Kayıt Ol

Çift Bıçak Zaroc 11

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Çift Bıçak Zaroc 11
« : 16 Haziran 2013, 09:36:07 »
1
   Soğuk bir gün. Yıldızların acelesi olmasa gerek ki dünden bu yana hiç kıpırdamamışlar. Bütün şehir halkı bihaber bu durumdan. Ne korkudan sağa sola kaçışan, ne de Tanrı addediklerine sığınan kimsecikler yok ortalarda. Şehrin geneli uykuda,  gaflet koca bir ayı gibi çökmüş üzerlerine. Ortada sadece gecenin karanlığına elbise olarak ihtiyaç duyanlar dolaşmakta. Nadiren geçen devriyelerin isteksiz adımları dışında sokaklara sessizlik hakim.
   Koca çınar dahi soğuktan payını almış. Dalları gecenin soğuğuyla çevrelenmiş durumda. Defalarca kana bulanmış eller soğuğun ısırığını hissedebiliyor. Ancak pek umurunda olmasa gerek ki gözleri tek bir hedefe kilitlenmiş. Dünyada Büyük Yaratıcı Tapınağından başka görülecek hiçbir şey yokmuş gibi koni biçimli binayı izlemekte. Belinde sararmış bir parşömen asılı. Yeni görevi. Alalı çok olmamış, talimatlar açık. Ödeme yapılmış, geriye sadece işin yapılması kalmış. Zaroc kendi dalında “onurlu” olarak adlandırılabilecek bir süikastçi. Aldığı görev ne olursa olsun ödeme yapıldığı sürece umursamıyor. Günü geldiğinde ölecek olan herkes öldürülebilir. Yaratıcı dışında öldüremeyeceği kimse olmadığına emin. İhtiyaç duyduğu tek şey ödeme. Onun ödemeleri farklı, müşterilerden talebi bir grup metal veya taş değil. Zaroc onların anlamsız olduğunun farkında. Ona göre değer inançla ilgili bir kavram. İnsanlar sarı metalin değerli olduğuna inandılarından değiş tokuşlarını onlarla yapıyorlar.. Lakin Zaroc herkesin en çok değer verdiği şeyin farklı olduğunun bilincinde. Onun müşterilerinden istediği de bu. Bir ölüm karşısında dünyada en değer verdikleri şey. Bu kimisi için bir hayat oluyor kimisi için güzellik ve kimisi için de –enteresan bir şekilde- sarı metaller.  Onun istediği çok basit aslında, o hedeflerinin ölümlerini bir hiç için erkene çekmek istemiyor. Birisinin ölümünü isteyen bir başkasının, bunun için bazı şeyleri feda etmeye hazır olması gerektiği kanaatinde. Bu son müşterisi için hayat anlamına gelmişti. Bir ölüm için bir başka ölüm. Hem adil hem de saçma bir anlaşma. Zaroc böyle şeyleri eğlenceli bulur. Gülümsedi.

   Üzerinde gece mavisi bir pantolon ve yelek. Etinin açığa kalan tüm kısımları beyaz bir kumaş şeritiyle defalarca sarılarak kapatılmış. Sadece, elbisesi ile oldukça uyumlu mavi gözleri ve gece kadar karanlık saçları açıkta. Esen rüzgar saçlarını hafifçe okşayarak esti. Zaroc hiç istifini bozmadı, hala kuleye odaklanmış, kafasından yarın ki görevinin planlarını kurmakta. Şehir birkaç saate uyanacak ve haftalık kral selamlaması için meydana akacak. Kral, Büyük Yaratıcı Tapınağı diye adlandırılan koca koninin tek pürüzü olan alt balkondan halkı selamlayacak. Balkonun neden alt olarak çağrıldığını kimse bilmiyor. Bütün binadaki tek balkonun nasıl alt veya üst gibi bir sıfatı olabileceği gerçek bir merak konusu. Bu konu ile ilgili anlatılan bir çok efsane bulunmakta. Ama gerçeği sadece bir kişi biliyor. Zaroc. En değerli varlığı sırları olan bir adamdan öğrenmiş. Adamın ölmesini istediği kişinin, herkesten sır olarak sakladığı ve sonsuza kadar öyle kalmasını istediği metresi olmasını eğlenceli buluyor Zaroc. Balkona alt denmesinin nedeni ise Sır sahiplerinin hepsinden çok daha eski. Sır taşıyıcısı kütüphanesindeki antik bir kitaptan bulmuş bu bilgiyi. Oyuncağını paylaşmak istemeyen bir çocuğun kıskançlığıyla saklamıştı bu bilgiyi diğerlerinden. Günü gelip onunla Zaroc’a ödeme yapana kadar elbette.
   
         Zarocun devrinden binlerce yıl öncesinde varolmuş Tapınak. Kimisine göre Yaratıcı bizzat oraya dikmiş tapınağı, kimisine göre ise Tapınak yere düşüp sonra da zamanla koni şeklini alan bir göktaşı. Aslını hayatta olup da bilen iki ölümlü var. İki teorinin de tamamıyla doğru olduğunu bilen iki kişi etmekte bu. İnsanların Yaratıcıyı kendi kafalarındaki aciz güçlere sahip bir varlık olarak addedmelerini eğlenceli buluyor Zaroc. Sınırlı beyinleri ile onu anladıklarını iddia etmelerini izleyerek büyüdü. Bu tiksindirici bir şey. Balkonun sıfatı ise çok daha enteresan. Bunu teoride bilen iki kişi olsa da ilk sır tutucunun bildiği şeyin ne anlama geldiği hakkında hiçbir fikri yok. Felsefenin derinliğini anlayacak bir algısı yok onun. Kelimeleri ezberlemeyi sever o. Balkona alt denmesinin, Yaratıcının bir meydan okuması olduğunu her ne kadar bilse de anlayamıyor.  Zaroc kafasında planın tüm detaylarını hazırladı, hedefini yok etmeye hazır. Kararlı bir şekilde doğruluyor ağaçtan.

