Kayıt Ol

Kargaların Gölgesindeki Korkuluk -Ryld Argith-

Çevrimdışı Ryld Argith

  • ****
  • 879
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Kargaların Gölgesindeki Korkuluk -Ryld Argith-
« : 10 Aralık 2012, 18:24:46 »
Bu yazdığım 3. öykü. Devamını getiremedim zamanım olmadı ama talep olursa neden olmasın :) Umarım beğenirsiniz. :) (Korkuluk temalı seçkiye hazırlıyordum ama yetiştiremeyince biraz değiştirip size sunmaya karar verdim :) )

                        Kargaların Gölgesindeki Korkuluk

Gurur on iki yaşında olabilirdi ama o gün tarlayı sürmeyi bitirdiğinde kollarının şimdiden kavis almaya başladığını gördüğünde de hiç şaşırmadı. Her gün bir önceki günden daha güçleniyordu, her gün bir öncekinden daha çok cesaretleniyordu, her gün eve dönerken Korkuluk’a bir adım daha yaklaşıyordu…

Sekiz sene önce gelmişti Korkuluk. Geldiği gibide Gurur’un kargalarını kaçırmıştı ve o günden beri Gurur kargalarını göremiyordu. Hepsi onun suçuydu. Babası da onu kurabiye almak için kente gittiği yolun tam ortasına dikmese olmazdı! Artık kurabiyenin tadını unutmuştu ama hala kent yoluna yaklaşmaya korkuyordu. Birden önünden siyah bir şey geçince korkudan çığlık attı ya da bunu denedi. Ama nefesini alamadığından sesi çıkmayınca hafifçe öksürdü ve önüne baktı. Bu Kızıl Kuyruk’tu onu tanıdı çünkü kuyruğuna kırmızı bir kurdele bağlamıştı. Bağlamıştı çünkü Kızıl Kuyruk onların lideriydi. Babası onun kargalarla arkadaşlık kurmasını hiçbir zaman onaylamamıştı ama ona her zaman Kızıl Kuyruk’u kendine örnek almasını istemişti. Kızıl Kuyruk asla bencillik etmez yemeği tüm çeteye eşit paylaştırırdı. Diğer çiftliklerin çocukları onlara taş attığında Kırık Pençe’yle arkadaşlarını korumak için çocuklara saldırırlardı. Kızıl Kuyruk asla onları yalnız bırakmazdı…

Birden bu düşünceyle kahkaha atmaya başladı. Acaba diğerleri neredeydi, Kızıl Kuyruk döndüyse hepsi dönmüş demekti. Hızlıca etrafına bakındı ama onları göremedi. Birden korktu yoksa başlarına bir şey mi gelmişti?

Kafasına erik düştüğünde çok şaşırdı çünkü etrafta hiç ağaç yoktu. Kafasını yukarı kaldırıp gökyüzüne baktığında çetenin geri kalanını gördü. O kadar sevinmişti ki bağırarak kahkaha atmadan edemedi. Kızıl Kuyruk’ta kahkahasında ona eşlik etti ama önce omzuna kondu. Çetenin geri kalan tüm üyeleri sanki provasını yapmışlar gibi önünde yarım daire oluşturacak şekilde dizildi. Gurur teker teker hepsiyle ilgilendi. Eve götürdüğü suyun küçük bir kısmıyla ayaklarını yıkadı, gözlerinin önüne üfleyip kaçan tozları çıkardı. Kanatlarına yapışmış pamukları ayıkladı. Anlaşılan hala Kehribar Teyze’yi sinirlendirmek için pamuk tarlasında uyuyorlardı. Onlara yemek yedirirken birden güneşin batmakta olduğunu fark etti ve oturduğu yerden hızlıca kalktı. Eve doğru koşmaya başlamadan önce kargaları onu takip ediyor mu diye bakmayı da ihmal etmedi. Beş karga bir ters ‘v’ oluşturmuş şekilde havada süzülüyorlardı. O kadar harika bir görüntüydü ki bu Gurur arkasını tamamen dönüp birkaç saniye bakmadan edemedi. Yolu yarılamışlardı bir süre sonra yolda karanlık bir leke şeklinde Korkuluk göründü. Tüm kargalar çığlık atmaya başladı. Gururun korkudan ayakta duramayıp dizlerinin üstüne çöktü. Elleri titriyordu, nefesi hıçkırıklarla bölünüyor gözlerinin sulanmasından önünü bulanık görüyordu. Nasıl böyle bir hata yapabildim diye düşündü zaten cevapta çok uzakta değildi. Karga Çetesini görünce o kadar mutlu olmuştu ki eve giderken Korkuluk’un etrafından dolaşmayı unutmuş ve doğrudan üzerine koşmuştu.

