Kayıt Ol

Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
« : 22 Kasım 2009, 23:59:33 »
Başlangıç

Genç adam aşağıdan gelen bir tıkırtı ile gözlerini hızla açtı. Yanı başında hazır tuttuğu Desert Eagle marka tabancasını kaptığı gibi yatağından doğruldu. Köpeğinin de tedirgin bir şekilde hırıldamasına bakılırsa endişelenmekte haklıydı. Aşağıda gerçekten de biri vardı. Ya da daha kötüsü, bir şey… Muhtemelen dost canlısı da değildi. Son yıllarda hiçbir şey dost değildi ki… Başını hızlıca silkeleyip uykunun sersemliğini üzerinden atmaya çalıştı. Neredeydi? Ah, tabii ya… Terk edilmiş bir otel odasında… Hâlbuki dün gece ne kadar da harika bir yer gibi görünmüştü burası gözüne. Özellikle de günün yorgunluğunu da hesaba kattığında tozlu yataklarda uyuma fikri daha da çekici gelmişti. Bu, göründüğü kadar da iyi bir fikir değildi anlaşılan.

Sessizce kapı eşiğine yaklaştı ve koridora göz gezdirdi. Görünürde hiçbir şey yoktu. Köpeğine sessiz olmasını işaret ederek hızlıca yattığı yere geri döndü. Çantasını sırtına taktı. Tabancasını kılıfına sokup duvara yaslı duran pompalı tüfeğini aldı ve dikkatli bir şekilde odadan ayrıldı. Hızlı ama temkinli bir şekilde koridoru geçtiler. Üzerinde yürüdükleri uzun ve tozlu koridor halısı yer yer parçalamıştı. Önlerinden geçtikleri sıra sıra odalar ise darmadağındı. İçlerindeki eşyalar çürümeye yüz tutmuş, üzerilerini kalın bir toz tabakası kaplamıştı. Bazı yatakların üzerinde son konuklarının iskeletlerini görmek bile mümkündü.

Koridorun sonuna vardıklarında yavaşladı. Şimdi lobiyi tepeden gören bir asma kat üzerindeydiler. Dikkatlice aşağı baktı ve dün gece sıkıca kapattığına emin olduğu çift kanatlı otel kapılarının ardına kadar açık olduğunu fark etti. Lobiyi gözleriyle iyice taradı fakat başka bir şey göremedi. Tam o esnada köpeği hırıldamaya başladı. “Ne var kızım?” diye fısıldadı adam. Köpeğin odaklandığı noktaya daha dikkatli baktı ve belli belirsiz bir hareket yakaladı. Tam altlarında, resepsiyon masasının ardında insana benzer bir gölge hareket ediyordu. Fakat kulaklarına gelen insanlık dışı homurtu öyle olmadığını gösteriyordu. “Lanet zombiler…” diyerek öfkeyle homurdandı.


