Kayıt Ol

Zuah Mühürleri (4. bölüm eklendi)

Çevrimdışı serhan1310

  • **
  • 91
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Zuah Mühürleri 4. Bölüm 1. kısım
« Yanıtla #15 : 11 Şubat 2014, 01:05:12 »
KALEL WRAYNOS

   Günün ilk ışıkları Akkayalar köyüne vururken, on gün önce, Kemik dağının yüksekliklerinde keşfettikleri sıcak gölün içerisinde yüzmekte olan Ella  “Çatal boynuz avlamışlar.” Dedi. Sıcak sudan yükselen buharlar, bulundukları tek bir bitki bile bulunmayan yüksekliği hoş bir sisle sarmaktaydı. Dağa ve köylerine adını veren kemik rengi kayaların arasına saklanmış, en geniş yeri elli metreyi bulan göl, Kalel’in tırmanmayı hedeflediği zirvenin çok aşağısında olsa da bulundukları yükseklikten bakıldığında köyleri ufak bir noktadan farksızdı.

   Kalel kıza bakma gereği duymadı. Belli belirsiz küçümser bir gülümseme dudaklarında belirdiği gibi kaybolurken, önündeki tırmanma kazıklarının arkasındaki deliklere, kalın halatı özenle yerleştirip bir diğer kazığa geçiyordu. Otuz santimlik kazıkların uç kısmı bir bıçağın ucu gibi yassı ve sağlam başlayıp bitişine doğru yuvarlaklaşarak kalınlaşmaktaydı.

   “Bizim de avlanıyor olmamız gerekmez mi? Hasat şenliklerine yirmi günden az kaldı.”  Diye devam etti Ella.

   Kalel bir an durup kıza baktı. Delici bir mavilikte olan gözleri bana bilmediğim bir şey söyle diyordu adeta.  Ardından ilgisini yine önündeki tırmanma kazıklarına yöneltti.

   Ella, meslek olarak avcılığı seçtiği gün tereddüt etmeden Kalel’in takımına girmek istemişti. Bunun nedeni, Kalel on dört yaşındayken, avcı olarak katıldığı ilk hasat yarışmasında bir kudretli ayı avlamıştı. Ella yıllar önce abisini böyle bir ayının saldırısında kaybetmişti ve o gün avcı olup onun takımına katılma kararını almıştı. Kalel yarışmayı kazanacağından emindi fakat tuzak kurarak avlandığı için ödül alamamıştı. Bir sonraki yıl olan yarışmada ise çatal boynuz avlamak üzerelerken Kalel hayvanın yavruları olduğunu anlayıp bırakmıştı ve çatal boynuz, yakınlarda bulunan Briga’nın takımından Talard’ın mızrağıyla ölmüştü. Bu olay ikisi arasında büyük bir kavgaya neden olmuş, hatta avcı ustası Kalel’i haklı görmüştü ama yine de takımı yenilmiş sayıldı ve herhangi bir ödül alamadı. Briga’ nın takımındaki her avcı yeşilleri kuşanmaya hak kazanmışken, Kalel’in takımı acemi avcı giysisi olan Gri tunikler giyiyorlardı. Şimdi ise kendisinin ikinci Kalel’ in dördüncü hasat yarışmasının sonlanmasına yirmi günden az kalmıştı ve avlanmak yerine hiçbir canlının yaşamadığı Kemik dağına tırmanmaya çalışıyorlardı.

   “En azından bu dağın zirvesinde ne aradığını söyle. Takımdaki herkes ne planladığını merak ediyor, sense hiç kimseyi umursamadan tek başına buraya tırmanıyorsun. Seni gizlice takip etmeseydim planladığın her neyse beni de dâhil etmeyeceğinden eminim. Gün doğmadan kampı terk ediyor gecenin bir yarısı elinde birkaç tavşan ve sincapla geliyorsun. Sen bir takım liderisin ve hepimize karşı sorumlulukların var. Bir lider gibi davranmanın zamanı gelmedi mi?”  Ella bağırdığını fark edince bir an utandı.

   Üzerine oturduğu kaya kadar sessiz olan Kalel kızın bağırmasından etkilenmiş olacak ki yaptığı işi bırakarak gülümsedi.

   “Belki sende diğerlerine katılmalısın. Tırmanışın bundan sonraki kısmı çok daha tehlikeli olacak.” Dedi.
 