Gece ilerliyordu daha önce Korkuluğun yanından bu mesafeden geçmişti ama kargaları bunu yapamazdı. Kırık Pençe bile çığlık atıp gitmek istediğini söylüyordu. Gurur ilk defa Kırık Pençe’yi korkarken gördü. Yavaşça geri sürünmeye başladı, belki yüz metre geri dönüp Korkuluk’un görüş hizasına girmeden yarım daire çizerek eve ulaşabilirdi. Kafasını kaldırıp aya baktı.

Ay neredeyse tepesindeydi zaten çok geç kalmıştı. Şimdi durmadan eve koşarsa belki eve zamanında yetişebilirdi ama kargalar gelemezdi! Onları geride bırakamazdı, bir daha bulamayabilirdi.

Ağlamaya başladı gözyaşları yere birbiri ardına damlıyordu. Çetedeki iki dişi kargadan duygusal olanı Âşık yanına kondu. Gözyaşlarından birine gagasının ucuyla dokundu. Dokunduğu şeyin ne olduğunu daha yeni fark etmişçesine mutsuz bir şekilde öttü. Gurur Âşık’a baktı. Âşık sanki onun ağlamasını istemiyormuşçasına gözlerine baktı. Sonra gelip omzuna kondu ve kafasını yanağına sürtüp sevimli bir sesle öttü. Arkadan sert bir gaklama duyuldu. Gurur dönüp baktığında Kırık Pençenin ona sert bir ifadeyle bakıp kanatlarından biriyle evin bulunduğu yönü işaret ediyordu. Gurur anlamamışçasına Kırık Pençe’ye baktı. Ardından Kızıl Kuyruk başını yukarı kaldırdı. Gurur neye baktığını anlayınca demek istediklerinin farkına vardı. Ayın gökyüzünün tepesine çıkmasına en fazla sekiz dakika vardı. Son sürat koşarsa yetişebilirdi. Ayağa kalktı üstündeki tozları silkeleyip son sürat koşmaya başladı. Çok kısa bir süre sonra arkasından kanat sesleri gelmediğini fark etti ve arkasını dönüp kargalarına baktı. Kargalar onun durduğunu görünce aynı anda ötmeye başladılar. Kızıl Kuyruk sert bir baş hareketiyle gitmesini söyledi. Aralarında bu sessiz diyalog geçerken çetenin diğer dört üyesi uyuyacaklarını belli etmek için sıkışık bir hale gelip bacaklarını toplayıp oturdular. Gurur onların onu geri dönene kadar bekleyeceğini anlayınca gülümsedi.

Eve vardığında annesi bahçeyi toparlamış kapıyı kapamak üzereydi. Onla sinirli görünen bir yüz ifadesiyle konuşmaya başladı.

—Yine geç kaldın! Beni meraktan delirtecek misin sen!
—Özür dilerim anne havanın karardığını fark ettiğim gibi koşarak geldim.
—Tamam, geç bakalım haylaz bu gün sevdiğin çorbadan yaptım.

Gurur zaten çorbanın kokusunu aldığı gibi içeri daldığından annesinin son olarak ne dediğini duymamıştı. Masada babası oturmuş ona geç kaldığı için azarlar bir ifadeyle bakıyordu. Gurur bakışlarını kaçırdı. Sonuçta o babasıydı ve Türk kültüründe baba oğul ilişkisi çok özeldi. Babası sinirli bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

—Geç kalmasan şaşardım!
—Özür dilerim baba bir daha olmayacak.
—Gel otur bakalım karşıma şöyle.

Gurur otururken tüylerinin diken diken oldu. Babasının sesinin aniden incelmesi ve yüzünün hüzünlü bir ifade alması onu şaşırtmıştı.

—Oğlum, kuşlarını mı arıyordun yine?
—Hayır, baba, bu sefer onlar beni buldu.
—Gurur onlardan uzak dur. Kargalar pis, kötü ve nankör hayvanlardır.
—Nerden biliyorsun baba onlar benim dostlarım!
—Onlar karanlık ve korkunç birer kuş sadece evlat.
—Neden! Tüyleri siyah diye korkunç oluyorlarsa bilmelisin ki baba senin dışarı diktiğin ucube siyah olmayabilir ama daha korkunç!

