Kayıt Ol

İnsanın Dönüşü

Çevrimdışı Acmert

  • **
  • 268
  • Rom: 24
    • Profili Görüntüle
İnsanın Dönüşü
« : 03 Kasım 2012, 19:21:16 »
Bölüm Bir

Doğu Kaya, küçük dairesinin, loş ve içine tek kişilik bir yataktan başka bir şey sığmayan dairesinde uyandı.

Gözlerinde, gecenin ona bahşettiği uykudaki görüntülerin yavaşça silinişi belirdi. Ardından yatakta, belini yukarı doğru kaldırdı ve elleriyle göz kapakları ovaladı.

Yüzünü tavandaki örümceklere çevirdi. Midesini bulandırıyorlardı ancak onlarla uğraşacak kadar zamanı yoktu. Aslında bolca zaman vardı ancak o kendini bu şekilde kandırıyordu.

Yatağından kalktı ve tam karşısında duran aynada yüzüne baktı. Zayıf yüzünde küçük ve rahatsız edici sakallar vardı. Kömür karası saçları ise dün gece aldığı duş yüzünden saçları kuru ve şekilsizdi. Onları rastgele bir düzelttikten sonra kasvetli odadan çıkıp, lavaboya gitti. Musluğun etrafında küçük örümcekler vardı.

İki kez sağa çevirdi ve akan buz gibi suyun altına kürek şekline soktuğu ellerini koyarak su ile dolmalarını sağladı. Yüzüne çarptığı suyun serinliği ile uykunun getirdiği uyuşukluktan kurtulup, musluğun hemen yanındaki, geçen zamanın yüzünden sertleşmiş havluya yüzünü sildi.

Lavabodan çıkıp oturma odasının hemen girişine koyduğu, gardırobunun kapağını açıp içinden daha önce komşusundan aldığı ütü ile ütülediği rastgele bir gömlek çekti ve onun hemen yanındaki pantolonu aldı. Tekrar yatak odasına geçti ve penceresi olmadığı için görülme korkusu duymadan onları giydi. Ardından yatağın yanındaki masanın önündeki sandalyeye oturup, masanın üzerindeki bilgisayarı açtı. Parola koymaya ihtiyaç duymadığı bilgisayar biraz zorlanarak açıldı. Doğu, eliyle masanın hemen altındaki yazıcının açma düğmesine bastı. Açılan yazıcıda kâğıt olmadığını fark etti ve içeriden almaya gitti. Geldiğinde bilgisayar kullanılabilecek duruma geldi.
Masaüstündeki dosyayı açtı ve en baştan okudu. Bu onun uzun zaman önce yazdığı hikâyesiydi. Harfler ve Rakamlar isimli öyküsü çok uzun zaman önce bitmişti, ancak hiçbir yayınevi onun bu kitabını yayınlamamıştı.
Doğu, öğretim gördüğü zamanlarda çok zeki bir öğrenci olarak görülse de yazı yazma isteği onu derslerden soğutmuştu. Ve yazarlık aşkı onun bir meslek edinememesini sağlamıştı. Yazarlığı bile. Bugün son bir yayıneviyle görüşmeye karar vermişti. Yazısı hakkında onlarla telefondan değil de, yüz yüze bir konuşma istemişti. Yayınevinde çalışan arkadaşı sayesinde bu görüşme iznin alabilmişti ancak arkadaşının sağladığı ayrıcalık kitabı yayınlanmasında pek etkili olamazdı.

Öykünün giriş kısmını bitirdi ve masadan kalktı, Doğu. İçinde yayınevinin bu sefer onaylayacağı isteği vardı. Masanın üzerindeki telefonu aldı ve sağ cebine koyup, hızla evden dışarı attı kendini.

Yayıneviyle ev arasındaki mesafe pek uzak olmadığı için yürüyebilirdi ancak hava yağacak gibi duruyordu. Bu yüzden evin altındaki bisikletini aldı. İşsiz birine göre bu bisiklet çok lüks bir ulaşım aracıydı.

Doğu, bisiklete binip, sürmeye başladı. Bir süre sonra yağmaya başlan yağmur hızla yüzüne çarpıyordu. Üstüne gömlekten başka bir şey almadığı için kendine küfretti fakat birkaç dakika sonra yayınevinin önüne gelmişti. Bisikletini dışarıdaki demir koruluklardan birine bağladı ve binanın kapısının önündeki merdivenlerden yukarı çıktı.

