Kayıt Ol

Işınlayıcılar Tarihi - Bölüm 5

Çevrimdışı brisingr

  • ***
  • 655
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Işınlayıcılar Tarihi - Bölüm 5
« : 28 Şubat 2010, 18:06:35 »
                                      BÖLÜM BİR: ZAMANIN BAŞLANGICI - GÖZ

              

   Uzun yıllar önce, zamanın başlangıcında, iki gezegen yaratıldı. Bunlardan biri Dünya diğeri ise çoğu insanın henüz bilmediği Kladsiya… Dünyada yaşamaları üzere insanlar yaratıldı. İnsanların atası ölümlü Adem ile Havva’ydı. Adem ile Havva’nın çocukları da ölümlü olacaktı.

   Kladsiya için ise Işınlayıcılar, Kızıl Kafalar ve Büyücüler yaratılmıştır. Işınlayıcılar üç kişi olarak yaratılmışlardı. Kadın olan Kladya, Ksilia; erkek olan Kindira’ydı. Bu üç ışınlayıcıyı Democritus’un Kılıcı haricinde hiçbir şey öldüremezdi. Bu yüzden neredeyse ölümsüz sayılabilirler. Çünkü şu ana kadar Democritus’un Kılıcı bulunmuş değil… Ancak ne yazık ki bu üç ışınlayıcının çocukları ölümsüz değildi ancak insanların ömründen çok uzun yaşamaktaydılar. Işınlayıcıların en önemli özelliklerinden birisi Kladsiya ile Dünya arasında bir kişiyi veya nesneyi ışınlayabilmeleriydi. Ayrıca büyücülerden ders alırlarsa büyü de yapabilmekteydiler. Zamanın başlangıcından sonra üç yüzyıl büyük bir refah içinde yaşadılar. Ancak son yıllarda Ksilia, Kindira’yı Kladya’dan kıskanmaya başladı ve Kladya’yla araları bozuldu. Bu çekişmelerden bunalan Kindira Kladsiya’nın gizli bir köşesine çekildi ve o tarihten sonra bir daha görülmedi.

   Kladya Kindira’nın ortadan kaybolmasından sonra çocuklarını da yanına alıp Kladsiya’nın doğusuna çekildi ve orada Ak Şato’sunu kurdu. Orada yaşayan ak büyücüleri de yanına alıp iyilik adına savaşmaya başlamıştır. İyilik adına savaşmaya başlamasından sonra kahverengi gözleri maviye dönüşmüştü.

   Ksilia ise batıya doğru gidip, batıda Kara Şato’sunu kurdu. Çocukları da birkaçı hariç onunla kötülüğe hizmet etmeyi kabul etmişlerdi. Kabul etmeyenleri ise öldürtmüştü. Ksilia bütün isyankârları öldürdüğünü sanıyordu ancak biri kaçmayı başarmıştı. Kendi iç karışıklığını da hallettikten sonra yavaş yavaş kızıl kafalardan olan ordusunu toplamaya başladı. Ayrıca kara büyücülerden oluşan bir büyücü ordusu da kurmuştu. Bütün yaptığı kötülüklerden sonra Ksilia’nın gözleri ise kırmızıya dönüşmüştü.

   Kladsiya için yaratılan bir diğer ırk ise kızıl kafalardı. Kızıl kafalar şeytanın ta kendisiydi. Kendilerinin ateşe hükmedebilme yetenekleri vardı ve tamamı kötülüğe hizmet etmekteydiler. Kızıl kafalar normal bir insan gibi görünürlerdi sadece alev gibi parlayan kırmızı gözleri ve gece karanlığında alev gibi parlayan saçları hariç. Kladsiya’da hiç insan bulunmadığı için onları ayırt etmek kolaydı.

   Kladsiya’daki üçüncü ırk ise büyücülerdi. Büyücüler kendi içlerinde ayrılmaktaydılar. Kimisinin telekinezi, kimisinin ise telepati özelliği vardı. Ama en önemlisi ise yeni bir yaratık yaratabilen büyücülerdi. Bu büyücüler istediği yaratığı yaratabiliyor ve ona yön verebiliyorlardı ve istedikleri anda o yaratığı yok edebiliyordu. Ak büyücüler ve kara büyücüler de birbirinden ayırt edilebiliyorlardı. Ak büyücüler mavi gözlü, kara büyücüler ise kırmızı gözlüydüler. Gözler Kladsiya’daki en önemli şeydir…

                                      BÖLÜM İKİ: PERENNİN’İN AK ŞATO’YA GELİŞİ

                

   Perennin Kötülükler Kraliçesi’nin oğlu olan bir ışınlayıcıydı. Kendisi 49 yaşındaydı ama hiç o kadar yaşlı gözükmüyordu çünkü 49 yaş ışınlayıcılar için çok küçük bir yaştı. Çocuk bile sayılabilirdi. Perennin Kara Şato’da kalmaktan dolayı şakakları içine çökmüş cılız mı cılız bir ışınlayıcıydı. Saçları ise bu Kara Şato’daki karanlığın ortasında fosforluymuş gibi parlayan bir sarıdandı. Gözleri ise şu an tarafsız olduğu için kahverengiydi. Işınlayıcılar en geç elli yaşında bir taraf seçmeliydiler ve Perennin yarın 50 yaşına basacaktı yani bir taraf seçmeliydi. Bu taraf asla kötülük olmayacaktı. Perennin annesinin kötülükler yaptığını öğrendiğinden beri Kara Şato’dan kaçmaya uğraşıyordu.  Buradan kaçmanın çok zor olduğunu biliyordu. Ayrıca bir an önce Kladya’nın Ak Şato’suna ulaşmalıydı. Bu gün annesi ona kararını vermesini söylemişti ya kötülüğe hizmet edecekti ya da ölecekti. Kötülüğe hizmet etmek istemiyordu ama ölmek de istemiyordu. Perennin düşünüyor gene düşünüyor ama bir türlü güzel bir şık bulamıyordu.

   Sonunda Perennin’in aklına bir fikir geldi. Tabii ya nasıl da unutmuştu. O bir ışınlayıcıydı ve Kladinya’da herhangi bir yere herhangi birisini veya bir nesneyi ışınlayabilirdi. Ancak bir sorun vardı kendisini ışınlayamazdı ve bu güne kadar da hiç ışınlanmamıştı. Sonra yine unuttuğu bir şeyi hatırladı zindanlarda bir sürü iyiliğe hizmet eden ışınlayıcı vardı. Her gün onlara zevk için işkence ediliyordu ve Perennin bundan iğrendiği için kendisini bunu unutmaya zorlamıştı ve neredeyse de başarmıştı. Bu güne kadar oraya sadece bir kere annesinin zoruyla gitmişti, bir daha da gitmeye hiç cesaret edemezdi. Ancak ölmemek için oraya son bir kez daha gitmeliydi.

