Kayıt Ol

Hoşçakal dünya

Çevrimdışı kalemistik

  • *
  • 45
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Hoşçakal dünya
« : 20 Ağustos 2012, 13:39:27 »
HOŞÇA KAL DÜNYA
Karanlık, sonunda ışık varsa aydınlıktır. Ya her yer karanlıksa?
Bütün aile toplanıp Murat’ı yolcu ettiler. Ona veda etmek oldukça zordu. Kimileri ağlarken, kimileri güçlü insan rolünü oynuyordu. Oradan ayrılmak istemeseler de, artık karanlık çöküyordu. Son kez arkalarına bakıp, evlerine döndüler.
“Hiç gitmeyecekler sandım. Demek adın Murat ha?”
“Evet öyleydi.”
“O, Murat’ım Murat’ım diye ağlayan annendi galiba.” 
“Evet öyleydi.”
“Bende yaklaşık 1 saat önce geldim buraya. Ne annem var ne babam. Öylece birkaç akrabam uğurladı beni.”
“Vücudun solmuş, yer yer kararmalar var.”
“Farkındayım. İşte kabir azabı böyle bir şey…  Ruhun, bedenin iflas edene kadar tam anlamıyla çıkmaz. Daha ne acılar çekeceğim, kim bilir!”
“Nasıl yani? Bende bedenimden tam manasıyla ayrılamadım. Hayır! Ben bu azabı çekmek istemiyorum. Hayır!”
“Bunu dünyadayken düşünecektik.”
“Peki, senin adın ne?”
“Kadirdi.”
“Vücudum da karıncalanma başladı. İyi hissetmiyorum.”
“Bu daha başlangıç... Hiç mi kitap okumazdın? Önce ufak bakteriler, et sineği, diptera böceği yiyecek vücudunu. Daha sonra dermestid böcekler ve kemik böcekleri derin dokularına girecek. Kemiğe kadar inecekler. Tabi bunlar azapta olduğumuz için birkaç saat içinde gerçekleşecek.”
“Allah’ım affet beni. Ağlamak istiyorum; ama ağlayamıyorum. Ne oldu benim duygularıma?”
“Ruhun bedeninden duygusal ve işlevsel anlamda ayrıldı. Vücuduna hükmedemezsin; ancak acıyı hissedeceksin. Artık yapacak bir şeyimiz yok.”
“Nasıl bu kadar çok şey biliyorsun Kadir?”
“Ben patologdum.”
“Yani?”
“Özel bir hastanede çalışıyordum. Dokulardaki değişimlerde uzmanımdır. Bu uzmanlığımdan dolayı birçok otopside de imzam vardır.”
“Şu ironiye bak! Dokuları çürüyen bir doku uzmanı…”
   Murat ve Kadir’in vücudu ciddi derecede çürümeye başlamıştı. Sanki bütün mezar üstlerine geliyordu. Sıkıştıkça sıkışıyorlardı. Çektikleri bu acılar hiçbir şeye benzemiyordu. Dünyevi acılar vardır… Diş ağrısı bile bu acının yanında devede kulaktı. Bir zehrin vücudu santim santim ele geçirmesi gibiydi. Bu durum, mazoşist bir insanın dahi acı eşiğini geçiyordu.
“Nasıl bir suç işledin, be Murat? Nasıl bir şey yaptın ki, böyle ayın kraterli yüzüne döndün.”
“Hiçbir fikrim yok. Ya sen Kadir?”
“Hıh! Sanırım benim lanetim belli. Annem ve babam girdikleri solaryumda, yanlış uygulama sonucu kansere yakalanmışlardı. Tabi onlara tanıyı ben koyup, kendim tedavi etmek istedim. Ve sonucunda ne oldu dersin? İkisi de yanlış tedaviden kollarımda öldü. “
“Bu insanın başına gelebilecek en kötü şey. Bu, insanın iki kolunun kesilmesinden daha kötü; ama bu azabın nedeni bu olamaz.”
