Kayıt Ol

Medusa'nın Laneti

Çevrimdışı little_monster

  • *
  • 2
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Medusa'nın Laneti
« : 31 Temmuz 2011, 14:43:28 »
 
Medusa'nın Laneti

 O gece bir Olimpos kitabı okumuştum. Zeus, Poseidon, Athena, Hermes ve diğer tanrılar bana eşlik ettiler. Gecem bir rüyayla şenlendi tabii ki.

  Rüyamda gözlerimi açınca, kendimi geniş bir çayırlıkta buldum. Yattığım yerden denizin sesini duyabiliyordum. Yavaşça ayağa kalkıp etrafa bakındım. Tam karşımda bir yol ayrımı vardı. Sağ taraftaki yol denize, sol taraftaki yol ise kocaman dağlara gidiyordu. Kuşkusuz o dağların yamaçlarında mağaralar, ve mağaraların en dibinde yer altına inen Yunan basamakları vardı. Üçüncü yol ise tam karşıda, üzerinde gri bulutlar olan taş evlere gidiyordu. Tereddütsüz hemen ileri doğru gittim. İlerideki evlerde bir insan bulmak amacıyla hızlı hızlı yürüyordum. Yol taşlıktı. Ama gök rengi taşlardan birini elime alınca, taşın sanki gökten koparılmış bir bulut parçası kadar hafif olduğunu gördüm. Biraz daha yürüyünce taş evlere ulaştım. Çok önceden kullanılmış, sonrada bırakılıp gidilmiş hissi veriyorlardı insana. Belki de öyleydi... Yaşlılardı ama gençliklerinden hiçbir şey kaybetmemişlerdi.

  Camlarda, kumaş parçaları rüzgardan hafif hafif oynaşıyorlardı. Kapılar tahtadan ama güçlüydü. Değil anahtar delikleri, kapı kolları dahi yoktu. Her kapının önünde hayvan postundan dikdörtgen kesitler vardı.köşeleri boyanmış, ama ceylan derisi olduğunu anlayabileceğiniz paspaslardı bunlar. O döneme yaraşır, üzerinde "Hoş geldiniz" veya "Güle Güle" yazmayan paspaslardandı.

  Birden şimşek çaktı, sonra aniden yağmur yağmaya başladı. Bir özür mırıldanarak, evlerden birine girdim.
  Küçük görüntüsüne uymayan, dikdörtgen şeklinde bir evdi bu. Dört yanında pencereler vardı. Dikkatli bakınca, kumaş parçaları sandığım şeylerin ipek olduğunu gördüm. Pencereleri bırakıp evin içine bir göz attım. Tavan alçak ve pürüzsüzdü. Aynı şekilde duvarlarda taştan ama iyi işçilerin elinden çıkmıştı. Duvarın kuzeye bakan tarafı deri ve ipeklerle kaplıydı. Evde yaşayanlar kuzey rüzgarından korunmak istemişlerdi besbelli. Ayrıca duvarlarda kalkanlar, kılıçlar, zırhlar vardı. Tam bir Yunan evine yaraşır şekilde, deri kaplı duvarın sol köşesinde savaşta kullanılmış 7 miğfer vardı. Miğferler bir masanın üzerinde duruyordu. Duvarlardaki zırhlardan birini aldım elime. Yapılışına,zarifliğine ve sert ama hafif oluşuna bakınca bunun bir kadın zırhı olduğunu anladım. Zırhın arkasında bir şekil vardı. Bu bir ayı. Ve dişi bir ayı. Dişi ayı, avcı tanrıça Artemis'in sembolü diye okumuştum. Artemis hem bir avcı, hem de Afrodit kadar güzel bir kadınmış. Yani gerçekten yaşasaydı,öyle olurmuş.
  Zırhı yerine bırakıp pencerelere doğru yürüdüm. Tam ipeği açacakken gök gürledi ve vazgeçtim. Dışarıdan rüzgarın uğultusu ve yağmur sesi geliyordu. Bugünlük evde kalmaya karar verdim. Ne de olsa ev sahibi yoktu. Yerdeki halı şeklindeki deriye kıvrıldım. Uyurken uyur oldum...
 
