Kayıt Ol

Efsanenin İntikamı

Çevrimdışı M.K.Immortal

  • **
  • 290
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Efsanenin İntikamı
« : 21 Mayıs 2013, 16:06:23 »
   “Onu yakaladık kraliçem.”
   
Yıllardır beklediğim cümle sonunda kulaklarımda yankılanmıştı. İntikama aç ruhum salyalarını etrafa saçıyordu. Kana susamış ellerimi olabildiğince sıkmaya başlamıştım.

   “Getirin!” dedim olabildiğince sakin bir şekilde.

   Bir zamanlar okul olarak kullanılmış binanın kırık dökük duvarlarla çevrili girişindeydim. Arkamda uzanan koridor boyunca karşılıklı sıralanmış sınıfların çoğu harabeye dönmüştü. Geniş, sarı duvarlı giriş ise tahtımı koymak için en iyi yer gibi görünmüştü krallığımı kurduktan sonra. Büyük, paslı, demir kapılar açıldığında ise krallığıma artık hiçbir canlının karşı koyamayacağına emin olmuştum.

   Hayatım boyunca beklediğim o an dev adımlarla yaklaşıyordu. Kapıdan içeriye giren tek şey öğle güneşinin kavurucu ışığı değildi. Boynundan ve bütün bileklerinden zincirlenmiş minotor bana doğru yaklaşırken içimdeki heyecan gittikçe artıyordu. Uzun yıllar önce olsaydı böylesine bir yaratıkla karşılaşmam korkudan kaskatı kesilmeme neden olurdu. Ama şimdi o şeyle yüzleşmek için saniyeleri bekleyemez durumdaydım.

   Yeri inleten adımları gittikçe ufalıyordu. Beni hatırladığına gün gibi emindim. Nasıl yakalandığını sorguluyordu belki de. Burada olmamayı diliyordur içinden kim bilir. Tahtıma beş metre kala onu getiren gardiyanlarımla birlikte durdular. Gardiyanlardan biri elindeki şok aletini Honroun adındaki minotorun bacağına vurduğu gibi üç metrelik o yaratık dizleri üzerine çökmüştü. Ben de yerimden kalkıp ona doğru yürümeye başladım.

   Düzensizce kesilmiş, çeneme bile varmayan saçlarımdan esen rüzgarı hissediyordum. Ruhuma üfleyen rüzgar benim için bir kurtuluş, hatta İntikamım ile birlikte huzura kavuşacağımın habercisiydi. O pis yaratığın önünde durduğumda, dizlerinin üzerindeyken bile benden uzun olduğunu fark etmemiştim. Sadece nefretle dolu gözlerimi ona dikmiştim. Onun gözlerinde ise korku vardı. İnsanları bu kadar hafife almanın bedelini ödeyeceğini gayet iyi biliyordu.

   Siyah bandanamın kapattığı sol gözümün ardında ne olduğunu biliyordu. Bir süre konuşmadan onun yüzüne baktım. Boynuzları, her nefes alışında genişleyen koca burun delikleri, kaşlarının altında ezilmiş gibi duran korkutucu siyah gözleri… Yıllarca birçoklarını bu görünüşü ile korkutan mahlukat, şimdi af dilenircesine korkuyordu.

   Bandanayı çıkardığımda amacım ona ne yapacağımı anlamasını istememdi. Kaşımdan yanağıma kadar uzanan derin yara izi gözümün tam ortasından geçiyordu. Bembeyaz kesilmiş gözüm de bu yaradan nasibini almıştı.

   “Hatırlıyorsun değil mi?” dedim.

   Konuşup konuşmamak konusunda kararsızdı. Hala onu hayatta bırakabilirim umudu ile yanlış bir şey söylemekten korktuğu açıktı. Yine de bir cevap beklediğimin farkındaydı. Gururu daha ağır basmış olacak ki sonraki söylediklerini hiç beklemiyordum.

   “Keşke seni o gün öldürseydim!”


   Bundan on sene önceydi. On beş yaşında, her gün ölmeyi dileyen ama bir o kadar da yaşamak için savaş veren bir kızdım. Beni eğlenmek için kullanan o pis yaratığın emri altında neredeyse dokuz yıl kalmıştım. Dokuz koca yıl boyunca en ufak bir değişim bile göstermemişti. Her geçen gün benden daha çok nefret ediyordu. Kendi kurduğu kuralları dokuz yıldır yıkmış olmam onu olabildiğince sinirlendiriyordu. Her verilen görevi başarıyla tamamlamıştım. Ve ben her yaptığım iş için bir gün daha yaşamak ile ödüllendiriliyordum. Ama gün geçtikçe insanlar arasında efsane haline geliyordum. Ölümsüzler arasında dokuz yıldır yaşayan kız olarak anılmaya başlamıştım. Bu umut diğerleri tarafından gittikçe tehlikeli bir hal almaya başladığında ise Honroun ölmem gerektiğine karar vermişti.