Girişte hiç kimse yoktu ancak binanın içinde danışma vardı. Danışma masasının arkasında boya olduğu anlaşılan kızıl saçlı bir bayan oturuyordu. Sanki yıllardır hiç kaldırmamış gibi duran kafasını kaldırdı ve adama baktı. Sert bir bakışın ardından hemen önündeki kâğıt yığınındaki işine döndü ve sanki adam orada hiç olmamış gibi hararetli bir şekilde çalışmaya devam etti.

“Kitap görüşmem vardı. Barış Bengi, arkadaşım, burada çalışıyor. Kendisinin geleceğimden haber vardı. Hangi katta olduğunu öğrenebilir miyim?”

Adam tekrar yüzünü kaldırdı ve aynı bakışı tekrar attı. “Üçüncü kata çıkın, toplantı odasının hemen yanındaki
odada.”

Doğu başıyla teşekkür anlamına gelen bir hareket yaptı ve danışmanın hemen yanındaki merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. Bu sırada sürekli sessiz durumunda bulunan telefonu, cebinde titremeye başladı. Rehberinde kayıtlı olmayan bir numaraydı. Aramayı kabul etti.

“Doğu Kaya?” dedi karşısındaki bir ses, resmi bir şekilde. “Evet, benim,” diye cevapladı.

“Merhaba, ben Yurt Kargo’dan arıyorum. Adınıza bir kargo var. Fakat tarihi tam anlamıyla belli değil. Arşivlerimiz de bulduk. Siz olmadan açmamaya karar verdik. Müsaitseniz gelip, alabilir misiniz acaba?”

“Ah,” dedi Doğu. Böyle bir şey beklemiyordu. “şey, bir toplantım var da, bitince gelirsem sorun olmaz, değil mi?”

“Evet, elbette,” dedi adam ve teşekkür ettikten sonra telefon kapandı. Bunu unutmamak için, telefonuna bir saat sonra çalması için bir alarm kurdu. Çünkü büyük ihtimalle, kitabı kabul edilecekti ve sevinçten unutacaktı kargo işini.
Merdivenleri üçer üçer atlayarak yukarı çıktı ve kadının bahsettiği odanın kapısına geldi. Binanın tavanı çok alçaktı ve bu onun içine bir sıkıntı yerleşmesine neden oldu.

Kapıyı çaldı ve içeriden gelebileceğini söyleyen sesi duyunca içeri girdi. “Ben de seni bekliyordum,” dedi bir adam, gülümseyerek. Yusyuvarlak, bir yüzü ve kısa saçları olan adamın çerçevesi gözlükleri vardı. Doğu lise arkadaşını hemen tanıdı. Bu Barış’tı. “Hadi, kaybedecek zamanımız yok, editör Yiğit Bey seni bekliyor.” 

Dışarı çıkmadan elini aceleyle sıktı ve elindeki dosyayı dürerek Doğu’nun önünde yürümeye başladı. Merdivenlerin yanındaki, girişte danışma masanın bulunduğu yerde geniş bir oda vardı. Barış kapıyı tıklattı ve arkasındaki Doğu ile birlikte içeri girdi.

İçeride, uzun saçları topuz gibi arkasında tutturulmuş bir adam vardı. Top sakallı adam onlar girince ayağa kalktı ve oturduğu geniş masanın ona hemen yakın olan sandalyelerine oturmalarını söyledi.

“Çay içer miyiz?” dedi adam Doğu’ya.

“Hayır, teşekkürler,” dedi Doğu. Çok heyecanlıydı ve çay içmeye hali yoktu. Karnına, “ya kabul edilemezsem” isimli bir ağrı yerleşti.

Barış da kibarca çay istemediğini söyledi adama. “Eh, o zaman doğrudan konuya geçelim,” dedi Yiğit Bey.

“Öncelikle şunu söylemek isterim,” dedi Doğu. “Yayınevinizin bünyesindeki eserlerin bir çoğu hakkında detaylı bilgim bulunuyor ve okuduğunuz için sizin de bildiğinizi düşündüğüm şekilde eserimin sizin yayınevinize uygun olacağını düşünüyorum.”