   Ella dağın zirvesine doğru çakılı kazıklardan sarkan halatlara baktı. Kalel kazıkları bir merdiven gibi geniş aralıklarla çakıp tırmanıyor, belli bir yüksekliğe geldikten sonra en üstteki kazığa halatı bağlayıp, aşağı doğru inerek merdiveni oluşturan diğer kazıkları çıkartıyordu. Şimdiden arkalarından on metrelik halatlar sarkan yedi kazık sabitlemişti ve tahmini yirmi kazık daha sabitlemesi gerektiğini söylemişti. Ella kaba bir hesapla iki yüz elli metre hesapladı tırmanışı. Bu yükseklik gözünü korkutmuyor değildi.

   “Bu kadar uğraştan sonra vazgeçecek değilim. Hem avda başarısız olsak bile kazanılabilecek bir sürü yarışma var. Okçulukta ve mızrakta kimse seni yenemez. Üstelik bilmece yarışmasını iki yıldır kazanıyorsun. Ben dansta iyiyim, Tom kral böceği yetiştirmeyi buldu…”

   “Briga en az benim kadar iyi bir okçu, Talard güreşte yenilmez, Natias köydeki en hızlı koşucu.” Diye kızın sözünü kesti Kalel. “Diğer iki takımda da farkı kapatabilecek kişiler var. En iyi şansımız ve en büyük puan av.”

   “Bilmece yarışmasının da ödülü yüksek.” Diye itiraz etti Ella.

   “Aptal bilmece yarışmasının canı cehenneme! Bilmece ustası çokta şanlı bir unvan değil. Yaşlılar dışında kimsenin ilgisini çekmiyor.” Bu sefer sinirlenip bağıran Kalel olmuştu.

   “Tek amacın unvan mı? Buradan düşüp ölürsen bir unvan kazanacağın kesin. Deli Kalel ya da buna benzer başka bir şey.”

   “Cesaret yoksa zaferde olmaz.”

   “Köpeğinde cesareti var. Bir insanı farklı kılan cesaret ve deliliğin sınırını bilmektir.”

   “Hiçbir şey bilmiyorsun Ella.”

   “O halde anlat! Bilmemi sağla.”

   “Onursuz avcı, titrek el, yetersiz avcı… Üç yarışma ve üç unvan. Arkamdan konuşulanları duymazdan gelemiyorum. Yani soruna cevabım evet, şu an her şey unvan için.”

   “Bunlar sadece talihsizlikti. Kimse senin düşündüğün kadar umursamıyor.” Diyen Ella bu sözlerinin Kalel için yeterli bir teselli olmayacağını biliyordu. İlk büyük avında tuzak kullandığı için avın onuruna aykırı davranıştan Onursuz avcı (tuzak kullanmanın yasak olduğuna dair bir kural olmamasına rağmen). İkinci avında çatal boynuzun yavruları olduğunu anlayıp son anda mızrağını fırlatmaktan vazgeçince titrek el ve üçüncü seferde avladıkları sürüngenin Natias’ın takımının avı karşısında yetersiz görülmesiyle yetersiz avcı unvanları üzerine yapışıp kalmıştı ve Kalel bunu değiştirmeye kararlıydı.

   “Bu çıplak dağa tırmanmayı başardığında hangi unvanı kazanmayı umuyorsun. Kemik tırmanıcısı mı?” diye meydan okuyan bir alayla genç adama cevap verdi.

   Kalel kızın inatçılığı karşısında ne yaparsa yapsın yenileceğinin farkına vararak tekrar gülümsedi. Ayağa kalkıp Gri tuniğini beline oturtan deri kemeri çözdüğünde, tuniğin etek kısmı genişleyerek dizlerinin hizasına kadar salınınca Ella içten bir kahkaha attı.

   “Komik olan ne?” diye soran Kalel tek dizinin üstüne çökmüş, kat kat birbiri üstüne dikilen deri parçalarından yapılma dizliklerini ve iyice aşınmış çizmelerini çıkarmaya başlamıştı.

   Ella sergilenen güzel bir oyunu seyrediyormuşçasına gölün kenarındaki, kemik rengi irice bir kayaya yaslanmıştı. Vücudu sıcak suyun kollarında dinlenirken bakışlarını Kalel’ den bir an olsun ayırmıyordu. Konuyu değiştirmeye çalıştığının farkındaydı. “Kemerini çıkarttığında elbise giymiş bir kütüğe benziyorsun.” Diyerek gülümsedi.

   “Demek bir kütüğe benziyordum. Peki ya şimdi?” dediğinde tamamen soyunmuştu.
 
   İki metreye yakın boyuyla Kalel köydeki en uzun kişiydi. Sürekli yay kullanmanın ve avlanmanın şekillendirdiği vücudundaki her kas, usta bir ressamın portresiymişçesine belirgin ve abartısızdı. Ne güreşçi Talard gibi orantısız irilikte kollara ne de boğa deviren Orthan’ın aşırı şişkin kaslarına sahipti.

