Kayıt Ol

Yürüyenler

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Yürüyenler
« : 16 Ağustos 2011, 16:10:12 »
Çıkmaz sokağın sonuna geldiklerinde kendilerini karşılayan tuğla duvara lanetler yağdırıp, bir umut bir kaçış yeri aradılar beyhude. ne sağlarında ne sollarında gidebilecekleri bir yer, ne bir kapı nede bir mazgal vardı. tuğla duvar tırmanabileceklerinden hayli yüksekti, belki vakitleri olsa imece usulü kendilerini bu lanet duvarın öte tarafına atabilirlerdi ama o kadar vakitleri yoktu.

''lanet olsun, lanet olsun !!! ''  hem ağlıyor hem lanet ediyordu rebecca. kir ve kana bulanmış yüzünden süzülen gözyaşları yüzünde kıvrımlar oluşturuyordu. umutları tükenmiş gibiydi, keza, kalabalık bir grubun koşarken çıkardıkları ayak sesleri an be an daha net kulaklarına çalınmaya başlamıştı. söz birliği etmişlercesine diz çöktü ikisi birden.  ayak seslerine artık, insanın içini ürperten, dehşete düşüren hayvani çığlıklar, homurtular karışıyor,bomboş şehrin semalarında yankılanan bu sesler adeta duvarlardan sekip, her birinin kulaklarından zorla girip beyinlerine çivi gibi saplanıyordu.

belindeki glock u çıkarıp, şarjörü kontrol etti Franco. Bildiği kadarıyla hiç mermi yakmamıştı bu şarjörden. Biri namluda olmak üzere 18 mermisi var demekti. Acaba diye düşündü, kendilerini bu cehennemden şimdilik kurtarmaya yeter miydi? hiç ıskalamadan 18 atış !!!  ama saymaya vakti olmamıştı peşlerinden gelen grubu. muhtemelen çok daha kalabalıktılar. Bir anda karar verdi. götürebildiği kadarını yanında götürecek, kalan son iki mermiyi de, kendileri için harcayacaktı. hatta hemen şimdi, rebecca yı bu zulümden kurtarıp, son mermisi kalıncaya dek savaşmayı düşündü. sonra vaz geçti. yaşamak umudu baskın gelmişti. son ana kadar beklemeliydi.

Rebecca nın hıçkırıklarını artık duyamadığını farkettiğinde sıyrıldı bu düşüncelerden. Kafasını çevirip kıza baktı, tarifsiz bir korkuyla tarifsiz bir şekil almış kirli ve kanlı yüzünü gördü rebecca nın. ardından yuvalarında fırlamak üzere olan gözleriyle çakıştı gözleri. ters istikamete baktığında, az önce girdikleri çıkmaz sokağın en başında ufak ufak büyümekte olan kalabalığı farketti. Glock elinden düşecek gibi oldu, rebecca  adeta duvarla bütünleşmiş, ne yaptığını bilmez biçimde, duvarın içinden geçmeye çalışır gibi görünüyordu. az önce uzaklardan gelen o ayak sesleri ve çığlık şu an duyulmuyordu, derin bir sessizlik kaplamıştı her yeri yada onlar yaşadıkları korku ve adrenalin patlamasından ötürü hiç birşey duymuyorlardı. yeri göğü inleten bir çığlıkla birlikte, o ürkütücü ayak sesleri çok daha net biçimde çakıldı beyinlerine. onlarca çıldırmış insanımsı, çığlıklar atarak, bağırıp çağırarak, tarif edemeyecekleri sesler çıkartarak üzerlerine koşuyordu. onları durduracak hiç bir şey yoktu. zaten duracak gibi de görünmüyorlardı. silahını kalabalığın üzerine doğrultup, ardı ardına tetiğe bastı. içinden mermileri sayıyordu. 1...2...3...4. mermiler etkisiz gibi görünüyordu. 30-40 metre kaç saniye koşabilirdi ki bu yaratıklar? 5-6 saniye? belki biraz daha uzun. işte hepsi o kadardı kalan ömürleri. umutsuzca silahı indirdi, gözlerini kapadı, olacaklara kendini hazırlıyordu. cesaret edememişti ne kendini, ne de kızını vurmaya. kaderlerine razı olacaklardı.