   Zindanlara inen dolambaçlı merdivenlerden ağır adımlarla ilerlemekteydi. Zemin kara inip etrafına bakındığında buradan iğrendiğini hissetti. Yerler ışınlayıcı kanıyla lekelenmişti. Her tarafta bir alacakaranlık vardı, çok pis bir koku burnuna gelmekteydi ve tam o sırada bu pis kokunun bir ışınlayıcı cesedinden geldiğini fark etti. Kim bilir ne kadar süredir oradaydı ceset. İbreti alem olsun diye ölen ışınlayıcılar öldüğü yerde bırakılıyordu ve bu da acımasızlığın doruğuydu. İşkence odası ayrı esirlerin beklediği yer ayrıydı. Esirlerin tutulduğu yere geldiğinden nöbetçiye:

   “Onlardan birini istiyorum, kafam biraz dağınık, kendimi toparlamam lazım” dedi. Nöbetçi hiç şaşırmamıştı. Perennin bunun çok olağan bir şey olduğunu düşündü. Nöbetçi hemen esirlerden birini getirdi ve Perennin’e uzattı. Bu arada ışınlayıcılar birbirlerini ışınlayabilmekteler ama ışınlanacak olanın kendisini karşısındakine açması gereklidir. Perennin dalgınlığından uyanıp esiri kolundan sıkıca tuttu. Yavaşça işkence odasına doğru yürümeye başladı. O sırada esir korkudan titremekteydi ve Perennin’e yalvarmaktaydı:

   “Lütfen beni bırak, bırakmasan bile işkence etme bari...” Perennin ise sadece “Sus!” dedi. Bunun üzerine esir onun kötü birisi olduğunu sandı ve kararından vazgeçiremeyeceğine inanarak sustu. Perennin onu işkence yatağının üzerine oturttu ama hiçbir şey yapmadı. Esir konuşmaya başladı:

   “Neden bana bir şey yapmıyorsun? Benin buraya sırf canın sıkkın olduğu için getirmedin mi? O halde niye bekliyorsun?”

   “Hayır, seni buraya işkence etmeye getirmedim senden bir iyilik istemeye geldim.”

   “Hah! Hem işkence edeceksiniz hem de iyilik isteyeceksiniz. Var mı böyle bir şey?”

   “Ben sana işkence etmeyeceğim senden sadece beni Ak Şato’ya ışınlaman. Başka bir şey değil!” dedi Perennin.

   “Neden seni oradakileri öldür diye mi ışınlayayım?”

   “Görmüyor musun ben tarafsızım. Eğer beni şu anda Ak Şato’ya ışınlamazsan Ksilia yani annem beni öldürecek.” dedi Perennin.

   “Peki, seni ışınlarsam ben ne olacağım? Beni şuracıkta öldürürler.”

   “Sana hiçbir şey olmayacak çünkü Perennin burada olacak.” dedi bir ses ve sesin sahibi işkence odasına girdi.

   “Usta! Seni gördüğüme çok sevindim. Ben de bu dertten nasıl kurtulacağımı düşünüyordum.” dedi Perennin büyücü ustası Mellony’e. Mellony bir büyücüydü, özelliği ise istediği bir yaratığı yaratmaktı ve bu yeteneğini Perennin’e öğretmekteydi. Ancak Mellony bir kara büyücü değildi. Gözleri kırmızıydı ancak bir lens sayesinde kırmızıydı aslında gözleri maviydi. Yani Mellony iyiliğe hizmet eden bir ak büyücüydü. Kladya tarafından buraya gönderilmişti. Mellony, Perennin’in iyi olduğunu anladıktan sonra bütün sırrını ona açmıştı. Olaylardan habersiz olan esir ise boş gözlerle Mellony’e bakmaktaydı. Mellony açıkladı:

   “Ben Perennin’in büyü ustasıyım, yeteneğim istediğim bir yaratığa can vermek. Elimden geldiği kadarıyla ona büyü öğretmeye çalışıyorum.”

   “Ama senin gözlerin kırmızı yani sen bir kara büyücüsün. Sana güvenmiyorum.” diye itiraz etti esir.

   “Göz rengim seni yanıltmasın.” dedi ve gözündeki lensi çıkardı. Esir şaşkınlık içerisinde büyücünün masmavi gözlerine bakakaldı. Büyücü açıklamaya devam etti: “Ben buraya Kladya tarafından casusluk için geldim. Perennin’in içindeki iyiliği görünce ve ona güvenmeye başlayınca bütün sırrımı açtım ona. Bildiğin gibi kara büyücüler Kara Şato’ya istedikleri gibi girip çıkabilmekteler. Ben olmadığım sürelerde Perennin beni Ak Şato’ya ışınlıyordu ve ben de böylece Kara Şato ile Ak Şato arasında gidip gelebilmekteydim.” dedi.

   “Tamam, Perennin seni Ak Şato’ya ışınlamayı kabul ediyorum. Ancak sadece bir şartım var.” dedi esir.

   “Neymiş şartın söyle yapabileceğim bir şey ise derhal.” dedi Perennin.

   “Daha sonra burada tutulan esirleri kurtarmak için geleceğine söz vermeni istiyorum.”

   “Söz veriyorum.” deyiverdi Perennin, Mellony ona engel olamadan. Çünkü Kladsiya’da verilen sözler çok bağlayıcıydı. Perennin çok genç bir ışınlayıcı olduğu için verilen sözlerin önemini bilmiyordu ama artık söz verilmişti.
 
   Ya Perennin geri dönüp esirleri kurtaracaktı ya da Mellony oradakileri kurtarmalıydı. İkinci şık daha güzel gibiydi ayrıca olanlardan Perennin’in haberi olmasa daha iyi olur, diye düşündü Mellony.

   “Peki ya senin yaptığın Perennin’in klonunun senin yarattığın bir yaratık olduğu anlaşılırsa ne olacak.” dedi esir ışınlayıcı.

   “Anlaşılmayacak.” dedi kararlı bir tavırla Mellony.

   “Nasıl bu kadar kararlı konuşabiliyorsun? Ya anlaşılırsa, bu bizim sonumuz olur.” itiraz etti esir.

   “Anlaşılmayacak, çünkü Perennin’in klonu dediğin yaratık yarın öldürülecek yani iyiliği seçtiğini söyleyecek ve ben de tam o sırada klonun gözlerini mavi yapacağım, bunun üzerine direk öldürülecek.”

   “Tamam, anladım Perennin hazırlan yavaş yavaş ışınlıyorum seni…” dedi esir.

   “Dur bir dakika adın ne?” diye sordu Perennin aceleyle. Esir cevap verdi:

   “Elgaro.” diye cevap verdi.

   “Güzel isimmiş, görüşürüz Elgaro!” diye veda etti Perennin.

