Bölüm 1: Kırılış
Gece sadece şehrin değil, kalenin de üzerine çökmüştü. Koridorlar boylu boyuna meşalelerle aydınlanıyor olsa da verdikleri ışık havadaki kasveti dağıtamıyordu. Kaledeki odalarda da durum aynıydı. Nöbet tutan askerler ya da bir kaç hizmetçi dışında ayakta kimse yoktu.
Bu sessiz ve karanlık odalardan birisi de, On Gardiyan'ın lideri Dante Odorin'in odasıydı.
Dante, henüz uyumamış olsa da oda tamamen karanlıktı. Adam üzerinde zırhı, efsanevi kılıcı masaya dayanmış bir şekilde öylece oturuyordu. Ellerini birleştirmiş önündeki kağıtlara gözünü dikmiş öylece bekleyen adam, bir ölüyü kıskandıracak şekilde kıpırdamadan duruyordu. Öyle ki, kapısı beklediği üzere çalındığında kafasını kaldırmadı bile.
İçeri, ellerinde birer mum olan dört adam girdi ve adamlardan birisi masadaki gaz lambasını yaktı. Adamlar da liderleri gibi tamamen zırhlıydılar ve göğüslerinde aynı amblemi taşıyorlardı; bir kılıç.
Adamlar pek ses çıkartmadan sandalyelerini Dante'nin karşısına çektiler. Suratları genel olarak ifadesizdi fakat gözleri, odanın karanlığından daha karanlıktı.
Sonunda kafasını kaldıran Dante, gözlerinin ışığa alışması için biraz bekledi.
"Dört?"
Masanın karşısına oturan adamlardan birisi raharsızca kıpırdandı. Diğerlerinden ses çıkmayınca, çatlak bir sesle yanıtladı.
"Evet efendim. Sadece dördümüz varız."
Dante iç çekti ve önündeki kağıtları düzeltti. Ne bekliyordu ki?
"Diğerleri?"
Bu sefer cevap veren, On Gardiyan'ın en genci Glabben'dı. Glabben, aslen basit bir demirci çırağıydı. Fakat küçük yaşından beri, ustasının yaptığı kılıçlarla oynaya oynaya bu işte ustalaşmış ve katıldığı bir turnuvayı kazanarak askeriyeye katılmıştı. Sadakati ve savaştaki soğukkanlılığıyla "Gardiyan"ların dikkatini çeken Glabben, çok geçmeden şu anda üzerinde olan zırhı taşımaya başlamıştı.
"Bilmiyorlar. Ama desteklemiyorlar da. Gördüğüm kadarıyla, onlar tamamen sadıklar."
Dante kafasını kaldırıp gözlerini konuşan adama dikti. Bir anlık oluşan sessizlik, Glabben için bir ömre bedeldi. Glabben, Dante'nin kahramanlıklarının hikayeleriyle büyümüştü. Büyüdüğünde, hikayelerin bir gerçek olduğunu görecek kadar Dante ile beraber savaşmıştı. Bu bakışın aynısını savaş sırasında binlerce kez gördüğü için nefesi kesilmişti.
"Biz değil miyiz, Glabben?"
Glabben terleyen ellerini zırhına silerek, rahatsızca oturduğu yerde kıpırdandı.
"Öyle demek istemedim efendim."
Dante kağıtlarla oynamayı bitirdi ve adamlarına döndü.
"Şunu iyice anlamanızı istiyorum. Biz ülkeyi, çocukları, geleceği ve gelenekleri korumak için yemin ettik."
Gardiyanların en yaşlısı Drake, korkunç bir kahkaha patlattı.
"Ve kralı."
Dante elini kaldırıp adamı susturdu. Sinirlenmişe benziyordu. Şu anda ihtiyacı olan son şey, Drake Usta'nın alaycılığıydı.
"Kraliyeti." diye düzeltti ve devam etti.
"Yemin ettik ve bu güne dek bu yeminimizi yerine getirdik. Ölümden başka bir beklentimiz olmadan, buna devam ettik. Devam da edeceğiz."
Elindeki kağıtları karıştırıp içinden katlanmış bir kağıt çıkarttı. Kağıdı yavaşça açarak masanın üstüne seren Dante, gaz lambasını kağıdın ortasına koydu. Işık kağıdı aydınlattığında, bunun kalenin planı olduğu anlaşıldı.
"Anlıyorsunuz değil mi? Yapmayı hedeflediğimiz şeyin büyüklüğünü, hayır zorluğunu değil, yüceliğini anlayabiliyorsunuz değil mi?"
Dört adam da kıpırdamadan kalenin planına bakıyordu. Hiç biri, cevap verme cesareti gösteremedi.
"Kardeşlerim... Sizi bu duruma soktuğum için özür dilerim ama bu... affedilemez."
Dört adam bir süre daha kıpırdamadan dursalar da, yavaşça ayağa kalktılar ve ellerini yumruk yaparak göğüslerindeki amblemin üstüne koydular.
"Emirleriniz nedir efendim?"
Dante yavaşça ayağa kalktı ve kılıcını dayandığı yerden alıp kınına soktu. Parmağıyla, haritada kralın odasını gösteren yeri gösterdi.
"İhanet edenlerin cezası, ölümdür."