Kayıt Ol

Gölgesiz

Çevrimdışı

  • **
  • 106
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
    • Emrecan Doğan
Gölgesiz
« : 15 Haziran 2017, 17:23:17 »
                                                                                                               GÖLGESIZ

''Rrien'de garip olaylar pek fazladır. Deniz'in katlettiği yüzlerce kadın, Dedektif İks'in çözdüğü vakalar, Doğu Huş Denizi adını duyanların düşündüğünün aksine Batı Huş Denizi olmaması ve burada yer verilirse sayfalarca sürecek bir dolu garip vaka vardır. Doğu Huş denizinin kıyısında bir yerlerde Huş kenti bulunur. Huş kentinde yaşayan karı koca ve bir gölgenin sıra dışı hikayesi herkesi gerçekten şaşkınlığa uğratır.''

Baş büyük, elleriyle simsiyah saçlarını geriye doğru attı ve sonra tekrar alnına düşmesine izin verdi. Saçları gibi simsiyah olan gözlerini sağında ve solunda daire şeklinde dizilmiş olan genç kızlara ve oğlanlara baktı. Ayağa kalkarak ortaya doğru geldi. Dairenin ortasında şimdi hepsine eşit uzaklıktaydı. Üstünde cadı olmasından mütevellit giydiği bölük pörçük, yırtık pırtık siyah uzun elbisesinin eteklerini dalgalandırdıktan sonra çevresindekilere hitap etti.

''Bu adam, gölgesiyle yaşıyordu. Ama sonra gölgesi ona ihanet etti. Bu herkesin ayağına bukağı olsun ki onun ağırlığı ile hatırlasın.* Arkanızda gölgeniz bile olsa arkanızı kollayın.** İşte hikaye başlıyor.''

Siyah elbisesinin sağ üst cebinden mavi bir toz alıp bir adım geriye doğru çekilerek önüne bu tozu serpti. Toz yere düştüğü anda buhar gibi yükseldi ve içinde bir görüntünün olduğu ekrana dönüştü. Ekranda bir adam kapının eşiğinde duruyor ve ayakkabılarını giyiyordu. Oldukça iyi ve temiz giyimliydi. Ayakkabıları parlaktı, siyah takım elbisesi altta beyaz gömlekle tamamlanmıştı. Oldukça resmiydi. Kapının eve bakan tarafında oldukça güzel bir kadın uzun, çiçek desenli ve kollarını açıkta bırakan elbisesiyle duruyordu. Simsiyah saçlarını elleriyle toplayarak sağ tarafına bıraktı. Adam bir yandan ayakkabılarını giyerken bir yandan da karısına bakarak gülümsedi. Dertli bir şekilde iç çekti.

''Ben de biliyorum, burada seninle eğlenmesini ama daireye yetişmeliyim.''

Kadın, mavi gözlerini ona dikti. Biraz alınmış gibiydi, neredeyse fısıldayarak yanıtladı.

''Ne yapalım, öyle olsun.''

Adam, ayakkabılarını giymeyi bitirdikten sonra doğrularak karısına gülümsedi. Uzanıp dudaklarına kısa ve ufacık bir öpücük kondurdu. Burada dairedeki çocuklar arasında yüksek sesli kıkırdamalar duyulunca Baş Büyük işaret parmağını dudaklarına götürüp susmalarını belirtti.

''Merak etme Eylemciğim, akşam telafi ederim.''

Adam arkasını dönüp merdivenlerden aşağı inerken güzel karısı da onu seyretti, merdivenlerde kaybolup artık görülmez olduğunda da bekledi. Tamamen gittiğinden emin olmak istiyordu. 1 aydır yaptığı gibi. Aşağıdan, dış kapının kapanma sesini duyduğunda gülümsemesi güzel yüzüne yayıldı ve kapıyı kapattı. Kapı kapanır kapanmaz kadın arkasından gelen bir erkek sesi duydu.

''Yine mi erken gitti?'' Kadın, erkeğin adımlarını duydu, sonra da beline dolanan belli belirsiz elleri hissetti. Cilveli bir şekilde kıkırdayınca erkek de boynuna bir öpücük kondurdu, yine belli belirsiz. ''Ne salak adam, böyle bir adamın gölgesi olmaktan utanıyorum. Ben olsam bu kadar iş yüküne basardım istifayı, sana gelirdim. Bir daha asla da çıkmazdım, kuzgunun dediği gibi. Bütün gün seninle durmadan sevişirdik. 9'da başlayan işe 7'de giderse sen kollarıma gelince boşuna hayıflanmasın.'' Gölge, dudaklarının kadının boynuna değdirince genç kadın da hoşnut bir mırıltı çıkardı. Yüzünü arkasındaki Gölge'ye doğru yöneltti. Dudaklarını öpmesini istiyordu.