Yaratıklardan yayılan pis koku burun deliklerinden beynine ulaştığında, gözlerini açtı. salya ve kan saçarak üzerine koşan en öndeki insanımsıyla göz göze geldi adeta. üzerinden silindir gibi geçip gidecekmişçesine hışımla koşuyordu yaratık. donmuş kalmıştı gözlerini bile kırpamıyor, vücudunu hissetmiyordu adeta.korkunç sona bir kaç metre kalmıştı ki, tüm o çığlık ve homurtuları bastıran bir ses tüm düşüncelerinden sıyrılmasına sebep oldu. az önce üzerine gelen yaratık kafasının yarısı parçalanmış şekilde 2 adım önünde yatıyordu. hemen arkasında başka bir ceset ve onun arkasında bir başkası daha. üzerlerine doğru delicesine koşan kalabalık teker teker yere yuvarlanırken, ne olup bittiğine anlam vermeye çalışıyordu. bir an kendini yerde buldu. rebecca onu ayağından çekip yere düşmesine neden olmuştu. elleriyle başlarını korurken, cenin pozisyonunda ne olup biteceğini merak bile edemeden öylesine yerde yatıyordu şimdi iki kişi. tüm çığlık ve homurtuların arasında başka seslerde işitmeye başlamışlardı artık. silah sesi !!

kah seri halde ateşlenmiş bir tüfek kah, küçük çaplı bir top patlamısını andıran başka bir ses. başını hafifçe kaldırıp olana bitene anlam vermek isteğinden, üzerine düşen vücutsuz bir baş sebebiyle vaz geçmişti franco. başını daha beter sıkıştırdı kollarının arasına, insanoğlunun kendini en güvende hissettiği cenin pozisyonunu daha bir sıkı aldı. ara ara başını sıkıca sıkıştıran kollarının arasından önünde cereyan eden korkunç olaya göz atıyordu. her silah sesinden sonra etrafa saçılan insan parçaları, fıskiye misali göğe fışkıran kan daha fazla bakmasına mani oluyor, hemen kollarını biraz daha sıkıca kapatarak dua ediyordu. metalin insan vücuduna girdiğinde çıkardığı sesle, kemiğe denk geldiğinde çıkardığı sesi ayırt edebiliyordu artık. çığlıklar yavaş yavaş uzaklaşmaya başladığında, yerlerinden kalkabilecek cesareti henüz bulamamışlardı. ayak sesleri ve çığlıklar azalarak yok oldu...

ikisi de nerdeyse aynı anda doğruldular, oturuma pozisyonunda önlerinde ufak çaplı bir tepecik halini almış ceset yığınına bakıyorlardı. ne olmuştu? rüya mı görüyorlardı anlam vermiyordu hiç biri. ölmeyi beklerken, hayattaydılar ama nasıl? yoksa ölmüşmüydüler? herbiri aynı şeyi düşünüyordu şimdi. düşüncelerinden sıyrılmalarına, ceset yığınının üzerine vuran bir silüet ardımcı oldu. bunun bir insan gölgesi olduğunu anlamaları, az önce kendilerini ölüme mahkum eden, aşamadıkları  duvarın üstündenden önlerine atlayan biri sebep olmuştu. irkildiler, refleksleri çok hızlı işledi ve kendilerini bir anda duvarın köşesinde birbirlerine sarılmış vaziyette buldular.

Artık hiçbir şeyi idrak edemiyorlardı. o adamın kim olduğu da mühim değildi. kısa süre içinde yaşadıkları büyük şoklar adeta beyinlerini dondurmuş, aptallaştırmıştı onları. Franco kendilerini farketmemiş gibi görünen adamı izliyordu şimdi. adam sanki onlar orda yokmuşçasına, ceset yığının içine girmiş, kaybettiği birşeyi arıyor gibiydi. kah cesetleri tekmeliyor, kah yuvarlıyor, birbiri üzerine düşmüş cesetleri yuvarlayıp yer açmak istiyor gibiydi. az sonra neden böyle yaptığını anladı. cesetlerden birinin kolundan bir saat, diğerinin boynundan da altın olduğunu düşündüğü bir kolyeyi alıp, bu yaptığı çok normalmiş gibi gayet rahat biçimde cebine doldurmuştu. aramaları halen devam ediyordu. cesetlere dokunan bu adam onu bir kez daha hayret içinde bırakmıştı. bildiklerine göre, değil cesetlere dokunmak fazla yakşalmak bile tehlikeliydi. virüs, hava yoluyla bile bulaşabiliyordu. aslında bu çok düşük bir ihtimaldi ama yine de böyle bir tehdit mevcuttu.  adamın bunları umursamadığı gayet açıktı.

