Kayıt Ol

Sevilmeyen Adamın Son Günü

Çevrimdışı Lowan

  • **
  • 65
  • Rom: 0
  • We are the prisoners of our own fantasies.
    • Profili Görüntüle
    • Dragon's Lair
Sevilmeyen Adamın Son Günü
« : 02 Mayıs 2012, 15:05:06 »
Spoiler: Göster
Bu, aslında hazırladığım bir NPC'nin backgroundıydı ama hoşuma gitti biraz, öyküymüşcesine paylaşayım dedim.


Age Of Draconism – Particles #1

Sevilmeyen Adamın Son Günü

Bir zamanlar Fallrad bölgesindeki küçük bir kasabada yaşayan bir adam vardı. Bu adamı kimse sevmezdi. Kimine göre sevimsiz, kimine göre de ürkünç bir adamdı. Kasabada sadece hancı ve birkaç tipsiz adam dışında kimse onunla konuşmazdı. Aslında hangisinin daha tipsiz olabileceği, ortalıklarda yokken handa veya kasabanın sokaklarında, sıfatı anıldığı zamanlarda insanlar için büyük bir tartışma konusu olabiliyordu. Uzun, çelimsiz bir silüete sahip olmasının yanında yüzündeki sivilcevari yara bere, uzun ve biçimsiz burnu, kısa bir çizgiye benzeyen yamuk ağzı ve omuzlarına kadar uzanan kirli, yağlı siyah saçlarıyla da insanları kendinden soğutmayı başarabiliyordu. Ten rengi olması gerekenden daha solgundu, ama kesinlikle bir albinonunki gibi değildi. Ondaki bu farklılık bir zamanlar insanların, hasta olduğunu düşünerek ona acımasını sağlamış bir durumdu. Ancak, konuşmaya çalışan herkesi kendinden uzak tutmuş, birinin kendisine dokunmasına dahi hiç izin vermemişti. Durum o kadar kötüydü ki, on adımdan daha yakınına gelen insanların önce biraz içi üşüyor, ardından korku ve nefretle karışık bir tiksinme güdüsüne sahip oluyorlardı. Bu onun için başta anlaşılamaz bir lanet olmuşsa da, zamanla alıştığı ve rahat etmesini sağlayan bir duruma dönüşmüştü.

Yirmi küsür bloktan oluşan kasabanın doğu çıkışının yaklaşık yediyüz adım ötesinde derme çatma bir kulübe yapmıştı kendine. İnsanlar bu cılız, çelimsiz adamın öyle bir kulübe yapabilmesini doğaüstü olarak görüyorlardı, tabi böyle düşünmelerindeki sebep sadece bu değildi. Kulübe dense de oldukça büyük ve genişliği otuz, uzunluğu kırkbeş, yüksekliğiyse en fazla yirmi adımlık uzunlukta olan derme çatma ev sadece inşaa edildiği düzlükte çirkin bir görüntü oluşturmuyor, aynı zamanda da güneşin bile kendisinden kaçtığı zamanlarda çarpık bacasından dışarı üflediği ve genellikle yeşil-pembe bulamacı bir renge sahip olan dumanla bütün gökyüzünü kirletiyordu. Evin içinde olup bitenleri kimse bilmiyordu ama ayda bir kere gelen Falangar’lı bir adamın, o çirkin ucubeye –içinde muhtemelen bir miktar para olan- büyük bir kese ve iki üç tane de kitap getirdiğine birçok kasaba sakini şahit olmuştu. Ormana giden yolun sol tarafında kalan bu ürkünç yapı ve içindeki ürkünç adam gün geçtikçe kasaba sakinlerini daha fazla korkutuyordu ve artık insanlar birşey yapmalıydı.

