Kayıt Ol

İntiharın Anatomisi

Çevrimdışı M.K.Immortal

  • **
  • 290
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
İntiharın Anatomisi
« : 24 Kasım 2013, 09:22:58 »
     Kalın namlulu silah avucunu dolduruyordu. Silahın ucunu iyice şakağına bastırdı. Ölüm onu bekliyordu. Ona gitmenin en kısa yolunu bulmuştu. Gücün simgesi olan metal parçası onun kurtuluşu olacaktı.

     Saatlerce ağlamış olan gözleri kızarmıştı. Artık aklından hiçbir şey geçmiyordu. Nefes almayı bile unutmuştu. Birkaç dakika önce titreyen bedeni şimdi kaskatı kesilmişti. Donuk bakışlarını değiştirmeden tetiği çekti. Horozun ucu merminin arkasına çarpınca çıkan metal sesini duymuştu. Ardından gerçekleşen patlama, merminin namlu içinde hızla ilerlemesine neden oluyordu. Şakağına dayanmış tabanca nefes almak için ucundaki delikten dışarıya hava püskürttü. Sağ gözünde büyük bir basınç oluşturacak kadar şiddetli bir havaydı bu. Şakağını çatlatıp kafatasına göçertecek kadar büyük bir basınçtı hatta.

     Ama her şey bitmemişti. Mermi saçlarına vardığında önündeki kemik yığınını delerek, onun aklından neler geçtiğini görmek için beynine ilerliyordu. Hız kaybetmeden açtığı yolun duvarlarına, ardından gelen kemik parçaları saplanıyordu. Merminin gidişini gözleriyle takip edercesine göz bebekleri tersine dönmüştü. Ağzı istemsizce açılmıştı.

     Mermi tekrar kafatasına geldiğinde daha fazla hiddetlenmişti. İlk geldiği gibi nazik davranmadı. Büyük bir nefretle kafatasının solunu, şakağından elmacık kemiklerine kadar parçalamıştı ve dışarı hızla fırlamıştı. Arkasından onu takip eden beyin parçalarını çoktan geride bırakmıştı. Üzerindeki kan bile, bir anda sıyrılıp geride kalmıştı. Ardında ise havaya saçılan kemik ve kandamlacıklarını bırakmıştı. Onun beyninde gezindiği sürede gördüğü anılara olan nefreti yüzündendi bu aceleci tavrı ve hiddeti.

     Bütün bunlar saniyenin onda birinde yaşanmıştı. Ama bütün olanları tek tek hissetmiş ve yaşamıştı. Bu an onun için yıllar sürmüş gibiydi. Son nefesini vermemek için tuttuğu ciğerleri günlerdir çalışmıyordu sanki. Çektiği acının dinmesi için haykıramıyordu. Sadece yere devrilmek için bekledi. Pişmanlığını yaşadığı bu zaman içinde hayatın anlamını öğrenmişti. Ama etrafını saran karanlık onun pişmanlığını umursamıyordu.

     Artık çok geçti. Ölüm, ruhunu bedeninden yırtarcasına çekip almıştı. Ve onun yapabildiği tek şey, cansız şekilde yerde yatan bedenine gittikçe uzaklaşarak bakmak oldu. Bir şans daha diledi tam o andan itibaren sonsuza kadar. Fakat ne bir şans elde edebildi, ne de çektiği acılara bir son verebildi.

Çevrimdışı Gilderoy

  • ***
  • 416
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
    • Kuyutorman
Ynt: İntiharın Anatomisi
« Yanıtla #1 : 24 Kasım 2013, 20:48:16 »
Merhabalar. Uzun süre sonra Rıhtım'da bir hikayeye yorum yazıyorum. Daha doğrusu uzun süre sonra Rıhtım'da bir hikaye okuyorum. Evet, utandım ve pişman oldum biraz. Öncelikle hikayenin adı bir çekti beni sonra başladım okumaya. İlk satırdan itibaren oradaymışım gibi hissettirdi yazdıklarınız. Tabii şunu eklemekte de fayda var. Okumaya başladığım an arkaplanda Chopin'den Funeral March çalmaktaydı. Çok ilginç bir tesadüf olduğu bariz. :) O notaların verdiği ruh haliyle hikayenizi okudum ve açıkçası oldukça başarılı buldum. Bazı kısımlar gayet iyiydi. Özellikle merminin gidişatı bayağı ilginç geldi bana. Sanıyorum az yahut çok bir anatomi bilginiz var. Bu da iyi yönlerinden birisiydi.

