Kayıt Ol

Meleksizler

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Meleksizler
« Yanıtla #15 : 18 Aralık 2009, 13:41:14 »
Ne yorum yapsam bilemedim. Hikayen süper, orası su götürmez. Bir çırpıda okuyuverdim yine. Ama hep aynı şeyi, yani harika olmuş, cümlesini yazmak da istemiyorum :) Harika olmuş ;)

Tek bir noktada karışıklık yaşadım; Doğulu ile ilk bölümdeki kişi aynı sanırım. Tabii yanlış anlamadıysam?

Ellerine sağlık...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Meleksizler
« Yanıtla #16 : 18 Aralık 2009, 16:19:45 »
Teşekkürler.

Evet ilk bölümde günlüğü yazan kişi Doğulu. Ona bir isim vermedim. Meleğini seven ve insan olmaktan gurur duyan birisi. Ama insan değilken bile kendisini insan olarak görüyor. Daha sonra doğudan geldiğini öğrendiğimiz için ismi Doğulu olarak kaldı.
try again fail again fail better

Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Meleksizler
« Yanıtla #17 : 26 Aralık 2009, 17:02:47 »
-5-

Mihael, elini savurdu ve önündeki görüntüyü yok etti. Işıktan saraylarında sonsuzluğun tadını çıkaran melekler, aşağıdaki karmaşayı neredeyse hiç önemsemiyorlardı. Mihael onlardan birisi değildi. Sonsuz bilgelik ve kuvvetinin başlarındaydı. Ölüm ve yaşamın zincirlerine rehin olmayan bir melek için bile gençti. Bir melek doğduğunda, bir insan da doğarmış derler. Gökyüzündeki o yıldıza da o melek yerleşirmiş. O insan öldüğünde melek onu da alıp kendi diyarına götürmek için gelirmiş. İşte o zaman o yıldızın kaydığı görülürmüş gökyüzünde. Bu yüzden yıldız kaydığında herkes gelen melekten bir dilekte bulunur.

Genç melek, insanına nasıl yardım edeceğini bilemiyordu. Ölüm. Bu kadar yakınken, onun korkusu o dünyaya inmekti. O kadını almak için bile olsa o dünyaya inmek istemiyordu. Yaşamın zevkiyle donatılmış kanatları, ışıkla yoğrulmuş yüzü, bilgelikle giydirilmemiş, üryan bedeniyle tezat içinde, Mihael gökyüzüne yükseldi. Meleklerin artık aşağıları da görmelerinin vakti gelmişti.

O’nun konseyinin acil toplantısı, meleklerin zihinlerinde canlanmış ve eskilerin dehr dedikleri sürede herkes oradaydı. Onlarca melek cismen ışıktan sarayda varolmuş. Yüzlercesi, cismin ötesinden kendi saraylarından tartışmaya katılmışlardı. Mihael baş köşede üryan bedenini bilgi ve zeka giysisiyle giydiriyor, mertebe artırıyordu. Daha sonra da nihai kararı açıklamak üzere ayağa kalktı.

“Ben, aşağı dünyanın insanı Lefene Roltor ile bütün melek Mihael, nihai kararı açıklıyorum. Bundan böyle melekler kayıtsız kalmayacaklar. İnsanların milyonlarca yıllık körlüklerine, inatla mücadele ettikleri meleksizliklerine karşı, melekler direnecekler. Kendilerini tanıtacaklar. İnsanlar, yalnız olmadıklarını anlayacaklar ve onlar da üzerlerindeki bez parçalarına biat etmeden önce üryanlıklarını bilgiyle gizleyecekler. İyilik ancak böyle ortaya çıkar..” Tam o anda içeride gür bir ses duyuldu. Yukarılardan, salonun üstünden tüm ışıklardan parlak bir ışık indi ve cisim buldu. Karşılarında Seraphim vardı.

“Ben, aşağı dünyanın insanı Ver Kindra Noledra ile bütün melek Seraphim, hepiniz beni tanıyorsunuz. Ben bu kararlara karşı çıkıyorum. Görevim, O’nun tahtını korumaktır. Bizlerin görevleri budur. Bizse şimdi O’nun iradesi dışında uyumu bozmak için kararlar alıyoruz. Bunu da iyilik adına yapıyoruz..” Seraphim’in sözleri yankılanırken, Mihael korkmadan ayağa kalktı.

“İyilik O’nun iradesidir!”