   “Görüşürüz Perennin, halkıma uğurlar getiresin! Beni unutma!” Perennin kendisini bir boşlukta hissetti sanki yerçekimi olmayan bir yerde havada süzülmekteydi. Gözlerini açtığında ışık gözlerini acıttı. Sanki gözleri kör olmuştu. Sonra ışıkların arasından bir kadın silueti gördü. Ak Şato’da gördüğü ilk kadındı bu ve hayatının aşkıydı…

                                      BÖLÜM ÜÇ: LEMORY VE PERENNİN

              

   Perennin gözlerini açtığında kendisini yumuşak, rahat bir yatakta bulmuştu. Galiba ışınlama onu biraz rahatsız etmişti. Artık kıyafetleri Kara Şato’daki gibi simsiyah değildi. Ak Şato’da onu bembeyaz giydirmişlerdi. Buranın Kara Şato’dan daha temiz olduğu kesindi. Yerdeki beyaz taşlar bile ışıkta pırıl pırıl parlamaktaydı. Burada siyah bir şeyi hayatta göremezdiniz. Perennin yatağında doğruldu ve pencereden dışarı baktı burası galiba Ak Şato’nun arka bahçesine bakmaktaydı çünkü giriş kapısı yoktu ve dışarıdaki alan piknik sahası gibi görünmekteydi. Her şey güneş altında parlamaktaydı. Yemyeşil çimenler, kıpkırmızı kladsiya gülleri çok güzel görünmekteydi.

   Yatağından kalktı ve büyük ahşap kapıdan koridora çıktı koridor apaydınlıktı ve sonunda bir merdiven vardı. Merdivenden en üst kata çıktığında genişçe bir salonla karşılaştı. Burası taht salonuydu. Büyük tahtta Kraliçe Kladya ve yanında bir kızı ve bir oğlu oturmaktaydı. Kızının adı Lemory’di; oğlunun ismi ise Purialo’ydu. Purialo Ak Ordu’nun başkumandanıydı. Kızı Lemory’se sağlıkçıların başıydı ve Perennin ile özel olarak ilgilenmişti. İlk önce Kladya konuşmaya başladı:

   “Biz de seni bekliyorduk Perennin. Telepati yeteneği olan büyücümüzden senin geleceğin hakkında haberleri almıştık ve senin gelmeni bekliyorduk. Galiba ilk defa ışınlanıyorsun çünkü yaklaşık 5 saatten beri uyumaktaydın. Ama bu ilk sefer için gayet normal bir şey. Seni kızım ve oğlum ile tanıştırayım kızım Lemory ve oğlum Purialo.” daha sonra sözü Lemory aldı:

   “Tanıştığıma memnun oldum Perennin, gerçekten Kara Şato’da iyi bir dost edinmeyi başarmışsın.”

   “Ben de tanıştığıma memnun oldum Perennin.” dedi kuşkucu bir tavırla Purialo çünkü Perennin’in gözleri hala kahverengiydi.

   “Ben de hepinizle tanıştığıma memnun oldum, acaba saat kaç sorabilir miyim?”

   “Saat beş, neden sordun?” diye cevap verdi Lemory.

   “Beş mi?” derken Perennin gözlerinde bir ağrı oldu ve yaklaşık 5-10 sn için kör oldu. Sonra hiçbir şey olmamış gibi görmeye devam etti. Tekrar üç kişiye baktığında ise hepsinin memnun bir şekilde güldüğünü fark etti. “ Neden, gülüyorsunuz” diye sordu Perennin tekrar.

   “Kendi aramızda bir şey.” dedi Kladya ama hala gülmeye devam ediyordu. “İstersen biraz dinlenebilirsin. Lemory sana yol göstersin.” dedi.

   “Teşekkür ederim Kraliçem.” diyerek minnetini belitti Perennin ve Lemory’le birlikte odasına doğru yürümeye başladılar. Odasına geldiğinde burasının cennetten farksız olduğunu gördü, tabii ki Kara Şato’ya göre… Çok yumuşak bir yatak, duş ve akla gelebilecek her şey vardı. Ama en önemlisi ise dışarısının güzel mi güzel manzarasıydı.  Lemory odasını gösterdikten sonra utangaç tavırlarla odasından uzaklaştı. Perennin’e göre Lemory dünyanın en güzel kızıydı ve ona şimdiden aşık olduğunu anlayabiliyordu.

   İlk önce güzel bir duş alarak Kara Şato’daki pisliklerinden arınmalıydı. Duşunu aldıktan sonra banyodaki aynaya baktı ve gördüğü karşısında şaşakaldı. Gözleri kahverengiden maviye dönüşmüştü. Bu da artık iyilerin tarafında olduğunu göstermekteydi. Şimdi o üçünün kendisine neden güldüğünü anlamıştı. O artık iyilerin tarafındaydı ve onların da bütün kuşkuları yok olmuştu. 

   Hayatı 1-2 hafta boyunca Ak Ordu’da Purialo’ya yardım ederek geçti. Günler akıp giderken Lemory’e nasıl açılabileceğini düşünmekteydi. Kızın yanına giderken hep birisi ile karşılaşıyordu ve sonuçta açılamıyordı. Bir gün cesaretini topladı ve Lemory’nin karşısına gitti. Zaten buraya gelmesi de aniden olmamış mıydı? Sonra dedi ki:

   “Lemory sana olan duygularımı asla sözlerle ifade edemem o yüzden sana bunu hediye etmek istiyorum. Bu benim ustam Mellony’den öğrendiğim büyürlerle yarattığım minik bir köpek ve bunu hep yanında tutarsan ben senin nerede olduğunu bileceğim, seni görebileceğim, seninle konuşabileceğim; ayrıca sen de bu köpeğe bir şey olursa bana da bir şeyler olduğunu anlayacaksın yani aramızda bir bağ oluşacak. Dediğim gibi aşkımı sana kelimelerle ifade edemem ama seni çok seviyorum, hayatımın aşkı olur musun Lemory?”

   “Düşünmem lazım şimdi, ben Kraliçe’nin kızıyım sense sıradan bir ışınlayıcı. Ama şu şirin köpek için teklifini kabul ediyorum. Seni çok seviyorum ve teklifini kabul ediyorum Perennin! Kabul ediyorum!”

                                      BÖLÜM DÖRT: DÜĞÜN

                          

   “Hadi Perennin! Nerde kaldın, bak Lemory evlenmekten vazgeçecek haberin olsun. İki saatte bir damatlık giyemedin.” diye seslendi Perennin’in Ak Şato’da edindiği en yakın arkadaşı olan Kardo. Kardo Perennin Ak Şatoya geldiğinde onun yan odasında kalmaktaydı. Kara Ordu’nun adamları tarafından kovalanırken Ak Ordu tarafından kurtarıldı. Çocuğun gözleri çok maviydi. Saçları sarıydı, kaşları da saçları ile uyumluluk gösteriyordu. Esmer bir teni vardı, saçları ile zıtlık oluşturuyordu. Perennin ile aynı yaşlardaydı. Boyu ise Perennin’den yaklaşık beş santim uzundu.

   “Merak etme Kardo, o benden vazgeçmez; ne de ben ondan vazgeçebilirim. Ama acele etsem iyi olur. Çünkü Pex – Perennin’in Lemory’e verdiği hayvan - sayesinde onun huysuzlanmaya başlandığını anlayabiliyorum. ” dedi Perennin.

   “Tanrım, nasıl bir gelin damattan daha önce giyinebilir? Bence gelin sen olmalıydın Perennin.” dedi gülerek Kardo.

