Kayıt Ol

Zamansız..

Çevrimdışı Godex

  • **
  • 108
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Zamansız..
« : 20 Eylül 2012, 03:51:19 »

Zamansız...


   -Madem zamanda yolculuk yapabiliyorsun, neden hâlâ buradasın?

   Akıl sağlığından şüphe ettiği için, karşısındakini ciddiye almayan, küçümseyen bir ses tonuyla sormuştu bu soruyu Cinayet Büro Amiri Demir. Hatta bu küçümseyişi gizleme gereği bile duymadığını gösterircesine, karşısında oturan genç adama sırıtıyordu. Sorguya başladıklarından bu yana ve hatta teslim olduğundan beri, gözleri yerinde durmayan genç adam, samimiyetsizliğin ardından ortaya çıkan, sigara ve çay ya da kahvenin aşırı tüketimi yüzünden sararmış ( ki sararmaktan birkaç adım ileride olan ) dişlerine gözlerini dikti ve kucağında tutuğu ellerini masanın üzerine koyarak konuşmaya başladı.

   -İlk olarak, sorunuza cevap vermek isterim. Bileğimde görmüş olduğunuz bu dövme, zaten burada olmadığım anlamına geliyor, Sansar.

   Demir’in yüzündeki ifade, ‘Sansar’ ismini duyduğu an silinmeye başladığı gibi aynı hızda genç adamın yüzüne yayılmaya başlamıştı. Çocukluğundan bu yana kimsenin kendisine bu isimle hitap etmemesi ve bu ismi bilen kimsenin kalmamış olması, onu sorma ihtiyacıyla yakıp kavursa da tekkelime edemeden dinlemeye devam etti.

   -İkinci olarak: Buradayım, çünkü anlatmak istiyorum! Bunu bir borcun karşılığı olarak düşünün. Lütfen.

   Yüzlerce manyak, sapık hatta delilerle bile aynı masaya oturmuştu Demir. Hiç birinde, belki küçük ama küçücük bir korku kıvılcımı oluştuğu zamanlar olmuştu ama hiçbir zaman dehşete düşmemişti ve şu an bu skorun bozulmasına izin veremezdi! Kendinden emin ve rahat tavrını, yılların verdiği tecrübeyle tekrar kontrolü altına alıp, abartısız küçük bir tebessümle dövmeyi incelemeye başladığında, aklında “Nasıl oldu da, kimsenin bilmediği bir ismi öğrendin?” düşüncesi vardı.

   Sağ bileğine kırmızı mürekkep ile çizilmiş, üç parmak genişliğinde şerit içine, iki ucu birbirine denk gelen iki üçgenin, çember içine alınmasından ibaret. Basit ve sade bir dövmeydi bu.  Dikkat çeken tek şey, çizgilerin yara izi gibi kabarmış olmasıydı.

   -Bu arada, belirtmem gereken bir şey daha var, Sansar.

   Son an da, yapması gereken şeyi hatırlamış gibi gözlerinin içinde bir zevk parıltısıyla karşı karşıya kalmıştı.

   -Bana gösterdiğin o çirkin dişlerini bir tehdit daha doğrusu meydan okuma olarak algıladığım için, gitmeden önce seni öldürmem gerekiyor. Yanlış anlama, tamamen hayvansal bir içgüdü. Lütfen, kişisel algılama.

   Her ne kadar içinden gülmek gelse de, ciddi bir ses tonuyla “Birini tehdit etmek için yanlış yer ve zaman değil mi sence de ?” diye sordu. Aksini düşündüğü ve buna gerçekten inandığı yüzünden belli olan genç adam, ellerini tekrar kucağına alarak dikleşti. Bu sırada fark ettiği şey içini ürpertmişti. Onu ilk gördüğünde teni daha esmerdi ama şimdi neredeyse beyaz olmuştu. Uykusuzluktan olduğunu düşünmek, daha da önemlisi buna inanmak istedi. Siyah gözleri ve saçları artık daha parlak geliyordu gözüne. Sivri uzun burnu ve çenesi, ince dudaklarıyla ayrılmasa neredeyse birbirinin yansıması gibi duruyordu. Köse olduğu için, aklına “İçeride seninle çok eğlenecekler küçük dostum.” düşüncesi geldiğinde artık kendini gülmekten alı koyamadı ve genç adam, yüzünde en ince ayrıntılarına kadar görülen bir öfkeyle, yumruklarını ayakları yere sabitlenmiş çelik masaya vurdu ve artık skor bozulmuştu.