Sevilmeyen adam, bir gün ormanlara doğru yol almıştı. Bunu gören sakinlerden biri, haberi yaydı. Kısa bir süre sonra bir grup kasaba sakini bir araya gelmişti. Bu küçük kalabalıkta kasabanın her kesiminden kişiler bulunmaktaydı. Çelimsiz çiftçiler, şişko madenciler, kasabanın muhafızları, hatta ayyaş ve terzilerden bile birkaç kişi bulunmaktaydı. Karar belliydi: önce o uğursuz, biçimsiz, ev demeye bin şahit isteyen ve havayı oldukça pisleten yapıyı yakıp kül edecek, ardından da o iğrenç adamı öldüreceklerdi. Bazıları bunun bir parçası olmak istemiyordu, çünkü sevilmeyen adamın lanetinin bulaşacağına inanıyorlardı. Bir cadının doğurduğu piçten bulaşacak olan bir lanet, bütün düzeni yerle bir edebilir, yapılan işleri aksatabilirdi. Düzenli olarak ödenen vergilerde sıkıntı yaşanması, birçok zorlukla karşı karşıya kalmalarına sebebiyet verebilirdi. Bunu göze almak istemeyenler vardı. Vergide en son sorun çıktığı zaman Kara Çakal askeri köyden bir düzine çocuk ve yarım düzine kadın alıp şehre dönmüştü. Aradan geçen iki yıl boyunca hiçbirinden bir haber alınamadı. Bu yüzden batıl inançlar, sevilmeyen adama karşı örgütlenenlerin sayısını az bir miktarda tutuyordu. Diğerleriyse kararlıydılar. Basit bir batıl inancın bu pislikten kurtulmalarına engel olamayacağını söylüyorlardı. Büyükler ve bilgeler, grubu ayıpladılar. Başlarına kötü işler açacaklarını söylediler, ama kimse kulak asmadı. Olacağı neyse olsun dendi.

Karar verilmişti, geri dönüş olmayacaktı. Bir an önce harekete geçmek için ayrıldılar ve kasabanın doğu çıkışında buluştular. Tırpanlar, meşaleler ve kılıçlar hazır bir şekilde sevilmeyen adamın evine doğru yola koyuldular. Kararmaya başlayan hava, yerlilerin yüzlerindeki korku, nefret ve hırs duygularını birleştirip meşale ateşleriyle süsleyerek sevilmeyen adam ve evinden bile ürkünç, ürpertici bir görüntü oluşturuyordu. Eve vardıklarında, kalabalığı bir araya getiren işçilerden biri öne atıldı ve zorla eve girmeye çalıştı. Fazla zorlamasına gerek kalmamıştı, attığı bir tekmeyle kirişleri hiç de sağlam olmayan kapı yere yığıldı ve yerdeki tahtalardan birine zarar verdi. Adam, bunu yapmasının doğuracağı sonuçları düşünmemişti. Bilemezdi de zaten. Kapının yere yapışmasıyla birlikte içeriden köpeğe benzeyen, derisi soyulmuş, hatta göğsünün bir bölümünde et olmamasından dolayı kaburga kemikleri görünen, yüzü gözü erimiş ve yamulmuş bir yaratık koşarak önce adamın üstüne atlayıp onu gerisingeri yere düşürdü, sonra da ormana doğru koşmaya başladı. Diğerleri bunun ne olduğunu bilmiyordu ama hoş bir durum olmadığından emindiler. Koşarak uzaklaşan yaratığın sadece arkasından bakabilmişlerdi, hatta terzinin bacakları titremekteydi, bir an elinden tırpanını düşürdü. Şoku atlattıklarındaysa işçiyi yerden kaldırdılar, terzi tırpanını yerden aldı, meşaleliler evin etrafını sardı. Ardından evin etrafına ve biraz da içine yağ döktüler. Sonra da meşaleleri fırlatarak evi tutuşturdular ve yanmasını izlemeye başladılar. Ev yanarken resmen uğulduyor, feryad ediyordu. Etrafını saran ateşse ilginç bir şekilde önce biraz küçülüyor, sonra hızlıca büyüyor ve güçleniyordu. Herkes seyre dalmışken sevilmeyen adam görünmeye başladı. Koşa koşa evine geliyordu, peşinde çirkin yaratığıyla birlikte. Topladığı bitkiler çantasından ve kollarından sıyrılıp yerde yuvarlanıyordu, ama adam onları umursamıyordu bile. Ev gür bir sesle uluduğundaysa dizlerinin üzerine çöküp ağlamaya başlamıştı. Hangisinin daha rahatsız edici olduğuna karar veremeyen grup, bir süre sadece izlemekle yetindi. Sonra da çiftçilerden biri tırpanıyla birlikte adama doğru yürümeye başladı. Adam hemen doğrulup geriledi, çiftçi iyice yaklaşamadan elini çantasına attı ve serçe parmak boyunda bir kristal çıkardı...