''Kocamdan konuşmayı bıraksak. Gölgesi bana yeter!" dedi cilveli gülüşüyle. O zaman Gölge daha fazla sabretmeden kadını kucağına alarak yatak odasına götürdü. Gölge, Eylem'i yatağa bırakıp, öpmek için üstüne eğilirken ekranın görüntüsü değişerek sahneye adam geldi. Bu sefer üzerinde görünür beyazlıkta ''Faik" yazıyordu.

''Bu adamın adı.'' diye gençleri bilgilendirdi Başı Büyük.

Adam yolda kayıtsızca, olan bitenden habersiz yürüyordu. Güneş önden vurduğu halde arkasında olmayan gölgesi izleyenlerin gözüne hemen çarpsa da Faik'in arkasında kaldığında adam bunun henüz farkında değildi. Tek düşündüğü daireydi. Böyle biraz daha devam ederse yönetici olur ve biraz olsun rahatlayabilirdi.

''O zaman işte.'' diyordu.''O zaman görsün Eylem hanım, o surat asmaları, burun kıvırmaları, yüz yapmaları, bacak sallamalarını. O zaman görsün. Kalkarım saat 7'de ama bu sefer işe gitmeye değil. Nasıl olsa o da alışkın o saatte kalkmaya, o da kalkıverir. 10'a kadar sevişiriz. İliğine kadar. Her gün hem de, bak o zaman bıkmıyor mu? Bıksa da dinlemem. Her gün olacak o artık. Saat 10'u vurunca da çeker kapıyı çıkarım. 11'de orada olur, oyalanırım öğlene kadar. Kahvaltı niyetine de öğlen yemeğini daire de yedik mi? Tamam. 13'de döndüğüm gibi, hadi tekrar. O zaman görür o, bacak sallamalarını.''

İçini çekti özlemle ve birden bir şeyi fark ettin. Tıslar gibi bir ses çıkardı önce, sonra iyice kontrol etti çantasını, takımın ceplerini. Bulamadı.

''Dosyaların bulunduğu kart yok.'' dedi. Geri dönerek geldiği yola tekrar baktı. Gözlerine bir üşengeçlik yerleşti. Üstelik de geç kalacaktı ama geç kalmadan bu halde üzerinde bu dosyalar yokken giderse de erkenden gitmesinin bir önemi kalmayacaktı ki. Arkasını döndü ama aceleyle hiç fark etmedi yine: gölgesinin olmadığını. Koşar adımlarla yürümeye başladı. Hemencecik de ulaşıverdi eve ama soluk soluğa. Bu sırada karısı da aynı kocası gibi soluk soluğaydı.

''Eylem, uyumuştur. Şimdi seslemeye basıp da kadını tekrar uyandırmanın ne anlamı var canım? Kapıyı açar, evrakları alır. Sonra da sessizce çeker giderim. O da uyanmamış olur.''

Önce dış kapıyı açtı, sonra da merdivenleri söylendiği gibi ağır ağır çıkarak evin kapısını. Sessizce içeri girdi. Kapının eşiğinden geçip de içeriye adımını atınca hemen evraklarını gördü. Salondaki masanın üzerindeydiler. Masaya yürüyüp hemen aldı ve geldiği gibi çıt çıkarmadan kapıdan çıkacaktı ki bir çıtırtı duydu. Yukarı ya da aşağı kattakilerden geldiğini zannederek pek de kulak asmadı ama bir sonraki çıtırtı daha yüksek ve daha yakından gelince evinden geldiğini fark ederek kulak kabarttı. Üçüncü bir çıtırdama sesi gelmese de bu sefer ''şlap'' diye ıslak bir ses gelince içeriden geldiğini anladı. Yatak odasındaydı bu ses, yavaş adımlarla odaya yöneldi. Karısının siluetini seçebiliyordu ama yaptığı şeye bir anlam veremiyordu. Gölgeden pek de anlaşılmıyordu.

''Ne yapıyor bu kendi kendine?'' diye söylendi kısık sesle. Kapıyı hızla açıp içeri girdi.