Kurgu İskelesi'nde yazmışsınız bu demektir ki bir devam söz konusu? Eğer öyleyse olay nasıl gelişecek merak ediyorum. Kaleminize sağlık, kolay gelsin.
to see world in a grain of sand
and a heaven in a wild flower
hold infinity in the palm of your hand
and eternity in an hour
-William Blake

Çevrimdışı M.K.Immortal

  • **
  • 290
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: İntiharın Anatomisi
« Yanıtla #2 : 25 Kasım 2013, 06:44:51 »
Öncelikle okuduğunuz ve yorum yaptığınız için çok teşekkür ederim.

Okurken dinlediğiniz parça gerçekten çok iyi bir tesadüf olmuş :) Normalde bir seneden fazla oldu bu yazıyı yazalı. Aklımda "Ruh" konulu bir öykü yazmak var ve ondan önce bu yazımı biraz düzenleyip buraya eklemeyi uygun gördüm. İlerleyen zamanlarda o öykümü de bu başlık altına ekleyeceğim. Ama uzun uzadıya bir kurgu söz konusu değil elbette. Olay gelişimi konusunda biraz hayal kırıklığına uğratabilirim.

Uzun zaman sonra ilginizi çekecek bir öykü yazmışsam ne mutlu bana :) Yorumunuz için tekrar teşekkür ederim.

Çevrimdışı M.K.Immortal

  • **
  • 290
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: İntiharın Anatomisi
« Yanıtla #3 : 23 Aralık 2013, 00:52:41 »
     Çığlıkları sert rüzgarları getiriyordu. Gözyaşları yağmura karışıp yok olurken hiç kimse onun acısını göremiyordu. Yavaşça toprağın kalbine doğru ilerlerken tek düşündüğü geçmişteki hatalarıydı. Ölüm onun kurtuluşu olması gerekirken, ne acıdır ki öldüğü gün esirliğe mahkum kalmıştı.

     Kimsenin görmediği bileklerinden zincirlenmişti cesedine. Beyaz kefenin ardındaki soluk yüzüne dikmişti gözlerini. Ne kulağına fısıldayan sesi susturabiliyordu, ne de gözlerini ayıramadığı cesedinden uzaklaşabiliyordu. “Sana verilen emanete sahip çık” diye tekrarlıyordu ses, uzaktan gelen ağlama ve feryatlarla karışarak.

     Uzun yılların çilesine son vermek için intihar etmişti. Nereden bilebilirdi ki bunları yaşayacağını? Ölümden sonrasının kaçınılmaz olduğunu sadece öldükten sonra öğrenebilmişti. Ona verilen emanetti ölümlü bedeni. Ve Tanrı onu, ona verilen bedene ebediyen sahip çıkması için cezalandırmıştı.

     Zincirlerinden kurtulmak için savrulurken etrafta, cesedi soğuk zemine yatmıştı. Üzerine atılan her toprak parçası sırtını yarıp geçerken, ondan geriye kalanların üzerini kapatıyordu yavaşça. Her kürek sesiyle biraz daha kararıyordu Dünya. Işık onu yavaşça terk ederken boğuluyordu. Af diliyordu sürekli titreyen dudaklarını her açtığında. Bir şans daha istiyordu ona bu acıyı yaşatandan.

     Soğuk toprak alev alıp kavurmaya başlamıştı tenini. Onun için gözyaşı dökenlerin ağlamaları boğuk tonlarda geliyordu kulağına. Araf’ta sıkışıp kalmıştı ruhu. Ne Cennet’i görecekti bundan sonra, ne de suçlarının cezasını ödeyecek bir Cehennem olacaktı. Sadece gözlerini bir türlü ayıramadığı cesedinin yüzüyle yalnız kalacaktı sonsuza kadar.

     Üzerine atılan son toprak da kilidi olmuştu mahkumiyetinin. Yalvarışlarını duyan birileri olur umuduyla çığlıklar attı. Boğazı acıyordu her haykırışında. Gözleri yanıyordu akan her damla yaşla. Cesedinin kıpırdamasını hissedince aniden hareketsizce durdu, tüm sesler kesildiği anda. O da sustu ve gözlerini kocaman açarak baktı korkunç bedene. Önce gülümsedi zeminde yatan et yığını, en sert ifadesiyle. Ardından gözlerini açarak baktı feri sönmüş gözbebekleriyle. Sonra, sonsuza kadar duyacağı sözleri tekrarlamaya başladı ruhunun korkusuna aldırmadan.

     “Sana verilen emanete sahip çık!”

     “Sana verilen emanete sahip çık!”

     “Sana verilen emanete sahip çık!”