Blogum

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Çift Bıçak Zaroc
« Yanıtla #1 : 17 Haziran 2013, 11:18:55 »
2

Güneş, doğudan ilk ışıklarını cömertçe dağıtmaya başlamasının üzerinden birkaç saat geçti. Halk Tapınağın önünde toplanmış. Muazzam bir kalabalık kralı beklemekte. Her yerden kadın ve çocuk sesleri geliyor. Güneş sıcak. İnsanlar sıcaktan ve kalabalıktan bunalmaya başlıyorlar. Meydanda gerilim artıyor. Ufak kavgalar görünmeye başladı. Kral haftalık angaryası için balkona çıkıyor o sırada. Kalabalık her şeyi unutup krallarına dönüyor. Onu görmek anlamsız bir şekilde mutlu ediyor insanları. Heybetli bir adamın balkonda durup el sallamasını hayranlıkla izliyorlar. "İnsan ırkının gücü işte" diye düşünüyor Zaroc. "Bizi besin zincirinin başına koyan gerçeğimiz." Kalabalıktan çok daha önce gelmiş, Tapınağa en yakın pozisyona kurulmuş vaziyette Zaroc. Kapıda iki muhafız var. Bunun iki katı kadar da balkonda. Fazla askere ihtiyaç duymuyorlar. Halk Krala hayran halihazırda. Krala dokunan kişiyi öldürmek için Tapınağı tırnaklarıyla sökerler. Aptal bir hayranlıkla dolu kalabalık. İnsan ne kadar zeki olursa olsun, insanlar her zaman aptal. Zamanın geldiğini görüyor Zaroc. Güneş neredeyse tepede. Tapınağın dar kapısına doğru yaklaşıyor. Tüm kasları gerilmiş durumda. Kapıya vardığında Nöbetçilerin kendisini durdurmasına fırsat vermeden ikisini de aynı anda kalplerinden hançerliyor. Kalabalık şaşkın. Üzerine kan sıçrayan insanların boğazlarındaki hayranlık çığlıkları donuyor. Zaroc kalabalığın ne hale geldiğine hiç bakmadan merdivenlere atılıyor. Tapınağın planı üzerinden defalarca geçmişti önceki gece. Nereye gideceğini çok iyi biliyor. Labirent gibi koridorlarda ezbere yürüyor. Arkasından kalabalığın öfkeli sesleri geliyor. Hepsi peşinde. Kral ve etrafındaki dört muhafızı durumun farkında. Nöbetçiler kralın etrafını sarıyor. Gergin bekleyiş başlıyor. Zaroc her şeyin planına uygun gitmesinin rahatlığıyla koridorları geçiyor. Arkasındaki kalabalık kontrolsüz bir çığ gibi onu kovalıyor. Tapınağın iç mimarisi Halk için bir gizem. Ancak kalabalığın gücünü içten içe hissedebiliyorlar. Buldukları her koridora her odacığa doluşuyorlar. Kör bir yarasa gibi arıyorlar Zaroc’u. Kimse durup düşünecek psikolojide değil. Tek istedikleri Zaroc’u bulup öldürmek. Koridordan acı bir çığlık yükseliyor. Arkasından zafer naraları. Bir grup aptal, kalabalıktan kopmuş yalnız bir ahmağı Zaroc sanıp katlettiler. Koridorlara kaos hakim. Kimisi kovalamacanın bittiği, Kimisi ise Zaroc’un geri dönüp kalabalığı katlettiği kanısında. Ama herkes kovaladıkları kişinin Zaroc olduğunun farkında, nedendir bilinmez. Her halükarda Kralın hayatta olduğuna emin olmak isteyen kalabalık, hummalı bir şekilde Kralı aramaya devam etmekte. Zaroc yolun neredeyse sonuna geldi. Kalabalığın sesi oldukça uzaktan gelmekte artık. Hareketleri tamamıyla rahat ve kendinden emin. Birkaç dakika sonra uzaktan gelen ışığı görüyor.

                 Artık balkonda. Karşısında dört silahlı muhafız ve Kral. Hedefi tam karşısında, hamlesini yapmak için geriliyor. Muhafızların ikisi öne atılıyor. “Hata iki” diye düşünüyor Zaroc. Üzerine gelen iki kişinin solda olanına doğru hamle ediyor. Asker bunu fark edip sakınmaya çalışırken Zaroc eğilerek adamın ayaklarının önüne çöküyor. Şaşkın asker sert bir şekilde yere düşüyor. Diğeri düşen arkadaşına aldırmadan hamle yapıyor. Zaroc tek omzunu geriye çekerek, bıçağı boşa gelip, düşmanına oldukça yaklaşan askerin kalbine bıçağını sokuyor. İki asker de yerde. Düşenin kendisini toparlamasını beklemiyor Zaroc. Krala doğru olan koşusunu devam ettiriyor.  Diğer iki muhafızda kralı yalnız bırakarak üzerine koşmaya başlıyor. “Hata üç” diye fısıldıyor Zaroc. Aralarında en az 20 metre var. Hiç tereddüt etmeden bıçaklarını artarda fırlatıyor. İki muhafızda kana bulanmış bir şekilde yere düşüyor. Zaroc, gözü hedefine doğrulmuş bir şekilde koşusuna devam ediyor. Kral şaşkınlıktan donmuş vaziyette. Yüzünde açık bir dehşet ifadesi, sadece olanlara hayret etmekle meşgul. Zaroc Kral’a yetişiyor. Sol elini Kral’ın omzuna uzatıyor. Kral büzüşüyor, korkamayacak kadar kötü bir durumda. Kralı omzundan kavrayarak kendisine doğru çekiyor.