“Evet,” Yiğit Bey katıldığını söyleyen bir şekilde başını salladı. “Yazım tarzınızı çok beğendiğimi söylemeliyim öncelikle. Yayınevimize gelen çoğu eseri üstün körü değerlendiren bir yayıneviyiz. Diğer editör arkadaşlarımız dünyaca ünlü bir eser olmadığı takdirde işlerine pek önem vermeyen insanlar. Bununla beraber Barış Bey’in referansına sahip olduğunuz için kitabı ben okudum. Fakat özgünlük konusunda biraz sıkıntılarım var. Fantastik türündeki eseriniz bana biraz, son zamanlarda popüler olan Buz ve Ateşin Şarkısı serisini anımsattı. Aslında fazlasıyla. Artı olarak, Türk yazarların ülkemizde pek satış yapamadığını siz de biliyorsunuzdur. Yazım tarzınız çok güzel de olsa, bizim de bu kitabı basmamız, bizim açımızdan çok tehlikeli olacaktır. Elbette daha özgün bir eser yazmanız takdirinde bizzat kendim, tüm kitapları bir yana koyup ilk olarak sizin eserinizin basılması için yayın yönetmenimiz Erbuğ bey ile konuşacağım. Yeter ki siz yazmaya, hayal gücünüzün sınırsız olduğunu keşfetmeye başlayın. Son olarak, zamanınızı ayırdığınız bu eser için elinize, buraya kadar geldiğiniz için de ayağınıza sağlık.”

Doğu olduğu yerde kalakaldı. Birkaç saniye ne yapacağına karar veremedi fakat şoku atlattığında adamların ona baktıklarını fark etti. Kendine gelip “Şey, evet... Pekâlâ o zaman. Ben kalkayım,” dedi.

Doğu yerinden kalktı ve iki adamın da elini sıkarak dışarı çıktı. Artık yaşama amacı kalmamış gibi görünüyordu. Beş parasızdı. Ailesinden kalan son birikimlerini bu kitabı yazarken ki zamanında harcamıştı. Ancak o tarihin en başarısız yazarıydı…

Doğu tekrar bisikletine bindi ve eve doğru, yağmurun yüzüne çarpmasından hiç rahatsız olmayarak, sürmeye başladı. Eve vardığında gözünden yaşların aktığını fark etti. Yaşamak için bir amacı yoktu ve yaşaması manasızdı artık. Ailesine gidemezdi. Ablası ve ağabeyi yılları önce onu yok saymışlardı. Çünkü onların istediği yoldan gitmemişti. Ailesi ise son nefeslerinde bile “hayal kırıklığı” sıfatını esirgemeyerek ölmüşlerdi.
Öykülerini yazdığı masasının çekmecesinden ağabeyinin “ben silah almam!” diyerek reddettiği tabancayı çıkarttı. İçi kurşun doluydu. Hemen burada, hayatını sonlandıracaktı. Ancak telefonun alarmının sesi, bu kararını bozdu.

Kargo tamamen aklından çıkmıştı. Hayatına son vermek üzere olan bir adama göre, garip bir şekilde son sorumluluğunu yerine getirmeye karar verdi aniden.

Tekrar evinden çıktı Doğu. Derin bir nefes aldı. Bu sefer üstüne aldığı ceketinin cebindeki metal tabancanın soğukluğuyla kendine geldi biraz olsun. Kargo evin hemen arkasına idi. Şehrin merkezinde, çoğu önemli yere yakın olan böyle bir evde oturması beklenmedik bir şeydi. Fakat ev de, tabanca gibi, aile yadigârıydı.
Evin sağ tarafındaki sokak, dışarıdan pırıl pırıl ancak içi pislik dolu sokaklarından biriydi bu şehirde.

O sokaklar her gün bir gencin ölümüne neden oluyor, sokakları kaplayan gece çetelerinin suçlarına bir yenisini ekletiyordu. Büyük ihtimalle o da, bu cinayetlerden biri sanılacaktı.

Kargo şubesine girdi ve kendisine meraklı gözlerle bakan adamlara selam verdi, Doğu. Aynı şekilde yapan adamlar Doğu’ya paketlerini verdiler ve paketin “ne kadar garip” olduğundan bahsettiler.