Birden kendini ve kızını tehdit altında hissetti Franco. Elinde tanıdık bir soğukluk hissetti. Glock hala elindeydi. usulca adama doğrulttu silahı ve ''kıpırdama'' dedi. sesi titriyordu. hiç tehditkar bir cümle olmamıştı. Sesi daha çok ağlamak üzere olan bir ilkokul çocuğunun sesini andırıyordu. zaten adam hiç oralı olmamıştı. belki de duymamıştı.

''kıpırdama'' dedi tekrar. sesi bu sefer daha tok ve daha az titrek çıkmıştı. Hemen faydasını gördü akabinde.

'' böyle mi teşekkür ediyorsun ?''

konuşabildiğine göre gerçek bir insan diye düşündü. içi ferahlamıştı biraz. uzun zamandır kızı hariç gerçek bir insanla karşılaşmamıştı. karşılaştıkları da çok uzun ömürlü olmamıştı.

''şey'' diyebildi sadece. ''teşekkür ederim ikimiz adına da hayatımızı kurtardınız''

'' nerden biliyorsun kurtardığımı ? belki az sonra seni öldürürüm. elinde ki glock gayet davetkar. sanırım onu bana vermek istemeyeceksindir. o yüzden seni öldürebilirim.''

'' yooo'' dedi franco.
'' alabilirsin, zaten kullanmayı pek beceremiyorum, hatta al, sana bir teşekkür hediyesi vermiş olurum''

'' hediye kabul etmiyorum.''

Franco adamdan korkmaya başlamıştı. sert ve ezici konuşuyordu adam. uzlaşmaz, tehlikeli bir tipti. ve hala franco nun yüzüne bile bakmamış, ölü soygunculuğuna devam ediyordu.

'' başka verecek bişeyimiz yok'' diyebildi.

bu sözün ardından adam meşgul olduğu ölüyü rahat bırakıp,  usulca ayağa kalktı ve franco ya döndü.
o an adamın heybetli duruşu karşısında, korkusu iki katına çıkmıştı Franco nun.

uzun boylu, iri cüsseli sayılabilecek siyah saçlı, teni yer yer kan lekeleri yer yer morluk ve yaralarla kaplı bu adamın, koltuk altlarından magnumların sallandığını farketti. sol bacağına bağlı bir başka silah, sağ bacağında büyükçe bir bıçak, göğsünde şarjörler, bir kaç el bombası ve sırtına çapraz astığı bir m-16 sı olan adamın askeri kamuflajlı pantolonu yer yer kan lekeleriyle bezenmişti. Sivri ve kemikli yüzü bir kaç ufak çizikle daha da ürpertici bir hal almıştı. is kan ve kirle yoğrulmuş alnının hemen altında iki tane simsiyah göz ve çatık kaşlar uzanıyordu. şimdi gözlerini franco ya dikmiş öylece bakıyordu adam.

Franco da aynı şekilde karşılık vermek istedi ama , adamın delici bakışları karşısında hiç şansı yoktu. gözlerini kaçırdı, hala yerde olduğunu farketti, duvardan destek alarak yavaşça doğruldu. pantolonunu eliyle silkmeye çalıştı, sanki geri kalan elbiseleri çok temiz sadece pantolonu kirliymişçesine. adamın karşısında ezildikçe anlamsız hareketler yapıyordu, bu da onlardan biriydi. şimdi bu iri adamla arasında yarım metre ya vardı ya yoktu, elini uzattı, sevecen bir tavırdı bu tehdit içermiyordu, zaten bu adamı tehdit edebileceğini hiç sanmıyordu. eli kısa bir süre havada kaldıktan sonra, iri adam da aynı şekilde karşılık verdi. elleri bir süre tokalaşır vaziyette havada kaldı.