“İzninizle Haşmetmeapları”

Kral Zarocun ne dediğini anlayacak yada yorumlayacak durumda değil. Zaroc Kralı silkeleyerek bir kenara atıyor. Balkonun pervazına çıkıyor. Tekrar gülümsüyor ve atıyor kendisini boşluğa. Kalabalık donmuş. Kral hiçbirşeyi anlayabilecek durumda değil. Yavaş bir şekilde boşlukta kayan Zaroc dışında her şey durdu. Herkes bilinçsiz bir şekilde onu izlerken, Zaroc gülümsemekle meşgul. Sonsuzluk kadar uzun birkaç saniyenin ardından Zaroc zemine kavuşuyor. Sert bir kemik kırılma sesi tüm meydanda çınlıyor. Bir sessizlik anı. Meydanda her gün durmadan öten kuşların dahi sesi çıkmıyor. Bir an sonra yüzlerce bebekten birisi ağlamaya başlıyor. Bebeğin çığlıkları, sessizliğin kalbine saplanan bir mızrak gibi. Halk yavaş yavaş kendine geliyor. Ses ve gürültü bir anda ayyuka çıkıyor. Kimisi öldüğüne inandıkları Kralı için ağıt yakıyor. Kimisi Zarocu balkondan atan Krallarına tezahürat yapıyor. Kral hala donmuş bir vaziyette. Olanları anlamaya çalışıyor. Daha önce hiç böyle bir heyecana rastlamamıştı. Kalabalığın hunharca çığlıklarından hemen sonra, intikam arayışları geliyor. Herkes Zarocu tekmelemeye başlıyor. İnsanlar nefret dolu. Birisinin tekmesi Zaroc’un belindeki sarı parşömeni havalandırıyor. Eski parşömen genç bir çocuğun kucağına düşüyor. Merakla açıyor çocuk kağıdı. Kağıtta sadece birkaç kelime yazmakta.

                Hedef: Çift Bıçak Zaroc
                Ölüm Şekli: Selam günü, Tapınağın alt balkonundan intihar.
                Ödeme: Müşterinin en değerli varlığı, “Hayatı”

Okuma kavramı hakkında hiçbir şey bilmeyen çocuk mektuba bir an ilgiyle bakıyor ve bir köşeye fırlatıyor. Kalabalık kudurmuş bir vaziyette. Kral yavaş yavaş kendisine geliyor. Zaroc çarpık bir şekilde de olsa hala gülümsüyor.  

DEVAMI VAR

Bu hikayeyi Blogumdan da okuyabilirsiniz

Çevrimdışı Scyther

  • **
  • 160
  • Rom: 4
  • "Zira yürümeye değer bir yolum var!"
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çift Bıçak Zaroc
« Yanıtla #2 : 17 Haziran 2013, 14:15:45 »
Aylardır okuduğum ilk yazı ve çok hoşuma gitti ellerine sağlık grikunduz. :)

Eskilerden birazda olsa tanıyorsan çok çok ince detayları söylüyorum şimdiden özür diliyorum. :)

Çokta uzattım eleştirime geçmek istiyorum. Bölüm bir için konuşursam bence çok güzel bir giriş olmuş, okuyana kahramanımızın aurasını, çevresini çok güzel anlatmışsın okuyan herhangi biri kahramanımızı daha önceden tanıyormuş gibi hikayeye adapte olabilir ve okumaya devam edebilir. Yalnız benim kanımca hikaye girişlerinde  daha çok kahramanla olan girişlerde kahramanı kapalı olarak anlatmakta fayda vardır, güçlü yanlarını bir kerede vermektense birkaç bölüm içine yaymak daha sürdürebilir bir giriş olur ve daha çok iştahlandırır okuyucuyu.

"Esen rüzgar saçlarını hafifçe okşayarak esti." cümlesi okurken gözüme çarptı ufak bir müdahaleyle anlatım bozukluğu giderilir blogunda da yayınladığın için söyleme gereği duydum kusuruma bakma.

Bölüm iki için nacizane bir eleştiri yapacak olursam.

"Kapıda iki muhafız var. Bunun iki katı kadar da balkonda. Fazla askere ihtiyaç duymuyorlar. Halk Krala hayran halihazırda. " bölümü okurken beni biraz yordu çok fazla duraksama yapmışsın biraz daha akıcı hale getirirsen çok iyi olur, tam gaz giden bir giriş bölümünde duvar gibi çıkıyor karşımıza. :)

"Zamanın geldiğini görüyor Zaroc. Güneş neredeyse tepede. Tapınağın dar kapısına doğru yaklaşıyor. Tüm kasları gerilmiş durumda." bölümüde aynı şekilde olmuş gibi.

Bölüm üç için konuşacak olursam da  lütfen acele et. :)
Hayalince oku. Hayalinle yaz.

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Çift Bıçak Zaroc
« Yanıtla #3 : 17 Haziran 2013, 14:32:56 »
Öncelikle bu kadar güzel bir eleştiri görmek gerçekten beni mutlu etti. Hiç görmediğim detayları göstermişsin. Teşekkür ederim.

Karakter tanıtımı hususunda ise o biraz kasti olarak yaptığım bir şey. Okuyuzu ile Zaroc'un içiçe olmasını istiyorum, birbirlerini kırk yıldır tanıyorlarmış gibi hissetsinler istiyorum. Zira Zaroc açık biri, saklayan hesap yapan bir tarzı yok olduğu gibi biraz o yüzden verdim detayları o şekilde.

