Kayıt Ol

Lilyum

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Lilyum
« : 17 Ağustos 2011, 08:54:07 »
Lilyum

Giriş

Gündüzleri hiç ışık almayan taştan bir odanın içindelerdi. Duvarlarda ateşin aksi oynaşırken, odunların çıtırtıları rüzgârda uçuşan yaprakları andırıyordu. 
   
Şömine şekil olarak antik romanın saraylarına benziyordu. Sık aralıklarla dizilmiş sütunların arasından insanın eli sığmazdı. Yani dışarıdan müdahale imkânsızdı. Zaten, benzerlerinin aksine bu şömine yerden biraz yüksekte, duvara yapışıktı. Yanına ulaşmak için üç uzun merdivenden yürümek gerekirdi.

Merdivenlerden iki adım uzaklıkta, şöminedense beş adım uzaklıkta iki adet döşemeli iskemle ve bir ahşap masa bulunuyordu. İskemlelerde oturanlar şömineye dönüklerdi ve dirseklerini masaya dayamışlardı.

 Mobilyalar, cilalarının verdiği parlaklıkla ateşle birlikte ışıldayıp ateşle birlikte yeniden dinginleşen odayla uyum halindeydiler. İskemlelere oturan kişi bakınca şömine öyle görünüyordu ki, sanki şöminenin bir başka tarafı daha vardı, bir başka yerden görünen. Sanki şömine dairesel bir yapının onlara bakan kısmıydı.

“Şimdi ne olacak?” diye sordu diğer iskemlede oturana. “O gitti, şimdi kendini ne kadar mutlu hissederse hissetsin çok çaresiz olduğunu düşünecek. Şimdi ne olacak?”

Eğer diğeri cevap vermese soruyu soran bir kere daha ‘şimdi ne olacak?’ diyebilirdi. Fakat diğeri cevap verdi.

“Hepimiz öleceğiz.”

Soruyu soran, yeşil bir tunik giymişti. Cevap veren ise mavinin koyu, uzaklardaki bulutlarla aynı rengi paylaşan bir tunik giyiyordu. Yeşil tunik giyen, ateşe doğru bakan gözlerini yanındakine çevirdi.

“Ölüm… Şu ölüm denilen şey, sence gerçekten de kurtuluş mu?”

Mavili biraz düşünüyormuş gibi yaptı, aslında cevabı en başından beri hazırdı. Sonra zekice görünen çatlak bir gülüşle sırıtarak yanıt verdi.

“Evet… Sanırım. Baksana insanlara, her şeyin yitip tükendiği yaşamdan tek çıkış noktaları o, ölüm.” Devam etmeden önce derin bir nefes aldı, az öncekinden daha ciddi hatta aklı başında bile görünüyordu. Arkadaşının gözlerinin içine baktı.

“İşin kötüsü ne biliyor musun? Hayatın içinden çıkıp gittiklerinde, her şeyin günden güne tükendiği bu dünyadan ayrıldıklarında gerçekten de her şeyleri yitirilmiş olacak. Kalplerine korku salan ölüm, içinden geçilmesi gereken yaşam tünelinin ağzı sadece. Tünelden çıktıklarındaysa, ellerinde hiçbir şey kalmamış olmasına rağmen yine de tükenip gitmeye devam edecekler, edeceğiz.”

Yeşil giyen korkmuş değil, endişelenmiş görünüyordu. Mavi giyen devam etti. “Şimdi, tek bir soru olmalı. Madem ki her şey tükenecek, sen biteceksin, ben biteceğim. Söyler misin, bizim tükenişimiz ateşin tükenişi gibi mi olacak, yoksa suyunki gibi mi?”

Ateş bir kez daha çatırdarken uzak, çok uzak bir yerde kuru yapraklar hışırdayarak uçuştular.
May the force, be with you.

Çevrimdışı Kanashii Uchiha

  • **
  • 99
  • Rom: 9
  • Melek sesli iblis ve kan damlaları...
    • Profili Görüntüle
Ynt: Lilyum
« Yanıtla #1 : 25 Ağustos 2011, 12:37:52 »
Kafamda pek çok image dolaştı aslında okurken.
Dingince ölümü beklemeleri ilgimi çekti en çok da.O sakinliği yansıtabilmiş olmanız gerçekten hoş.Nasıl anlatayım, isimsiz bir duygu veriyor insana.Eriyen bir dondurmayı izlemek gibi.Neden kendileri için bir şey yapmadıklarını , neden herhangi bir reddedişte bulunmadan olacakları kabullendiklerini merak ediyor insan.
 
Kısalığını giriş bölümü olmasına verdiğimden, herhangi bir serzenişte bulunmayacağım.Ama mistik görünüyor, peki farklı mı?
 Hayır çok da değil sanırım.-Ön yargılı olmamalıyım aslında.-
Ancak bence devamı getirildiğinde ortaya çıkan, güzel bir hikaye olacak.

Olumsuz noktalara değinmem gerekirse ;

"Şömine şekil olarak antik roma'nın saraylarına benziyordu." ---> Burada ki Antik Roma büyük harflerle yazılmış olmalıydı.Özel isim olduğu için.