   Bir gün sonra yapılacak olan gösteri için beni eğiten Draknid ismindeki yarı örümcek benzeri yaratık o günü es geçmişti. Bir gün sonra ne olacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ama Honroun için bu yeterli değildi. Beni karşısına aldı ve tek eliyle belimden kavrayarak havaya kaldırdı. Diğer elini yüzümde gezdirirken uzun, keskin tırnakları içimi tırmalıyordu sanki.

   “İşimizi garantiye almamız lazım. Odağını kaybedersen ne yapacaksın bakalım.”

   Ne demek istediğini anlamamıştım. O an için bana nasıl bir acı çektireceğini düşünmekten başka hiçbir şey kafamdan içeriye girmiyordu. Uzun tırnağını kaşıma sapladığında çektiğim acı her gün aldığım kamçı darbelerinden daha fazlaydı. O pis tırnağını yavaşça aşağıya çektikçe ben de çığlıklar savuruyordum. Gözümü deşip gitmesine rağmen bir süre daha devam etti. Çektiğim acıdan yeterince memnun olduktan sonra ise beni kenara fırlatmıştı.

   O güne kadar ölmek istiyordum. Ama o gün yaşamak için ant içtim. Dokuz yıl boyunca zorluklar içinde ama hak ederek yaşamıştım. Bunu dahi bana çok görmüşlerdi ve ben bunun intikamını kesinlikle alacaktım. Hem Honroun’dan hem de diğer tüm yaratıklardan.

   Gösteri günü geldiğinde etrafta yine nefretle dolu yüzlerce yaratık vardı. Hepsi gözlerini bana dikmiş başarısız olmam için saniyeleri sayıyorlardı. Benden önce görevlerini başaramamış ve ölmüş olan altı çocuk onları tatmin etmemişti henüz.

   Tam karşımda duran sentor yayını çektiğinde benden istedikleri şeyi anlamıştım. Bir sentorun okundan kaçmak, hele ki bir gözü görmediği için odaklanamayan biri için çok zor bir iştir. Herkes o gün efsanenin biteceğine inanıyordu. Sentor yayını iyice gerip tam kalbime nişan aldı. Ok elleri arasından fırladığı gibi üzerime geliyordu. Ben ise yerimden dahi kıpırdamamakta ısrarcıydım. Bırakın bir çocuğu, bir insanın, hatta birçok yaratığın bile asla yapamayacağı bir şey denemek üzereydim.

   Oku havada yakalamak için elimi hızla hareket ettirdim. Metal ucundan tuttuğumda her şey bitmemişti. Parmaklarımı yarıp geçerken, demir ucuna bağlı sopasından kızıla boyanıyordu ve gittikçe kalbime yaklaşıyordu. Durması için göğüs kafesime çarpması gerekmişti. Ne elimdeki acı ne de göğsüme yarım santim giren okun ucunun sıcaklığı umurumda değildi. Tek düşündüğüm o günden sonra her şeyi değiştirmek istememdi.

   Benden kurtulmak için bana o kadar çok şey öğretmişlerdi ki, artık onlardan bile daha iyiydim. Ve onlar benden korkuyor, ben onlar ile eğleniyordum. O gün bir efsane doğmuştu ve sonrasında onların Azrail’i olacağımı tahmin bile edememişlerdi.


   Uzun yıllar sonra beklediğim fırsat artık önümdeydi. Ama onun kadar aşağılık biri olamazdım. Gardiyanlara emrimi verirken, odada tek şaşıran kişi Honroun olmuştu.

   “Zincirlerini açın. Ondan intikamımı adil şekilde alacağım.”

   Tahtıma doğru yürürken Honroun’un zincirlerinden gelen sesleri duyuyordum. Vampirlerin dilinde “Kurtuluş” anlamına gelen Salutar isimli kılıcımı kınısından çıkardığımda gülümsüyordum. Vampirler bu ismi vermekte çok haklılardı aslında…

   Honroun ayağa kalktığında ben hala arkamı dönük bekliyordum. İlk saldırı ondan gelmeliydi. Bu güne kadar hep böyle olmuştu ve ben buna alışmıştım. Honroun’un yeri sarsan iki adım atması ile birlikte dibimde bitmesi bir olmuştu. Arkamı döndüğümde bana doğru gelen boynuzlarına kılıcımı savurdum. Boynuzuna saplanan kılıçla birlikte birkaç metre ayaklarımın üstünde beni sürükledikten sonra savurduğu sağ kolu üzerime doğru geliyordu. Yerimden sıçrayıp koluna basmam ve kendi eksenimde takla atmam hiç zor olmamıştı. Beni yıllarca eğittikten sonra onun yaptığı her şeye karşı koyabilecek hıza erişmiştim. Kılıcımı boynuzundan çekip boşa salladığı kolunu bileğinden tek hamleyle kestim. Yaşadığı acıyla çıkardığı iğrenç sesin hemen ardından diğer yumruğunu var gücüyle savurdu.