Köpeğine kendisini takip etmesini işaret ederek lobiye inen basamakları dikkatle indi. Yaratık, yere çömelmiş vaziyette adamın göremediği bir şeylerle meşguldü. Kendisini fark etmemiş gibi görünüyordu. Genç adam resepsiyon ile arasında güvenli bir mesafe bırakmaya özen göstererek sessizce çıkışa doğru yöneldi. Neredeyse çıkışa varmıştı ki merakına yenik düşüp yaratıktan tarafa şöyle bir baktı ve anında buna pişman oldu. Yaratığın önünde köpek boyutlarında ölü bir sıçan yatıyordu ve görünüşe göre kahvaltı vazifesi görüyordu. Adam öğürmemek için kendini zor tutarak kapıya doğru aceleyle birkaç adım attı. İşte ne olduysa o anda oldu ve dikkatsizce yerdeki döküntülerden birine çarptı. Çıkan ses tüm lobide uğursuzca yankılandı. Yaratık anında kafasını kaldırdı ve vahşi bir hırıltıyla adamın olduğu tarafa baktı. Bir anlığına hayatta kalan ve ölü olan iki insanoğlu birbirlerine bakakaldılar. Sonra zombi hızla ileri atıldı. Genç adam tereddüt etmeden pompalı tüfeğini ateşledi. Ama yaratık hızlıydı. Ve de çevik… Silah tam ateşlendiği sırada hızlıca duvarlardan birine sıçrayıp tüfeğin ölümcül saçmalarından kurtuldu. Ardından da duvarda dört ayak üzerinde koşarak delikanlının üzerine atladı. Her şey o kadar hızlı olup bitmişti ki adam tüfeğini ikinci kez ateşlemeye fırsat bulamadan kendini yerde buluverdi. Tüfeği elinden fırlayıp odanın öteki ucuna sürüklendi. Yaratık vahşice bir çığlık atarak dişlerini adamın boğazına doğru götürdü. Tam o esnada köpek hızla ileri atıldı ve lanetli yaratığı sahibinin üzerinden devirmeyi başardı. Zombi ve köpek hırıltı ve homurtularla yerde boğuşurken adam hiç vakit kaybetmeden tüfeğine doğru emekledi. Bu esnada zombi, köpeğe okkalı bir şamar atarak hayvancağızı karşıki duvara uçurdu. Ardından vahşice hırlayıp tekrar delikanlının üzerine uçarcasına atladı. Pompalı tüfek bir kez daha ateş aldı ve duvarlar kanlı beyin parçalarına bulandı.

Adam soluk soluğa yaratığın cansız bedeninin altından çıktı ve yüzündeki radyoaktif kanı tiksinerek temizledi. Kan bütün giysilerini kaplamıştı. Köpeğinin hareketsiz bir biçimde yattığını görünce “Lanet olsun!” diye homurdandı korkuyla. Çabucak köpeğin yanına koşturdu ve çömelip hayvanı kontrol etti. Yaşıyordu. Sahibinin varlığını hisseden hayvan, hafifçe inleyerek kımıldadı. Adam çantasına yöneldi ve içinden bir anti-radyasyon iğnesi çıkararak ilacı kendisine zerk etti. Ardından bir iğne daha çıkarıp bunu da köpeğe yaptı. Köpek yavaşta olsa toparlanmaya başlamıştı bile. Görünürde ciddi bir yarası ve kırığı yoktu. Adam “İyi misin kızım?” diyerek memnuniyetle yoldaşının başını okşadı. Köpek ise minnetle adamın elini yaladı. Köpek, bir Alman Kurduydu. Hemcinslerinin çoğu gibi o da sahibine çok düşkündü. Sahibi de ona… Ne de olsa bu acımasız dünyada birbirlerinden başka kimseleri yoktu.

Az sonra adam tekrar otelin üst katlarındaydı. Üzerindeki kanlı giysileri çıkarıp yerine yenilerini giymişti. Şansı yaver gitmişti doğrusu. Hiç açılmamış bir valizin içinde plastik poşetlere sarılı kıyafetlerle karşılaşmıştı. Şimdi üzerinde mavi bir kot ve beyaz bir tişört vardı. Dolaplardan birinde bulduğu deri bir ceketi sırtına geçirip kıyafetini tamamlamıştı. Tam odadan çıkacakken kırmızı bir fular dikkatini çekti. Gülümseyerek fuları aldı ve köpeğin boynuna doladı. Yavaşça merdivenlerden indiler ve oteli terk edip Bostancı’nın harabelerine karıştılar.

(Devam edecek...)
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Eve Dönüş
« Yanıtla #1 : 23 Kasım 2009, 09:11:39 »
Ellerine sağlık öncelikle resime bakıp yine fantastik bir dünya bekledim ama okumaya devam ettikçe karşıma çıkan Resident Evil tarzı dünya hoşuma gitti. I' am Legend ve Resident Evil'in güzel bir harmanı gibi olmuş. Köpekleri oldum olası sevmişimdir bu tarz filmlerde ve işin ilginci bu tarz konular hep filmlerde işlenmiş hiç yazılı örneğini okumamıştım daha önce bu da güzel bir değişiklik olmuş. En güzel süpriz de sondaki Şehir ismi olmuş. Merakla bekliyorum devamını...

