Uzun yolculuklar sonucu varılan yerler, yüksek dağların zirveleri gibidir. Zirveye ulaşana kadar aşılan her kaya parçası, alınan her yara, çekilen soğuk ve yorgunluk birleşir ve zirve, bu şekilde zirve olmayı hak eder. Tıpkı düşüncelerin, onları bulmak için yürünen yollarda oluşup, yolun sonunda kendisine varılmasını hak ettiği gibi. Varılan bir düşünce ise artık gerisinde bir yol barındırmaz. Çünkü bir düşünceden geri dönülemez. Sadece gidilen yön değiştirilebilir. Bütün bu yollar, yolculuklar, dağlar ve düşünceler ise, var olmak için bir seçime muhtaçtır. İnsanoğlunun özgür iradesinin biricik seçimine. Aksi takdirde kimse o yolu kullanmayı seçmemişse, o yol henüz bir yol değildir.
“Orada tek başıma dikilmiş, sessiz sedasız deliriyordum.”
W.Wharton, Birdy.
2. Hasatyılı, 30.Atragünü,3026
Sarı taştan yapılmış, önü kemerli, iki katlı bir kervansarayın arka avlusunda, bağlı olduğu yerde, karnını doyuruyordu Yasmin. Sahibi çoktan karnını doyurmuş, bulaşığa yardım ediyordu. Kervansarayın arka kapısından doğruca mutfağa girmiş, aşçı kadınla ahbap olmuş ve hancıdan bulaşığı yıkamak karşılığında bir gece konaklama sözü almıştı. Yanında evden getirdiği altın kesesi vardı ama böyle önemsiz şeyler için para harcamak istemiyordu.
-Hem sana da yardım olur. Dedi gülümseyerek aşçı kadına.
Kadın kızın sıkıntısını anlamış, sesini çıkarmıyordu. Sıradan bir yolcu gibi ön kapıdan girip bir yatak istese, sulanan, laf atan olur, başına bir bela gelir diye çekinmişti. Serseri tipli adamlarla uğraşmak için kendini çok küçük hissediyordu. Bunu açıkça söyleyemeyecek kadar da gururluydu ama aşçı anlamıştı. Gece olunca Azra odasına çekildi. Küçük taştan odadaki yatağı, panjurları açık pencerenin önüne çekti. Bir an önce yatağına kurulup hayallere dalmak istiyordu. Hayatının en büyük macerasına atılmıştı! O ana kadar aldığı riskin ve başına gelebileceklerin bu kadar büyük ve önemli şeyler olduğunu algılayamamıştı. Yine de gerçek olan değiştirilemezdi. Yolcuğu yapmayı kendi seçmişti ve artık önünde gidilecek bir yolu vardı. Radn’ı göreceği günü iple çekiyordu. Tek umudu, Azra, Adaaltı ülkesine varmadan Radn’ın herhangi bir göreve çıkmamasıydı. Yoksa bir de gittiği görevde peşine düşüp onu bulması gerekecekti. Erde’nin limanına nasıl gidileceğini bir an önce öğrenmeli ve en kısa yoldan limana varıp Adaaltı’ya giden bir gemi bulmalıydı. Evet, yapması gereken bu kadar basit ve açıktı. ‘Belki limanda gerçek bir deniz yıldızı bulurum ve Radn da şaşkınlıktan bakakalır!’ diye düşündü. Pencerenin kenarında uykuya daldı. Ertesi gün hancıdan yolun tarifini alıp Yasmin ile birlikte yola koyuldu. Erde bir çöl ülkesiydi ve etrafta sık sık kervansaraylarla, ‘pula’ denilen daha küçük hanlar olurdu. Dünya ilkel olabilirdi ama insanlar adalar arasında gezmeyi, adaları keşfetmeyi seviyordu. Merak duygusu insana, doğuştan verilmiş bir iç dürtüydü. Azra’ya bu yolculukta rehberlik eden sadece Radn’ı görme isteği değil küçük dünyasının, aslında ne kadar büyük bir yer olduğunu keşfetme merakıydı. Peçesi, çölün kumlarına karşı yüzünü örterken, Yasmin’in sırtında hızla limana ilerlemekteydi. At ani bir kararla yavaşladı ve gerisin geriye kervansaraya yöneldi. Çabucak eğeri çekerek atı durduran Azra şaşkınlıkla eğildi ve atın gözlerine baktı. Yasmin gözlerini kırpıştırıyordu.
-Söyle ona, ben o işleri bıraktım artık!
Kendine seslenen bu ses, aşmak üzere oldukları ama Yasmin’in son anda geri döndüğü kum tepeciğinin ardından gelmişti. Gözlerini kırpıştırma sırası Azra’daydı. Yere atladı ve tepeciğin ardından kendine doğru gelen yuvarlak biçimli şaman kılıklı ihtiyara bakakaldı. Daha önce hiç büyücü görmemişti. Kimi köylerin büyücüleri olurdu ama Azra’nınkinde değil.
-İşler? Diye korkuyla yutkundu kız.
- Büyücülük, öte diyardan ruhlarla içli dışlı olmayı gerektirir küçük. Bu ruhları sadece büyücüler ve hayvanlar fark edebilir. Atın benden korkmuş olabilir ama inan bana artık büyü yapmayı bıraktım. Etrafımda birkaç avare ruh kalmışsa, benim onlarla hiçbir bağlantım yok bilesin!
..4. bölümün sonu.