Anlatım bozukluğu ve diğer iki husus için de teşekkür ediyorum. Hemen düzeltecem.

Teşekkürler. :)

Çevrimdışı Scyther

  • **
  • 160
  • Rom: 4
  • "Zira yürümeye değer bir yolum var!"
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çift Bıçak Zaroc
« Yanıtla #4 : 17 Haziran 2013, 14:36:27 »
Bana daha gizemli biri gibi gelmişti özür dilerim. :)  Eleştirilerimi dikkate aldığın için asıl ben teşekkür ederim. :)

Tekrar söylüyorum acele et . :)
Hayalince oku. Hayalinle yaz.

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çift Bıçak Zaroc
« Yanıtla #5 : 18 Haziran 2013, 10:13:04 »
Zaroc kapıdan girip koridorları aşarken, kral ve muhafızların hala balkonda bekliyor olması biraz saçma geldi onun dışında gayet akıcı ve heyecanlı bir hikaye olmuş. tebrik ederim.

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Çift Bıçak Zaroc
« Yanıtla #6 : 18 Haziran 2013, 11:52:47 »
Tapınağın tek bir girişi ve çıkışı var. Zaroc karanlık dehlizlerden koşarak geliyor. Ve profesyonel bir muhafızın o anda yapacağı tek şey saldırının gerçekleşmesini beklemektir diye düşünmüştüm.

Yorumunuz için Teşekkürler. :)

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Çift Bıçak Zaroc - Bölüm 3
« Yanıtla #7 : 18 Haziran 2013, 12:30:53 »
Not: Geçiş bölümü olduğu için biraz sıkıcı olabilir. Kusura bakılmasın. :)

           Mor…  Bütün bir görüşünü kapsayan bu sonsuzluğa verilmiş ad… Şu anda sahip olduğu tek şeydi bu. Sonsuz bir morluk… Dikkatini toplamakta oldukça zorlanıyordu. Üzerine çökmüş, nefesini kesecek kadar ağır bir hafifliğin içerisindeydi. Sadece beklemek istiyordu. Sırasını beklemek. Sıra, kavramına nasıl kavuştuğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Bir ses fısıldar gibiydi gölgelerden. “Hadi” diyordu. “Çalıştın buna, yapabilirsin” Kaçmak istiyordu o sesten. Bütün rahatlığını ve mutluluğunu alacak gibiydi. Ancak ses ısrarlı bir şekilde onunla konuşmaya devam etti. “Amacını hatırla. Şimdi bırakırsan kaybedersin” kaçmaya çalıştı sesten. Umursamamaya çalıştı, rahatlamak istedi. Ancak üzerindeki hafiflik kadar o seste, sarılmıştı boğazına. Onu uyandırmak için uğraşmaktaydı. Vazgeçmek istedi, gitmek, kaçmak, bırakmak… Ancak her ne kadar kaçmak istese de otomatik olarak hareket etmekteydi vücudu. Ses gittikçe güçlendi “Kalk ayağa” diye emrediyordu şimdi de. Az önceki iletişim çabası safhasını çoktan atlatmış, onu ayağa kaldırmaya zorluyordu. Her ne kadar istemese de hareket etti ayakları. “Ama sıram” diye sızlandı Zaroc. “Kapa çeneni” diye kesti ses. “Şimdi yürü” Yürüdü ayakları, itaat etti ve sürekli birini bir diğerinin önüne atmaya odaklandı. Attığı her adım, birazcık daha uyandırmaktaydı Zaroc’u. Gittikçe daha iyi kavramaya başladı etrafını. Mor’u daha iyi algıladı. Güçlendi her adımında. Yavaş yavaş görür oldu sis perdesinin arkasını. Binlerce, milyonlarca insan doluydu etrafında. Hepsi birer taşın üzerine oturmuş, kendi kendilerine sayıkla maktaydı  Kimisi ağlamakta, kimisi kahkaha atmakta. Şaşkınlığı, bu gerçekleri umursamasını engeller derecedeydi. Yaklaştı birisine. Elini tam omzuna atacakken bambaşka bir yerde buluverdi kendini.

                Bir grup varlık, yüksek tahtlarda oturmuş onu incelemekteydi. Zaroc hala ağır bir dinlenme ihtiyacı hissediyordu. Tatlı bir yorgunluk, mutlu bir teslim olma. Direndi. İlgi ve merakla baktı tahtlarda oturanlara ve seslendi “Kimsiniz siz” Hep bir ağızdan cevap verdiler; “Varı var eden ve var var oldukça var olacak olan, dost ve düşmanlarız” İçlerinden birisi hafifçe öksürerek araya girip “Aslında dost ve düşmanlarız sözü yerine ezeli rakipler sözü, anlamı daha iyi oturtmakta onu kullanmaya ne dersiniz.” Sol grup ilgiyle salladı başını, hepsi olumlu yaklaşır gibiydi. Sağ taraf ise tamamıyla katı bir yaklaşım gösterdiklerini ispatlar nitelikte bir yüz ifadesine bürünmüştü.

                Aklı yavaş yavaş geliyordu Zaroc’un. Hatırlamaya başladı, aslında kim olduklarından haberdardı. Tanrı oldukları inancına kapılmış, Kaos ve Yasa Lordlarının karşısında duruyordu. İnsanlık tarihi boyunca bu Lordlardan bahsedebilecek kadar ilim sahibi, iki elin parmaklarını geçmezdi. Haklarındaki en detaylı bilgi Bozkır Halkının Kurtarıcı Kitabeleri olarak adlandırdıkları anıtlarda geçmekteydi. “Sonsuz zeka ve ahmaklık sahibi bu yaratıklar…” olarak başlıyordu tanımları. Kitabelerdeki en eğlenceli bulduğu kısımdı bu. Kendilerini Tanrı addeddiklerinden, sürekli ve anlamsız bir savaşa girdiklerinden haberdardı. Teknik olarak hiyerarşinin neredeyse en alt katındalardı. Elbette bunun farkında olmamaları neden orada olduklarının açık bir göstergesiydi.