Çevrimdışı Berre

  • ****
  • 1340
  • Rom: 34
  • Güle güle fermuar!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Eve Dönüş
« Yanıtla #2 : 23 Kasım 2009, 11:08:00 »
Gayet güzel olmuş.Yazarken olayların tek bir düşünceden çok bir kaç düşünceyle ilerlemesi çok önemli benim için.
Bir de ben okurken aklıma direk ''Ben Efsaneyim'' filmi geldi.Acaba aralarında bir bağlantı var mı?

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Eve Dönüş
« Yanıtla #3 : 23 Kasım 2009, 15:26:34 »
Yorum ve beğeniniz için teşekkürler öncelikle. Bu hikayeyi Türk Fantazya Birliği'nin düzenlediği "Kıyametten sonra" temalı yarışma için yazmıştım. Arka plan olarak da Fallout evrenini ele alıp, Türkiye'de geçen bir hikaye tasarlamıştım. Ne ilginçtir ki ilk bölümü okuttuğum tüm arkadaşlarım "I'm Legend / Ben Efsaneyim" benzetmesini yaptılar. Tıpkı sizin gibi... Halbuki yazıyı planlarken ya da kağıda dökerken o evren aklımın ucundan dahi geçmemişti. Yani yazının ben efsaneyim ile hiç bir bağlantısı yok. Hikayem dereceye giremedi, dereceye giremeyen hikayeler de gün yüzü göremedi. Ben de buradan sizlerle paylaşayım dedim. Tekrar teşekkürler...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Vinrael

  • **
  • 114
  • Rom: -2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Eve Dönüş
« Yanıtla #4 : 23 Kasım 2009, 18:36:11 »
Ellerine sağlık öncelikle resime bakıp yine fantastik bir dünya bekledim ama okumaya devam ettikçe karşıma çıkan Resident Evil tarzı dünya hoşuma gitti. I' am Legend ve Resident Evil'in güzel bir harmanı gibi olmuş. Köpekleri oldum olası sevmişimdir bu tarz filmlerde ve işin ilginci bu tarz konular hep filmlerde işlenmiş hiç yazılı örneğini okumamıştım daha önce bu da güzel bir değişiklik olmuş. En güzel süpriz de sondaki Şehir ismi olmuş. Merakla bekliyorum devamını...

 Bende ''Ben Efsaneyim'' benzettim. Daha ilk cümleden bu film aklıma geldi.
Meacla of the House of Fëanor

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Eve Dönüş
« Yanıtla #5 : 23 Kasım 2009, 19:04:52 »
Dereceye giremeyen öykülerin yayınlanmasını düşünmüyorlar. Soranlar oldu da hayır dendi jüri üyelerince.(bence yayınlanmalıydı. yazık oldu)

Bir TFB üyesi olarak söylüyorum bunu :)



Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Eve Dönüş
« Yanıtla #6 : 23 Kasım 2009, 20:32:51 »
Bence de yayınlanmalıydı. Bunu yarışmaya katıldığım için değil, oylamaya girmeye hak kazanan öykülerin okunmaya değer olduğuna inandığım için söylüyorum. Sonuçta ortada bir sürü kişinin emeği var. Herhalde "Bence bu öykü daha iyiydi." ya da "Bence birinci bu olmalıymış." gibi yorum ve tepkilerle uğraşmamak için böyle bir karar aldılar. Sonuçta dediğiniz gibi, yazık oldu...

Desteğiniz için çok teşekkürler ;)
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı kusad

  • ***
  • 487
  • Rom: 5
  • Kendimi Kaybettim!Hükümsüzdür!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Eve Dönüş
« Yanıtla #7 : 24 Kasım 2009, 09:41:01 »
İstanbul'da ve bugün geçiyor olması güzel fakat bu adam polis mi?Fakat ben kendi halime yanıyorum bu resimleri nerden buluyorsunuz.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Eve Dönüş
« Yanıtla #8 : 24 Kasım 2009, 10:08:47 »
İstanbul'da geçtiği doğru ama bugün değil. Adamın mesleği ve hikayenin geçtiği zaman dilimi ilerleyen bölümlerde yavaş yavaş ortaya çıkacak, merak etmeyin.