   -Lanet olsun. Ne yaptığını sanıyorsun sen!

   -Dinleyecek misin yoksa dinlemeyecek misin?

   -Senin bu saçma sapan deli hikâyelerinden bıktım! Adam gibi işlediğini iddia ettiğin şu cinayetleri anlatacaksan, anlat. Yoksa…

   Cümlesini tamamlayamadan genç adamın kulaklarından kan aktığını fark etmişti. Tamam tıbbi eğitimleri her zaman savsaklamıştı ama bir insanın kulağından bu kadar kan gelmesinin normal olmayacağını da bilecek kadar bu işin içindeydi. “Kulakların. Kanıyor Jack.” Tamda duymak istediklerini söylediğini hissettiren bir bakışı vardı genç adamın ve “Zamanım tükeniyor.” cevabını verdikten sonra bakışlarını odada var olduğuna dair hiçbir belirti göstermeyen diğer memura çevirdi yüzünü. Sorguya başlamadan önce tek talebi, onun da sorguya katılmasıydı, onca görevlinin içinden sadece onu istemişti ve sorgu başladığından beri ilk kez ona bakmıştı. Yüzünde vahşi bir gülümseme belirdi aniden, “Biraz zaman kazanalım.” Dedikten sonra, 10 cm’lik cıvatalarıyla birlikte yerden söktüğü masayı Demir’e fırlatıp onu saf dışı bıraktı ve aynı anda kapının yanında dikilen değer memurun üstüne atladı. Memur çığlık bile atmaya fırsat bulamadan yüzüne aldığı pençe darbesiyle olduğu yere yığıldı. Boynu kırılıp, o anda öldüğü için alt çene kemiğinin yüzünden yırtılarak ayrıldığını hissedememişti ama Jack, tırnaklarının taze etin içine batışını saniye saniye hissetmişti.

   Demir, etrafa saçılan kanı fark ettiğinde, daha önce bir kez hissettiği o dehşeti yeniden hissetti.  Belinde silahını aramaya başladığında, Jack avının üstünden kalkmadan, hatta bakma gereği bile duymadan tek eliyle kapıyı kavrayıp ezmeye başladı. Kapı ve kapı kasasını ezip bükerek bir birine kenetliyordu ve lanet olası silahını hiçbir zaman sorguya getirmezdi! Dışarıda bağrışmalar, küfürler ve koşuşturmalar başlamadan önce duyduğu tek ses, şehvetle öpüşen çiftlerin çıkardığına benzer bir sesti ama öpüşmeye benzetmeden ilk anda anlamıştı bunun ne sesi olduğunu. “Onu yiyor!” düşüncesi zihninde çınlarken, unutmaya çalıştığı tüm o anılar gözlerinin önünde, görmesini engelliyordu. Jack ayağa kalkıp arkasını dönmeden önce, elinden geldiğince yüzünü temizlemeye çalışsa da, döndüğünde yüzünde kan lekeleri ve sırıtışında ki et parçaları istediği etkiyi verememişti ya da tamda istediği etkiyi vermişti.

   Dışarıdaki kalabalık tekmelerin ya da omuz atmanın bir işe yaramayacağına kanaat getirmişlerdi sonunda ve kapıda delikler açılmaya başladığında Jack yürümeye başlamıştı bile ama daha avına yaklaşmadan, kapıdan geçen mermilerden biri kaburgalarının arasına saplandı. Demir acıyla küfredip “Beni vuruyorsunuz aptallar!” diye inlerken, paçasından tutulup köşeye doğru çekildi. Gözleri kararmaya başlamıştı ama merminin girdiği delikten içeri giren parmağın etkisiyle her şey netleşmişti. Jack yüzünü yüne yaklaştırıp, “Uzun uzun anlatmak istemiştim ama vaktin az.”

   İç organlarından bir kaçını parçaladıktan sonra uzaklaşan genç adama baktı ve gülümseyerek hatta çirkin dişlerini göstererek,  “Tehdit olmadığını hissetmiştim”. Dövmesine tırnaklarını geçirip, yok olmadan önce genç adam tek bir şey söyledi:

  -Babamın selamı var.
Çıldıran Sadece Tanrılar Olsa Keşke ...



Atlıkarınca'nın atları, mankafa!
Çocukluğumda bulaştı, bana da.
... öyleyse git !
Bundan başka dünyalar da var ...