Kayıt Ol

Rëat.

Çevrimdışı Dúrgonath

  • ***
  • 680
  • Rom: 13
    • Profili Görüntüle
Rëat.
« : 29 Ağustos 2010, 00:05:34 »
0  başlangıç

  Yaşlı kurt elindeki sivri kaya parçasıyla ateşi karıştırıyordu. Yılların tozuyla kaplanmış gibi duran kırlaşmış kürkü, gözleri ve ağzının içi gibi belli belirsiz, donuk mavi bir hareyle parlıyor, ama ateşin-güçlü bir büyüyle yaratılmış bir ateş için bile-olağandışı parlaklığında, bakmasını bilen gözler için görülebiliyordu. Normalden pek de farklı sayılamayacak bir durumdu aslında bu. Yine de ateşin varlığı, mağaranın ağzında dikilip yağmurun altında sınırsızca uzanan Işıksız Orman'ın çeşit çeşit ağaçlarının yapraklarını simsiyah bir deniz gibi dalgalandırmasını izleyen genç kızın kurda baktığında ondan dalga dalga yayılan mavi hareyi görmesini engelleyemiyordu. Onun gözlerinin bildiği bakmaktan fazlasıydı. Yaşına göre ağır görünen, ama büyük bir ustalıkla taşıdığı zırhının eklenmesiyle irileşen gölgesi, mağaranın duvarlarında bedeninden kopup kurdun karıştırdığı ateşin sayesinde duvarlarda ve tavanda oynaşan diğer şekilsiz gölgelere katılmak istercesine bir o yana bir bu yana savruluyordu.

  Yağmur yağmayı başka bir güne erteledi. Yaşlı kurt ateşi karıştırmayı bıraktı. Genç kız ise zaten hareketsiz olan duruşunu değiştirmedi. Mağaranın tavanında ve deliklerinde kıvranarak sürünmekte olan canlılar bile bir an durdu ve bekledi.

  Ve sonra, yaşlı kurt gülmeye başladı. Hayatında ilk kez gülermiş gibi çekingen fakat kuvvetli kahkahalarla, kürkü ve omuzları titreyerek. Yağmur dışında her şey eski devinimine döndü. Orman'ın yaprakları daha ritmik ve bakanın zihnini uyuşturan bir şekilde dalgalanmaya devam etti. Sürüngenler iç rahatlığıyla basit ama yararlı yaşamlarını sürdürdü.

  Genç kız zırhı tangırdayarak kurda döndü. Tam ona neye güldüğünü soracaktı ki, ormandan belli belirsiz, bal gibi tatlı ve bir o kadar akışkan flüt ezgileri dalları ve çiçekleri okşayarak, dağın eteklerindeki otları titreterek yayıldı. Kız sorusunu değiştirmeye karar vermişti ki, kurdun yanında dikilerek flüt seslerini dinlediğini fark etti. Onun nasıl bir anda yanında peydah olduğunu sormayacak kadar çok zaman geçirmişti onunla. Kurt, kulaklarını oynatarak "Pa'nt'lar." dedi, "Yağmur sonrası ayinlerini yapıyorlarç Onları ilk gördüğünde, itiraf etmeliyim ki sana pek dostane davranmıyorlar. Sol arka pençem halen aksıyor. Yine de, şimdi onlardan birkaçını parçaladığım için üzülüyorum. Seni aralarına kabul ettiklerinde hiç olmadığın kadar rahat ve güvende hissedeceksin. Ne de olsa, bütün Orman'ın yöneticileri onlar."

  Bir süre ormandan yayılan flüt seslerini ve incecik, neredeyse bebek sesine benzeyen ve bir o kadar anlaşılmaz bir dilde şarkılar söyleyen gırtlakları dinlediler. Kız ilk sorusuna dönmeye karar verdi: "Neye gülüyordun?" Kurt tekrar kulaklarını oynatıp sırtını dikleştirdi, hafifçe topallayarak ateşin yanındaki yerine geri döndü. Bir an aynı sivri kayayı eline almakta tereddüt eder gibi kolunu uzatıp durmuştu ki, pençesiyle ateşin diğer tarafındaki bir kayayı işaret etti. Kız sakin ve güçlü adımlarla ona sunulan yere ilerlerdi, çok fazla ses çıkarmamaya dikkat ederek yavaşça oturdu.