Resim Fallout 3 isimli bilgisayar oyunundan alınmış bir kare. Biraz şans biraz bilgi...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Eve Dönüş (Bölüm 2)
« Yanıtla #9 : 28 Kasım 2009, 22:53:58 »
Bölüm 2

Eskiden Bağdat Caddesi bugünlerde ise sadece Cadde olarak anılan yer son 150 yıldır olduğu gibi ıssızdı. Bir zamanlar caddenin her iki yanında sıralanan lüks binaların çoğu şimdi harap haldeydi. Sadece tek katlı olanların bazıları ve birkaç sağlam yapı kalabilmişti ayakta. Cadde ve yan sokaklar ise yer yer molozlar ve bina yıkıntıları ile kapanmış olsa bile hâlâ yürünebilir durumdaydı. Bu da caddenin önemini korumasını sağlamıştı. Bu önem ise Yağmacılar ve Düzenleyiciler arasında hiç bitmeyen bir üstünlük kurma mücadelesinden ve sonu gelmeyen çatışmalardan ibaretti. Aklı olan hiç kimse elini kolunu sallayarak caddeden yürümeye cesaret edemezdi. Genç adamın yıkıntıdan yıkıntıya saklanarak ilerlemesinin sebebi de buydu.


Ayakta kalan sayılı alış-veriş binalarından birine dikkatle yaklaştı. Binada hiç kimse olmadığından emin olduktan sonra sessizce içeri girdi. Köpeği okşayıp “Ne dersin kızım? Tehlike var mı?” diye fısıldadı ama köpek oldukça sakin görünüyordu. Bu, herhangi bir şeyin kokusunu almadığına işaretti. Tatmin olan adam çabucak raflara yönelip işe yarayacak bir – iki şeyi çantasına tıkıştırmaya başladı. Yiyeceklere dokunmuyordu. Bozulmuş olduklarından değil, hayatında hemen hemen hiç taze yemek yememişti zaten. Büyük olasılıkla radyasyon kaynıyorlardı ve radyasyon açlıktan daha ölümcüldü. Birdenbire, tam arkasındaki raflardan bir şeyler devriliverdi. Tabancasını çekip telaşla o tarafa döndü ve son anda gölgelere karışan bir kıpırtı yakalar gibi oldu. Köpek hırıldamaya başladı. Diğer eline de tüfeğini alarak güvenli bir pozisyon bulma umuduyla kapılara doğru geriledi. Birkaç tangırtı daha duyuldu. Anlaşılan karşısındaki ya çok beceriksizdi ya da böyle şeyleri düşünemeyecek kadar insanlığını kaybetmişti.
“Kim var orada?” dedi adam ihtiyatla.
Kısa bir sessizliğin ardından hiç umulmadık bir ses duydu. “Lütfen ateş etmeyin.” diyen küçük bir kız sesi…
Adam, şaşkınlıkla yüzünü buruşturdu. Fakat tedbiri elden bırakmaya hiç niyeti yoktu. Bir tuzak olabilirdi. Bu kokuşmuş zamanda her şey mümkündü. “Ellerini kaldır ve seni görebileceğim bir yere çık.” dedi adam, emrivaki bir ses tonuyla.
“Lütfen ateş etmeyin.” dedi kız çocuğu yine. Yavaşça, elleri havada olduğu halde saklandığı yerden çıkıp ışığa yürüdü. Siyah saçlı, zayıf, en fazla 16 yaşlarında bir kızdı bu. Cildi oldukça solgundu, gözleri ise masmavi… Üzerindeki yırtık pırtık bir elbisesinden başka bir şeyi de yoktu üstelik. Ne bir ateşli silah ne de kesici bir alet…
Adam, “Bu kız nasıl hayatta kalmış böyle?” diye düşünmeden edemedi. “Sana zarar vermeyeceğim, merak etme.” diyerek tüfeğini indirdi ama tabancasını hemen kaldırmadı.