   “Hadi oradan, sadıcım olmasan burada seni bir güzel pataklardım ama zaten benim gibi yakışıklı biri yanında sönük kalıyorsun bir de yerin dibine girme.” verdiği cevapla durumu bir-bir yapmış olan Perennin.

   “Ha! Ha! Ha! Çok komik, espride üstüne yok yani! Tamam, bu kadar laklak yeter, birazdan kapıya dayanacak, çabuk ol erkek güzel!” dedi Kardo ve Perennin ile kapıdan dışarı çıktılar. Hava aydınlanmaya başlamıştı, düğün birazdan başlardı. Ak Şato’da önemli şeyler gündüz yapılırdı, karanlık fazla sevilmezdi. Damatla gelininin düğünün yapılacağı meydana çıkmalarını sağlayacak olan binaya doğru yürüyorlardı. Kapıda Lemory ve onun sadıcı Riel’le buluştular.

   “Dostum sana da Riel’i ayarlayalım, sonra da ben senin sadıcın olurum.” dedi Perennin Kardo’ya.

   “Yok, be dostum, ben bekârlık sultanlıktır diye düşünenlerdenim. Yani sana cevabımı kısa ve öz olarak söyleyeyim, hayır.”

   “İyi kendin bilirsin neler kaçırdığını bir bilsen…” dedi Perennin.

   Böylece konuşurken içeriye girdiler. Hava iyice aydınlanmıştı. Düğün on dakika sonra başlayacaktı.

   “Nasıl hissediyorsun?” dedi Lemory Perennin’e.

   "Nasıl hissettiğimi biliyorsun.” diye cevap verdi Perennin.
 
   “Henüz alışamadım ki, hem biz henüz evleniyoruz. Hiç konuşmayacak mısın benimle? Kararımı değiştiririm bak ona göre!” dedi Lemory.

   “Tamam, benim hemen kızan aşkım, tamam heyecandan titriyorum, ya sen?”

   “Nasıl hissettiğimi biliyorsun niye soruyorsun ki.” diye gülerek cevap verdi Lemory. Böylece düğün başlayana kadar birbirlerine takıldılar. Sonrasında hafif bir müzik çalmaya başladı ve Perennin ile Lemory kol kola yanlarında sadıçlarıyla dışarı çıktılar. O sırada Kardo’dan hafif bir sızlanma duydu Perennin.  Perennin sordu:

   “Neyin var? Bir sorun mu var?”

   “Yok sadece ışıktan gözüm ağrıdı.” Perennin buna şaşırmıştı çünkü kendi gözüne bir şey olmamıştı. O kadar da önemli bir şey değil deyip ilerlemeye devam etti. İleride çiçeklerle kaplı bir alana doğru yürüdüler. Alanın kenarında sadıçlarından ayrıldılar. Ak Şato’nun hükümdarı olduğu için nikahlarını Kladya kıyacaktı. Bu Perennin’in sıkılmasına neden oldu. Çünkü sonuçta o evleneceği kızın annesiydi. Kladya konuşmaya başladı:

   “Sen Perennin, uzun ömrün boyunca mecbur kalmadıkça Lemory’den ayrılmayacağına söz verir misin?” Perennin’in cevabı basitti ama bunu gayet coşkulu bir şekilde söylemişti:

   “Evet! Sonsuza dek evet!”

   “Sen Lemory, uzun ömrün boyunca mecbur kalmadıkça Perennin’den ayrılmayacağına söz verir misin?”


   “Evet Perennin, ölünceye kadar senden ayrılmayacağıma dair sana söz veriyorum!” sözü Kladya aldı:

   “Ben de sizi Ak  Şato’nun kanunlarına dayanarak karı-koca ilan ediyorum. Gelini öpebilirsin!” Böylece Perennin Lemory’i öptü. Sonrasında ikisi birlikte beklediler. Kladya yeni evlenen çifteleri hep Hayaller Adası denen Krionna’ya ışınlardı. Üçten geriye saydılar ve kendilerini boşlukta buldular.

                                     BÖLÜM 5: PERENNİN’İN ARDINDAN

                             
   

   Perennin, Mellony’nin gözlerinin önünde kayboldu. Mellony hayatı boyunca birçok şey görmesine rağmen ışınlama olayına akıl sır erdiremiyordu. Mellony, Elgaro’ya “Her an hazırda bekle, diğerlerine de öyle olmalarını söyle. Sizi alacağım. Perennin’in sözünü yerine ben getireceğim.” dedikten sonra Elgaro’yu kolundan tutup hücresine taşıdı.

   Hücresine doğru yolda ilerlerken, elinde tuttuğu lensleri gözlerine geçirdi kimse onun mavi gözlerini görmeden. Odasına girip hemen işe koyuldu. Kimse Perennin’in kaybolduğunu anlamadan Perennin görünümünde bir canlı yapmalıydı.

   Beyninin tüm kıvrımlarıyla düşünmeye, odaklanmaya başladı. Başında bir karıncalanma oluştu. Gözlerini kapadı. Kafasında Perennin’in görünümünü canlandırdı. Biraz süre geçince gözlerini açtı. Karşısında Perennin duruyordu.

   Perennin bomboş bakıyordu. Ne de olsa Mellony ona henüz bir komut vermemişti. Mellony düşünce yoluyla Perennin’e ayaklarını hareket ettirmesini ve ileri gitmesini söyledi. Aynı zamanda olacakları aklında canlandırdı. Ancak Mellony bu güne kadar hiç insan klonu yapmadığı için yürümesi başarısız oldu. Perennin ayağını dizlerinden kırdı ve yere düştü. Mellony onu tutmasaydı yerle bir olacaktı. Bunun üzerine ilerideki bir saat içerisinde Perennin’in klonunu kontrol etme denemesi yaptı.

   Kontrolü az da olsa sağlayabilince Mellony, Perennin’in koluna girdi ve dışarı çıktı. Avluya çıkıp her zaman Perennin’le yaptıkları gibi yürüyüş yaptı. Yürüyüş sırasında onları gören Ksilia avluya indi.

   “Doğunun ateşi sizinle olsun beyler!” dedi Ksilia.

   “Doğunun ateşi sizi yüceltsin kraliçem!” diye cevap verdi Mellony ve Perennin de onu taklit etti.

   “Kararın ne Perennin, şimdi açıkla yoksa açıklayacak zamanın olmayacak!” diye bağırdı  kraliçe. Mellony bunun üzerine Perennin’in kolundan ayrıldı ve düzgün yürütebilmek için büyük çaba sarf ederek Perennin’i Ksilia’ya doğru yürüttü. Her şey düzgün ilerlerdi. Perennin, Ksilia’nın önüne geldi. Tam o anda Mellony Perennin’in gözünü mavi renge çevirdi ve o anda olanlar oldu.

   “Muhafızlar!” diye bağırdı ve birden etraflarında yoktan var olurcasına bir sürü muhafız belirdi. “Perennin hemen infaz edilecek!” muhafızlar bu sözü duyar duymaz aralarından ikisi Perennin’i kollarından tutup büyük salondaki darağacına doğru sürükledi.