Tozun yarattığı ekrandaki görüntü de burada bulanıklaştı. Gençlerden huzursuz ve memnuniyetsiz bir homurdanma sesi yükselince Baş Büyük tekrar elini dudaklarına götürerek ''hişt''ledi. Bulanıklaşan görüntü tekrar yavaşça netleşti. Belirginlik kazandı. Herkes yine ekrana dikkat kesildi. Adam bu sefer çalıştığı yerde yani daire dediği yerde oturuyordu. İşleriyle meşguldü ama yüzünden bir acılık ve sanki olduğu yerden ve yaptığı işten azade insanların yüzünde görülen bir boş vermişlik ifadesi okunuyordu. Yaptığı işi birkaç saniye daha yapmaya devam ettikten sonra elindeki evrakı dosyasına yerleştirip masasının üstüne bırakınca derin bir nefes verip sağ yanındaki adama baktı.

''Refik?'' dedi, o böyle diyince adam da ona döndü. ''Ne oluyor?'' diyen bir bakışla kahverengi gözlerini ona dikti. Sonra da bunu sesli olarak söyledi: ''Ne oluyor Faik? Pek bir dalgınsın.''

''Eylem. Beni aldatıyor.''

''Ne? Boşanıyor musunuz? Sakın sineye falan çekeyim deme, bilirim sevdalısındır karına. Ama bu da sineye çekilecek suç değil ki.''

''Yok yahu ne sineye çekmesi? Bu saatten sonra buna sine-i millet bile yapılmaz da ben boşanmıyorum. Aldattığı da normal bir adam değil ki.''

Refik'in gözleri dört açıldı, arkadaşının bu kadar rahat ve açık konuşmasına belli ki şaşırıyordu. Kafasını kaşıdı düşünceli düşünceli, önce sormasam daha iyi düşündü ama sonra merakına yenik düştü.

''Normal değil derken? Deli falan mı?'' Durdu ve sonra içinden ekledi: ''Muhabbete bak.''

''Gölgem.''

''Kimin?''

''Gölgem yahu, benim gölgem. Karım beni, benim gölgemle aldatıyor. Yani bir nevi ben. Karaltım işte.'' Eliyle yerdeki gölgesini gösterdi. Güneş soldaki cam duvardan vurduğu için gölge sağa tam da Refik'in önüne düşüyordu. Onunki de onun sağına.

''Nasıl oluyor o?'' derken bir yandan da tedirginlik duymaya başlamıştı Refik çünkü bu en nihayetinde normal değildi. Anlatılana da pek inanıyor gibi görünmüyordu. Nitekim bunu Faik'de fark etmişti.

''İnanmıyor musun? Ben de inanamadım. Ama kadın beni bildiğin gölgemle aldatıyor. Arkadaş deli olacağım! Bir de savunması da var: O da benmişim. Sayılmazmış. Kaç gündür düşünüyorum? Ha bu arada gölgemi de rahat bırakmadım. Ev de bırakır mıyım hiç? Zorla, çekiştire çekiştire vura söve yanımda taşıyorum. Bak görüyor musun? Ben şapkamı tuttum, astım askılığa ama o bana mısın demedi. Nankör herif, sanki varlığını bana borçlu değil. Bak, bak kafasında hala şapka.''

Refik, tedirgin olan bir bakışla yere doğru baktı. Bakar bakmaz da tedirginlik yerini hayrete bıraktı. Bir yandan da korkmuştu. Faik'in gölgesi gerçekten de şapkalıydı da Faik şapkasızdı. Adamın gölgesi resmen adama itaat etmiyordu. Olacak iş mi? Faik de anlatmaya devam ediyordu bir yandan:

''Olacak iş mi ya? Ne yapsam diye kaç gündür düşünüp duruyorum, işin içinden bir türlü çıkamadım. Kadına da bir yandan hak vermiyor değilim, sonuçta o da ben. Sonra diyorum 'ulan aldatma aldatmadır, sık ikisine de gitsin.' ama sonra da bundan da vazgeçiyorum. Gölgesiz nasıl yaşarım? Mesela sokakta yürürken rüzgar saçlarımı dağıtırsa gölgeme bakarak düzeltirim. Ayna gibi. Gölgem olmazsa eğer daireye gidene kadar saçlar dağınık kalır. İşin fenası ben varacağım yere varana kadar rüzgar 10-15 defa dağıtır benim saçları. Diyorum ki ben de onun karısını ayartayım.''

''Bak bu iyi fikir.'' dedi Refik araya girerek.

''Ha öyle mi gerçekten?''

