Kayıt Ol

Vrdn

Çevrimdışı Gimilzagar

  • *
  • 46
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Vrdn
« : 23 Eylül 2017, 23:36:25 »
Asagidaki satirlar, Abbasiler devrinde yedi iklimi gorup ahvalini kaydetmis buyuk Arap seyyah Ebu Habbeza'nin seyahatnamesinin Nuruosmaniye Kutuphanesi'nde bulunan, Sultan Ibrahim devrinde kopya edilmis bir nushasindan Turkceye tercume edilmis bir bolumudur:

"Tenha koylarda, ugursuz magaralarda, aman vermez daglarin eteklerinde yasayan, hastalikli bir sariya calan kahverengi benizli, hayvansi yabanillardan biriydi o. Ne yasadigi yorenin, ne civarindaki nesnelerin, ne de kendisinin bir adi, bir sifati vardi. Hayat, anlarin durmak bilmez oruntusunden ibaretti onun icin.

Kirk sene diyardan diyara seyahat ettikten sonra Sam'daki konaginda inzivaya cekilen ihtiyar bir tacirden ve Bahr-i Ahmer'de firtinaya yakalanip o vahsi sahillere suruklenen bir geminin tayfasindan hayatta kalmayi basaran, Tuba agacina benzer agac govdelerinden yaptiklari salla yillar sonra memleketlerine donen ve bir gun ansizin cildiran, simdilerde Bagdat sokaklarinda aglayarak dilenen iki denizciden neredeyse cocuk yasta isittigim esrarli ve masalsi hikayeler haricinde bu bolge ve sekenesi hakkinda hicbir bilgiye sahip degildim, ta ki onu tanidigim gune kadar.

Kafirlerin, musriklerin, mulhitlerin ve dahi zindiklarin aksine, bu makuleden mahlukatin ne bir mabudu vardir, ne de ilahi addettikleri bir kudret. Yemis toplayip avlanirlar, tabiata bes yilda bir kurban sunduklari seytani ve kanli rituelleri vardir; buyuculukten baska is tutmazlar. Boluk boluk yasar bunlar; ufacik bir meseleden harbe tutusur, harp zamani da uruklarinin yarisini kirarlar.

Ey kari, vazih olmustur ki bu taife ne lisan bilir, ne de yazi sanatindan haberdardir. Meramlarini magara duvarlarina cizdikleri ecis bucus sekillerle, dallardan yontup camurla sivadiklari ufacik, igrenc heykelciklere atfettikleri ilkel manalarla anlatmaya calisirlar.

Simdi, bunca yildan sonra, bunca san sohretle teserruf ettikten sonra, neden tekinsiz dag baslarina, perilerin ugragi nehir kiyilarina kacip insanlarla tek kelime konusmadigimi, tek bir harf yazmadigimi aciklamanin zamanidir.

Bir gun mevali bir alim, Bagdat'a dondu. Halifemiz, Allah ondan razi olsun, kendisini Cermen casarina hediyelerini sunmakla vazifelendirmisti. Belagatta ve dahi felasifede onun mertebesine yanasabilen yoktu. Birkac gun sonra kendisinin hastalandigi, hatta kafir elinde cinlerce efsunlandigi dedikodusu, sehirde yayildi. Babamin eski bir dostuydu, beni de pek severdi. Ziyaretine gittigimde pirinc mangaldaki kozler sonmeye yuz tutmustu, gunesin son isiklari pencerelerden iceri siziyordu. Bir dehsetle carpilmis yuzunde deliligin izlerini secebilmek hic de zor olmamisti. Hic konusmadan yanina yaklasmami isaret etti. Doseginin basucunda bagdas kurdum. Titreyen bir sesle konusmaya basladi:

-O diyarda oyle acayip bir sey gordum ki ogul... Kiyamet vakti yakindir.

Kafir padisahinin kiyametin habercisi Yecuc Mecuc milletinden bir mahluku tutsak ettigini yasli dostumdan ogrendigimde Cermen diyarina gitme arzusu, aklimi kemirmeye basladi. Nice mihnet ve eziyet dolu bir yolculuktan sonra kafirlerin baskentine vardim. Sehrin kapilarinda muhafizlar, beni atimdan indirdiler; aradigimi bulana dek sokaklarda isitmedigim hakaret kalmadi, bazilari ustume tukurduler, daha curetkarlari ise muhafizlar onlari siritarak uzaklastirana kadar sirtima ve bogrume yumruklar savurdular.


Sur duvarlarini andiran duvarlarla cevrilmis, azametle goge yukselen bir yapinin kapilarina vardigimizda muhafizlar bana selamet dileyip gittiler. Geldigim yer, kesislerin kapandigi, manastir nam fucur meskeni imis. Kafasinin tirasli tepesi ayna gibi parildayan, kara cuppeli bir ihtiyar kapiyi acarak beni iceriye buyur etti. Bana temiz esvaplar verdi, karnimi doyurdu, maruz kaldigim muameleden oturu af diledi. Ismi Astolfo idi. Enduluslu oldugu icin bizim lisanimizi konusabiliyordu. Bu unu bizim diyara ulasmis mahlukun zuhuruyla beraber onlarin da bir felaket bekledigini ve din-i mubin-i Islam'in muazzez alimlerinden bazilarini bu habis ruhtan korunmak amaciyla halifemiz hazretlerinden buraya gondermesini rica ettiklerini, bekledikleri sahsin da ben oldugumu soyledi. Hayretle teserruf ettim.