'' Franco'' dedi.  '' Mario Franco''

adam ismini söylemedi, '' memnun oldum'' demekle yetindi.

'' bu da kızım Rebecca'' diye ekledi Franco. ''Tekrar teşekkür ederim hayatımızı kurtardınız''. ve namlusundan kavradığı glock un kabzasını adama doğru uzattı.

'' sizde kalsın'' dedi adam. '' lazım olacak''....






'

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yürüyenler
« Yanıtla #1 : 16 Ağustos 2011, 16:29:29 »
selam arkadaşlar, daha önce sandık isimli hikayemin bir bölümünü foruma eklemiştim ama laptop um çalınınca tüm emeğim boşa gitti. hevesim kaçtı yeniden yazmak istemedim o hikayeyi. şimdi başka bir hikaye ile burdayım. bildiğiniz zombi hikayesi gibi geleblir ama değil. bunlar zaten zombi değil. ilerleyen bölümlerde ne olduklarını anlayacaksınız. biraz karmaşık bir kurgu olacak, sık sık flasback yapacağım. aksiyon dolubir macera olarak kurguladım henüz sonunu bulamadım ama onu da getireceğim. yani biraz uzun olacak o bakımdan sonu gelmedi.

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yürüyenler
« Yanıtla #2 : 16 Ağustos 2011, 19:19:02 »
İtiraz etmeden acemice beline yerleştirdi silahı franco. Kızına doğru birkaç adım attı, ağlamaktan bitap düşmüş kızcağız hala şoku üzerinden atamamıştı. Sıkıca sarıldı babasına, başını babasının göğsüne gömüp, hıçkırıklarını içine hapsetmeye çalıştı.

‘’ Marin ‘’ dedi adam.  ‘’ ismim Marin’’

Bu beklenmedik cümle ile tanışma faslı sona eriyordu.
‘’ neyin peşindesiniz’’ diye ekledi adam. Bu sert soru karşısında tereddüte düştü Franco. Vereceği cevap, az önceki huysuz tekinsiz adamı geri getirebilirdi.

‘’biz biz’’ diye üst üste kekeledi. Ağzından çıkacak her kelimeye özen göstermeliydi.  ‘’ kızımla beraber güvenli bir yer arıyorduk’’

Alaylı biçimde gülümsedi Marin. Gülümsemesi bile fazlaca soğuktu ve yakışmıyordu kemikli yüzüne.
‘’ güvenli yer’’ dedi.   ‘’ güvenli bir yer yok’’ diye ekledi. Eğildi, önünde yatmakta yatmakta olan ve karnı parçalanmış cesedin midesinden bir cisim çıkarıp pantolonuna sürerek temizledi. Franco nun ve rebeca nın midesi kalktı. Kız kusacak gibi oldu ama başaramadı.

Temizlediği cismi güneşe doğru tutup kısaca inceledi. ‘’ adi herifler her şeyi yiyorlar’’
Cesedin midesinden aldığı cisim altın bir yüzüktü, bir kere daha midesi nin bulandığını hissetti rebecca ama yine kusmadı. Bu arada yüzüğü çoktan cebe indirmiş, diğer cesetlerin arasına doğru, ayağının altında kalan cesetlere aldırmadan, çiğneyerek yürüyordu marin.

‘’ ne topluyorsun’’ diye sordu Franco. Yanıt alamadı. Altın topladığını biliyordu aslında ama bu sama soruyu yine de sormak istemişti. Adamla muhabbet kurmaya çalışıyordu. Marin aniden franco ya döndü ve ;

‘’ asıl siz neyin peşindesiniz’’ dedi. Sesi yine tehditkardı. Franco  panik bir sesle ‘’ hiç bir şey ‘’ diyebildi. ‘’ dediğim gibi, sadece güvenli bir yer arıyorduk’’

‘’ en güvenli yer hayatta kaldığın yer’’ dedi marin.  ‘’ şu an hayattasın ohalde burası güvenli ama 5 dakika sonra kolun şunlardan birinin ağzında sallanıyor olabilir, o halde burası güvenli değil ‘’ dedi cesetlerden birini işaret ederek.