  Pencerelerden içeri güneş ışınları girmeye başlayınca uyandım. Ya izinsiz şehirlerine girdim diye bana kızmışlarsa? Bütün gece bunu düşünmekten başıma ağrılar girmişti. Belki de o yüzdendi bu yağmur. Bu düşünceyi kafamdan atıp dışarı çıktım.

  Yerler çamurdu. Çamurların arasından geçerek yine dolaşmaya başladım şehirde. Bu arada her evin üzerine kazınmış semboller gördüm. Kimisi Dionisos yani kaplan armalıydı, kimisi Zeus yani kartal armalıydı. Sanki her ev sahibi kendini hangi tanrı veya tanrıçanın korumasını istiyorsa onun armasını kazımıştı duvarına.

  Şehirden biraz dolaşınca her evin belli bir sıra ve düzende  olduğunu keşfettim. Her biri, ana yol denecek düzlüğün iki yanındaydı ve düzlüğün en sonunda koca bir tapınak vardı. Az daha ilerleyip, tapınağa giden patikayı tırmandım. Koca tapınağın önüne gelince durdum. Özenle işlenmiş, 15-16 metre uzunluğundaki sütunların arasından en ince ayrıntısına kadar işlenmiş mükemmel bir kapı görünüyordu.

  Sütunların yanlarında, kendilerinin 7'de 1'i kadar daha küçük sütunlar vardı ve küçük sütunların üzerinde meşalelerin koyulduğu saf altından  çanaklar vardı. Ayrıca ana sütunun hemen sağında bir adak taşı vardı. Adak taşları, çok kalın gibidirler ama içleri boştur. Böylece sunulan adağın kulağı ölmeden önce taşa yatırılır ve adağın duyduğu son sesin kendi boynuna doğru gelen baltanın rüzgarda çıkardığı ses olması sağlanırdı.

  İçeri girmeden önce son kez kapıya bakınca,uğursuz Medusa'yı gördüm. Kapının üzerinde yılan saçlarını kaldırmış bana bakıyordu.

  Eski Yunan geleneklerine göre, kutsal sayılan her yerde (En azından kapısında) bir Medusa başı olması lazımdır. Böylece içeri izinsiz girecek her kişinin lanetlenmesi garantilenmiş olur. Bir tapınağa ilk kez gizlice girmeye çalışan tanrı Medusa'ymış. Zeus ona ceza verme işini Athena'ya bırakmış. Athena, Medusa'nın ipek gibi saçlarını yılana dönüştürerek onu lanetlemiş.

  "Ne de olsa ben bir tanrı değilim." diye avuttum kendimi. İstesem buradan çıkıp gidebilirdim ama bu heybetli tapınağın içini gerçekten görmek istiyorum. Yani Medusa bana bir şey yaparsa yine benim suçum.
  Yavaşça büyük kapıya yöneldim. Kapı, ben bir şey yapmadan açıldı ve gözleri ışıkla doldu.
  Uyanınca lanetlendiğimi anladım. Meğer Medusa beni güzelim rüyamdan uyandırarak lanetlemiş. Kalbimin derinliklerinde tapınağa girememenin acısıyla, yine uykuya daldım.
[/color]
HaLa Küçük ßir Kız Çocuğuyum
HaLa Yüksek Sese KırıLır
HaLa KoLumu Sertçe Tutarsan AğLarım
ßana PahaLı ŞeyLer ALma ELma Şekerine BayıLırım Ne OLur Tut ELLerimi
YaLnızLıktan Korkarım Çok Canım Acıyor SöyLe Geçermi?
Ne Kadar Büyümeliyim ?
Uyusam Bitermi? Bu Gözyaşları BaLıkLara Yetermi?
Küçük Dünyam Bu Sarsıntıya Direnirmi?
[/font][/i]

Ynt: Medusa'nın Laneti
« Yanıtla #1 : 03 Ağustos 2011, 01:52:30 »
uyurken üstün açılmış olmasın?
ph'nglui mglw'nafh cthulhu r'lyeh wagh'nagl fhtagn