  Kurt derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı:

  "Şu anda içinde bulunduğumuz tesadüfe gülüyorum. Bu tesadüfün öyküsünü bilenlerin çoğu şu anda topraktan fışkıran çeşit çeşit bitkinin damarlarında, ağaçların gövdesindeki halkalarda ve bulutların içinde gözle görülemeyecek parçalar halindeler. Bu öykü o kadar eski ki; sen, ben, hatta şu engin Işıksız Orman'ın efendileri Pa'nt'lar bile doğmadan önce yaşandı. Bu öyküyü öğrenmek için yola çıkıp can verenlerin sayısı tüm Rëat'ın ordularını tek seferde yere serebilecek bir orduya eşdeğer. Öyküyü bilip de hayatta olan şu anda iki kişi var; birisi benim, ve ötekisi de senin anlayacağın şekilde hayatta olmasa bile asla ölmeyecek olan birisi. Ve bizzat; senin, benim ve Pa'nt'ların öyküleri de dahil olmak üzere, bu ve bütün öykülerin yazarı.

  "Ve şimdi, ormanın bile kulaklarının sağır olduğu bu dağda, sağır sürüngenlerle dolu bu mağarada, bilenlerin sayısı üçe çıkacak."

  Genç kız hiçbir heyecan belirtisi göstermeden oturuşunu değiştirdi. Yaklaşık beş saniye süren ama yıllarca devam etmiş gibi hissettiren bir sessizlikten sonra kız konuştu: "Beni neden seçtiğini biliyorum Fangolfin. Öyküyü sırtlanacak kadar güçlü olduğumu düşünüyorsun. Ve belki de artık ölmeye başladın. Kabus Geçidi'nin yeni bekçisini seçmen gerekti. Anlıyorum ve teşekkür ediyorum-"

  Fangolfin kızın sözünü kesti. Gözleri ve ağzının içindeki mavi hare kuvvetlenirken bir kükreme koyverdi. Ve haman ardından, hızlı hızlı ve heceleri bastırarak konuştu: "Hayır, hayır, hayır lanet olsun! Bana ulaşmak için yola çıkanlar daha yarı yolda düşüp geberdi! Birçoğunu Orman'ın kuytu köşelerinde kendi pençelerimle doğradım! Sen--sen sadece şanslısın. Sen yolda doğduğun için şanslısın. Ve sana saldıramazdım. Çünkü... Sende Elor'un kanı var."

  İşte şimdi kız büyük bir gürültüyle oturduğu kayanın üstünden mağaranın zeminine kayacak kadar şaşırmıştı.

  "Evet, Rohsan. Sen On Ata'nın safkan torunlarındansın. Ve dolayısıyla, beni öldürebilecek tek kişi. Uyuyan Adam beni bitmeyen bir ömürle onurlandırdı. Ama... Ama ben artık gitmek istiyorum. Rëat'ın bütün bu karmaşası beni tüketiyor. Savaşlar... Sahte tanrılar... Aydınlık Taraf'ın sahtekarlıkları... Karanlık Taraf'ın vahşiliği... Bütün tanıdıklarım Boşluk'un ötesine geçtiler, ve benim artık onlarla buluşmam gerek. Sona çok yaklaştık, ve bunda senin ırkının payı yadsınamayacak derecede büyük. Uyuyan Adam'ın ikinci ve son kez uyanışına az kaldı. Şimdi kulaklarını aç ve dinle; anlatacaklarım uzun."

  Rohsan tekrar kayaya yerleşti.

  "Dinliyorum."

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rëat.
« Yanıtla #1 : 29 Ağustos 2010, 00:35:51 »
Zor bir anlatım seçsen de, çok güzel ve farklı bir giriş olmuş. Devamını büyük sabırsızlıkla bekliyorum.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Dúrgonath

  • ***
  • 680
  • Rom: 13
    • Profili Görüntüle
Bölüm 1: Öykü.
« Yanıtla #2 : 29 Ağustos 2010, 21:47:27 »
Spoiler: Göster
Dün zaman darlığı nedeniyle giriş bölümünün sonundaki bir kısmı ekleyememiştim, şimdi hallettim. Orayı da okumanıza eklersiniz artık.