Kendince yaşadığı hayatın bütün anlamı yanıp kül olmaktaydı. O andan sonra ne yaparsa yapsın, kaybettikleri geri gelmeyecekti. Bu yüzden insanlara bir ders vermek geldi içinden. Böylece yaptıkları saygısızlığın bedelini ödeyeceklerdi ve diğerleri için ibret olacaklardı. Kasabaya bir lanet salacaktı. Lanet işledikçe halk cezasını çekecek, halk cezasını çektikçe adalet yerini bulacaktı. Bu yüzden, kendisine doğru yürüyen çiftçiye bir kristal uzattı ve “Khu’dos naras spiritus inflonarin Xath!” diye kısık bir ses tonuyla birşeyler mırıldandı. Diğerleri boş boş bakmaktan fazlasını yapamıyordu, ta ki çiftçinin bedeninden çıkan mavimsi dumanın kristalin içini doldurduğunu idrak edene kadar... Geç olmuştu aslında, idrak etmeleri bile o kadar zamanlarını almışken bir de tepki göstermelerini beklemek fazla olurdu. Zaten ne yapabilirlerdi ki? Adamın ruhu kristalin içine girmişti resmen. Bununla nasıl savaşacakları ayrı dursun, bunun nasıl gerçekleştiğini anlayacak akla bile sahip değillerdi. Kaderlerine boyun eğdiler.

Sevilmeyen adam, içine ruhları topladığı kristalleri büyülü sözler mırıldanarak sol koluna taktı. Kolunda birtakım yaralar vardı. Kimisi kesik gibiydi, fazla derin değildi; kimisiyse normal bir şekilde açılamayacak kadar acayip ve derin yaralardı. Çürükler de vardı ama teninin renginden ötürü rahatlıkla anlaşılacak gibi değildi. Derin yaralarsa, sanki kristallerin oturması gereken yuvalarmış gibi duruyordu. Adam kristalleri derin olan yaralarına yerleştirdi ve Falangar’lı ulağının getirdiği kitabı aradı çantasında. Bulduktan sonra açtı ve hızlıca okumaya başladı. İlk cümle ağzından kısık sesli bir mırıldanma olarak çıktı ve sonraki her cümlede sesi biraz daha yükseldi ve kalınlaştı. Beş sayfalık yazıyı soluksuz okumuştu ve o sırada olanlar gerçekten korkunçtu.

Hala yanmakta olan evin feryadları kesilmişti zaten, insanların ruhlarını toplarken, ancak; adamın sesi yükseldikçe evin feryadı kahkahaya dönüşmeye başlamış, gökyüzündeki pembe-yeşil kırması bulutlar yerlerini gri yağmur bulutlarına bırakmıştı. Sayfalar geçerken rüzgarlar sertleşiyor, kitabı okumayı zorlaştırdığı gibi etrafta ne bulduysa uçurmaya çalışıyordu. Bir sonraki sayfada yağmur yağmaya başlamıştı ve evin kahkahaları gittikçe boğuklaşıyordu. Sonrakindeyse yağmur şiddetlenmişti ve gök gürlüyordu. Evin ölüsü bile artık olacaklardan korkuyordu. Kahkahası sinmiş, yerini rüzgarın öfkeli uğultusuna ve yağmurun şiddetli akınına bırakmıştı. Son sayfayı okumak oldukça zordu, ama duramazdı. Son cümlesini bitirdiğinde tek hatırladığı, son anısı olan yıldırım sesiydi. Anlık bir enerji hissetti ve öylece yere düştü. Buna direnemezdi.