                 İnsanlar, Kaos ve Yasa Lordları, Yüksek Katlar, Alimler, Arifler ve Yaratıcı olarak şekilleniyordu sıra. En azından Kurtarıcı Kitabelerinde geçen metin bu yöndeydi.

                Şimdi neler olacağının farkındaydı Zaroc. Her şeyin plana uygun gitmesi gerekirdi. “Zaten uygun gitmeyecek olsa Plan kavramı, anlamını yitirir ve yapılan şeye plan denmezdi” diyerek eğlendirdi kendini. Arka planda Kaos ve Yasa Lordları tanımlamalar üzerinde gürültülü bir tartışmaya dalmışlardı. Umursamadı Zaroc. Sırasını beklemeye devam etti. Tatlı uyku arayışı hala oralardaydı. Tahrik ediyordu onu dinlenmesi için. Direndi. Bir yerden sonra tartışmaktan sıkılmış olsalar gerek ki konuşmayı bırakıp, çok daha eğlenceli buldukları Zaroc’a yöneldiler. Bir Kaos Lordu açıklamaya başladı; “Normalde yüzlerce yıl mor vadide sıranı bekleyerek yumuşatılman gerekirdi. Ancak gereğinden erken uyandın. Bu da planların normalden farklı işlemesine neden oldu” İçinden kahkaha attı Zaroc. Kaos lordu da en az Zaroc kadar eğlenmişti bu gelişmeden.

                İlk önce Yasa Lordları konuşmaya başlayacak ve düzenin, prensipli, onurlu olmanın ne kadar iyi olduğundan bahsedeceklerdi. Hemen ardından sıkıntıdan sağa sola dağılmış Kaos Lordları toplanacak ve Zarocun maceralarının sonucundan bahsedecekti ona. Tam da tahmin ettiği gibi gerçekleşti olaylar. Yaratım gücü ve bilinci eksikliği olan sonsuzluk sahiplerinin sorunu da bu olsa gerek diye düşündü. Beklenenin ötesine geçemeyecek kadar çok şey yaşamışlardı. Kaos Lordlarının bahsettikleri az da olsa ilgisini çekti. Ölümünden hemen sonra Kralın saatlerce balkonda adrenalinden kitlenmesi Kralında bir insan olduğu gerçeğini tokat gibi çarpmıştı insanların suratına. Acziyet, krallarına ithaf ettikleri bir kelime değildi bu. Yanılmanın öfkesi, kibiri kabarttı. Sobadan eli yandığı için korkan bir çocuğun, zamanla sobaya gücü verenin kendisi olduğunu fark etmesiyle edindiği kibre büründüler. Krala olan hayranlık, küçümsemeye  dönüştü. Bugüne kadar yönetilmeye hazır, memnun bir krallığı yöneten toy Kral yavaş yavaş iktidarını isyanlar ve yozlaşmalar sonucu kaybetmeye başladı. Kaos Lordları hikayeyi anlatırken durup durup kahkaha atıyorlar ve tüm bunların sebeb olduğu, olası yüzlerce, binlerce sonuçtan bahsediyorlardı. Sonuç olarak Tarihin tek Dünya İmparatorluğu yıkılmış ve minik yönetim birimlerine dönüşmüştü. Ki Kaos Lordları bundan oldukça memnundu.


                Uzun yıllar sonra Zaroc’un bile sabrı titremeye başladığında, konuşmalar bitti. İki tarafda Zaroc’un ölümsüzler diyarındaki istediği mevkiye yerleşebileceği hususunda mutabıktı. Hatta zamanla aralarına bile katılabileceğini hissettirecek cümleler sarfettiler. Zaroc bütün bunları sessizlik içinde dinledi ve tek isteğini kararlı bakışlarıyla, ahmak Kaos ve Yasa Lordlarının bile yanılamayacağı netlikte dile getirdi.

“Ölümlüler arasında tekrar yürümek istiyorum”  

DEVAM EDECEK

Bu hikayeyi Blogumdan da okuyabilirsiniz.

Çevrimdışı Scyther

  • **
  • 160
  • Rom: 4
  • "Zira yürümeye değer bir yolum var!"
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çift Bıçak Zaroc
« Yanıtla #8 : 18 Haziran 2013, 14:01:18 »
Yazdığın gibi tam bir geçiş bölümü olmuş. :) Umarım bölümlerin arasına giriyorum diye kızmıyorsundur. :)

"Üzerine çökmüş, nefesini kesecek kadar ağır bir hafifliğin içerisindeydi. Sadece beklemek istiyordu. Sırasını beklemek. Sıra, kavramına nasıl kavuştuğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Bir ses fısıldar gibiydi gölgelerden. “Hadi” diyordu. “Çalıştın buna, yapabilirsin” " Bölümünde duraksamaları gördüm yine ama bu sefer nasıl bir amaçla yazdığını daha iyi anladım sanırım, vakti zamanında bende aynı hatadan bir eleştiri almıştım.  Yapmak istediğinin aynısını duraksamalar olmadan da verebiliyorsun zaten hele ki karşındaki iyi bir okuyucuysa tam vermek istediğini alıyor. :) Yani demek istediğim bilerek yaptığın bu duraksamaları daha akıcı bir üslupla da verebilirsin bence, birde öyle dene derim.
Hayalince oku. Hayalinle yaz.