Konuşmayı kısa kesti Doğu ve paketi alıp, açmadan evin yolunu tuttu. Aslında içinde ne olduğu pek umurunda değildi. Ne de olsa birkaç saat sonra artık hiç olmamış gibi olacaktı. Bütün her şey bitecekti. Ölümün nasıl olduğunu merak etti. Gençlik yıllarında içtiği uyuşturucuları hatırladı. O zamanlarda “yazamadığı” kitapları yüzünden hayatı çok kötüydü. Bu yüzden girdiği ilham arayışlarında bulduğu uyuşturucu maddelerin ona hiç var olmamış gibi hissettirdiğini anımsadı. Herhalde ölüm de, böyle olacaktı.

Evinin içine girdi ve montunu yere attı. Oturma odasına geçip, koltuğun hemen önündeki sehpaya kargodan gelen paketi ve tabancayı yan yana koydu. Paketi eline aldı ve bantlarını koparttı. Ardından içinden çıkan kutuyu kaldırdı. Oldukça ağır bir kutuydu. Herhalde içinden çok önemli bir şey çıkacaktı. Ya da, lise arkadaşlarının bir tarafından gönderilmiş bir “tuğla”…

Kutuyu açıp açmamak arasında kaldı fakat son bir düş kırıklığının intiharında fazladan cesaret vereceğini düşünüp kutuyu açtı. Ancak içinden sadece oldukça eski bir kâğıt ve toz yığınından başka bir şey çıkmadı.
Kâğıdı eline aldı. Kâğıt her an buharlaşacak gibi duruyordu. Boş kâğıda bakakaldı. Ardından aptallığına yanarak yazılar bulunan kâğıdın arkasını çevirdi ve okumaya başladı.

Taeromon köprüsünden girecek topraklarımıza,
Getirecek bir son lanetli imparatora
Umalım ki seçilmişin silahı onunla olsun
Umalım ki büyücünün kaderi son bulsun

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: İnsanın Dönüşü
« Yanıtla #1 : 08 Kasım 2012, 16:58:08 »
Selamlar;

Biraz olumsuz bir eleştiri olacak, o yüzden şimdiden kusura bakma. Yazım konusunda ufak tefek sıkıntıların var, cümle kurarken aynı şeyi iki kere tekrar etmen hem cümle bütünlüğünü hem de anlaşılırlığı büyük ölçüde zedeliyor. Mesela ilk cümlene bakalım:

Doğu Kaya, küçük dairesinin, loş ve içine tek kişilik bir yataktan başka bir şey sığmayan dairesinde uyandı.

Bunu okuyunca insan kendisine ister istemez şunu soruyor. Nasıl yani? Dairenin içinde dairesi mi varmış?

Oysa cümleyi şöyle yazsan hiçbir problem kalmayacak: Doğu Kaya, loş ve içine tek kişilik bir yataktan başka bir şey sığmayan dairesinde uyandı. Dikkat ettiysen "küçük dairesinin" kısmını sildim. Aynı sorun sonraki satırlarda da devam ediyor.

Gözlerinde, gecenin uykunun ona bahşettiği uykudaki görüntülerin yavaşça silinişi belirdi. Ardından yatakta, belini yukarı doğru kaldırdı ve elleriyle göz kapakları ovaladı.

Kömür karası saçları ise dün gece aldığı duş yüzünden saçları kuru ve şekilsizdi.


Dikkat ettiysen eleştirilerimin hepsi üslup üzerine, hikaye henüz ilk bölümünde olduğundan konu hakkında pek bilgi sahibi değilim. O yüzden şimdilik bir şey demeyeceğim. Ama dediğim noktalara dikkat edersen daha okunaklı bir şeyler ortaya çıkarabileceğine eminim. Umarım demek istediğimi anlatabilmişimdir ve yine umarım ki eleştirimi yanlış anlamazsın.

Kalemine kuvvet...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Acmert

  • **
  • 268
  • Rom: 24
    • Profili Görüntüle
Ynt: İnsanın Dönüşü
« Yanıtla #2 : 08 Kasım 2012, 18:13:52 »
Hayır, buraya koymamın amacı da eksiklerimi göremeyip, sizin görmenizi beklemem zaten. Eleştiriniz için gerçekten çok teşekkür ederim. :)