   Perennin salonun ortasındaki sehpaya çıkarıldı. Boynuna ip geçirildi ve herkes gelene kadar beklenildi. Önemli kişilerin hepsi geldiğinde Ksilia Perennin’in ayağının altındaki sehpaya vurdu. Çıkan “Tok” sesiyle Perennin’in hayatı son buldu. Tüm bu olaylar sırasında Mellony’nin gözünden bir damla yaş bile gelmedi. Ölen gerçek Perennin olsa bile gelmezdi. Çünkü Kara Şato’da ölenlerin arkasından ağlanmaz hele ölen iyiliğin tarafındaysa hiç ağlanmazdı.

   Perennin’in cesedi darağacından alındı ve diğer iyilerin ölülerinin olduğu çöplükten bozma mezarlığa gömüldü. Gömülme işlemi bittikten sonra Mellony Perennin’in klonunun yok olma komutunu verdi. Mellony çok iyi biliyordu ki diğerlerinin öldüğünü sandığı Perennin artık tozdan başka bir şey değildi.




Çevrimdışı Berre

  • ****
  • 1340
  • Rom: 34
  • Güle güle fermuar!
    • Profili Görüntüle
Ynt: IŞINLAYICILAR TARİHİ
« Yanıtla #1 : 28 Şubat 2010, 18:18:43 »
Vay gerçekten hoş olmuş. Okurum ben bu hikâyeyi. Devamını bir an önce getirmeni bekliyorum :)

Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: IŞINLAYICILAR TARİHİ
« Yanıtla #2 : 28 Şubat 2010, 21:05:22 »
Biraz akıcılığı etkileyen tekrardır, cümle kopukluğudur gii ufak hatalar olsa da okumadan önce tahmin ettiğimden daha güzel ve kesinlikle daha özgün bir kurguyla karşılaştım.

Örneğin, şurayı pek anlamadım. İki tane mi kadın var?

"Kadın olan Kladya, Ksilia; erkek olan Kindira’ydı."
try again fail again fail better

Çevrimdışı brisingr

  • ***
  • 655
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: IŞINLAYICILAR TARİHİ
« Yanıtla #3 : 28 Şubat 2010, 22:55:10 »
Evet iki tane kadın var. İyi ve kötü tarafların ayrılması için öyle düşündüm.

Çevrimdışı brisingr

  • ***
  • 655
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: IŞINLAYICILAR TARİHİ
« Yanıtla #4 : 01 Mart 2010, 18:10:58 »
BÖLÜM İKİ: PERENNİN’İN AK ŞATO’YA GELİŞİ

   Perennin Kötülükler Kraliçesi’nin oğlu olan bir ışınlayıcıydı. Kendisi 49 yaşındaydı ama hiç o kadar yaşlı gözükmüyordu çünkü 49 yaş ışınlayıcılar için çok küçük bir yaştı. Çocuk bile sayılabilirdi. Perennin Kara Şato’da kalmaktan dolayı şakakları içine çökmüş cılız mı cılız bir ışınlayıcıydı. Saçları ise bu Kara Şato’daki karanlığın ortasında fosforluymuş gibi parlayan bir sarıdandı. Gözleri ise şu an tarafsız olduğu için kahverengiydi. Işınlayıcılar en geç elli yaşında bir taraf seçmeliydiler ve Perennin yarın 50 yaşına basacaktı yani bir taraf seçmeliydi. Bu taraf asla kötülük olmayacaktı. Perennin annesinin kötülükler yaptığını öğrendiğinden beri Kara Şato’dan kaçmaya uğraşıyordu.  Buradan kaçmanın çok zor olduğunu biliyordu. Ayrıca bir an önce Kladya’nın Ak Şato’suna ulaşmalıydı. Bu gün annesi ona kararını vermesini söylemişti ya kötülüğe hizmet edecekti ya da ölecekti. Kötülüğe hizmet etmek istemiyordu ama ölmek de istemiyordu. Perennin düşünüyor gene düşünüyor ama bir türlü güzel bir şık bulamıyordu.

   Sonunda Perennin’in aklına bir fikir geldi. Tabii ya nasıl da unutmuştu. O bir ışınlayıcıydı ve Kladinya’da herhangi bir yere herhangi birisini veya bir nesneyi ışınlayabilirdi. Ancak bir sorun vardı kendisini ışınlayamazdı ve bu güne kadar da hiç ışınlanmamıştı. Sonra yine unuttuğu bir şeyi hatırladı zindanlarda bir sürü iyiliğe hizmet eden ışınlayıcı vardı. Her gün onlara zevk için işkence ediliyordu ve Perennin bundan iğrendiği için kendisini bunu unutmaya zorlamıştı ve neredeyse de başarmıştı. Bu güne kadar oraya sadece bir kere annesinin zoruyla gitmişti, bir daha da gitmeye hiç cesaret edemezdi. Ancak ölmemek için oraya son bir kez daha gitmeliydi.

   Zindanlara inen dolambaçlı merdivenlerden ağır adımlarla ilerlemekteydi. Zemin kara inip etrafına bakındığında buradan iğrendiğini hissetti. Yerler ışınlayıcı kanıyla lekelenmişti. Her tarafta bir alacakaranlık vardı, çok pis bir koku burnuna gelmekteydi ve tam o sırada bu pis kokunun bir ışınlayıcı cesedinden geldiğini fark etti. Kim bilir ne kadar süredir oradaydı ceset. İbreti alem olsun diye ölen ışınlayıcılar öldüğü yerde bırakılıyordu ve bu da acımasızlığın doruğuydu. İşkence odası ayrı esirlerin beklediği yer ayrıydı. Esirlerin tutulduğu yere geldiğinden nöbetçiye:

“Onlardan birini istiyorum, kafam biraz dağınık, kendimi toparlamam lazım” dedi. Nöbetçi hiç şaşırmamıştı. Perennin bunun çok olağan bir şey olduğunu düşündü. Nöbetçi hemen esirlerden birini getirdi ve Perennin’e uzattı. Bu arada ışınlayıcılar birbirlerini ışınlayabilmekteler ama ışınlanacak olanın kendisini karşısındakine açması gereklidir. Perennin dalgınlığından uyanıp esiri kolundan sıkıca tuttu. Yavaşça işkence odasına doğru yürümeye başladı. O sırada esir korkudan titremekteydi ve Perennin’e yalvarmaktaydı:

   “ Lütfen beni bırak, bırakmasan bile işkence etme bari...” Perennin ise sadece “Sus!” dedi. Bunun üzerine esir onun kötü birisi olduğunu sandı ve kararından vazgeçiremeyeceğine inanarak sustu. Perennin onu işkence yatağının üzerine oturttu ama hiçbir şey yapmadı. Esir konuşmaya başladı:

   “ Neden bana bir şey yapmıyorsun? Benin buraya sırf canın sıkkın olduğu için getirmedin mi? O halde niye bekliyorsun?”

   “ Hayır, seni buraya işkence etmeye getirmedim senden bir iyilik istemeye geldim.”

   “ Hah! Hem işkence edeceksiniz hem de iyilik isteyeceksiniz. V ar mı böyle bir şey?”