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Çift Bıçak Zaroc
« Yanıtla #9 : 18 Haziran 2013, 15:04:35 »
 Gir tabi ya. Eleştiri kemalat yolunun kaldırım taşlarıdır diyorum başka da bir şey demiyorum. :D

Akıcılık en çok sorun yaşadığım husus lakin bir dahaki sefere üzerinde duracağım. :)

Teşekkürler. :)

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Çift Bıçak Zaroc - Bölüm 4
« Yanıtla #10 : 20 Haziran 2013, 12:25:34 »


4

Yıllar önce başladılar tartışmaya. Zaroc bile sabrının eşiğinde. Yasa Lordları, tahtlarında sakince oturmuş, tek düze bir ses tonuyla tartışıyorlar. Kaos Lordları ise kontrolden çıkmış birer fırtına gibiler. Tam olarak neyi savunduklarının farkında değil gibi görünüyorlar. Zaroc anlıyor onları. Denkleme bilinmeyen öğeler katmak istiyorlar. Gün geliyor heyecanlı ve bol bağrışmalı tartışmalar yaşanıyor, bir başka gün geliyor kimse konuşmaya bile davranmıyor. Zaroc ise sadece bekliyor. Elleri arkasında birleşmiş, göğsü izzetle önünde, konuşmaların bitmesini bekliyor.

Aç değil, yorgun değil, sıkılmadı, yaşlanmadı. Farklı bir yer Mor Dünya. Tek ihtiyacı uyku gibi. Uyumak ve unutmak istiyor.  Sorumluluklarından kurtulmak, ideallerini bırakmak. Kendisini Lordların şefkatli kollarına bırakmak istiyor. Bunun sorun olmayacağını, Lordların şefkatli olacağını fısıldıyor gölgeler. "Senin düşünmene gerek bile kalmıyacak." Direniyor Zaroc. Kimse hakkı olanı ona vermeyecek. O gidip kendi elleriyle almadığı sürece.

Sonunda bir karara varmış gibi duruluyor Lordlar. Bir Yasa Lordu Zaroc’a dönüyor, gözlerinde merak;

“Neden”

Soruya şaşırmadı Zaroc. Cevabın önemsiz olduğunun farkında, sadece bir şeyler yapıyor gibi hissetmek istiyorlar. Sonsuz döngülerinde neredeyse her olayı tecrübe edip belli alışkanlıklara sahip oldular.  Bir yerden sonra yenilikle karşılaşmaz hale gelince, her olaya hazır bir çözümleri olunca düşünme yetilerinden vazgeçtiler. Farkında olmadan. Yavaş yavaş. Bu onları ahmaklaştırdı. Artık düşünmeye cesaret dahi edemiyorlar. Tartışmaları dahi tartışmış olmak için var. Neden sorusu anlamını yitirmiş onların katında. Cevabı umursamıyorlar, her cevabı aldıklarına dair keskin bir inançları var. Onları şaşırtması gerektiğinin farkında Zaroc. Anlamlı olması gerekmiyor diyecekleri. Sadece şaşıracakları bir şey söylemeli.

“Zira yaşam, yaratımın kemal seviyesindeki kaldırım taşlarından oluşur”

Zaroc’un dediklerini anlamaktan aciz Lordlar. Bugüne kadar her zaman karşılarına, Mor Dünyada yumuşatılmış, geriye sadece eski hayatından gölgeler kalmış ahmaklargeldi. Onların alışık olduğu insan tipi bu. İtaate hazır. Derin bir felsefeye girme yetenekleri yok. Biraz düşünecek olsalar, evrende kendi kontrolleri dışında gerçekleşen olayları görecekler. Bilinen evreni yönettiklerine inanıyorlar, ancak bilinen evren kavramının bir Yaratıcı için ne kadar saçma olduğunun farkında dahi değiller. Derin bir tartışmaya daha daldılar.

Yıllar sonra, mutabık kaldıkları kararı açıklamaya başladı bir Kaos Lordu “İnsanların katında sadece gözlemci olarak yürümene izin verilecek. Sırasıyla; Acı ve Korku, Başarı ve Cesaret, İnanç ve Kibir, Üstünlük ve Hırs, Algı ve Tevazu, Süreç ve Yıkım, Acziyet ve Özlem, Çaba ve Değişim, Başarı ve Güç, Tatmin ve Tembellik son olarak da Alışkanlık ve Ahmaklık çağlarını yaşıyacak, doğduğun güne gelecek ve aramıza geri döndürüleceksin. Ancak unutmayasın, o gün geldiğinde bizim katımızda tarafsız bir yargıya maruz kalacaksın. Sana salık verme yeteneği vereceğiz ki yargılanılacak bir şeyin olsun. Şimdi gidesin” sözlerini bitirir bitirmez Lordlar kendilerini düşündükleri bu yöntem için tebrik ettiler. Hiçbiri bu yöntemin esin kaynağının ne olduğunun farkında bile değildi. Kendilerine bir şeytan yapmışlardı. Ancak yaratıcının aksine onlar ezeli değildi ve ulaşılabilirlerdi.

Soğuk bir geceye, dar bir mağaraya açtı gözlerini Zaroc. Yarı çıplak bir grup birbirlerine sokulmuş, gecenin soğuğuyla titreşiyorlardı. “Ateş” diye fısıldadı Zaroc “Acı ve Korku çağı ateşle başladı.” Geceye doğru gülümsedi. Mağaradakiler Zaroc’un farkında bile değildi.
 
DEVAM EDECEK

Bu hikayeyi Blogumdan da okuyabilirsiniz.