1  öykü

  Büyük küresel boşluğun içinde bir başka küre oluştuğunda, yokluk yerini varlığa bıraktı ve  boşluğun sınırlarının ötesinde dinlenmeye çekildi. Bu küre bir damla camdan yapılmıştı ve varlığın parmaklarının ucunda dönmeye başladı. Döndükçe ısındı ve soğudu. Döndükçe uzadı ve kısaldı. Döndükçe dağıldı ve tekrar birleşti. Ve dönmeye devam etti. Dönüşünün bininci gününde, bir başka boşluğun içindeki kayadan yapılma bir başka küreden bir yaratılmış çıkageldi. Amacını biliyordu, ve gücü vardı. Cam küreyi çekip uzattı ve genişletti. Ve tam merkezine gelip yerleşti. Ağzını açtı, ve "yaşam" denilen döngüyü başlattı. Cam kürenin üzerinde bir takım hareketlenmeler ve değişimler süregeldi. Bütün bu keşmekeşin ortasında, yaratılmış olan dimdik durdu ve izledi. Zamanın geldiğine karar verdiğinde, durduğu yerin hemen altından kendi evi olan "Düşler İni"ni yükseltti. Ve uykuya dalmasıyla beraber cam küre nefes aldı ve "Rëat" dedi. Yaratılmış olan, Uyuyan Adam, rüyalarıyla Rëat adlı cam kürenin öyküsünü yazmaya başladı. Düşler İni'nin ağzından erimiş bir öz çıkardı ki, bu öz Rüyalar'ın maddeleşmiş hali ve Rëat'ın canlılığını sağlayan yegane maddeydi. Bu öz Düşler İni'nin eteklerinde buza dönüşüp tüm cam küreyi kapladı. Kürenin buzla kaplanması sona erdiğinde, Boşluk'tan bir ışık vurdu Rëat'ın yüzüne.  "Kızıl Yıldız" doğmuştu, ve zaman akmaya başladı. Daha sonra Rëat'a gelecek olan tüm varlıklar zaman bilincine ve Kızıl Yıldız'ın gökte görünüşüne göre hesaplanan Yıldız Yılları'nın bilgisine sahip olacaklardı. Birinci Yıldız Yılı'ndan dört Yıldız Yılı sonra, Kızıl Yıldız'ın Rëat'ın göklerinde beşinci görünüşünde Buz erimeye başladı. Eridi, eridi ve Düşler İni ve etrafındaki buz kütlesi hariç bütün Rëat denizle örtüldü. Aynı yılda Öz iki renge ayrıldı; kürenin bir yanı siyah renkli, diğer yanıysa beyaz renkli öz ile beslenmeye başladı. Bunun sonucunda Aydınlanma ve Kararma meydana geldi. Öyle ki; Rëat sonlanana kadar bir yarısı ışıldayacak ve gündüzü yaşayacak, öteki yarısıysa karanlığa gömülüp bitmeyen bir geceyi geçirecekti. Sessiz geçen altı Yıldız Yılı'ndan sonra, 11. YY'nin başlangıcında denizin içinden ve Rëat'ın her iki yarısında karalar yükseldi. Bu karaların her birinin tam ortasında birer damla Öz'den şekillenmiş ilk iki canlı; aydınlık tarafta şekil değiştiren bir deniz ejderi ve dişi olan Elor, ve karanlık tarafta iki ayağının üzerinde yürüyen dev bir çakal ve erkek olan Rados bulunuyordu. İkisi de amaçlarını biliyorlardı, ve güçleri vardı. Elor Rëat'ın denizleri üzerinde hakimiyete sahipti; dalgalar, akıntılar ve girdaplar yaratırdı. Daha sonra Rëat'ın aydınlık tarafına ayak basacak canlıların Düşler İni'ne ulaşmaması için üç adet kaçınılmaz ve devasa girdap yarattı. Bunlar daha sonra "Elor'un Gözleri" olarak adlandırılacak, fakat zamanla gerçek tanrılar unutulunca birçok değişik isim alacaktı. Rados ise Rëat'ın karaları üzerinde hakimiyete sahipti; dağlar, tepeler, düzlükler, yamaçlar ve ovalar inşa ederdi. O da Rëat'In karanlık tarafında yaşayacak olan canlıların Düşler İni'ne ulaşmaması için kendi topraklarıı Dağlar'la donattı. Bu dağların geçilmesi neredeyse imkansızdı. Ama Uyuyan Adam gizli yerlerine geçitler ve tüneller yerleştirdi ve karanlık tarafın topraklarının en kuzeyindeki bir burunla Buz'u birleştirdi. Çünkü olacakları biliyordu, ve olacakların olması gerekliydi.

Çevrimdışı Dúrgonath

  • ***
  • 680
  • Rom: 13
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rëat.
« Yanıtla #3 : 30 Ağustos 2010, 22:22:54 »
2  tanışma

  Rëat'ın Kızıl Yıldız'ı on ikinci kez gördüğü yıldı. Küre halen ilk sakar adımlarını atmaya çalışan bir bebek gibi gençti. Elor, Aydınlık Taraf'ın kuzey kıyıkarından birinde en sevdiği vücut şekli olan iki kollu, iki bacaklı, uzun mavi saçlı ve kırmızı gözlü, göğsünde iki yuvarlak çıkıntı bulunan bir yaratığa dönüşmüş şekilde, bacakları yarı yarıya suya gömülü olarak oturuyor ve bembeyaz ışıldayan gökyüzünde yeni yılı işaret eden kırmızı parıltıyı izliyordu. Daha sonra bakışlarını ötelerde, denizin içinde dönüp duran girdaplara çevirdi. Bacaklarını okşayan dalgalar ve denizden yüzüne esen ılık, hoş kokulu meltem beraberinde uykuyu getiriyordu. Elor olduğu yere, kumsalın en yumuşak köşesine kıvrıldı ve gözlerini yavaşça kapadı.

