Kayıt Ol

Kuekuatsheu

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Kuekuatsheu
« : 25 Eylül 2009, 16:59:26 »
Kapılara kilit takılmayan ve suçluların olmadığı bir dünyada geçer bu hikaye. Esasında o dünyanın ayı ve o ayın aşığı ile ilgilidir. Belkide ona aşık olan başka birinin sözleridir. Aya bakarken parlak beyaz bir küre değil altın sarı bir çehre gören her kimse artık. Yüzüne bakarken puslu hülyalara dalan diğer aşıklardan farklı olarak ayı gerçekten tanıyan birinin. Kapısını belki sevgilisi bir gece olsun toprağa basmak ve onu görmek için gelir diye açık bırakan birinin. Kapıların kilitlenmediği bir diyarda bile açık kapılar farklı algılanır elbet. Gizleyecek bir sırrının olmaması değil belki beklediği birisi olduğu ve elem içinde kaldığının belirtisidir. İşte o dünya böylesine farklıyken mutsuz insanlar her yerde olduğu gibi bu dünyada da ikamet etmektedir. Ölüm, sevgisizlik, yanlızlık ve diğer kötü duyguların gelişmediğini söylemek saflık olur. İnsanlar her yerde insandır.

Hikaye ay ile isimsiz sevgilisinin göklerde dans eden bir çift olduğunu söyler bize. Asla durmadan döner durularmış dostları olan mavi ruhun çevresinde. Dünya, Gaia, onları hiç kıskanmamış, çünki sevilen ve onu seven insanları varmış. Güçlü, hayaller ile dolu, kurnaz ve ölümlüymüşler. Ay ve sevgilisi onun çevresinde dans ederlerken insanlar onları izlermiş. Geceleri şenliklerde altın ve oniks ayın dansını taklit eder ve eğlenirlermiş. Kara olan her şey korku uyandırırken basit insan aklında oniks ay kudret ve saf güzelliğe ait her yalın duyguyu en soğuk yüreklerde bile alevlendirebilirmiş. Ne kadar zaman bu döngü devam etti bilen var mıdır ve anlatır mı muğlaktır.

Sanırım her şey bir şahinin toprağın nefesini taşıyan ormanlarda süzülürken bir düş görmesi ile son bulmaya başladı. Gördüğünü düş sanmışsa bile bilge insanlara anlattığında şefleri şüphe ile yaklaştılar. Ormanlarda bir kötülük kol geziyordu. Öyle ki kimsenin daha önce görmediği, hayal etmediği ve edemeyeceği kadar habisti. Niyetini anlamaları adına üç cesur savaşçı ileri çıktı. Üçü de birbirinden güçlü ve çevikti. İlkinin gözleri onlara haberi getiren şahinden bile iyi görürdü, ikincisi bir dağ pumasından daha hızlı koşabilirdi ve üçüncüsü ise dili ile bir tilkiyi yılana aşık edebilirdi. Şahin onları uyardı, ömründe ikinci ve son kez konuşuyordu; "Asla gözlerine bakmayın" Tüm insanlar şaşırmıştı ama öğüdü kabul ettiler. Binlerce yıldır ölüm nedir bilmemiş, hiç yorulmamış ve doğa ile bütün halde yaşamış olan halkın üç elçisi ormanların en derin ve karanlığına girerken korku nedir onu da bilmiyorlardı. Belki öğreneceklerdi ve belki ay ve aşığı onları korku ile izliyorlardı, çünki onlar yıldızlardan dünyaya inenin ne olduğunu görmüşlerdi; gördükleri şey, şahin ne derse desin, güneşten bile güzeldi.

Adam toprağa ayak basmadan ve dünya güneşin etrafında dönmeye başlamadan önce söylenmiş masalları kayaların en derinlerinde yatan kızgın alevlerden alıp havaya taşıyan ağaçların fısıltıları arasında bir güz vakti şahin için habis, aylar için güzel olan şeyi ilk gören şahin gözlü insan oldu. Gördüğü karşısında dili dolandı ve oracıkta öldü. Arkasından gelen puma ayaklı ve yılan dilli ne yapacaklarını bilemediler. Ömürlerinde daha önce kimsenin öldüğüne şahit olmamışlardı. Sandılar ki şahin göz uykuda ve yürümeye devam ettiler. Elbet günler geceler yol alan birisi yorulabilirdi, gülüp geçtiler. Onu ikinci gören puma ayak oldu, öylesine gözünü aldı ki ne yaptığının farkında bile değildi. Ona dokunmak, onu daha yakından görmek için koştu durdu ve ayaklarının basmayı bıraktığını farketmedi bile. Uçurum dikkate değer değildi, bir vadinin derin kayalarında hayatı son buldu. Yılan dilli gözlerini yumdu çünki durumu kavramıştı. Pumanın koştuğu yöne doğru dikkatle yürümeye başladı. Gözlerini kapattığında duymaya başladığı söylenebilir. Daha önce hiç böyle bir şarkı duymamıştı. Ne billur sesli kanaryaların nede yaz vakti kurbağalarının böyle bir ritmi yoktu. Arada uçurum olduğunu biliyordu ve seslendi