Babası masanın kenarını öyle sıkmıştı ki eklem yerleri bembeyaz olmuştu. Gurur ancak o zaman sınırı aştığını far etti ama çok geç kalmıştı. Babası elini masaya öyle bir indirdi ki havaya sıçrayan kıymıklardan bazıları Gururun koluna battı. Ama Gurur tepki veremeyecek kadar korkmuştu. Babası konuşmaya başlayınca sinmeden edemedi.

—Bir daha geç kalırsan kentteki tüm kedileri peşime takıp küçük kuşlarını kedilere yem yaparım!

Gurur kontrolünü kaybetmişti. Kollarını o kadar çok sıkıp gevşetiyordu ki kıymıklar diplerine kadar koluna gömüldü. Ağlayarak odasına gitmeden önce düşündüğü yek şey vardı: Acaba babası bunu yapabilir miydi?

Bundan sonra Gurur’un tarlayı sürmeyi bitirdiği için en az bir hafta işi yoktu.

Ertesi sabah evdeki herkesten önce kalktı. Ve eve dört buçuk kilometre uzakta olan derenin yolunu tuttu. Derenin suyu buz gibiydi ama biraz yüzmek düşüncelerini berraklaştırmış, üstündeki uyku halini kaldırmıştı. Kargalarının yanına gidemezdi en azından onları korumanın bir yolunu bulana kadar…

Kargaları koruyacak bir kafes yapamazdı çünkü Kırık Pençe buna kesin karşı çıkardı. Ama onları kendiside koruyamazdı. Her gün onların yanına gitmeye kalkarsa üç güne kalmaz yine geç kalırdı. Tüm gün bir sürü başka yol düşündüğünde sonunda sızlanarak aslında tek bir seçeneğin mantıklı olduğunu fark etti: Onları kendisi korumalıydı. Kendi kendine bunu nasıl yapabileceğini düşünürken güneşin batmakta olduğunu gördü. Hemen toparlanıp eve döndü. Yemeğin brokoli olduğunu görünce yüzünü buruşturarak direk odasına geçti. Uyumaya çalışıyordu ama yapması gereken şeyi bir türlü kafasından atamıyordu. Onları korumak zorundaydı!

Sonraki sabah yüzerken aklında birbirinden farklı silahlar sırayla geçiyordu. Sonunda çok geç olmadan bir karar vermek zorunda olduğunu far etti ve seçimini tek elli kılıç yönünde kullandı. Ama silah yanıtına cevap bulmasının sevinci yerini başka bir soru aldı. Kılıç alacak parayı nereden bulacaktı. Bu soru aklını kurcalarken dereden çıktı. Kurulanırken ağaca dolanmış bir üzüm salkımı çarptı gözüne. Hemen kalktı ve çantasını üzümle ağzına kadar doldurana kadar salkım üstüne salkım kopardı. Hızlı Kardeşler’in en sevdiği meyveydi üzüm. Artık kargaları görme zamanı gelmişti…

Onları bıraktığı yerde bulunca hiç şaşırmadı. Onları gördüğünde Kırık Pençe yakaladığı fareden dolayı ayağına bulaşmış kanı yemeye çalışıyor. Hızlı Kardeşler her zamanki gibi birbirleriyle yarışıyorlardı. Kızıl Kuyruk ile Âşık’ta onların altlarına oturmuş uyuyorlardı. Tahmin ettiği gibi onu ilk fark eden her zaman tetikte olan Kırık Pençe olmuştu. Kırık Pençenin tek bir sert ötüşüyle tüm kargalar yaptıkları şeyi bırakıp neden bağırdın Kırık Pençe’ye baktılar. Sonra Gurur’un geldiğini görünce hepsi ötmeye başladı. Gurur önce oturmak bir örtü çıkarttı. Oturduktan sonra çantasındaki üzümleri boşalttı. Sonra çantasının dibinde annesi öğle yemeğine gelmezse diye üç tane mısır koyduğunu görünce küçük bir sevinç nidası attı. Kargalar önlerindeki yemeği görmelerine rağmen yemek için hiçbir harekette bulunmuyorlardı. Çünkü biliyorlardı: Gurur onlar için her zaman en iyisini bilirdi ve o uygun zaman olunca yemelerine izin verecekti.

Gurur arkadaşlarını yeniden görmenin mutluluğu içinde yemeği hazırlamaya başladı önce toprağa her karga başına 2 tane düşecek şekilde on tane oyuk açtı. Sonra salkımdaki üzüm tanelerini teker teker ayıkladı ve elleri arasında hafifçe ezdi ki yemesi kolay olsun. Bunun ardından da mısırların her birini ikiye böldü ve altı tanenin biri hariç hepsinin tanelerini ayıkladı. Bunları eşit şekilde açtığı oyuklara paylaştırdı. Kargalar yiyebileceklerini anlatan bir işaret yaptıktan sonra hepsini sırayla sevdi. Geriye kalan mısır yarımını da kendisi yedikten sonra su kesesindeki suyu kargalara ve kendine paylaştırıp içtikten sonra üzülerek kargalarla konuşmaya başladı:

—Şimdi gitmek zorundayım çocuklar… Ama söz veriyorum geri döneceğim.