   Yere iyice sindiğimde hala gözlerim onun üzerindeydi. Bir sonraki hamlesinin ne olacağını görmeyi beklerken kolu hemen üzerimden havayı tokatladı. Yerimden zıplayıp çenesini burnuyla birlikte ikiye yardım. İki adım geriye sendelediğinde o pis sesinden eser kalmamıştı. Yerimden fırlayıp sağ bacağını da vücudundan ayırmamla birlikte buraya geldiği gibi dizleri üzerine çökmüştü. Koca minotor korkuyla bana bakıyordu.

   “Seninle birlikte benim intikamım alınmış oldu. Sırada diğer herkesin intikamı var.”

   Kılıcım bu sefer onun kurtuluşu olmuştu. Kopmuş kafası havada takla atarken hala yaptığı hataları düşündüğüne eminim. Koca bedeni yere yığıldığında gardiyanların ona birer pislikmiş gibi baktıklarını fark ettim.

   Kopmuş kafasıyla birlikte şehirde ilerlerken arkamda çelik zırhlarıyla birlikte boyları iki metreyi geçen gardiyanlarım vardı. Pazardan yükselen sesler insanların bizi görmeleriyle tek tek kesiliyordu. Pazarda vampir dişi, sentor bacağı ve hatta minotor boynuzu bulmak bile mümkündü. Ama elimdeki kafanın yeri çok önceden hazırlanmıştı.

   Şehri saran surların tek girişi olan kapını üstüne Honroun’un kafası asıldıktan sonra halkımdan büyük bir sevinç nidası yükselmeye başladı. Kılıcımı havaya kaldırdığımda herkesin inancı çok daha artmıştı.

   “Ölümsüzlerin dönemi artık bitti. Size yemin ediyorum, dünya üzerinde tek bir ölümsüz dahi kalmayana kadar savaşacağım. Çünkü benim adım Yaseldin.”


Dip Not: Hikayenin öncesi için fikir edinmek isteyenler Yaseldin adlı öykümü okuyabilirler. Link aşağıdadır.

http://www.kayiprihtim.org/forum/yaseldin-t13009.0.html

Çevrimdışı Quid Rides

  • **
  • 399
  • Rom: 17
  • #800000
    • Profili Görüntüle
Ynt: Efsanenin İntikamı
« Yanıtla #1 : 26 Kasım 2013, 21:18:42 »
Tebrikler. Hikayeyi başından sonuna okudum ve cidden hoşuma gitti. Yalnız beni rahatsız eden bir şey var. Hikaye boyunca çok fazla kafa kesildi. Keşke azıcık racon kesileydi :D şaka şaka racona gerek yok ama keşke kafa kesme sahneleri biraz daha az olsaydı iyi olurdu. Çok fazla tekrarlanması  onu bayağılaştırmış. Hee birde hikayeye devam edecek misin? Hem bunun için hem de Jack Efsanesi için soruyorum.

Nice hikâyelere, selametle. :D
http://turanmemre.wordpress.com/
Bana dönek demiş itin birisi
Açığım ne imiş sor hele hele

Çevrimdışı M.K.Immortal

  • **
  • 290
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Efsanenin İntikamı
« Yanıtla #2 : 27 Kasım 2013, 11:01:00 »
Yaseldin evrenindeki canlıların boyunları çok ince o yüzden zırt pırt kopuyorlar gibi saçma bir bahane atayım ortaya :P Şaka bir yana şimdi dikkat edince gerçekten öyle olmuş. Soğan dorar gibi kafa kestirmişim :D

Normalde Yaseldin'in ilk bölümünü yazınca devam etmeyecektim ama daha sonra kararımı değiştirdim ve iki bölüm daha ekledim. Şu an için Yaseldin'e devam etmeyi düşünmüyorum ama dediğim gibi sonrasında ne olur bilmemem.

Jack Efsanesi ise, incelenmesi için yine bir yayınevine gönderdim ve cevap bekliyorum. Tabi birkaç ay sürecektir cevabın gelmesi. Eğer yayınlanmama kararı verilirse (ki sanırım yine öyle olacaktır :/ ) kitabın tamamını yavaş yavaş burada paylaşacağım.

Okuduğunuz, eleştirdiğiniz ve yorum yaptığınız için çok teşekkür ederim :)