- Bu güzel sesin sahibi kimdir acaba?
Kısa bir sessizlik oldu. Sanki ağaçlar masallarını anlatmaya son vermiş, gök ise kuşlarını ani bir karar ile susturmuştu.
- Bir ismim varsa bile bana söylenmedi yabancı, asıl bunu bana bakmadan soran kişi kimdir?
Yılan dilli düşünmeden cevap verdi.
- Ben bir orman perisiyim ve eğer gözlerimi güneşte açarsam bir ağaca dönüşeceğim, eminim buna kırılmazsınız?
Sesin sahibi kıkırdadı. Kimse kıkırdamazdı. İnsanlar kıkırdamazdı, onlar ya derinden güler yada sırıtırdı. Yılan dilli gözlerini açmamak için elinden geleni yaptı. Kendisine hakim olmaya gerçekten uğraştı ama ne çare; ses fazla güzeldi. Gözlerini açtığında altın saçları omuzlarından dökülen ve daha önce gördüğü başka hiç bir insana benzemeyen birini gördü. Gözlerinde irfan, yüzünde sevgi vardı. Ne beli nede elleri nede ayakları diğerleri gibiydi, ne diyeceğini bilemedi. Onun da dili dolanacak gibiydi ama o şahin gözlüden dersini almıştı ve kendine hakim oldu. Bir adım atar gibi oldu ama puma ayak boşuna ölmemişti, durmasını bildi. Uçurumun bir yanından tuaf insana bakarken şahinin öğüdüne rağmen kendisini onun gözlerine kilitlenmiş buldu. Kıkırdayan ağzından anlamadığı kelimeler döküldü. Kalbi öyle hızlı çarpıyordu ki burnundan ve gözlerinden birer damla kan geldi. Güzel insanın yüzünde bir korku belirdi, sanki yanlış bir şey yaptığının bilincine varmış evcil köpekler gibiydi. Yılan dillinin bilincini yitirmeden önce son düşüncesi bu oldu.

Gözlerini açtığında yüzünü yalayan siyah bir köpek gördü. Daha dikkatli baktığında bunun bir köpek olmadığını anladı, kulakları fazla dik, gözleri fazla keskin ve bir köpek olamayacak kadar büyüktü. Köpeğin berisinde yine o güzel insan vardı ama sanki bu sefer bir şey eksikti. Köpek geri çekildi ve son bir kez yılan dilliye bakarak uzaklaştı. Güzel insan ağlıyordu, sanki artık önceden olduğu kadar güzel değildi. "Bir ağaca dönüşüyorsun sandım, eğer o gelmeseydi... gelmeseydi ölecektin."

Hikayenin bundan sonrası farklılık gösterir. Kimileri o güzel insanın ilk kadın olduğunu ve ölümlülerin onun gelişinden sonra doğmaya başladığını anlatırlar. Önceden yaşayan insanlar ölemedikleri için değil, ölmeleri gerekmediği için ölmüyordu. Ancak artık topraktan ziyade bir sevgilileri vardı. Her sevgi fedakarlık gerektirir ve aslında kimse bilmez bunun bir lanet olduğunu. Yılan dilliyi yalayanın ilk kurt olduğunu yada ayın sevgilisi olduğunu da bilmezler. Her dolunayda sevgilisinin yüzünü bütünü ile görebildiği için uluyan aşığın acısını hiç biri anlamaz. Gökten insanı ve onun aşkını yaşatmak için indiğini bilmek gerek. Ömrünüz boyunca kimseye aşık olmazsanız ölümsüz kalacağınızı da bilmeniz gerek. Kilitleri olan ve ayı altın yerine gümüş renkte gören bizlerin bunu bilmesi gerek...