“Sessizlik!” Diye gürledi Seraphim. “Buraya ağız dalaşına gelmedim. İrade denen şeyi yaratana karşı irade savunması mı yapacaksın? Uyumu bozmayın! Dünya kendi ayakları üzerinde durmak zorunda. İyilik dediğinizin değerini mi unutturacaksınız? Kötülüğün olmadığı bir dünyada iyiliğin ne değeri olur. Meleksizlerden korkmayın, onlar meleklerin değerini kanıtlayacaklar. Bu kararlar uygulanamaz. Gabriel’i gördünüz. O Doğulu önce onu sürgüne yollattı. Sonra meleksizliği yetmedi, küllere karışıp Gabriel’i yok etti! Tüm meleklere aynısı mı olacak. Bizler insan doğasına müdahale için burada değiliz. Onlar oradalar biz burada. Böylece bütünüz. Aynı seviyeye indiğimizde birbirimizi tamamlayamayız.”

Mihael söyleyecek söz bulamıyordu. Karşısında muhteşem giysileri, muhteşem ışığıyla Seraphim duruyordu ve herkesi çoktan kendi tarafına çekmeyi başarmıştı. Kararlar sonsuza karıştı, dehrde olan biten eskiye döndü ve Mihael kendini vaktinden önce aşağıya inmek zorunda hissetti. Meleksizler kazanmamalıydı.
try again fail again fail better

Çevrimdışı Elerki

  • ***
  • 441
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Meleksizler
« Yanıtla #18 : 26 Aralık 2009, 17:52:35 »
Amras Ringeril,

Aynı güzellikte sürüyor! Upuzun bir kurgu olmalı bu. Olmalı! Seçtiğiniz konu çok farklı, orijinal bence. Çok da güzel işlemektesiniz. Hemen bitirmeyin lütfen. Arada açıp okuruz işte ne güzel. :)

Bu arada, Seraphim beni de yanına çekti -yarattığın karakter cidden yanına çekiverdi. Anlatım da oldukça iyi. :)

Tebrik ederim! Devamını bekliyorum!
Let the Dragon ride again on the winds of time.

Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Meleksizler
« Yanıtla #19 : 26 Aralık 2009, 18:17:18 »
Teşekkür ederim, iyinin ya da kötünün basit bir ayrımını yapmaktansa böyle açıklamalarla bir o tarafa bir bu tarafa çekmek istemiştim. Teşekkür ediyorum tekrar :)
try again fail again fail better

Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Meleksizler
« Yanıtla #20 : 09 Ocak 2010, 17:06:44 »
Spoiler: Göster
Aslında bu bir ara bölüm. Hikayeyi devam ettirmeden önce bazı soruları cevaplamak istedim. O yüzden asıl kurgu işleyişine pek uymuyor. İyi okumalar :)


Yeni Doğan

“Bu yöntem hala deneme aşamasında biliyorsunuz ki.”

Son zamanlarda yüzde yüz kısırlık teşhisi konan iki insanın bile, cinsel ilişkiyle çocuk yapması mümkün hale gelmişti. Ancak bu yöntem sonucu doğan çocuklarda ufak sorunlar oluşabiliyordu. En ilginç vaka üç yıl önce doğan bir çocuktaydı. Bacağının tam ortasında koca bir delik bulunuyordu çocuğun ama yürüyüşünde herhangi bir kusur yoktu. Dış görünüm olarak bozulmalar hayati fonksiyonlara etki etmiyordu.

Kristin ve Joel için ise bu yöntem çok önemliydi. İlk kez tanışmaları yıllar önce bir üniversite hocası olan arkadaşları tarafından olmuştu. Aslında ilk deneklerden biri olmuşlardı. Birkaç başarısız denemenin ardından, Kristin hamile kalmıştı. İkisi içinde çok mutlu günlerdi. Bilim dünyasında da bir çığır açılmıştı böylece. Bu, kusursuz insanların üretilmesi için bir aşama olacaktı. Eğer çocuk istenen şekillerde dünyaya gelirse, kim bilir, belki de beyin hücreleri bile şekillendirilebilen bebeklerin doğumu gerçekleşebilirdi.

Ancak mutlulukları çok uzun sürmedi. Bir gün Joel iş çıkışı arabasına binmek üzereyken öldürülmüştü. Polis, Kristin’in onu görmesine izin vermemişti. Başı kesilmiş ve vücudunun üzerine vücudunun yarısı kül olmuş bir melek çizilmişti. Bu yıllardır şehrin en büyük korkusu haline gelen  ve kendilerine Meleksizler diyen terör örgütünün işaretiydi.