''Öyle tabii, kısas mantığı işte.'' Refik rahat bir soluk aldı, sanki çok önemli bir sorunu çözmüş gibi. Koltuğunda arkasına yaslandı.

''Öyle değil işte, benim içim almaz. Hem kadının ne günahı var? Onu da buna alet ediyoruz ki? Yok, bence en iyisi bunu vurmak.'' Eliyle yerdeki simsiyah gölgesini işaret etti. Gölgesi de ona aldırış etmeden hareket çekiyordu. Karaltılardan Refik göremiyordu da Faik zar zor da olsa görebiliyordu. ''Bak, bak bir de bana hareket yapıyor.'' diyerek öfkeden kızardı. Solundaki evrak çantasını aldı kucağına, açtı ve içinden bıçağını çıkardı. Yere eğilip tam Gölgesi kaçacakken ona sapladı. Hem de bir kere değil,5-10 kere sapladı. Dairenin zemininde Gölgenin düştüğü yer siyahken birden bire kırmızıya boyandı ve Gölge de solarak yavaş yavaş kayboldu. Faik, gölgesiz kalmıştı.

Refik de olan biteni büyük bir hayretle izlemiş ve olaylar bittikten sonra Faik tuvalete gidip elini, bıçağı temizleyip de geri evrak çantasına atana kadar da işine dönmeden aynı hayreti sürdürerek izlemişti. Faik, yüzünde mutlu bir sırıtmayla işine dönünce Refik de omuzlarını silkerek kendi işine baktı. Gerçekten de Faik'in gölgesi ölmüştü. Aklı almamıştı ama gözü görmüştü.

Gölgesiz Faik, akşam eve gölgesinin derdi tasası olmadan geldi. Mutlu bir gülümsemeyle çaldı zili, karısı da her zaman olduğu gibi mutluydu. Sanki bir şey olmamış gibi. Lambanın ışığında Eylem de fark etti birden sordu.

''Gölgene ne oldu Faik?''

''Öldürdüm onu. Kurtuldum ondan sonunda.''

''Sevmiştim halbuki, tüh!''

''Sevme, ben varım ya o sana yeter.''

Eylem ve Gölgesiz Faik yemek masasına oturup çorbalarını içmeye başlamışlar iken Gölgesiz Faik'in aklına yeni gelmiş gibi heyecanla konuştu.

''Bu arada söylemeyi unuttum. Amir oldum daireye, artık 11'de gitmem yeterli ama biz yine de erken kalkalım. İşimiz var.''

*:  Ayağına Bukağı Olsun, bir konuda kişinin başına gelen olayın ona ders olması temennisini anlatan bir söz. Bakınız: Kulağına küpe olsun.

**: Kimseye güvenmeyin anlamına gelen bir Rrien söz öbeği.

Dipçe: Cemal Süreya 'nın Hafta Sekiz şiirinden esinlenilmiştir. Bu arada bu gönderi forumdaki 100. yorumum :)

Çevrimdışı milenya

  • **
  • 260
  • Rom: 6
  • Belki de Tanrı bize inanmıyor!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gölgesiz
« Yanıtla #1 : 28 Kasım 2017, 22:20:53 »
Şiire de baktım esinlenmek bir yana uyarlanmış gibiydi. Şiiri sonra okumam iyi oldu, aksi halde hikayeden kopabilirdim. İmla ve yazımda büyük kusur göremedim.

Sonunu beğendim, gölgenin kanaması da hoştu. Adam gölgesiyle yatan karısının onu aldattığını düşünürken kadın gölgesini öldüren kocasını katil olarak değerlendirmedi. Favorim Eylem oldu anlatmak istediğim, gölgeyle yatıyor, ölmesine verdiği tepki bir yandan, gerçekten hoş karakter.

Çok fazla ‘daire’ geçiyordu. Baş Büyük ve çocukların oluşturduğu daire, adamın işi daire… Birbirleri arasında gönderme ya da satır arası bir bağlam varsa göremedim ki bu da bir noktada ufak bir daire sorunsalı yaşamama sebep oldu:

“Adam, ayakkabılarını giymeyi bitirdikten sonra doğrularak karısına gülümsedi. Uzanıp dudaklarına kısa ve ufacık bir öpücük kondurdu. Burada dairedeki çocuklar arasında yüksek sesli kıkırdamalar duyulunca Baş Büyük işaret parmağını dudaklarına götürüp susmalarını belirtti.”

Kalemine sağlık, güzel bir öyküydü.
Spoiler: Göster