   Geniş yüzü, kemerli burnu, iri deniz mavisi gözleri ve düz bir çenesi vardı. Karşısındaki en öfkeli kişinin bile yumuşamasını sağlayan gülümseyişini, hemen herkese karşı bir silah gibi kullanabiliyordu ama Ella tüm bunlardan daha çok onun saçlarına hayrandı. Sarı ve kızıl renkler dans edercesine iç içe girmiş, bir meşale alevi gibi canlı duruyordu. Açıkken göz alıcı olsa da Kalel saçlarını genelde üç kalın örgü halinde örüp sırtına salar, bazen de bu üç örgüyü tekrardan birleştirip tek bir kalın örgü yapardı. Köydeki tek açık tenli ve alev sarısı saçlara sahip kişiydi ve bu yüzden Yalnız Ada da nereye giderse gitsin dikkat çekmekteydi.

   “Neye benzediğimi hala söylemeyecek misin?” diye tekrar sordu seyre dalmış kıza ve gölün sıcak sularına girdi.

   Ella bir an silkelenip kendine geldi. Aklındakileri söylemektense “Şimdi de çıplak bir kütüğe benzedin” diye şaka yaptı, ama son sözleri Kalel’in dudaklarının temasıyla ağzından dökülemeden zihninde solup kayboldu.

***

   
   Öğlen olduğunda güneşin sıcaklığı iyice hissedilmeye başlamıştı. Kayaların arasındaki gölgelik bir alandan, altlarında uzanan ve hiçbir geminin açılmaya cesaret etmediği ayıran denizin öfkeli sularını izlerken, ne hasat avı, ne unvanlar, ne de yaslandığı kayanın rahatsız edici teması Kalel’ in umurundaydı. O an sadece gölden çıktıklarından beri kollarının arasında uyumakta olan Ella’nın büyüsüne kapılmıştı. Kızın gözleriyle aynı renk simsiyah saçları, sırtını tamamen kaplayacak kadar gür ve uzundu. Onu uyurken izlemeyi seviyordu. Bir müddet sonra Ella gözlerini birden açtı. Farkında olmadan uyuyakalmış herkesin yaptığı gibi bir anlık nerede olduğunu anlama telaşından sonra “Neden uyumama izin verdin.” Dedi.

   “Rüya görüyordun ve gülümsüyordun. Yandırmak istemedim.”

   Ella rüyasında ne gördüğünü hatırlamıyordu. Uyku dinlendirmekten daha çok ağrıyan bir sırta neden olmuştu. İyice gerindikten sonra “Gördüğüm en güzel rüya olmadığına eminim.”

   “Gördüğün en güzel rüya neymiş bakıyım.”

   “Altı gün önce gördüğüm rüya gerçekten çok güzeldi.”

   Kalel kızın sözündeki imayı anladığını düşünerek “O bir rüya değildi, tıpkı bu sabah gölde olanlar kadar gerçekti.”

   “Hayır, şapşal o beş gün önceydi, yani benim yaratıcıyla olduğum geceden sonra oldu.”
 
   “Sen altı gün önce.” Derin bir ah çekti. Ella’ nın on beş yaşına girdiği günü unutmuştu. On beş yaş kutlu bir gündü ve Yaratıcının günü, Yaratıcının planı ya da yaratıcıyla olmak diye de bilinirdi. Herkes on beş yaşına girdiği gece bir rüya görürdü ve bu rüya geleceği yansıtırdı. Yapacağı seçimler ve sonuçlara dair bazı öngörüler net bir şekilde önüne serilirdi.

   “Unutmuşum affına sığınırım” diyen Kalel gerçekten üzülmüştü. “Peki, ne gördün?” Diye sordu.

   “Tamam, anlatacağım ama sen de yaratıcınla olduğun günü anlatacaksın.”

   Kalel bir an durdu. Gördüğü şeyler öyle karışıktı ki teyzesine anlattığında bu inanışın saçma bir şey olduğunu umursamaması gerektiğini söylemişti. Anlatmamak için bir neden bulamayarak “Anlaştık hadi anlat.” Dedi.