Kız “Siz… Siz Yağmacılar’dan değilsiniz, değil mi?” diye sordu ürkekçe.
“Hayır, ben Yağmacı değilim.” dedi adam, güven verircesine. “Yağmacılarla işin ne? Hem burada tek başına, üstelik silahsız vaziyette ne yapıyorsun söyle bana.” diye sordu ardından.
“Üzgünüm, sizi korkutmak istememiştim. Size öyle arkadan sessizce yaklaşmamam gerekirdi. Ama onlardan biri olmadığınızdan da emin olmak istedim. Yani Yağmacılar’dan…” dedi kız.
“Bana hâlâ burada ne aradığını söylemedin.” diye üsteledi adam. Karşısında bir kız çocuğu olduğuna mı şaşırsın yoksa kızın hiç ağlamamasına mı, karar veremiyordu.
“Ben… Kaçtım.” dedi kız ürkekçe. “Yağmacılar birkaç hafta önce şehrimize bir baskın düzenlediler. Beni ve annemi kaçırdılar. Bizi kamplarına götürdüler ve… Ve bize…” Kız sessizleşti ve devam edemedi. Ama adam için bu kadarı yeterliydi. Kızın yırtık pırtık elbiselerine bakarak bile Yağmacılar’ın onları ne tür amaçlarda kullandıklarını anlamak basitti.
“Aşağılık pislikler…” diye mırıldandı.
Kız anlatmaya devam etti. “Biz… Bir plan yapmıştık. Annem bir kaçış yolu bulmuştu. Kanallardan geçecektik. Birkaç gece önce kaçmak için bir fırsat yakaladık ve hemen harekete geçtik. Tam kanala girmiştim ki bir Yağmacı bizi buldu. Beni görmemişti. Annem beni kurtarmak için kendini feda etti. Onun yalvarışlarını ve patlayan silahın sesini duydum. Ama hiçbir şey yapamadım. Sadece saklandım. Sonra… Sonra saatlerce süründüm ve sonunda bir çıkış yolu buldum. Birkaç gündür ise burada saklanıyordum. Hiç umudum yoktu. Ta ki siz kapıdan içeri girene kadar…”
Adam hiçbir şey söyleyemedi. Ne diyebilirdi ki? Orada öylece durup kıza acımaktan başka bir şey gelmiyordu elinden.
Kız, adamın gözlerinin içine bakarak “Tek istediğim evime dönmek. Lütfen yardım edin.” diye fısıldadı.
“Adın ne?” diye sordu adam.
“Siyem…” dedi kız utangaç bir biçimde.
“Siyem mi? Bu garip bir isim… Sinem olmadığına emin misin? Başka bir adın yok mu?”
Küçük kız başını olumsuz anlamda salladı. “Sadece Siyem.”
Adam köpeğine dönüp “Seninle sonra hesaplaşacağız. İçeride kimsenin olmadığını söylediğini sanıyordum.” dedi şakayla karışık takılarak. Köpek ise küskün bir şekilde homurdanmakla yetindi. Sonra da “Pekâlâ Siyem. Haydi, kalk bakalım.” diyerek kıza elini uzattı. “Evine gidiyoruz…”

(Devam edecek...)
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 2)
« Yanıtla #10 : 30 Kasım 2009, 23:01:42 »
Yine güzel bir anlatım eline sağlık. Olaylar yavaştan merak uyandırmaya başladı ve devamını sabırsızlıkla bekliyorum. Yalnız neden bilmiyorum bende tırnak işaretlerin soru işareti halinde görünüyor. Firefox kullanmamla alakalı mı acaba...

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 2)
« Yanıtla #11 : 01 Aralık 2009, 11:15:54 »
Teşekkür ederim dostum. Yorumlarını duymak ve okunduğumu bilmek gerçekten de güzel bir duygu oluyor benim için. Sağolasın.