“Ben sana işkence etmeyeceğim senden sadece beni Ak Şato’ya ışınlaman. Başka bir şey değil!” dedi Perennin.

   “Neden seni oradakileri öldür diye mi ışınlayayım?”

   “Görmüyor musun ben tarafsızım. Eğer beni şu anda Ak Şato’ya ışınlamazsan Ksilia yani annem beni öldürecek.” dedi Perennin.

   “Peki, seni ışınlarsam ben ne olacağım? Beni şuracıkta öldürürler.”

   “Sana hiçbir şey olmayacak çünkü Perennin burada olacak.” dedi bir ses ve sesin sahibi işkence odasına girdi.

   “Usta! Seni gördüğüme çok sevindim. Ben de bu dertten nasıl kurtulacağımı düşünüyordum.” dedi Perennin büyücü ustası Mellony’e. Mellony bir büyücüydü, özelliği ise istediği bir yaratığı yaratmaktı ve bu yeteneğini Perennin’e öğretmekteydi. Ancak Mellony bir kara büyücü değildi. Gözleri kırmızıydı ancak bir lens sayesinde kırmızıydı aslında gözleri maviydi. Yani Mellony iyiliğe hizmet eden bir ak büyücüydü. Kladya tarafından buraya gönderilmişti. Mellony, Perennin’in iyi olduğunu anladıktan sonra bütün sırrını ona açmıştı. Olaylardan habersiz olan esir ise boş gözlerle Mellony’e bakmaktaydı. Mellony açıkladı:

   “Ben Perennin’in büyü ustasıyım, yeteneğim istediğim bir yaratığa can vermek. Elimden geldiği kadarıyla ona büyü öğretmeye çalışıyorum.”

   “Ama senin gözlerin kırmızı yani sen bir kara büyücüsün. Sana güvenmiyorum.” diye itiraz etti esir.

   “Göz rengim seni yanıltmasın.” dedi ve gözündeki lensi çıkardı. Esir şaşkınlık içerisinde büyücünün masmavi gözlerine bakakaldı. Büyücü açıklamaya devam etti: “Ben buraya Kladya tarafından casusluk için geldim. Perennin’in içindeki iyiliği görünce ve ona güvenmeye başlayınca bütün sırrımı açtım ona. Bildiğin gibi kara büyücüler Kara Şato’ya istedikleri gibi girip çıkabilmekteler. Ben olmadığım sürelerde Perennin beni Ak Şato’ya ışınlıyordu ve ben de böylece Kara Şato ile Ak Şato arasında gidip gelebilmekteydim.” dedi.

   “Tamam, Perennin seni Ak Şato’ya ışınlamayı kabul ediyorum. Ancak sadece bir şartım var.” dedi esir.

   “Neymiş şartın söyle yapabileceğim bir şey ise derhal.” dedi Perennin.

   “Daha sonra burada tutulan esirleri kurtarmak için geleceğine söz vermeni istiyorum.”

   “Söz veriyorum.” deyiverdi Perennin, Mellony ona engel olamadan. Çünkü Kladsiya’da verilen sözler çok bağlayıcıydı. Perennin çok genç bir ışınlayıcı olduğu için verilen sözlerin önemini bilmiyordu ama artık söz verilmişti.

 Ya Perennin geri dönüp esirleri kurtaracaktı ya da Mellony oradakileri kurtarmalıydı. İkinci şık daha güzel gibiydi ayrıca olanlardan Perennin’in haberi olmasa daha iyi olur, diye düşündü Mellony.

“ Peki ya senin yaptığın Perennin’in klonunun senin yarattığın bir yaratık olduğu anlaşılırsa ne olacak.” dedi esir ışınlayıcı.

“Anlaşılmayacak.” dedi kararlı bir tavırla Mellony.

“Nasıl bu kadar kararlı konuşabiliyorsun? Ya anlaşılırsa, bu bizim sonumuz olur.” itiraz etti esir.

“Anlaşılmayacak, çünkü Perennin’in klonu dediğin yaratık yarın öldürülecek yani iyiliği seçtiğini söyleyecek ve ben de tam o sırada klonun gözlerini mavi yapacağım, bunun üzerine direk öldürülecek.”

“Tamam, anladım Perennin hazırlan yavaş yavaş ışınlıyorum seni…” dedi esir.

“Dur bir dakika adın ne?” diye sordu Perennin aceleyle. Esir cevap verdi:

“Elgaro.” diye cevap verdi.

“Güzel isimmiş, görüşürüz Elgaro!” diye veda etti Perennin.

“Görüşürüz Perennin, halkıma uğurlar getiresin! Beni unutma!” Perennin kendisini bir boşlukta hissetti sanki yerçekimi olmayan bir yerde havada süzülmekteydi. Gözlerini açtığında ışık gözlerini acıttı. Sanki gözleri kör olmuştu. Sonra ışıkların arasından bir kadın silueti gördü. Ak Şato’da gördüğü ilk kadındı bu ve hayatının aşkıydı…

Bölümü biraz uzun tutmaya çalıştım inşallah beğenirsiniz.. Yorumlarınızı bekliyorum.

Çevrimdışı brisingr

  • ***
  • 655
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: IŞINLAYICILAR TARİHİ
« Yanıtla #5 : 02 Mart 2010, 13:29:31 »
Yorum yapan yok mu acaba devamını yazmalı mıyım bir öneri lütfen.

Çevrimdışı Berre

  • ****
  • 1340
  • Rom: 34
  • Güle güle fermuar!
    • Profili Görüntüle
Ynt: IŞINLAYICILAR TARİHİ
« Yanıtla #6 : 02 Mart 2010, 17:55:21 »
Dün akşam tam çıkarken okudum ve acelem olduğu için de yorum yazamadım. İlk olarak bence kesinlikle devam etmelisin; çok güzel bir hikâye olacak gibi. İkinci olarak eleştiri yapmam gerekirse şunu söyleyeyim; bazı yerlerde kulanılan zamanlar ve hikâyeler hikâyenin bütünlüğü ile karşılaştırılınca sönük kalmış ama çok da dikkat çeken bir şey değil. Kısacası kesinlikle devam etmelisin.

Çevrimdışı brisingr

  • ***
  • 655
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: IŞINLAYICILAR TARİHİ
« Yanıtla #7 : 11 Nisan 2010, 17:14:57 »
 Uzun bir aradan sonra 3. bölümü yayınlayabiliroyrum, malumunuz sınavlar falan girdi araya işte 3. bölüm:

     
BÖLÜM ÜÇ: LEMORY VE PERENNİN

              Perennin gözlerini açtığında kendisini yumuşak, rahat bir yatakta bulmuştu. Galiba ışınlama onu biraz rahatsız etmişti. Artık kıyafetleri Kara Şato’daki gibi simsiyah değildi. Ak Şato’da onu bembeyaz giydirmişlerdi. Buranın Kara Şato’dan daha temiz olduğu kesindi. Yerdeki beyaz taşlar bile ışıkta pırıl pırıl parlamaktaydı. Burada siyah bir şeyi hayatta göremezdiniz. Perennin yatağında doğruldu ve pencereden dışarı baktı burası galiba Ak Şato’nun arka bahçesine bakmaktaydı çünkü giriş kapısı yoktu ve dışarıdaki alan piknik sahası gibi görünmekteydi. Her şey güneş altında parlamaktaydı. Yemyeşil çimenler, kıpkırmızı kladsiya gülleri çok güzel görünmekteydi.