Çevrimdışı Scyther

  • **
  • 160
  • Rom: 4
  • "Zira yürümeye değer bir yolum var!"
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çift Bıçak Zaroc
« Yanıtla #11 : 20 Haziran 2013, 14:10:21 »
Sonunda yeni bölüm. :)


"Soruya şaşırmadı Zaroc. Cevabın önemsiz olduğunun farkında, sadece bir şeyler yapıyor gibi hissetmek istiyorlar. Sonsuz döngülerinde neredeyse her olayı tecrübe edip belli alışkanlıklara sahip oldular.  Bir yerden sonra yenilikle karşılaşmaz hale gelince, her olaya hazır bir çözümleri olunca düşünme yetilerinden vazgeçtiler. Farkında olmadan. Yavaş yavaş. Bu onları ahmaklaştırdı. Artık düşünmeye cesaret dahi edemiyorlar. Tartışmaları dahi tartışmış olmak için var. Neden sorusu anlamını yitirmiş onların katında. Cevabı umursamıyorlar, her cevabı aldıklarına dair keskin bir inançları var. Onları şaşırtması gerektiğinin farkında Zaroc. Anlamlı olması gerekmiyor diyecekleri. Sadece şaşıracakları bir şey söylemeli." bu bölümde çok güzel anlatmışsın lordların durumunu çok önceden okuduğum bir makalede aynısı vardı. :)

Resim bir canlılık getirmiş mesaja hoşuma gitti. :)

Bilmiyorum karakterlere alıştığımdan galiba bana çok kısa geldi bu bölüm, sadece okumaya başladığımı ve bittiğini hatırlıyorum. , iskelede okuduğum hikayelerde içine girebildiğim birkaç kişiden biri oldun galiba teşekkür ederim. :)
Hayalince oku. Hayalinle yaz.

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Çift Bıçak Zaroc
« Yanıtla #12 : 20 Haziran 2013, 14:16:41 »
O parça benim de hoşuma gitmedi değil. İlerleyen zamanlarda Kaos ve Yasa Lordlarının yozlaşma süreçlerine daha detaylı gireceğim. Ayrıca makalenin adını söyleyebilirsen(aklındaysa hala) kafa açmama yardımcı olabilir.

Resim hususunda bir arkadaşımın tavsiyesini tuttum. Hatta diğer bölümleri de resimlendirdim blogda. Çok zor bir çaba olsa da(hayal gücünü yıpratmadan kendini ifade etme çabası) dediğin gibi farklı bir algı katıyor resme.

Bölümlerin kısa olması bilinçli. Zaten oldukça hızlı yazıyorum, uzun uzun yazıp insanları sıkmamak lazım bence.

Ben teşekkür ederim yorumunuz ve ilginiz için.

Çevrimdışı Scyther

  • **
  • 160
  • Rom: 4
  • "Zira yürümeye değer bir yolum var!"
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çift Bıçak Zaroc
« Yanıtla #13 : 20 Haziran 2013, 14:28:26 »
Dini bir makaleydi dünya dinlerini araştırırken okumuştum malesef. :(

Ben senin bloguna daha giremedim ama eve gidince söz gireceğim merak etmiyor değilim. :)

Güzel hikayeler yazılınca insan ilgilenmeden duramıyor . :)
Hayalince oku. Hayalinle yaz.

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Çift Bıçak Zaroc
« Yanıtla #14 : 22 Haziran 2013, 12:41:30 »



5

Verilmiş bir armağan daima verilecek bir armağanı bekler
Bir İzlanda şiiri "Hamaval"

Ay tam yuvarlak şeklini almış durumda. Orman en az gündüz kadar aydınlık. Bir yaz gecesi, hava serin. Her yerde ritimli bir davul sesi. Kabile, Kula için yolda. Sırtlarına koskoca yükleri almış, sessizce taşıyorlar. En önde rehber. Geçen döngüden bu yana haddinden fazla uzamış otların arasından yol açıyor. Sopasıyla yaptığı bu görev, ona kabile içerisinde onurlu bir konum kazandırmakta. Kendisine güveni tam. Ormanı evinden daha iyi tanıyor. Ondan korkmaya ihtiyacı yok. O ve orman bir. Hemen arkasından ise şarkılar söyleyip, davul çalan büyücü geliyor. Koca orman da ki tüm mahlukat susmuş, düzenli davul ritimleriyle uyumlu ilahiyi dinliyor. Yaratıcıya sesleniyor büyücü. Bu Kula'nın sorunsuz geçmesi için, onlara güç bahşetmesi için yalvarıyor ritimleriyle. Bir ibadet havasına bürünmüş durumda.

Sunak’a varıyorlar. Koskoca ormanın içinde bulunan tek medeniyet göstergesi. Düz, taş bir platform, yer yer otlar çıkmaya başlamış. Sunak’ı görünce duruyor kabile. Herkes diz çöküyor. Sunak’a mecbur kalmadıkça bakmak günah. Sadece Büyücü ile Rehber ayakta. Onlar bu günahtan âli. Rehber sunağa yürüyor, otları teker teker sökmeye başlıyor. Hareketlerine saygılı bir durgunluk hakim. Topladığı otları, Sunak’ın ortasına getirip yığıyor düzgün bir şekilde. Büyücü ise gelir gelmez Sunak’ın etrafında dönmeye başladı. Gittikçe hızlanıyor, şarkısının tonu yükseliyor. Davul patlarcasına çalıyor artık, büyücü çığlıklar atıyor meydan okur gibi. Rehber sunaktan çekilip diz çöküyor. Kulanın şeytani olup olmadığını görmek için Yaratıcıdan bir cevap bekliyor. Yıldırım gelip de çakarsa otlara eğer, Yaratıcı gitmelerini emretmiş oluyor. Bir tür izin ayini. Gece gelen aydınlık, şeytanın işi.