Tırnak işaretleri bende düzgün görünüyor. Explorer ve Chrome'da öyle en azından. Firefox'tan kaynaklı olabilir. Tekrar teşekkürler...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı deanna

  • **
  • 324
  • Rom: 9
  • ***
    • Profili Görüntüle
Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 2)
« Yanıtla #12 : 01 Aralık 2009, 17:46:52 »
Alıntı
Yalnız neden bilmiyorum bende tırnak işaretlerin soru işareti halinde görünüyor. Firefox kullanmamla alakalı mı acaba...
bende de öyle gözüküyor Firefox'tan olabilir.

anlatımını çok beğendim ilk önce bunu söyliyim  (: sonra bende biraz Ben Efsaneyim kokusu aldım. şehirde tek kalması, insanlıktan çıkan yaratıklar falan.. Ama sen onu düşünmeyip yazdığını söylüyorsan doğrudur bi çok insanın aklıdan dünyada tek kalma düşüncesi geçebilir (: ilk bölümde Bostancı diye okuyunca bir garip oldum genelde bu dünyanın sonu şeklindeki hikayeler hep yabancı ülkelerde geçer. kendi memleketi olunca garipsiyor insan :D
'Siyem' gerçekten garip ama hoş bi isim olmuş (:
devamını merakla bekliyorum..

.


Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 2)
« Yanıtla #13 : 01 Aralık 2009, 22:38:37 »
Teşekkürler, beğenmenize sevindim. Hikayenin başında adam tek kalmış gibi görünse de ilerleyen bölümlerde başka insanların varlığı da ortaya çıkıyor aslında. Yağmacılar ve düzenleyiciler gibi... Ama o tarzdaki bir başlangıç ister istemez çağrışım yapıyor herhalde. Neyse, daha önce bir dostuma da dediğim gibi; istemeden de olsa "I'm Legend'"a gönderme yapmışım :) Yorumunuz için tekrar tekrar teşekkürler.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 3)
« Yanıtla #14 : 10 Aralık 2009, 14:25:11 »
Bölüm 3

Genç adam, Alman kurdu ve kız çocuğundan oluşan sıra dışı üçlü, dikkatli bir şekilde Cadde’ye çıktılar. Uzaktan gelen silah sesleri ve bağrışmalara bakılırsa Yağmacılar ve Düzenleyiciler yine birbirlerini yiyiyorlardı. Grup, sesleri arkalarına alarak daha tenha olduğunu umdukları bir yöne doğru ilerlemeye başladı. Bir taraftan yürürken bir taraftan da fısıldayarak konuşuyorlardı. “Evin nerede demiştin?” diye sordu genç adam, yıkık bir binanın köşesinden önlerindeki yolu gözetlerken.
“Bilmiyorum…” diye fısıldadı kız.
Genç adam şaşkınlıkla “Ne?” diye bağırdı. Köpek hafif bir homurtu koyuverince ne yaptığının farkına vardı ve alt dudağını ısırarak hızlıca etrafına bakındı. Gelen giden yok gibiydi. “Evinin nerede olduğunu bilmiyor musun yani? Peki, seni oraya nasıl götürmemi bekliyorsun, söyler misin bana küçük hanım?” diye çıkıştı, cesaret edebildiği kadar yüksek sesle.
“Ben… Evimin adını biliyorum. Kayıp Şehir…” diye mırıldandı küçük kız. “Nerede olduğunu biliyorsundur diye umuyordum.” diye ekledi ardından.
Genç adam inanamayan bakışlarla genç kıza bakakaldı. “Kayıp Şehir mi? Sen oradan mısın yani?” dedi şaşkınca.
“Yani nerede olduğunu biliyor musun?” dedi kız umutla.
“Hayır, bilmiyorum. Lanet olsun! O şehir kayıp! Adı üzerinde, Kayıp Şehir… Kimse nerede olduğunu bilmez. O şehrin bir efsaneden ibaret olduğunu sanıyordum.”
Kızın yüzü asıldı ve bakışları önüne düştü.
Adam sıkıntılı bir şekilde iç geçirdi ve “Merak etme. Bilebilecek birini tanıyorum.” dedi.