  Bir süre sonra uyandığında ne yapması gerektiğini biliyordu. Rüyasında Rëat'ın öteki ucunda yaşayan bir varlığı görmüştü. Onunla buluşacaktı. Derin bir nefes aldıktan sonra suya daldı. Vücudu incelip uzadı, parmakları yüzgeçlere dönüşürken uzuvları gövdesine yapıştı. Deniz ejderi vücuduyla suların giderek karardığı yere kadar yüzdü, akıntıları kendini hızlandıracak şekilde düzenledi ve kıvrılıp uzanarak hızla ilerledi. Sular o kadar kararmıştı ki, körlemesine gitmek zorundaydı. Ama gittiği yerden ve yapacağı şeyden emindi.

  Sonunda simsiyah taşlarla kaplı bir kıyıya ulaştı. Aydınlık Taraf'ın alışık olduğu ışıltısının yokluğu etrafını görmesini zorlaştırıyordu. Bu tarafta gökyüzü bile siyahtı, Aydınlık Taraf'ta göründüğünden yaklaşık üç kat daha büyük ve parlak olan Kızıl Yıldız hariç. Elor'un gözleri giderek karanlığa alıştı, ve hafif kırmızı bir parıltının altında cisimler belirmeye başladı. Bunlarla beraber, henüz yükselttiği Kıyı Dağları'nın bir yamacına oturmuş dev siyah çakalı gördü. Vücudunu tekrar suya dalmadan önceki haline getirdi ve Rados'a doğru attığı her adımda irileşerek yaklaşmaya başladı. Yanına vardığında vücudu onunla aynı boydaydı. Konuşmadan birbirlerine baktılar. Ve sonra Rados sessizliği bozdu: "Selamlar Aydınlık Taraf'ın varlığı." Elor da onu aynı şekilde selamladı. Aynı Öz'den yapıldıkları için aynı dili konuşuyor ve anlıyorlardı. "Geleceğini biliyordum. Üzerinde oturduğum yamaçta uykuya dalmıştım ve rüyamda seni denize atlayıp bana yüzerken gördüm." dedi Rados. Elor da "Beni bekleyeceğini biliyordum. Beni denize atlarkan gördüğün kıyıda uykuya dalmıştım ve rüyamda seni bu dağları yükseltip bu yamacı oyarken gördüm." diye karşılık verdi. El ele tutuştular, Rados üzerinde oturduğu yamacı içeriye doğru oyarak devasa bir mağaraya çevirdi. İçeri girdiler ve birlikte oldular.

  Çiftleşmeden sonra Elor rüyasında Aydınlık Taraf'ı gördü. Şimdiki halinden çok farklı görünüyordu, fakat yine de Aydınlık Yopraklar'ı gördüğünü anladı. Her yer alevler içerisindeydi ve Rados, bütün bu yıkımın ortasında pençe ve dişlerinden kan damlayarak duruyor ve kahkahalar atıyordu. Panik ve öfkeyle uyanan Elor, halen uyumakta olan Rados'u dokunaçlara çevirdiği kollarıyla boğarak öldürdü ve mağarayı cesedin üzerine yıktı. Üç Yıldız Yılı boyunca denizlerde dolaştı ve yas tuttu. Bu süre boyunca Rados'un tohumları içinde gelişti ve serpildi. 15. YY'de Aydınlık Topraklar'ın kuzey kıyısında doğum yaptı, ve İnsan ırkının öyküsü yazılmaya başlandı. İlk insanlar Elor'un rahminden gelen 10 kişilik bir kabileydi ve "10 Ata" olarak adlandırıldılar. Görünüşleri Elor'un en sevdiği vücut şeklini andırıyordu, fakat göğüsteki çıkıntılar sadece dişi insanlarda bulunuyordu. Gözleri ve ağızlarının içi ışıkla parıldasa da, onlar Rados'un tohumlarıydılar ve içlerinde kötülüğü ve karanlığı da barındırıyorlardı. Ve bu, onların öykülerinde ve Rëat'ın kaderinde dönemeçlere yol açacaktı.

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rëat.
« Yanıtla #4 : 30 Ağustos 2010, 22:36:47 »
Okunacaklar listemde var bir süredir bu hikaye, bekle beniii!
#rekt

Çevrimdışı Dúrgonath

  • ***
  • 680
  • Rom: 13
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rëat.
« Yanıtla #5 : 31 Ağustos 2010, 00:52:18 »
Valla? Bu son bölümü buraya geçirirken "Dedeler gibi olmuş, bırakayım ben bunu." diye düşünüyodum halbüse.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rëat.
« Yanıtla #6 : 31 Ağustos 2010, 01:09:13 »
Yok yahu, güzeldi güzel.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.