"Merdivenlerden iki adım uzaklıkta, şöminedense beş adım uzaklıkta iki adet döşemeli iskemle ve bir ahşap masa bulunuyordu. İskemlelerde oturanlar şömineye dönüklerdi ve dirseklerini masaya dayamışlardı." --->Burada da "uzaklıkta" ve "adım" kelimelerinin gereksiz kullanımı, yazının genelde süregelen akıcılığı bozmuş.Olmasa daha iyi olacağını düşünüyorum.Şu şekilde ;

** Merdivenlerden iki, şöminedense beş adım uzaklıkta iki adet döşemeli iskemle ve bir ahşap masa bulunuyordu.
 
İşte bu minik ayrıntılar olmasa, bence  çok daha hoş olacak. =)

Betimlemeler ve tasvire vermiş olduğunuz önem dikkatimden kaçmadı.
Gayet tadında ve kıvamında olmuş.Çok olsaydı, yazının kısa oluşu nedeniyle okuyucu boğulabilirdi belkide.
Detaylar verilirken abartıya kaçılmamış olması gayet güzeldi.   

Ve son olarak ben en çok şu cümlenin ilerisini merak ettim.

"Gündüzleri hiç ışık almayan taştan bir odanın içindelerdi."

Peki ya geceleri? Acaba geceleri neler yapıyorlardı ?

Devamını bir an önce getirmeniz dileğiyle ellerinize sağlık diyorum.  ^^


Tutunabilecek her şeyin yok olduğunda var olursun...Gerisi sadece suretlerin karmaşası!

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Lilyum
« Yanıtla #2 : 13 Eylül 2011, 16:30:16 »
Sanırım beni zorlayacak fakat bunu yaparken zevk alacağım bir okuyucu buldum. :) Devamı var, birazdan yayınlamayı düşünüyorum. Beğenilmesine çok sevindim, çok teşekkür ederim.
May the force, be with you.

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Lilyum -2-
« Yanıtla #3 : 13 Eylül 2011, 16:33:22 »

-1*2-


  Güneş, günü alacakaranlığa bırakırken havanın loşlaşan belli belirsiz aydınlığında güz mevsiminin bütün belirtileri görülüyordu. Serin bir rüzgâr, kuru dallara sahip ağaçlar ve hışırdayarak uçuşan yapraklar…

   Sonbaharın olmazsa olmazı, parktaki korunun ortasından geçen taş döşeli yolda, bir ağacın en fazla iki metre ilerisinde birbirilerine özlemle sarılmış bir çift duruyordu. Kalplerini tamamen birbirilerine açmış bazen gözyaşlarını birbirilerinin omuzlarına hediye ederek bazense hiç ses çıkarmadan sadece birbirilerini daha da sıkarak sarılıyorlardı.

  Sonra sanki ilahi bir işaret almışçasına aynı anda kafalarını geriye doğru çektiler. Birbirilerine yine az evvelki gibi yoğun duygular içerisinde baktılar. Kalpleri fırtınadan sonra bulutların arasından sızıp toprağa düşmek için koşturan güneş ışığı kadar sabırsız, gözleriyse üflesen seller boşaltacak kadar doluydu.

 Rüzgâr. Her şeyi yalayıp geçen kum taneciklerinin binekleri çölün dekoratörü olan rüzgâr.  Bir parkta oynayan masum çocukların saçlarını okşadıktan sonra âşıkların birbirine karışan nefesini alıp götürürken gerçeklikten çok uzakta mükemmelliği yaşatan rüzgâr.

Bazen, insanlar sessizliğe ihtiyaç duyarlar. Kimse konuşmadan göz göze bakışmaya. İşte öyle anlardan biriydi bu da, sadece rüzgâr konuştu, bir akşam esintisi kulaklara zamanın gitme vakti olduğunu fısıldadı.

Hiç konuşmamışlardı fakat birbirilerine bir hoşçakal demek haklarıydı. Kızın koyu kahverengi gözleri sevgilisinin ela gözleriyle son kez göz göze geldi, ayağa kalktı ve oturan, aşkın biçimlenmiş haline baktı.  

“Tekrar görüşebilecek miyiz?”

“Gelecek hakkında tahminde bulunmamı isteme.”

“Hadi ama! Bunu tahmin edebilecek kadar bilgili olman lazım. Sonuçta buradan giden benim ve gittiğim yere gelip beni ziyaret edip edemeyeceğini bilmen gerekiyor!”

“Sadece, öyle umuyorum. Seni seviyorum ama seni özleyeceğimi sanmam.”

Kızın az önce çilekli aşk kokusu alan burnu şimdi ıslak odun kokusu alıyordu. Sevgilisinin en ucuz, en etkili numarayı yaptığını fark edebilecek havada değildi. Hışımla elini bıraktı, sonra arkasını dönüp hızlı adımlarla, sinirini yürüdüğü yer küreden alırcasına yürüdü.

Sonra birden arkasını döndü. “Sen!” diye başlayan cümlesi ağzında tıkanınca tekrar dönüp uzaklaştı. Fiziki olarak, aşkları bitmişti.