***

Büyük Savaş olarak adlandırılan felaketin ardından tüm dünya çorak topraklar ile kaplanmıştı. Savaş sırasında atılan nükleer bombalar hemen hemen tüm bitki örtüsünü yok etmiş, tüm dağları, tüm yerleşim birimlerini yerle bir etmişti. Cadde gibi bazı şehir kalıntıları dışında her yer çöl halindeydi. Su, içilemeyecek derecede radyasyon kaynıyordu. İnsanoğlu kendi sonunu kendi getirmişti. Şimdi bu sonu gelmeyen çöl ikliminde, orada burada kurdukları küçük yerleşim birimlerinde yaşamaya gayret ediyorlardı. Aşırı radyon sebebiyle mutasyona uğramış yaratıklarla uğraştıkları yetmiyormuş gibi, bu kanunsuz ve başıboş düzeni kendi çıkarları için kullanan insanlara karşı da mücadele etmeleri gerekiyordu.


Gece hızla çöktü. Grup, birkaç saat önce Cadde’den ayrılmış, çorak topraklar üzerinde yolculuklarına devam etmeye başlamıştı. Güvenilir bir yer bulup kamp kurmaya karar verdiler. Sonunda taşlık bir yamacın eteklerine oturdular. Genç adam çantasından çıkardığı battaniye ile yatacak bir yer hazırlayıp kızı yatırdı. Kendisi ise bağdaş kurup nöbet tutmaya hazırlandı. Köpeği de hemen ayaklarının dibinde, yarı kapalı gözlerle uzanıyordu. Ateş yakmaya cesaret edememişlerdi.
“Bana yardım ettiğin için teşekkür ederim.” diye mırıldandı Siyem. Adam cevap vermek yerine kafasını sallamakla yetindi. “Henüz adını bile bilmiyorum.” diye devam etti kız.
“Benim bir adım yok.” dedi adam. Kızın soran gözleriyle karşılaşınca devam etti. “Annem doğum esnasında ölmüş. Bana bir isim veremeden önce… Babamı ise hiç tanımadım. Eğer tanısaydım onu kesin öldürürdüm.”
“Neden?” diye sordu Siyem.
“Çünkü babam olacak piç, pisliğin tekiymiş. Bir Yağmacı… Köyümüze yapılan bir baskın sırasında anneme tecavüz etmiş. Annem, her şeye rağmen beni sahiplenmiş ve doğurmuş. Bense annemin bu vefasını onun hayatına mal olarak ödemişim.” dedi hüzünle. “Şimdi sana neden yardım ettiğimi biliyorsun.” diye ekledi ardından.
Kız anlayışlı bir şekilde kafa salladı.
“Beni tanıyanlar bana Cesur der. Lakabım bu… İstersen bana böyle seslenebilirsin. İşim gereği de Arayıcı derler. Ben buyum çünkü, bir Arayıcı.”
“Arayıcı nedir?” diye sordu Siyem bu kez de.
“Senin uyumaya niyetin yok galiba.” diye gülümsedi adam. “Arayıcıları bilirsin. Belki de bilmezsin. Araziyi dolaşırız, harabelere dalarız. Büyük Savaş’tan önceki zamana ait şeyleri toplarız. Kullanılabilir durumdaki haritalar, kitaplar, arşivler… Arazinin haritasını çıkaranlar da var, benim gibi. Sonra da bunları yiyecek ve ilaç karşılığında satarız.”
“Heyecanlı bir hayat olmalı…”
“Öyledir. Ve de tehlikeli…”
“Peki ya köpeğin? Onun bir ismi var mı?
“Evet, var. Kartal…”
“Kartal mı? Dişi bir köpek için biraz garip bir isim değil mi bu?”
“Aslında öyle… Bu ismi onu Kartal’da bulduğum için verdim. Aslına bakarsan o beni buldu. Hatta hayatımı kurtardı.” Sonra köpeğin başını okşayarak “Eh, Şaşkın bakkal’dan iyidir herhalde.” diyerek güldü.
Siyem yattığı yerde dönerek bir müddet sessizleşti. Sonra da usulca “Cesur… Güzel bir isim.” diye mırıldandı.
Adam karanlıklara bakarak gülümsedi… “Evet, sanırım öyle.”

(Devam edecek...)
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.