Büyücü hala çığlıklar atarak Sunak’ın etrafında dönmekte. Rehber diz çökmüş hükmü bekliyor. Bir süre sonra hükmün gelmeyeceği hususunda emin olmuş ki kalkıyor ve kölelere gelmelerini işaret ediyor. Kölelerin üçü kalkıp getiriyor sırtındaki yükleri. Üç koca geyik, üçü de Sunak’a bırakılıyor saygılı bir şekilde. Rehber kölelerin arkasına geçiyor. Gergin bir bekleyiş. Otların kanıyla sulanmış sopa kölelerden birinin kafasında patlıyor. Seçilmiş olan kan içerisinde yere düşüyor. Diğerleri rahatlamış gibi. Rehberin emriyle geri çekiliyorlar, bir süre sonra o da çekiliyor geriye. Sadece Büyücü kaldı sunakta. Boğazını kaldırarak acı bir çığlık atıyor . Ardından o da çekiliyor ağaçların içine. Görünmeyecek kadar geriliyorlar, lakin sunakı da kaybetmediler gözlerinden.

Gergin bir bekleyiş. Ay bir karış kımıldıyor. Diğer kabilenin Büyücüsü ve Rehberi geliyor tedirgin bir şekilde. Büyücü ilahilerine başlıyor, rehberse sunaktaki ölüyü çekerek bir kenara atıyor. Görevi tamam. Rahibin işini bitirmesini bekliyor. Yaşlı büyücü emin olunca ruhların niyetinden, derin bir çığlık atıyor. Rehber işareti alıyor, kölelerin gelme zamanı şimdi. Kucaklarında sepetlerle çıkageliyor köleler. Saygılı bir şekilde bırakıyorlar sunaka ellerindekileri. Sepetler şekilli taşlarla dolu. Köyün kadınları günlerce çalışarak yaptı onları. İkinci emir gelince geyikleri sırtlanmaya çalışıyorlar. Fazla ağır onlar için. Ormandan üç köle daha geliyor. Düşman kabilenin, kölelerinin zayıf olduğunu düşünmesine izin veremez Rehber. Güçsüzlüklerine bahane olarak sayılarını ispat etmeli. Rakibin bir öldürdüğü yerde en az üç köle öldürmek zorunda. Kızgın, kölelerin eğitimi bir sonraki gün daha da sertleşeceğe benziyor. İçlerinden birisini seçiyor diğerlerini öldürmesi için. Üç köleyi de katletti emri alan. Kabile de saygın bir yer umut ediyor içten içe. Aldığı emirle o da terkediyor açıklığı. Çığlık atıp Büyücü de çekilince alandan, iki taraf da rahatlıyor. Bir sorun çıkmadı. Artık sabaha kadar Yaratıcıya hediyeler sunabilirler.

Şafak sökmek üzere. Gece en karanlık anında. Ay batmış, artık sadece tecrübeli rehberlerin gözleri, ağaçları seçebiliyor. Yaratıcı onları ışıkla kutsayana kadar beklemek üzere, sessiz bir antlaşma yapılıyor. Köleler gelen emirle yüklerini boşaltıyorlar. Bekleyiş başlıyor.

Gece doğal olmayan bir şekilde aydınlandı. Kölelerin gözleri şaşkınlıkla açılmış. Güneş parçalanmış da yeryüzüne inmiş gibi. Havada sallanıyor Ayın sevgili karısı. Yavaş yavaş yaklaşıyor kafileye. Onlar güneşe sabit ve güvenilir bir dost olarak baktılar hayatları boyunca. Şimdi ise onlara ihanet ediyor, üzerlerine geliyor. Büyücü korkuyla ve acziyetle sığınıyor Yaratıcıya. Bir ilahi tutturuyor, sesinden umutsuzluk damlamakta. Davulu patlatırcasına çalıyor, vuruşlarından korku okunmakta. Ateşler iyice yaklaşıyor. Kölelerin bir kısmı korkudan bayılıyor. Bir kısmı ise oldukları köşeye siniyor. Büyücü güneşin insanlara itaat ettiğini görüyor. Güneşi ellerine almış çığlık atarak üzerlerine geliyorlar. Korkudan kalıyor Büyücü, kurtuluşu düşünecek bir hali yok. Çok geçmeden karşılaşıyor sonuyla. Karşı kabilenin içerisinde de durum farklı değil. Kendiliğinden bayılmayan köleler zorla bayıltılıyor. Büyücü, Rehber ve tedbir olarak getirilen Muhafızlar ise bu kutsamadan mahfuz. Onlar korkudan sinmiş bir haldeyken acımasızca öldürülüyorlar. Sabahın ilk ışıkları ormana girerken, güneşe hükmedenler gururla dikiliyor. Üzerinde kürk olan biri var, diğerlerinden daha iri. Kaba bir çığlık koparıyor. Köleler tekmelenerek uyandırılmaya başlanıyor. Ellerine birer silah, başlarına birer muhafız veriliyor. Güneş Taşıyıcıları, güneşin tekrar gökyüzüne dönmesine izin vermiş olsalar gerek ki. Gün her zamanki kadar aydınlık. Kabile yola çıkıyor.

Sıra zayıf olanlarında diyor Zaroc, Kürk giymiş iri Güneş Taşıyıcısına. Onlara hakim olmak önemli. "Gücün kaynağı arkada kalan zayıflardadır" İnsanlık tarihinin ilk Savaşçı-Büyücüsü, denileni çok anlamasa da ne yapması gerektiğini iyi biliyor. Ruhlar onu boşa seçmiş olamaz. Yol uzun.

DEVAM EDECEK

Bu hikayeyi Blogumdan da okuyabilirsiniz.