             Yatağından kalktı ve büyük ahşap kapıdan koridora çıktı koridor apaydınlıktı ve sonunda bir merdiven vardı. Merdivenden en üst kata çıktığında genişçe bir salonla karşılaştı. Burası taht salonuydu. Büyük tahtta Kraliçe Kladya ve yanında bir kızı ve bir oğlu oturmaktaydı. Kızının adı Lemory’di; oğlunun ismi ise Purialo’ydu. Purialo Ak Ordu’nun başkumandanıydı. Kızı Lemory’se sağlıkçıların başıydı ve Perennin ile özel olarak ilgilenmişti. İlk önce Kladya konuşmaya başladı:

   “Biz de seni bekliyorduk Perennin. Telepati yeteneği olan büyücümüzden senin geleceğin hakkında haberleri almıştık ve senin gelmeni bekliyorduk. Galiba ilk defa ışınlanıyorsun çünkü yaklaşık 5 saatten beri uyumaktaydın. Ama bu ilk sefer için gayet normal bir şey. Seni kızım ve oğlum ile tanıştırayım kızım Lemory ve oğlum Purialo.” daha sonra sözü Lemory aldı:

   “Tanıştığıma memnun oldum Perennin, gerçekten Kara Şato’da iyi bir dost edinmeyi başarmışsın.”

   “Ben de tanıştığıma memnun oldum Perennin.” dedi kuşkucu bir tavırla Purialo çünkü Perennin’in gözleri hala kahverengiydi.

   “Ben de hepinizle tanıştığıma memnun oldum, acaba saat kaç sorabilir miyim?”

   “ Saat beş, neden sordun?” diye cevap verdi Lemory.

   “Beş mi?” derken Perennin gözlerinde bir ağrı oldu ve yaklaşık 5-10 sn için kör oldu. Sonra hiçbir şey olmamış gibi görmeye devam etti. Tekrar üç kişiye baktığında ise hepsinin memnun bir şekilde güldüğünü fark etti. “ Neden, gülüyorsunuz” diye sordu Perennin tekrar.

   “Kendi aramızda bir şey.” dedi Kladya ama hala gülmeye devam ediyordu. “İstersen biraz dinlenebilirsin. Lemory sana yol göstersin.” dedi.

   “Teşekkür ederim Kraliçem.” diyerek minnetini belitti Perennin ve Lemory’le birlikte odasına doğru yürümeye başladılar. Odasına geldiğinde burasının cennetten farksız olduğunu gördü, tabii ki Kara Şato’ya göre… Çok yumuşak bir yatak, duş ve akla gelebilecek her şey vardı. Ama en önemlisi ise dışarısının güzel mi güzel manzarasıydı.  Lemory odasını gösterdikten sonra utangaç tavırlarla odasından uzaklaştı. Perennin’e göre Lemory dünyanın en güzel kızıydı ve ona şimdiden aşık olduğunu anlayabiliyordu.

   İlk önce güzel bir duş alarak Kara Şato’daki pisliklerinden arınmalıydı. Duşunu aldıktan sonra banyodaki aynaya baktı ve gördüğü karşısında şaşakaldı. Gözleri kahverengiden maviye dönüşmüştü. Bu da artık iyilerin tarafında olduğunu göstermekteydi. Şimdi o üçünün kendisine neden güldüğünü anlamıştı. O artık iyilerin tarafındaydı ve onların da bütün kuşkuları yok olmuştu. 

   Hayatı 1-2 hafta boyunca Ak Ordu’da Purialo’ya yardım ederek geçti. Günler akıp giderken Lemory’e nasıl açılabileceğini düşünmekteydi. Kızın yanına giderken hep birisi ile karşılaşıyordu ve sonuçta açılamıyordı. Bir gün cesaretini topladı ve Lemory’nin karşısına gitti. Zaten buraya gelmesi de aniden olmamış mıydı? Sonra dedi ki:

   “Lemory sana olan duygularımı asla sözlerle ifade edemem o yüzden sana bunu hediye etmek istiyorum. Bu benim ustam Mellony’den öğrendiğim büyürlerle yarattığım minik bir hayvan ve bunu hep yanında tutarsan ben senin nerede olduğunu bileceğim, seni görebileceğim, seninle konuşabileceğim; ayrıca sen de bu hayvana bir şey olursa bana da bir şeyler olduğunu anlayacaksın yani aramızda bir bağ oluşacak. Dediğim gibi aşkımı sana kelimelerle ifade edemem ama seni çok seviyorum, hayatımın aşkı olur musun Lemory?”

   “Düşünmem lazım şimdi, ben Kraliçe’nin kızıyım sense sıradan bir ışınlayıcı. Ama şu şirin hayvan için teklifini kabul ediyorum. Seni çok seviyorum ve teklifini kabul ediyorum Perennin! Kabul ediyorum!”


        Yorumlarınızı bekliyorum...

Çevrimdışı Berre

  • ****
  • 1340
  • Rom: 34
  • Güle güle fermuar!
    • Profili Görüntüle
Ynt: IŞINLAYICILAR TARİHİ
« Yanıtla #8 : 11 Nisan 2010, 17:58:10 »
Son kısmı çok hızlı geçmişsin. Oraya kadar çok güzel ama sonucu çok çabuk yazmışsın. Yani belki bir iki ay değil bir iki hafta deseydin ve Perennin'nin Lemory'e olan aşkını biraz daha anlatsaydın daha güzel olurdu.
Devamını daha çabuk yaz :)

Çevrimdışı brisingr

  • ***
  • 655
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: IŞINLAYICILAR TARİHİ
« Yanıtla #9 : 11 Nisan 2010, 18:00:15 »
Tamam çabuk yazarım, Kladsiya'daki olayların bir 7 bölüm devam ettricem, ondan sonra dünyadaki bir kurguya geçicem o yüzden biraz hızlı geçmiş olabilirim ama ben gene de şu zamanı 1-2 hafta yapayım senin dediğin gibi, teşekkürler beğendiğin için :)

Çevrimdışı Elijah

  • ***
  • 627
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: IŞINLAYICILAR TARİHİ
« Yanıtla #10 : 11 Nisan 2010, 21:58:18 »
bence çok güzel gidiyor devamını beklerim,bide cümlelerde virgülleri eksik etmezsen daha anlaşılır olabilir :D
Planemo Syndrome

Çevrimdışı brisingr

  • ***
  • 655
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: IŞINLAYICILAR TARİHİ
« Yanıtla #11 : 11 Nisan 2010, 22:48:48 »
Pardon zaten anlatım bozukluklarından çakmıyorum derslerde de ama dikkat edicem bu konuda teşekkürler..