Gözlerinden yaşlar süzülürken mırıldanarak ekledi: ‘ Ve bir daha asla sizi terk etmeyeceğim dostlarım…’
Eve koşmaya başladı. Hava kararmamıştı ama çabuk gitmek istiyordu. Yarın para kazanmalıydı.

                                              ******************
Sekiz senedir bu kadar yaklaşmamıştı Korkuluk’a ama dört sene boyunca da kente gitmek için bu kadar geçerli bir sebebi olmamıştı Gurur’un. Her attığı adım öncekine göre daha küçüktü. Her aldığı nefes öncekinden daha hırıltılıydı. Birkaç adım sonra ayağını yerden kaldıramaz hale geldi. Ayaklarını sürüyerek ilerliyordu. Yerden çıkan sesler bile dikkatini dağıtamıyordu. Sağ tarafına bakmamaya çalıştı çünkü yolu yarılamış ve korkuluk şu anda sağında ve otuz metre uzaktaydı sadece! Yanından geçmekte bir kedi onun geldiği tarafa doğru gidince Gurur’un aklını korkunç düşünceler doldurdu. Gözünün önüne kediler tarafından yenen karga cesetleri geldi. Aniden kendini kaybederek çığlık atmaya ve ileri doğru var gücüyle koşmaya başladı. Korkuluğu arkasında bırakalı iki dakika bile olmamıştı ki önündeki taşa takılıp yuvarlandı.

Gurur sinir krizinin eşiğindeydi. Hem kadere hem hayata hem taşa hem de kargalarına zarar verebilecek dünyadaki tüm kedilere küfretmeye başladı. Yerleri yumrukluyor, çığlık atıyordu. Sakinleştikten sonra yoluna devam etmesi gerektiğine kara verdi ve hızlıca ayağı kalkıp yola koyuldu. Kente geldiğinde insanların sekiz senede ne kadar çok şey yapabildiklerini görünce gözlerine inanamadı. Kentin içinde ilerlerken güneşin ne kadar yükseldiğini görmek için kafasını kaldırdığında uzun bir ıslık çaldı. Kente girene kadar sadece kentin giriş kapısına odaklanmış. Güneşin önünde gümüş bir parıltı gördüğünde bunu sadece bir yanılsama olarak algılamıştı. Ama şimdi görüyordu ki o ’Gümüş Parıltı’ otuz metre yüksekliğe ve tarlalarının arsasına oranladığında iki buçuk kilometrelikte bir alana sahip kocaman bir kaleydi. Kale düz beyaz mermerdi ama duvarlarından iki tanesinde kırmızı karanfil resmi vardı. Yaklaşık on beş dakika hayranlıkla Kaleye baktıktan sonra babasının sofra da bazen bir krallıktan söz ettiğini hatırladı. Krallıkla ilgili merakını hala giderememiş olmasına rağmen kafasını hızlıca iki yana salladı ve yanından geçmeye çalışan yaşlı adama gideceği yeri sordu:

—Demirci Burrt’un dükkânını nerede bulabilirim acaba?
—Demirci Burrt iki sene önce kraliyet demirciliğine getirildi. Senin gibi birinin alabileceği kadar ucuz şeyler satmadığına emin olabilirsin.
—Ona ben karar veririm amca.
—Peki, senle hiç uğraşamam, işim var. Şimdi Kalenin surlarına kadar gidiyorsun. Sonra sola dönüp Kale muhafızlarını görene kadar ilerlemene devam et. Seni içeri alırlarsa şanslısın demektir.

Gurur Burrt’un onu içeri alacağından emin bir halde yola koyuldu…
"Ben neysem oyum Regene. Sen nasıl ışığın bir parçasıysan, ben de karanlığın bir parçasıyım. Bence biri diğerinden daha iyi veya daha kötü değil"
Kara Dalamar

Çevrimdışı vangoghspoison

  • **
  • 79
  • Rom: 2
  • I'm everything. My spirit talks.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kargaların Gölgesindeki Korkuluk -Ryld Argith-
« Yanıtla #1 : 11 Aralık 2012, 05:59:26 »
Bir iki yazım ve noktalama hatasının ikinci okumada halledileceğini düşünüyorum. Karakter isimlerini çok sevdim. Kargaları sevdiğimden keyifle okudum. Demirci Burrt'u öyküdeki diğer karakterlerle aynı yere oturtamadım. Kraliyet civarına yaklaşıldığı için isimlerin değişmesi normal olmalı diye düşündüm sadece; ancak ona da diğerleri gibi bir isim aradım ister istemez. Benim için akıcı, fiziksel betimlemelerle çok daha hoş bir öyküye dönüşecek bir anlatımdı.