‘’ ne yapmamızı önerirsiniz’’ diye sordu franco.

‘’ hayatta kalmayı öğrenin. Sizden bir şey istediğim yok, hayatta kalmnız sizin yararınıza benim bi çıkarım yok’’ diye ekledi. Sesi yine alaycı ve küçümserdi.

‘’ biz de bunu yapmaya çalışıyoruz’’ dedi franco. Sesi biraz hiddetli çıkmıştı. Adamın delici bakışları yine franco ya kilitlenmişti. Franco yaptığı hatayı çabuk anlamıştı ancak durumu toparlamasına fırsat vermeden üzerine doğru gelmeye başlamıştı marin.
Bir çırpıda franco yu yakasından kavradığı gibi kendine çekti. Franco titremeye başlamıştı.

‘’ az önce sizin yüzünüzden yüzlerce mermi harcadım, buralarda en değerli şey ne biliyor musun? Mermi. Evet mermi’’ ses tonu giderek yükseliyordu. Şu topladığım şeyler ne biliyor musun? Mermi yapımında kullanabileceğimiz metaller. Çok yakında mermilerimiz tükendiğinde onlara ihtiyacımız olacak, sizin gibi gerizekalı iki insanı kurtarmak için onlarcasını feda ediyoruz, buna değip değmeyeceğinizden bile şüpheliyim’’

Duydukları kanını dondurmuştu franco nun, insan hayatından daha m değerlydi mermiler. Nihayetinde insan hayatı kurtarmak için kullanmıyor muydu zaten?
Marin aniden bıraktı franco yu ve sertçe itti. Franco itmenin etkisiyle 4-5 adım geri gidip yere yuvarlandı. Bu harekete bi anlam vermek zor değildi, sinirlenmişti marin ancak gerçek bu değildi. Az önce kıyımdan geçirdiği insanımsılardan biri kendine gelmiş ve marin i bacağından yakalamıştı. Marin franco yu tehlikeli mesafenin dışına itip belki de bir kere daha hayatını kurtarmıştı. Rebecca nın çığlıklarına Franco nun bağırışları eklenmişti şimdi. Az önce yerde yatmakta olan ‘’ ceset’’ şimdi marin i arkasından kavramış, boynuna ulaşmaya çalışıyordu. Hazırlıksız yakalnmış olan marin cesetten kurtulmaya çalışırken diğer cesetlere takılıp yere yuvarlandı. Franco belindeki glock a sarılmış, acemice nişan almaya çalışırken, yerde debelenen iki vücut adeta tek bir vücut haline gelmiş, bu da franco nun zaten zor olan işini daha da zorlaştırmıştı. Ceset in marin in kolundan koca bir ısırık aldığını gördüğünde ne yapacağını iyice şaşırmıştı. Marin az sonra şu an mücadele ettiği cesetlerden birine dönüşecekti. Geç olmadan kurtulmalıydı o ölüm kapanından. Rebecca yı kolundan tuttuğu gibi savurup ayağa kaldırdı tam koşmaya başlayacaklardı ki, marin cesetten kurtulup ayağa kalktı. Bir ayağı cesedin boynuna basıyordu. Şimdi daha iyi seçiliyordu manzara, karnı delik deşik olmuş, iki gözü de olmayan bu yaşayan ölü, tüm gücüyle marin in botunun altından kurtulmaya çalışıyor tıslıyor, bağırıyor çığlık atıyordu. Hiç bitmeyecek gibi görünen enerjiyle yüklüydüler adeta.

Marin Bu hengameye son vermeye karar verdiğinde, sol kolunun altında sarkan magnumunu çıkarıp ceset in başına dayadı. Ve tetiği çekti. Büyük bir gürleme ve etrafa saçılan kafatası ve beyin parçaları görünüp kayboldu birden.
Franco rebecca yı ardına gizlemiş geri geri küçük adımlarla marin den uzaklaşmaya çalışıyordu ki lanet duvar yine onlara engel oldu. Marin cebinden çıkardığı kan revan içinde ki sargı beziyle az önce büyükçe bir parça etinin koptuğu kolunu sarıyor, bir yandan da küfürler savuruyordu. Nihayet işini bitirip, franco ya döndüğünde hoş olmayan bir süprizle karşılaştı.
Franco nun kendine doğrulttuğu glock la karşılaşmak onu hem sinirlendirmiş hem de şaşırtmıştı. Adamın eli daha az titriyordu şu anda. Daha kararlı görünüyordu üstelik.  O an, bu adamın yüzünü dikkatlice inceleme ihtiyacı hissetti. Daha önce dikkat etmemişti hiç. 50-55 yaşlarında, kuru yüzlü, şakakları çıkık ve beyazlamış, ince uzun burunlu bu adam, şu an tetiği çekmekte oldukça kararlı görünüyordu.

