Kayıt Ol

Kayıp

Çevrimdışı Quid Rides

  • **
  • 399
  • Rom: 17
  • #800000
    • Profili Görüntüle
Kayıp
« : 11 Ağustos 2015, 18:26:47 »
Bölüm 1

Korkusuz şövalye düştüğü yerin etrafını çevreleyen tepelerden birinin üzerine çıkmıştı. Sonsuzluğun, nasıl bir şey olduğunu düşünerek ufka bakıyordu. Sıkıcı bir şey olsa gerekti. Ne de olsa sonsuzluk, takip edilemezlik, yalnızlık demekti. Ayaklarını bastığı şu topraklarda kimsesizdi. Yalnızdı. Peki, öyleyse sonsuz muydu? Kimsesizlik ona yabancı sayılmazdı. Sahi kaç ülke gezmişti? Kaç dünya görmüştü? Onlar üzerinde kaç rüya kurmuştu? Bunları düşünmek ona çok fazla zamana mâl oluyordu. Ve zaman değerli, çabuk bitip tek geçerli olan akçeydi. Bu yüzden vermiş olduğu bir karar vardı. Her zaman uyguladığı bir tane. Düştüğü yerden uzaklaşmadan önce kendisine düşünmek için kısacık bir zaman ayırıyor, ancak bundan sonra görevine başlıyordu. Ve görevi boyunca da asla ve asla ona verilen emirlerin dışına çıkmıyordu: Bul. Ama neyi?

Yürümeye başladı ahmak zırh. Düşünce yığınını arkasında bıraktı. Önce elbise bulmalıydı kendine. Böyle anadan üryan dolanamazdı ortada. Cadının talimatlarını hatırladı. Yüz yirmi sekiz adım doğuya. Cadı, diyarının en korkutucu varlığı. Kısa boyu, narin yapısı, baktığı ufuk kadar yaşı ile kendisinin bu tepede ve daha nicelerinde çıplak durmasının müsebbibi. Derin bir nefes çekti ve sağ ayak öne doğru ilerledi. Geriye dönmeyi aklından bile geçiremezdi. Diğer yollar ise ona yasaktı. Tek hedefi ve kurtuluşu ilerlemekti. Yüz yirmi sekiz adım, güneşin kızıllaştırdığı doğuya.

Aradığını tam da söylenen yerde buldu. Ortasından parmak kalınlığında su akan bir taş. Elini altına soktu ve ona değen torbayı sıkıca kavradı. İçinden neler mi çıktı? Bir iki iç çamaşırı, bir yolcu kafanı, iki yanı keskin bir kılıç ve ayakları için çaput. Çabucak giyindi.

Demek bu sefer bir yolcuydu. Kendisini tanımlayabilecek en mükemmel kimlik. Yolcu. Artık Yolcu, şövalye değil. Yolcu yolun kendisi değil ama Yolcu bir isim de değil. O yüzden Yolcu, Tarık.

Kendisine Tarık diyen adam şehrin girişinde belirdiği an da hiçbir şey olmadı. Çoban dağdan geleli çok olmuş çeşme başında söyleniyordu. Tarık'ın yeni dünyası, yeni hikayesi belki de bu çobanla başlıyordu. "Selam olsun," yolcunun sesi gürdü. "bu garip yolcuya buranın neresi olduğunu söyleyebilir misin ey çoban?" Çoban bir adama baktı bir söze baktı. "Sıfatın yolcu olacak ve sen de gidip nerede olduğunu soracaksın? Senin kaybolman gerekmez mi? Geçtiğin yer senin değilse bilmenin önemi ne? De ki bu şehir Kayıp Şehirdir. Zaten senin için bütün şehirler kayıp değil midir? Var git şimdi işine. Kayıp Şehir seni kabul edecektir."

Daha karşılaştığı ilk adam bunları söyledi. Burası ne garip dünya böyle. Çoban böyle ise acaba yöneten nasıldır? Yoksa Tarık garipler garibine mi denk geldi? Tabi ki de düşünmedi bunları Tarık. Almış olduğu karar sadece görevini düşünmeyi gerektiriyordu. Bulmalıydı.