Sevilmeyen adam, bir lanet salmıştı. Topladığı ruhları lanetleyeceği ruhlara yönlendirmiş, yaptığı büyünün kalıcılığını sağlamak içinse kendi ruhunu feda etmişti. Anlık bir intikam değil, ebedi bir adalet istiyordu. Çağırdığı güçler bir yıldırımla onun ruhunu almış, biraz sonra çakan şimşekle kasabaya iletmişti. İnsanlar hastalanmış, adamdan daha beter görünmeye başlamıştı. Karanlık bulutlar o kasabanın üzerinden ayrılmamış, oranın insanlarını cezalandırmak için her fırsatı değerlendirmişti. Aradan geçen yıllar bile bu durumu değiştiremedi. Sevilmeyen adamın son günü, ona istediği adaleti getirmişti, canı pahasına bile olsa.

Çevrimdışı Galaxie

  • **
  • 375
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sevilmeyen Adamın Son Günü
« Yanıtla #1 : 08 Mayıs 2012, 02:33:49 »
Hikayeni okudum, çok güzel. Yalnız bir şey dikkatimi çekti;

Üçüncü paragrafta önce "yol almıştı", sonra "yaydı", sonra "gelmişti" sonra da "bulunmaktaydı" şeklinde fiiller yazmışsın. Çekimleri farklı... Aslında hata mı emin değilim. Benim gözüme battı ama.

Devamı gelecek mi acaba? Devamını okumak isterim. Bir de Sevilmeyen Adam'ın hikayesini bilmek de isterim. Umarım devam eder. Kalemine sağlık.

Çevrimdışı Lowan

  • **
  • 65
  • Rom: 0
  • We are the prisoners of our own fantasies.
    • Profili Görüntüle
    • Dragon's Lair
Ynt: Sevilmeyen Adamın Son Günü
« Yanıtla #2 : 08 Mayıs 2012, 03:51:43 »
Hikayeni okudum, çok güzel. Yalnız bir şey dikkatimi çekti;

Üçüncü paragrafta önce "yol almıştı", sonra "yaydı", sonra "gelmişti" sonra da "bulunmaktaydı" şeklinde fiiller yazmışsın. Çekimleri farklı... Aslında hata mı emin değilim. Benim gözüme battı ama.

Devamı gelecek mi acaba? Devamını okumak isterim. Bir de Sevilmeyen Adam'ın hikayesini bilmek de isterim. Umarım devam eder. Kalemine sağlık.
Aslında "gelmişti"yi "geldi" olarak düzeltsem pek de bir sorun yokmuş gibi durur, çünkü haberi yayanla yol almış olan şahıslar farklı ve haberi yayacak kişi dışındakilerin durumu görmemiş olması, olayın rivayet olduğunu belirtiyor. Çok da dikkat etmedim gerçi, NPC backgroundıydı, 2 sayfadan uzun olunca kısa hikaye niyetine paylaşabilirim diye düşündüm.

Sevilmeyen Adam'ın hikayesinin dış yüzü bu şekilde. İç yüzünüyse bu yazıyı okumuş ve oyunumda oynayacak insanların araştırması su yüzüne çıkaracak. Her particle farklı bir NPC veya olayı anlatıyor. Hali hazırda 4-5 tane var.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Sevilmeyen Adamın Son Günü
« Yanıtla #3 : 09 Mayıs 2012, 13:41:35 »
Bir NPC hikayesi için oldukça iyi olduğunu söylemem gerek. Okurken bayağı eğlendim ve düzgün yazım tarzınızı da takdir ettim. Elinize sağlık...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.