   “Çok karışıktı sanki uçuyormuşum gibi.” Diye başladı Ella ve bu hissi Kalel’ de biliyordu. “Belki de yağmur getiren Nierna döngüsünde doğduğum için yağmur gibi yere düştüm. Su Yolundaydım. Babam ve annem handa yoktu ve ben yalnızdım. Bir çalışan vardı ama kim olduğunu bilmiyorum. Han boşalmıştı. Bense hasılatı hesaplıyordum ama kalbim öyle boş ve donuktu ki o hissi anlatamam. Babamın işini devralıp hanı işletiyor ve yalnız başıma, kalbim başka yerde olarak yaşlanıyordum ve sonra tekrar yükseldim rüzgârla savrulan bir yaprak gibi.  Bu sefer başka bir köyde bir evdeydim. Geniş ve konforlu bir yaşam sürüyordum. Üstelik kollarımda bir çocuk vardı ama yaşlanırken kendimi hiç oraya ait hissedemiyordum. Çocuklarımı seviyordum Kalel ama içimde bir pişmanlık ve keşke duygusu hep vardı. Ardından fırtınaya kapılmış gibi savruldum ve bu sefer senin kollarına düştüm. Tıpkı şimdiki gibi hatta aman tanrım!” Diye inanmayarak bir an Kalel’ in gözlerine baktı “Tam bu andı. Kalbim alev almış gibi yanıyor içim içime sığmıyordu sonra bu ateş genişliyor ve ortasında sadece sen ve ben kalana kadar her şey yok oluyordu. Kollarında huzur içinde yaşıyor ve mutlu bir biçimde ölüyordum.”

   Rüyasını anlattığında bir süre ikisi de konuşmadı. Sessizliği bozan Ella “Hadi başla.” Diye teşvik etti.

   “Tamam, başlayacağım ama doğru kelimeleri bulamıyorum. Benimki herkesin anlattığı gibi net bir rüya değildi.”

   “Sen Sador döngüsünde doğdun. Güneşin ve avcının ayı, o yüzden Sador hayvanlarla anlatırmış her şeyi.”

   “Hayvanlarla” dedi Kalel dalgınca onaylayarak. Zihni o geceye yoğunlaşmıştı.  

   “Umutsuz ve çaresizdim. Verdiğim her karar bir felaketle sonuçlanacakmış gibi geliyordu ve yürüyordum. Bir elimde uzun alev alev yanan bir asa ve diğer elimde çeliği kırmızı bir kılıç. Dizlerime kadar yükselen yoğun bir dumanın içinde ilerlerken, her adımda ayaklarımın altında yumuşak bir şeylerin ezildiğini hissetsem de içimde bakacak cesareti bulamadım. Önümde bir deniz canlısının kabuğu gibi kıvrılarak yükselen kuleye doğru ilerlemeye devam ettim. Kule zirveye doğru iyice daralıyordu ve tepesinde dev bir örümcek gözlerini bana dikmiş bakmaktaydı. İçimi saran korkuyla saklanmak isterken düştüm ve üstüne bastığım şeyler gözlerimin önündeydi. Dumanlar arasında yatan cansız insanlar. Sonra yükseldim ve teyzemin yanındaydım. Teyzem güneşin önünde düşmüştü ama güneş sıcak değildi. Ölüm gibi, metal gibi soğuktu. Altın gibi… Ve teyzeme koşup onu kaldırmak istediğimde, kanla ıslanmış saçları yüzüne yapışmıştı ve o an ölmüş olduğunu anladım. Ardından tekrar başka bir yerdeydim. Bir orman. İçimi kaplayan büyük bir neşe vardı. Ağaçların geniş gövdelerine insan şekilleri verilerek yontulmuştu ve heykeller kadar kusursuzdular ama hepsi acı çekiyor gibi ağızları açık haykırırcasına işlenmişlerdi. Bir ses kulaklarımda şarkı söylercesine sürekli aynı şeyi diyordu. ‘Güneş sustuğunda konuşur Grilerin ormanı, Bu sesi duyanlar olur Grilerin tutsağı. Gündüz gelenler neşeyle gülerler, Gece gelenler dehşetle titrerler…’. Sonra ormanda yanımda iki akrep belirdi. Biri siyah diğeri sarı ve ikisi de beni aynı anda soktu. Acı içindeyken bu sefer bu dağa savruldum. Kemik dağı. Zirvesinde mavi gövdeli, yapraksız, büyük bir ağaç vardı. Ağacın önünde ayaklarımın altında bir yüksek gören cansız yatıyordu. Kadim hayvanın kanı vücuduma bulaşmıştı ve huzur hissettim. Mutluluk ve zaferin verdiği tatmin duygusunu… Sonraysa uyandım”  diye anlattı.

   Ella heyecanla “Sador gerçekten çok vahşi şeyler gösteriyormuş.” Dedi. “Yani şimdi bunun için mi tırmanıyoruz. Bir yüksek gören avlamak sadece unvan değil şiirlere konu olacak bir zafer kazandırır.”