Gece nihayet şehre çöktüğünde, ayaklarına kara sular inmişti. Rıhtımın karanlık sokaklarında uzun boyu ve sağlam vücudu ile dikkat çekiyordu. Nedendir bilinmez onca sokaktan geçmiş onca han görmüştü de geçtiği bütün sokaklar ile gecelemek için seçtiği han isimsizdi. Bütün gün kayıp sokaklardan geçip rıhtımın puslu sokaklarında bu kayıp hanı seçmişti. Bir adam apansızca hanın tabelasından kalan izleri söküyordu. Yaklaştı. 'Selam olsun," dedi. Yolcunun sesi gürdü. Yüzündeki tebessümle döndü adam "Size de selamlar olsun efendim. Gecenin bu saatinde buradaysanız, içinizi ısıtacak bir içecek ve sizi rüyalara boğacak bir yatak arıyorsunuz demektir. İkisini de burada bulabileceğiniz konusunda sizi temin ederim. Ben deniz Bülent. Buradaki düzelticilerden biriyim."

Düzeltici, diye düşündü Tarık, ne garip bir sıfat. Ama soru sormadı. Midesinin yemeğe, gözlerinin ise uykuya ihtiyacı vardı. Bülent'e teşekkür edip içeri girdi. Kapıyı açar açmaz bir adım attı. Bazı kafalar, içeriye girenin kim olduğunu görmek için döndü. Sadece biri diğerlerinden uzun süre ona baktı, sonra kafasını indirdi. Herhalde kafası güzeldi ya da rüyalarını olması gerekenden daha erken görmeye başlamıştı. Yolcu aldırmadı. Boş bir masa bulamayınca mecbur bir tanesinin boşalmasını beklemek üzere kenarı çekildi hancının. Etraf çok kalabalıktı.

Boş bir yer görünce içinde garip bir enerji patlaması yaşadı ve hızlıca sandalyeye doğru ilerledi. Bacakları ağrıyordu, karnı açtı ve uykusu vardı. Bunu bütün hana duyurmak istedi ama son anda kendini tuttu.

Garson yanına geldiğinde irkildi. Karnının açlığı onu kendinde tutan tek şeydi. "Ne istersiniz bayım?" Hanın içi herhangi bir tanesine benziyordu ama çalışanları görüp görebileceği en kibar insanlardı. "Karnım aç ve gözlerimden uyku boşanıyor. Yatacak bir yere ondan öncede yemek yemeğe ihtiyacım var." Garson yolcuya gülümseyerek cevapladı "Sana hemen yemek getireyim. Maalesef seçme şansın yok. Gecenin bu saatinde gelmen bütün diğer seçenekleri siliyor. Yatacak yer için şuradaki beyefendi ile görüşmen gerekiyor." Hancıyı göstererek söylemişti son cümleyi. Bir iki kere seslense de duyuramadı sesini. Adamın başı oldukça kalabalıktı. Sonraya bırakmaya karar verdi.

Karnı doyunca keyfi biraz olsun yerine geldi. Çoktandır da böyle güzel yemek yememişti. Gerçi en son nerede ve ne zaman yediğini hatırlamıyordu ama vücudunun her bir zerresinde bunu hissediyordu. Yemek yerken geriye doğru katlandığı elbisesinin kollarını düzeltirken sağ pazusunda bir dövmeye rast geldi. Bu yeniydi işte. Hiçbir rüyasında böyle bir dövmeyi hatırlamıyordu. Ama çok düşünmedi bunu, zira uykusu vardı. Sıra yatacak bir yatak ayarlamaktaydı. Hem hancının etrafındaki kalabalıkta eriyip gitmişti. Aslında dikkatini yatacak bir yer aramaktan, etrafına bakmaya kaydırsa handa kendisi dışında sadece bir müşterinin kalmış olduğunu fark edecekti.

"Kolay gelsin." dedi. Sesinin gür olduğunu artık biliyorsunuzdur. "Bu geceyi geçirmek için bir yer bulmak istiyorsam seninle görüşmem gerektiğini söylediler."

"Üzülerek söylemeliyim ki bu hafta üyelerimiz dışında kimseye kalacak yer sağlayamıyoruz. İsterseniz sizi şehirdeki başka hanlara yönlendirebilirim. Eğer gün içinde size yer olmadığını söyledilerse inanın bana, adımı duyunca bir tane ayarlayacaklardır."

Nedensizce bir sinir kapladı Tarık'ın bedenini. Sanki ait olduğu bir yerden koparılıp atılıyordu. Ama oraya zaten ait değildi, yoksa ait miydi? "Hayır," diye bağırdı "ben bu gece burada kalmak istiyorum ve sende bana bir yer bulacaksın!" Burnundan soluyordu. Taki omuzunda bir elin varlığını hissedene kadar.