Çevrimdışı brisingr

  • ***
  • 655
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: IŞINLAYICILAR TARİHİ
« Yanıtla #12 : 12 Nisan 2010, 17:57:51 »
         Berre'nin yorumunu dikkate alarak Perennin ile Lemory'nin aşkını kısa işlediğimi düşünerek, bari düğünlerini uzun işleyeyim dedim işte 4. bölüm:

BÖLÜM DÖRT: DÜĞÜN

             “ Hadi Perennin! Nerde kaldın, bak Lemory evlenmekten vazgeçecek haberin olsun. İki saatte bir damatlık giyemedin.” diye seslendi Perennin’in Ak Şato’da edindiği en yakın arkadaşı olan Kardo. Kardo Perennin Ak Şatoya geldiğinde onun yan odasında kalmaktaydı. Kara Ordu’nun adamları tarafından kovalanırken Ak Ordu tarafından kurtarıldı. Çocuğun gözleri çok maviydi. Saçları sarıydı, kaşları da saçları ile uyumluluk gösteriyordu. Esmer bir teni vardı, saçları ile zıtlık oluşturuyordu. Perennin ile aynı yaşlardaydı. Boyu ise Perennin’den yaklaşık beş santim uzundu.

   “ Merak etme Kardo, o benden vazgeçmez; ne de ben ondan vazgeçebilirim. Ama acele etsem iyi olur. Çünkü Pex – Perennin’in Lemory’e verdiği hayvan - sayesinde onun huysuzlanmaya başlandığını anlayabiliyorum. ” dedi Perennin.

   “ Tanrım, nasıl bir gelin damattan daha önce giyinebilir? Bence gelin sen olmalıydın Perennin.” dedi gülerek Kardo.

   “ Hadi oradan, sadıcım olmasan burada seni bir güzel pataklardım ama zaten benim gibi yakışıklı biri yanında sönük kalıyorsun bir de yerin dibine girme.” verdiği cevapla durumu bir-bir yapmış olan Perennin.

            “ Ha! Ha! Ha! Çok komik, espride üstüne yok yani! Tamam, bu kadar laklak yeter, birazdan kapıya dayanacak, çabuk ol erkek güzel!” dedi Kardo ve Perennin ile kapıdan dışarı çıktılar. Hava aydınlanmaya başlamıştı, düğün birazdan başlardı. Ak Şato’da önemli şeyler gündüz yapılırdı, karanlık fazla sevilmezdi. Damatla gelininin düğünün yapılacağı meydana çıkmalarını sağlayacak olan binaya doğru yürüyorlardı. Kapıda Lemory ve onun sadıcı Riel’le buluştular.

   “ Dostum sana da Riel’i ayarlayalım, sonra da ben senin sadıcın olurum.” dedi Perennin Kardo’ya.

   “ Yok, be dostum, ben bekârlık sultanlıktır diye düşünenlerdenim. Yani sana cevabımı kısa ve öz olarak söyleyeyim, hayır.”

   “ İyi kendin bilirsin neler kaçırdığını bir bilsen…” dedi Perennin.

   Böylece konuşurken içeriye girdiler. Hava iyice aydınlanmıştı. Düğün on dakika sonra başlayacaktı.

   “ Nasıl hissediyorsun?” dedi Lemory Perennin’e.

   “ Nasıl hissettiğimi biliyorsun.” diye cevap verdi Perennin.
 
   “ Henüz alışamadım ki, hem biz henüz evleniyoruz. Hiç konuşmayacak mısın benimle? Kararımı değiştiririm bak ona göre!” dedi Lemory.

   “ Tamam, benim hemen kızan aşkım, tamam heyecandan titriyorum, ya sen?”

   “ Nasıl hissettiğimi biliyorsun niye soruyorsun ki.” diye gülerek cevap verdi Lemory. Böylece düğün başlayana kadar birbirlerine takıldılar. Sonrasında hafif bir müzik çalmaya başladı ve Perennin ile Lemory kol kola yanlarında sadıçlarıyla dışarı çıktılar. O sırada Kardo’dan hafif bir sızlanma duydu Perennin.  Perennin sordu:

   “ Neyin var? Bir sorun mu var?”

   “ Yok sadece ışıktan gözüm ağrıdı.” Perennin buna şaşırmıştı çünkü kendi gözüne bir şey olmamıştı. O kadar da önemli bir şey değil deyip ilerlemeye devam etti. İleride çiçeklerle kaplı bir alana doğru yürüdüler. Alanın kenarında sadıçlarından ayrıldılar. Ak Şato’nun hükümdarı olduğu için nikahlarını Kladya kıyacaktı. Bu Perennin’in sıkılmasına neden oldu. Çünkü sonuçta o evleneceği kızın annesiydi. Kladya konuşmaya başladı:

   “ Sen Perennin, uzun ömrün boyunca mecbur kalmadıkça Lemory’den ayrılmayacağına söz verir misin?” Perennin’in cevabı basitti ama bunu gayet coşkulu bir şekilde söylemişti:

   “ Evet! Sonsuza dek evet!”

   “ Sen Lemory, uzun ömrün boyunca mecbur kalmadıkça Perennin’den ayrılmayacağına söz verir misin?”


   “ Evet Perennin, ölünceye kadar senden ayrılmayacağıma dair sana söz veriyorum!” sözü Kladya aldı:

   “ Ben de sizi Ak  Şato’nun kanunlarına dayanarak karı-koca ilan ediyorum. Gelini öpebilirsin!” Böylece Perennin Lemory’i öptü. Sonrasında ikisi birlikte beklediler. Kladya yeni evlenen çifteleri hep Hayaller Adası denen Krionna’ya ışınlardı. Üçten geriye saydılar ve kendilerini boşlukta buldular.

Çevrimdışı Berre

  • ****
  • 1340
  • Rom: 34
  • Güle güle fermuar!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Işınlayıcılar Tarihi
« Yanıtla #13 : 24 Haziran 2010, 18:04:17 »
Nasıl olmuşta ben bu yeni bölümü görememişim hiç bilmiyorum. Yazdığım geç yorum için brisingr senden özür dilerim.

Öncelikle sanki biraz sade bir bölüm olmuş. Yani evet sonuçta sadece bir düğün ama ben Perennin'in annesinin bir hediye yollamasını beklerdim ama tabi bir de şu Kardo'nun gözünün ağrıması var. Bence burada kesin bir iş var.

***

“ Tanrım, nasıl bir gelin damattan daha önce giyinebilir? Bence gelin sen olmalıydın Perennin.”

Bu kısımda koptum :D Bu espri buraya çok yakışmış.

Brisingr yeni bölümü en yakın zamanda görmeyi umut ediyorum. Umarım beni kırmazsın  >:D
(Bu sefer çok iyi kollayacağım)

Çevrimdışı brisingr

  • ***
  • 655
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Işınlayıcılar Tarihi
« Yanıtla #14 : 24 Haziran 2010, 18:33:59 »
Hoop.. Sağol Berre bana bu hikayemi hatırlattığın için :D . Hemen bir yeni bölüm yazmaya başlıyorum. Perennin'e annesinin hediye yollamamasının bir nedeni var onu anlatacağım 5. bölümde.