Eline, aklına, hayal gücüne sağlık. :)

Çevrimdışı Ryld Argith

  • ****
  • 879
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kargaların Gölgesindeki Korkuluk -Ryld Argith-
« Yanıtla #2 : 11 Aralık 2012, 18:39:00 »
Çok teşekkürler Pelin (Doğru ismi söyledim değil mi ? ), beğendiğine çok sevindim :)

Burrt'un ismi biraz garip kaçmış evet. Yeni bir isim bulmaya çalışacağım :)
"Ben neysem oyum Regene. Sen nasıl ışığın bir parçasıysan, ben de karanlığın bir parçasıyım. Bence biri diğerinden daha iyi veya daha kötü değil"
Kara Dalamar

Çevrimdışı vangoghspoison

  • **
  • 79
  • Rom: 2
  • I'm everything. My spirit talks.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kargaların Gölgesindeki Korkuluk -Ryld Argith-
« Yanıtla #3 : 11 Aralık 2012, 19:37:32 »
Evet doğru söyledin. :) Rica ederim ayrıca, keyifli yazmalar olsun. :) Ne bulacaksın meraktayım.

Çevrimdışı HighLord

  • **
  • 244
  • Rom: 5
  • Dragonborn
    • Profili Görüntüle
    • Kotalılar Vakfı
Ynt: Kargaların Gölgesindeki Korkuluk -Ryld Argith-
« Yanıtla #4 : 02 Ocak 2013, 22:15:32 »
İşe en sevmediğin yerden başlıyorum Şahin. :) Diyalog. Mesela ;

—Yine geç kaldın! Beni meraktan delirtecek misin sen!
—Özür dilerim anne havanın karardığını fark ettiğim gibi koşarak geldim.
—Tamam, geç bakalım haylaz bu gün sevdiğin çorbadan yaptım.

Burada anne pek çabuk ikna oluyor. Bu da gerçekçiliği biraz baltalamış. Ben derim ki burada tartışma biraz uzun sürmeliydi ve anne bundan sonra ikna olmalıydı.

Betimlemelerinde gelişim görüyorum. Bunu daha da geliştirmen olayları kafamızda daha iyi canlandırmamızı ve dolayısıyla daha da iyi anlamamızı sağlayacaktır. Ancak Gurur'un da en azından yüz betimlemesine birazcık da olda verseydin onu çok daha iyi tanıyabilirdik diye de düşünmeden edemiyorum.

Bir kaç anlatım bozukluğu gözüme çarptı fakat bu önemli değil. Daha çok okudukça bu tür sorunlar yavaşça ortadan kalkacaktır.

Bir kaç yerde olaylar hızlıca geçiştirilmiş. Dolayısıyla takip etmekte zorlandım. Şu cümle gibi yapmışsın : ''Ayaklarını yıkadı. Eve gitti. '' Olaylar daha yavaş gelişmeli. Şu cümlenin arası biraz daha doldurulmalı diye düşünüyorum.

Bunların dışında merak ettiren bir konuyla birlikte hikayeyi sürüklemeyi başarmışsın. Diğer bölümü de merakla bekliyorum. Kalemine sağlık. :)

Çevrimdışı Ryld Argith

  • ****
  • 879
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kargaların Gölgesindeki Korkuluk -Ryld Argith-
« Yanıtla #5 : 02 Ocak 2013, 22:29:28 »
Çok teşekkürler Selim Abi :) Diyalog konusunu bu aralar pek geliştirebileceğimi sanmıyorum :( Çünkü programıma göre en az 1 ay Tolkienin en ağırlarını okuyacağım. Ve kitaplarda diyalog yok! :D Ama Abi söz bu sorunumu çözeceğim ve çözdüğüm şekilde yazdığım ilk hikayenin başına Selim Abi ithafen yazacağım :)
"Ben neysem oyum Regene. Sen nasıl ışığın bir parçasıysan, ben de karanlığın bir parçasıyım. Bence biri diğerinden daha iyi veya daha kötü değil"
Kara Dalamar