Hayal edin. Vahşi bir hayvanla mesela bir kurt veya ayıyla karşılaşsanız vereceğiniz ilk tepki ne olurdu? Nefesinizi tutardınız ve tehlikenin bir an önce geçmesi için dua ederdiniz. Yolcu nefesini tutmuştu ama daha dua etmeye başlayamadan önce omuzundaki elin sahibinin sesi duyuldu. "Hakancım arkadaş sıkıntı mı çıkarıyor? Öyleyse bilelim hani."

Bir kadın sesi ancak bu kadar güzel aynı zamanda korkunç aynı zamanda da karşısındakine zarar vermeye istekli olabilirdi. Tarık'ın zihninde hayali bir kamçı kadının her kelimesiyle birlikte sırtına tekrar tekrar vuruldu. Yolcu neredeyse hancıya onu bu durumdan kurtarması için yalvaracaktı. Korku  iliklerine kadar işlemişti.

"Gerek yok Hazal. Kendisi de şimdi çıkmak üzereydi. Değil mi?" Hancı sorusunu yeni bitirmişti ki hanın kapısı sertçe, ardına kadar açıldı. Uzun boylu ve geniş omuzlu bir silüet içeri girdi.

Spoiler: Göster
Eğer isminin burada geçmesinden rahatsız olan olursa söylemesi yeterli olur. Hemen düzeltirim.
http://turanmemre.wordpress.com/
Bana dönek demiş itin birisi
Açığım ne imiş sor hele hele

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Kayıp
« Yanıtla #1 : 11 Ağustos 2015, 20:43:32 »
Hazal, Tarık, Bülent, Hakan... :) Rıhtım'da geçen ve üyelerinin adını içeren bir hikâye. Bak bu ilginç işte. Gerçi yalnız ve yorgun şövalye genelde benimdir ama bu sefer bayrağı Tarık devralmış anlaşılan.

Fikir ilginç olsa da (şevkin kırılmasın) anlatımda ve sunumda biraz problem var. Mesela bir satır önce yürümeye başlayan şövalyenin bir satır sonra "ilk adımı" atmaya hazırlanması gibi...

"Yürümeye başladı ahmak zırh."
" Ayakları ilk adımı atmak için hazırlandılar."

Bir de (yine şevkin kırılmasın) "hiçbir" gibi birleşik kelimeler ile -de, -da ayrımlarında hatalar var. Bunlara dikkat etmeni tavsiye ederim kendini geliştirme açısından.

Cadı kim? Şövalye ne arıyor? Kapıdan giren uzun boylu ve geniş omuzlu siluet kim? Bir sonraki bölümde kimler çıkacak meydana? Bu sorular dönüyor kafamda :) Kalemine kuvvet...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Quid Rides

  • **
  • 399
  • Rom: 17
  • #800000
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kayıp
« Yanıtla #2 : 11 Ağustos 2015, 22:19:28 »
Abi senin "Yorgun Savaşçı" olduğunu bilmeyen mi var? Koskoca mit'in Yorgun Savaşçı olduğunu bilmemek ayıptır yani. (Bu kadar yağ yeter :) )

Ama Tarık ismini seçmemin nedeni farklı. Tarik=Yol demek. :)

Şevkim kırılmaz. Aksine nerede kusurum olduğunu söylerseniz daha rahat düzeltebilirim diye düşünüyorum. Zaten "Yavrucum bu ne böyle hiç olmamış. Sen bir daha yazma." demiyorsun. "Bak şurda şurda hataların var." diyerek bana problemin kökünü gösteriyorsun. Böyle yorum başım üstüne. :)

Not: İçeriden bilgi sızdırmak isteyen olursa kapim açık. Herhangi bir üye hakkında (mevzu bahis üye söylenecek şeye kizmayacaksa ve) eğer hikayeyede yedirebilirsem kullanırım. :)

Spoiler: Göster
Not2: Yukarıdaki notun çok açık olmadığını farkettim. Demek istediğim şu: Forumda herkesi tanımıyorum. Bazılarınızı sadece ismen tanıyorum. Hiç muhabbetimiz olmamış veya en azından isminiz geçince fikir beyan edebilmek için gerekli bilgi yok elimde. Bazılarınızında forumda geçen muhabberlerden bazı özelliklerinizi biliyorum. Mesela, Marius çok yermiş, güzel yermiş. :) Bilgi sızdırmak derken de buna benzer şeylerden ve forumda geçen herhangi bir olayda kişinin takındığı tavır ile ilgili olmasını istiyorum. Bir iki bölüm sonra ne demek istediğimi daha rahat anlayacaksınız umarım.
http://turanmemre.wordpress.com/
Bana dönek demiş itin birisi
Açığım ne imiş sor hele hele