Fakat bankta oturan adam için bu hiçbir problem teşkil etmiyordu çünkü dostlarım bu bir aşk öyküsü değil. Hayır, hayır. Bu sadece öykünün başlaması gereken yer o kadar. Her şeyin aşkla bir parça ilgisi olsa da, bu öykü size aşkı anlatmak için yaşanmadı.

May the force, be with you.

Çevrimdışı Elis

  • *
  • 7
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Lilyum
« Yanıtla #4 : 14 Eylül 2011, 01:57:18 »
 Şükürler olsun! Günler,haftalar ve belkide aylardır bekliyordum bu öykünün devamını... :D Beklenen ve özlenen bir öyküydü. Ama beklediğime değdi sanırım. :) Yeterince konuya giriş yapılmamış olmasına rağmen benim çok hoşuma gitti.
Olay oldukça tanıdık fakat farklı tatlar bırakabiliyor. Her bölümü insanı daha derin düşüncelere daldırıp tatlı bir merak uyandırıyor.

Eğer olumsuz bir yorum yapmam gerekirse bende bölümlerin kısa oluşundan şikayetçiyim. Tam odaklanıyorum neler olacak, konu nereye varacak diye heyecanlanıyorum vee bir bakıyorum bitmiş.

İlk bölümden ikinci bölüme bu şekilde tamamlamış olman beni oldukça şaşırttı doğrusu.Her yeni bölümde acaba ne olacak diye merakla beklemekteyim.

Acaba ne olacak?

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Lilyum
« Yanıtla #5 : 19 Eylül 2011, 12:08:06 »
İlk hikayede betimlemeleri çok açık yapmışsın yani biraz göze soka soka modeli olmuş. Onun yerine hissedilmeden betimlemeler yapabilirsin, yani akışın içinde, böyle olunca ortamı tam anlasanda matematik dersi havası veriyor. Ve isim kullanmadan yazman da mistik ortama aşırı derecede katkıda bulunmuş.

Ama ikinci hikayede betimleme zorlaması sorunu yok, ikinci hikaye hem daha sürükleyici, hem de daha lezzet veriyor. Ve sonu da çok hoş bitiyor. Yani ikinci nazaran daha güzeldi.

Devamını bekliyorum. Eğer yazı kalitesi ivmen bunun gibi yüksek olursa 3. öykü çok güzel olur diye hissediyorum. :)

Çevrimdışı Black Helen

  • ***
  • 782
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Lilyum
« Yanıtla #6 : 22 Eylül 2011, 20:45:30 »
Birinci bölümden başlayayım yorumuma. Açıkçası şömine tasviri beni biraz yordu, pek gözümde canlanmadı, o yönden benim için kopukluk yaratan bir yerdi. Ölümü anlatış şeklini etkileyici buldum ve zevk alarak okudum. Birinci bölümle ikinci bölüm arasındaki bağlantıyı netleştirememiş olsam da devamının merak uyandırıcı olacağını umut ediyorum. Eline sağlık.
Spoiler: Göster

Çevrimdışı deryahur

  • *
  • 3
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Lilyum
« Yanıtla #7 : 25 Eylül 2011, 10:25:26 »
Okurken biraz aklım dağıldı. Tasvirler falan iyi ama bilmiyorum, yine de dikkat edemedim. Neyse devamını okuyup daha iyi bir yorum yaparım.

Çevrimdışı Kanashii Uchiha

  • **
  • 99
  • Rom: 9
  • Melek sesli iblis ve kan damlaları...
    • Profili Görüntüle
Ynt: Lilyum
« Yanıtla #8 : 13 Aralık 2011, 03:16:09 »
Hmpff.... o.O Çok etkili gümbür gümbür bir şey mi gelecek dedirtti bana bu bölüm!
Yoksa benim mi beklentilerim fazla o_O Ah bilemiyorum .Hani fırtınadan önce ki o
tanıdık sessizlik gibi.
Dayanamayıp hemen balıklama daldım ; Öncelikle özür diliyorum yeni bölümü zamanında okuyamayacak kadar yoğundum.Madem yorum yapıyorum zamanında takip edebilmeliyim değil mi.Ama maalesef iş!
Her neyse.

Küçük imla kusurları var mıydı ? Evet!
Ne oldukları önemli değil.Dilerim bir sonra ki bölümde olmazlar.
Ancaaaak bölümlerin kısalığı o kadar üzücü ki; imla ve tasvir kusurlarını ya da tümce hatalarını bile es geçiyorum!
Merakım şu yönde oldu:
1-Ayrılanlar kim?
2-Taş odadakilerin akibeti ne ?
ve son olarak;
3-Bankta ki adam! o bu zamana ait değilmiş gibi sanki ...
Kaçırdığım bir şey var mı diye 2 kere okudum. Eylül sonundan beri de
devamını getirmediğini görünce üzüldüm.Dilerim en kısa zamanda sevdiğim bu hikayenin devamını yayınlarsın.Bir an önce yeni bölümü koyabilmen için tüm ilham perileri seninle olsun. '^^'
Tutunabilecek her şeyin yok olduğunda var olursun...Gerisi sadece suretlerin karmaşası!