“Tabi ki hikâye burada bitmedi. Senin de dediğin gibi, bunun iki kolunu kaybetmekten daha kötü olduğunu düşündüm. Bende bütün bedenimi kaybettim.”
“İntihar mı ettin?”
“Evet. Koca atmosfere benim 82 kiloluk bedenim fazlaydı. Kendimi tabancayla vurdum; ama şu talihe bak ki hâlâ bedenimden ayrılabilmiş değilim.”
“Şu etrafa bak. Bütün diğer cesetler çürümüş. Neredeyse kemiği dahi kalmamış cesetler var. Biz de bunlara benzemeye başladık.”
   Bütün bu konuşma bittikten sonra, derin dokularına inen ceset böceklerini hissetmeye başladılar. Bu acı ise tarifsizdi. Allah’ı tasvirlemek kadar zordu.
“Kadir, yüzün kap kara oldu. Bazı yerlerde kemiklerin görünüyor. Kemik, sararmış etin, kararmış üst tabaka, etrafı çürümüş kocaman gözler, bir zombi bile senden daha sevecen. Allah’ım dayanamıyorum bu acıya. Al artık beni bedenimden.”
“Sende pek farklı değilsin. Sadece 1 saat geriden geliyorsun. Bak işte bana. Bak da ibret al. Kendi ailesini öldüren bir caniyi görüyorsun. Allah’ın verdiği bedene sahip çıkamayan sorumsuzu görüyorsun. Sanki kafamı giyotinle sıkıştırıyorlar.”
“Bir yanlışlık vardır. Sen çok bilgili bir patologsun… Ah canım yanıyor… Seni tanımıyorum; ama senin suçun olmadığından eminim… 1 saat sonrasını düşünemiyorum bile. Denizin dibinde nefes almaya çalışan bir insan gibiyim. Çaresizce bitmesini bekliyorum. Gözlerim kapanacak ve ciğerimin yanması bitecek. Keşke ölüm kadar kolay olsaydı. Ölüm masumiyete kavuşmaktır. Bu ise geçmişinin hükmüne kavuşmak…”
 “Dayan kardeşim. Az kaldı. Çok az. Baksana neredeyse bütün kemiklerim ortaya çıktı. Birazdan ruhumu da alıp gideceğim bu iğrenç düny...”
“Kadir? Kardeşim? N’oldu.  Ulaştın mı masumiyetine. Unutma sen masumsun. Bir yanlışlık olmalı. Annenle baban senin yüzünden ölmedi. “
   Kadir, ruhunu da alıp gitmişti. Kabir azabı dayanılmaz acılar içinde bitti. Bundan sonrası sur borusuna kadar özgürlüktü.
   Murat da aynı acı eşiklerinden geçip, “hoşça kal dünya” dedi ve 1 saat kadar sonra özgürlüğüne kavuştu. O, neden bu azabı çektiğini dahi bilmeden kırmıştı zincirlerini.
   Yaklaşık 1 hafta sonra, Kadir’in annesi ve babasının otopsi raporu çıkmıştı. Kadir boşu boşuna kendisini suçlamıştı. Annesi ve babası geç teşhisten dolayı ölmüşlerdi. Kadir’in zannettiği gibi tedaviden kaynaklanan hiçbir durum yoktu. Kanser hücreleri tedaviye başladıklarında çoktan bedenlerini ele geçirmişti. İntihar ve onca azap boşu boşunaydı.
   Hayat bir senaryodur. Yönetmen sana bir rol verse de, sahneye çıktığın andan itibaren ne yapacağın sana kalmıştır. İstediğin kadar doğaçlama yapma hakkına sahipsin. Tabi oyun bittiğinde iki şansın vardır; alkışlanmak ya da kovulmak. Kadir ve Murat rollerini yanlış seçti. Her şeye rağmen, kukla olmaktansa rolünü kendin seç!