   “Eh sonunda ne için burada olduğumuzu biliyorsun. Rüyamda beni tek mutlu hissettiren an Kemik dağının zirvesiydi. Belki de iki yıl önce bu dağa tırmanmam gerekirdi.”

   “Sonunda bir yüksek gören avlayacaksak geç olması çok ta büyük kayıp sayılmaz.”

   “Evet” dedi karamsarca. Hala böylesi bir şeyi başarabileceğine dair kendine tam güvenmiyordu.

   “Neye benziyor yüksek gören? Ben sadece masallarda var olduklarını sanırdım.”

   “Bir şeyleri tarif etmekte pek yetenekli değilim. Özelliklede gördüğüm bir rüyadaki silik anları. Ama tarif edebilecek, cevabı yüksek gören olan bir bilmece biliyorum.”

   “Öyle bir bilmece hiç duymadım.”
   “Gölgesi düşerken yüksekten,
    Dehşeti yükselir yürekten,
    Kucakladığında seni,
    Korku dışında unutursun her şeyi.”…diye bilmeceyi dile getirdi Kalel. Gözleri dağın zirvesindeydi. Bakışlarında sabırsızlık ve bir an önce dağın zirvesine ulaşma isteği belli oluyordu. Ya korkuyla kucaklaşacağım ya korkuyu yok edeceğim dedi kendi kendine. Düşünceler içindeyken bir anda aklına basit bir fikir geldi. Çok zor şeyler için bazen gizli ve çok kolay bir yol olurdu. Tek sorun zihninde beliren bu planı uygulayabilmek için birkaç kişiye daha ihtiyacı vardı.

   “Aslında sen haklıydın. Biz bir takımız ve amacımı diğerlerine de söylemeliyim. Tehlikeyi göze alabileceklerle üç gün sonra zirveye varmış oluruz.” Dedi. “Hadi kamp alanına dönelim ve anlatalım.”

   Ella şaşırmıştı. Dağın denize bakan, tırmanışı daha kolay olan kısımdan inerlerken,  Kalel’ deki bu ani değişim şaşırtıcı da olsa hoşuna gitmişti. Belki sorgulaması gerekirdi ama bunu yapıp başka bir tartışma çıkarmaya niyeti yoktu.   

***
   
cesaret yoksa zaferde olmaz

Çevrimdışı serhan1310

  • **
  • 91
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
hala duzeltmew asamasındayım ucu vurgulamak ıstedıgım asıl konu dısındakı herseyı sımdılık sılıp daha sonra gereklı yerlerde hafıf hafıf acıcam bır anda herseyı anlatma hevesıne kapılıp tasvırlerle benı bogan yazarları sımdı daha ıyı anlıyorum :)
cesaret yoksa zaferde olmaz

Çevrimdışı darrel standing

  • **
  • 51
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
İlk bölümünü okudum, hikayenizin güzel bir kurgusu var. Karakter tasvirleriniz ve kurgunuz sağlam gerçekten. Yalnız cümle kurulumunda bazı eksiklikler takıldı gözüme. Örneğin:
"Nedeni korku ya da gideceği yerin aylarca sürecek bir yolculuğu beraberinde getirecek olmasından değildi."

Olmasından yerine "olması" olmalıydı. Bu tür yazım yanlışları okurken göze batar ve hikayenin akıcılığını baltalar. Bunun dışında bir eksiklik gözüme çarpmadı, devamını okuyacağım. Kaleminize sağlık.

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zuah Mühürleri 4. bölüm eklendi
« Yanıtla #18 : 12 Şubat 2014, 14:49:35 »
3. bölümü bitirdim ama daha önce de dediğim gibi bilgi bombardımanı epey hırpaladı beni :) ama olması gereken bir şey bu. Bir sürü yeni isimle tanıştık. ( krallar vs vs) Bu arkadaşlar ilerleyen bölümlerde aktif olarak önümüze geleceklerse işimiz zor kim kimdi bu ne ayaktı gibisinden yorucu bir maratona gireceğiz demektir. Gayet güzel ilerliyor. İlgi çekici ve epik bir roman olacağı kesin.

Kolay gelsin.

Çevrimdışı serhan1310

  • **
  • 91
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zuah Mühürleri (4. bölüm eklendi)
« Yanıtla #19 : 12 Şubat 2014, 16:16:57 »
tesekkurler dunhan. Hafta sonu yenı bolumu yazıcagım. Yogun ıs temposundan dolayı saglam olduguna ınandıgım kurguyu yorgunken yazmak ıstemedım. Bu yuzdendırkı hafta ıcı daha cerez olduguna ınandıgım kanal zehır e basladım.
cesaret yoksa zaferde olmaz