‘’ bunu yapmak istemezsin’’ dedi marin. Kolundan kan damlıyordu hala. Sargıyı kontrol ederken, ‘’pişman olacağın son şey o tetiği çekmek olur’’ diye ekledi.

‘’ dönüşüp birazdan bizi parçalamanı mı bekleyelim…. Hayır… hayır… bir adım daha atarsan bu tetiği çekerim’’ dedi sertçe ve inançlı bir biçimde söylemişti.

''bence o tetiği çekmemlelisin’’ dedi adama bakıp. Az önce tutmayı bile beceremiyordun, şimdi oldukça iyisin ama hala eksiklerin var, silahı iyi kavrayamıyorsun, tetiği her çektiğinde nişangahın bozulur, yeniden nişan almak zorunda kalırsın ve bu ölümcül bir vakit kaybıdır’’ derken  yüzünde yine o alaycı gülümseme vardı.

‘’ 2 şarjörüne bahse girerim tetiği çekemez’’

Bu ne franco nun sesiydi ne de marin in.

‘’ varım.3 yapalım. Tetiği çekecek’’

Bu da ikisinden birine yada az önce konuşan 3. Kişiye ait bir ses değildi. Franco şaşkınlıkla etrafına bakarken, arkalarında ki duvarın üstüne tünemiş gibi duran silahlı iki adamla göz göze geldi.
Kıvırcık saçlı esmer olanı ; ‘’ selam babalık, çek tetiği 3 şarjör var işin ucunda ‘’ diyerek sırıttı.

‘’ sakın yapma babalık emekliliğin tadını çıkarmadan ölmek istemezsin’’ dedi sarışın olan.
Franco hiddetle bağırdı,’’ ateş etsenize, ısırıldı az sonra hepimizi param parça edecek, sizi gerzekler ateş edin ne duruyorsunuz???’’

İkili kahkahayı patlattı. Çevik bir hareketle tünedikleri duvardan yere atladılar. Franco rebecca yı da çekiştirerek kendini daha güvenli bir yere doğru attı. Silahı kime çevireceğini şaşırmışken, marin in kendisine doğru hareketlendiğini gördü.

‘’ sakın ha. Bire adım daha atarsan seni vururum. Çok ciddiyim vururum’’ dedi ve silahına iki eliye yapışarak nişan aldı. Bir yandanda  dalkavukluk yapan iki zibidiye söyleniyordu.

‘’ gerizekalılar hepimizi öldürecek, ateş etsenize’’

‘’sen neden etmiyorsun’’ dedi marin.’’ Beni vurablirsin. Kendi iini kendin görmelisin bence’’ ve güldü. Yine alaycıydı gülüşü.

Esmer adam, marin e sokuldu, kolunu işaret edip, ‘’iyi misin dostum’’ dedi. Bunu söylerken aslında pek içten sormamıştı gibi sanki. Dil ucuyla sormuş gibiydi. İlgilenmiyordu sanki. Başını salladı marin. Sarışın olan da marin le esmer e katıldı. Tepeden tırnağa silahlı üç adam a silah doğrultmuş vaziyette  şaşkındı.

‘’ babalık indir silahını’’ dedi sarışın olan.

‘’ anlamıyor musunuz adam ısırıldı diyorum, hepimizi öldürür’’ dese de karşısındakilerin pek umrunda değildi.  Çaresiz indirdi silahını. Yaklaşmaması konusunda son bir kez daha ikaz etti marin i. Franco yu pek ciddiye alan yoktu içlerinde. Döndüler, çıkmaz sokağın başına doğru ağır adımlarla yürüdüler…