarını!...
Yüreğini saran korkunun nedeni, insanların gözünde gördüğü tüm kötü duygulardı!
İncelediği her gözde ayrı bir kötülüğün fotoğrafı yatıyor
Her birinin beyninden, cehennemi kıskandıracak düşünceler geçiyordu.
Kin, nefret, intikam… Daha niceleri…
Bütün iğrenç fikirleri gördü ademoğlunun gözünde
Ama en çok savaşlardan ürktü Elder, cehennemi gördü babasının misafirhanesinde…
İyilik için çalışması gereken beynin yarattığı makinelerin ne işe yaradığını öğrendi
Ve bir kat daha arttı korkusu!?…
“Buradaki savaşlar cennettekinden farklıdır” dedi küçük bir çocuk eteğini çekiştirerek.
“İyi ve kötünün savaşı yaşanmadı asla, tarih boyunca…”
“Burada, daha fazla para ve daha fazla toprak için öldürülür insanlar!”
“Ve en çok biz çocuklar zararlı çıkarız sonunda” dedi acı bir sesle…
Elder, çocuğun gözlerine baktı ve sırılsıklam oldu yanakları yaştan…
Büyük bir umutla sordu küçük çocuğa,
Ama gözlerinde cennet mutluluğu kalmamıştı artık.
“Peki hiç mi iyi bir şeyler yok bu dünyada?”
“O kadar az ki sayısı, kötülüğün yanında…”
Yutkundu çocuk, boğazına takıldı kelimeler ve tamamlayamadı sözünü…
Yavaş yavaş korkudan umutsuzluğa dönüşüyordu Elder’ın hisleri…
“Nasıl olur da tanrının şaheseri cehennemden bile gaddar olabilir!?...”
Bir kere şüphe girmişti artık benliğinden içeri.
Başını cennete çevirdi ve sordu aynı soruyu babasına, acı bir ses tonuyla…
Aldığı yanıt başını döndürdü bir an, kendini yitirmesine sebep oldu.
Çünkü tanrı, ona kim olduğunu ve yaradılış amacını hatırlatmış,
“Benden daha fazla bir şey bilemezsin!” demişti oğluna…
O an hissetti Elder, kalbinin kararmaya başladığını.
Hissettikleri o kadar kuvvetliydi ki, ardı ardına sızıyordu yanağına yaşlar…
“Benim tanıdığım tanrı…” dedi gür bir sesle, “…bu kadar kötü olamaz!”
“Bile bile kötülük tohumları serpmez özenle yarattığı ademe!”
Ve dizleri üzerine düşerek söyledi son sözlerini babasına:
“Artık güvenmiyorum sana…”
“Eğer doğru yol buysa, diğer tarafı seçiyorum bundan sonra…”
Ve Elder hiddetle döndü insan suretinden asıl bedenine.
Artık ne kaşmirden yumuşak tüyleri ne sonsuz güzellikteki yüzü bembeyazdı nurdan…
Bin yıllarca savaştığı kardeşleri gibi o da düşmüştü işte sonunda…
Ve gözlerinden serbest bırakarak son damla yaşını da
Dünyadaki kötülüklere karşı savaşan asi bir melek olmuştu o da…
Artık dünyada iyi ve kötü diye bir ayrım yok…
“Kötü” ve “Kötülüğe Karşı Savaşan” vardı…
Yazan: Adil Öztürk ( FreshBlood )