Gunes butun azametiyle gokte parildiyordu. Etrafta manastira ait, ucube, ice bunalti veren, kerpicten yapilar vardi. Hepsinin ortasinda beyaza boyali kerestelerden catilmis bir carmih yukseliyordu, carmiha asilmis bir balik lesi curumeye yuz tutmustu; uzerinde sinekler vizildiyordu. Onu gordugumde boynundan zincirlenmis, camurun icinde, citlerle cevrili bir sahada debelenerek hiriltiya benzer sesler cikariyordu. Genc bir kesis hem suratina tukuruyor, hem de bir degnekle domuz guder gibi orasina burasina vuruyordu.

Kuruyup kalmis, cuvala benzer, pislige ve cerahat suyuna bulanmis bir kiyafetin icinde, tiksinti uyandirici bir adam yanimiza dogru segirtti. Efsun sozcukleri mirildanarak eliyle canavara dogru bazi isaretler cizdi. "Hint diyarindan gelen bir hekimdir kendisi, ilminde Bukrat'i dahi asmistir," diye tanitti onu bana kesis dostum. Adam, elindeki kirbadan uzerinden dumanlar tuten, sari, igrenc bir siviyi bakir bir masrapaya bosaltti. Yaratigin suratina boca ederek mirildanmaya devam etti, yaratigin aci dolu bogurtuleri onu susturmadi.

-Ne yapiyor?
-Onun ruhundaki sonsuz laneti kaldirarak bu iblisi ehlilestirmeye calisiyor.

Karsisina comeldi ve alfabesindeki butun harfleri yuzune derin derin bakarak tekrarladi. Bulutlari, kuslari, agaclari, bizleri isaret ederek Hint lisaninda ona kavratmayi denedi. Yaratik ellerini yuzune kapamis, hic orali olmuyor, homurdanarak sallaniyordu coktugu yerde.

Boylece aylar boyu suren hummali bir ugras basladi benim icin. Hint kavminden olan adam durmadan iksirler hazirlayip sihirlerini icra ediyor, kesisler safak sokene dek Incil'i hatmediyor, ben ise Kuran-i Azimussan'dan ayetler okuyordum.

Gece olmustu. Ellerimizde mumlar, citin etrafinda siralanmistik. Hekimin ihtiyar yuzunun konusurken sanki kemiklerinden yukselen citirtilar esliginde kimildandigini fark ettim birden.

-Artik onun da bir adi var, dedi dissiz agzini acarak gulumserken, adini ogrendi. Sen de duymak ister misin, dostum?

Basimi sallayarak onayladim.

-Baslangicta, dedi, cinlerin eziyet ettigi sefil ruhu, bizim pak dileklerimize direnebiliyordu. Artik butun laneti kaldirdim.

Citlerin kiyisina yurudu. Sonra uzun bir sessizlik oldu.

Mirildanan dudaklarindan dokulen cumleler, hepimizi cilginca bir sarhoslugun kollarina surukledi. Cariyelerimin sicakligini, gundogumunun titrek alevlerini, ruzgarin urpertici temasini, Allah'i yuregimde hissettim o kisacik anda.

-Vrdnnnn, diye kukreyip titremeye basladi yaratik. Agzindan kopukler sacarak, gogsunu tirnaklariyla parcalayarak, kasilmalarla camurlara yigildi.

-Hicbir kelimenin yeterince anlami yok, degil mi, dedi hekim.

Bana donerek gulumsedi."
"Aye! I am a poet and upon my tomb
Shall maidens scatter rose leaves
And men myrtles, ere the night
Slays day with her dark sword."

Çevrimdışı okurgezer

  • **
  • 50
  • Rom: 0
  • yola düşmeli...
    • Profili Görüntüle
    • Mavi Defter
Ynt: Vrdn
« Yanıtla #1 : 26 Eylül 2017, 12:45:29 »
Güzel tasvirler yapmışsınız.   Ellerinize sağlık. Yalnız haddim olmayarak bir şeye dikkat çekmek isterim... Metinde hiç Türkçe karakter yok :) Ç'ler, Ğ'ler, Ö'ler, Ü'ler  nerede? :D
"It's a dangerous business, Frodo, going out of your door," he used to say. "You step into the Road, and if you don't keep your feet, there is no knowing where you might be swept off to..."

Çevrimdışı Gimilzagar

  • *
  • 46
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vrdn
« Yanıtla #2 : 26 Eylül 2017, 18:42:05 »
Güzel tasvirler yapmışsınız.   Ellerinize sağlık. Yalnız haddim olmayarak bir şeye dikkat çekmek isterim... Metinde hiç Türkçe karakter yok :) Ç'ler, Ğ'ler, Ö'ler, Ü'ler  nerede? :D

Tesekkur ederim, begenmenize sevindim. Bilgisayarim olmadigi icin hikayelerimi telefondan yazmak ve paylasmak zorunda kaliyorum maalesef, bu nedenle Turkce karakter kullanamiyorum.
"Aye! I am a poet and upon my tomb
Shall maidens scatter rose leaves
And men myrtles, ere the night
Slays day with her dark sword."