Günler sonra çocuk doğduğunda Kristin ikinci şoku yaşamıştı. Çünkü doğan çocuk mükemmel olmaktan öte kördü. Aslında bir gözü deniz mavisiydi ancak diğer gözü tamamen beyazdı ve görmesi imkansızdı. Yine de doktorlar görüş problemleri yaşamadığını sadece hafif göz bozukluğu olduğunu söylediklerinde anne biraz sakinleşmişti. Çocuğa kan donduran anlamına gelen Ver Kindra ismini vermişti. Neden bu ismi verdiğiniyse kendisi dahi bilmiyordu.

Aradan geçen birkaç yıl çocuğun şaşırtıcı derecede hızlı gelişimini gözler önüne sermişti. Normal bebeklerden çok daha önce konuşmayı ve yürümeyi öğrenmiş, dört yaşına girmeden okumayı sökmüştü. Kristin bu ilginç çocuğuyla gurur duyuyordu. Altı yaşına geldiğindeyse Kamanta adında siyahi bir adam çıkagelmiş ve çocuğu özel bir eğitim merkezine almak istediklerini söylemişti. Kristin itiraz edince de hiç acımadan Ver Kindra’nın gözleri önünde öldürmüştü.

Ver Kindra yıllar boyunca Kamanta’nın yanında eğitim gördü. Ona olan kişisel nefreti ve intikam hırsı. Tüm dünyayı tehlikelere sürükleyebilecek büyüklükteydi. On yedi yaşına geldiğinde bir şey fark etmişti; tüm insanlar bir nitelikle doğuyorlardı. Gerçeği ve kendilerini görme niteliği. Ancak bunu fark edebilenlerin sayısı çok azdı, hatta şu ana kadar kendisi ve kız arkadaşı Dárek dışında fark edene rastlamamıştı. Herkesin, her yeni doğanın bir meleği vardı. Ve o melek kişinin hareketleri doğrultusunda yaşıyor büyüyor ve giyiniyordu. Birbirlerini tamamlıyorlar ve birbirlerini tanıyorlardı.

Melek ondan çok daha yüce ve bilgeydi. Çünkü melek insanı biliyor, insan meleği bilmiyordu. Bilgeliğin muazzam gücü meleklerde sonsuza ulaşabiliyordu. İşte o an, Kindra’nın hayatında nefret ettiği bir varlık daha olmuştu. Kendisinden çok şey bilen, Seraphim.
try again fail again fail better

Çevrimdışı Elerki

  • ***
  • 441
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Meleksizler
« Yanıtla #21 : 09 Ocak 2010, 17:18:43 »
Amras Ringeril,

Normalde melek insanı biliyor ama insan meleği bilmiyorsa; Ver Kindra meleğini biliyorsa, bilebilen iki kişiden biriyse... Çok ilginç anlamlar çıkıyor bu 'yücelik ve bilgelik' konusunda.

Güzel gidiyor gerçekten. :) Tebrikler tekrar...
Let the Dragon ride again on the winds of time.

Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Meleksizler
« Yanıtla #22 : 09 Ocak 2010, 17:31:05 »
Ver Kindra önemli bir karakter olmaya başladı benim için. Kendisine biraz derinlik kazandırmak istiyorum.

Çok teşekkürler, okuyan Elerki :)
try again fail again fail better

Çevrimdışı deanna

  • **
  • 324
  • Rom: 9
  • ***
    • Profili Görüntüle
Ynt: Meleksizler
« Yanıtla #23 : 09 Ocak 2010, 17:48:29 »
Bu ara bölümle bir çok soruma cevap bulmuş oldum.
Çok güzel devam ediyor tebrik ederim :)

.


Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Meleksizler
« Yanıtla #24 : 09 Ocak 2010, 17:57:03 »
Ben de okumaya devam ettiğiniz ve yorumladığınız için teşekkür ederim :)
try again fail again fail better

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Meleksizler
« Yanıtla #25 : 12 Ocak 2010, 23:01:41 »
Ver Kindra'nın kişiliğini kazandığı bölüm olmuş bu. Daha önceki bölümlerde bırakın fiziksel özelliklerini daha kadın mı yoksa erkek mi olduğunu bile bilmiyorduk. O yüzden iyi bir bölüm olmuş. Teşekkürler...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Meleksizler
« Yanıtla #26 : 12 Ocak 2010, 23:29:18 »
Fiziksel özellikleri anlatmıştım 3'te :P Neyse, bu bölüm pek iyi olmamış zaten, epey hata varmış fark ettim şimdi. Bu tarz yazmamıştım daha önce biraz toparlamam için zaman lazım. Takip ettiğiniz için teşekkür ediyorum :)
try again fail again fail better

Çevrimdışı Elerki

  • ***
  • 441
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Meleksizler
« Yanıtla #27 : 17 Şubat 2010, 13:55:07 »
Amras Ringeril,

Yahu bunu yazıyordunuz ne güzel! Devamı nerede? :)
Let the Dragon ride again on the winds of time.

Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Meleksizler
« Yanıtla #28 : 17 Şubat 2010, 14:03:26 »
Araya bir çok başka şey girdi ve açıkçası bunu biraz unutmuştum. Gerçi üzerine bir kaç şey düşünmüştüm ama uzun soluklu hikaye konusu biraz zor geldi bana. Çok yakın bir zamanda devamını yazmaya çalışacağım.

Teşekkür ediyorum, Elerki :)
try again fail again fail better

Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Meleksizler
« Yanıtla #29 : 17 Şubat 2010, 16:08:04 »
Spoiler: Göster
 Hemen hazırladığım notlardan bir bölüm oluşturdum, uzun sayılabilecek bir bölüm. İlk bölümde bahsi geçen 28 Mayıs gününü anlatıyor. Yine bir ara bölüm sayılır, ama soruların cevaplanması için önemli. Buyrun


28 Mayıs

“C26 temiz, D sektörüne geçiyorum.” Telsizden gelen sesler ormanın içinde arı vızıltılarını rahatlıkla bastırabiliyordu. Tam on ik asker tam teçhizatlı bir şekilde ses çıkarmamak için bir çaba sarf etmeden on iki ayrı bölgede ormanı tarıyorlardı. Doğulu, saklanmasının mümkün olmadığını biliyordu. Askerlerin termal kamerayla güçlendirilmiş kaskları, ellerinde özel tasarlanmış sılahları ve sırtlarında da acil bir durum için alev püskürtücüleri vardı.

Doğulu buraya gelirken bir tepenin üzerinden çok yakındaki o köyü görmüştü aslında, oraya sığınmak kendisi için daha iyi olurdu ama insanlara zarar vermek istemiyordu. Küçük bir köye sığınmak bu vahşilerin gazabından kurtulmak için yeterli sayılmazdı. Modern canavarlar bütün köyü alevler altına alırlardı. Ancak şimdi de ormanı yakmayı planlıyorlardı. Saklandığı ağaçtan yavaşça indi Doğulu.

Hayvani içgüdülerini kullanarak köyün olduğu bölgeye doğru sürünerek gitmeye başladı. En azından üç askerin çok yakınından geçmesi gerekeceğini biliyordu. Belki de birilerini öldürmesi gerekecekti. Ancak plastik, akü ve benzin kokusu çok yoğundu. Doğulu hepsinin birbirinden haberbar olduğunu biliyordu. Herhangi biri öldüğü anda diğerlerinin bundan haberi olacaktı ve peşine düşeceklerdi. Aralarından sessizce geçmeliydi.

Ağaçların yardımıyla bir kaç metre süründükten sonra İki askerin yanyana kontrol ettiği bir noktayı görüş alanına aldı. Daha solunda bir bölgede bulunması gereken asker oraya gelmişti. Doğulu yaklaşırken ufak bir sincap görmüş ve onu o bölgeye doğru sürmüştü. Sesi duyan askerler de hemen oraya ilerlemişlerdi. Şimdi önünde yaklaşık yirmi metrelik bir açıklık vardı. Yine de tam ortasından bile geçse en yakın askere yalnızca on metre uzaklıkta olacaktı. Hızlı olmalıydı.

Hemen ağacın arkasında fırladı ve olabildiğince sessiz bir şekilde askerlerin oluşturduğu zinciri geçti. Başarmıştı. Çok kolay olmuştu. Tüm  askerleri geçmişti ve neredeyse hiç zorlanmamıştı. Doğulu yaklaşık yüz metre koştuktan sonra ormanların seyrekleştiğini fark etti. Durdu ve bir ağacın altında dinlenmeye başladı. Neler oluyordu böyle? Bir yanda yaşamak vardı diğer yanda da ikinci ihtimal, o da ölmek. Bütün bunlar insan olmak kavramından doğmuştu. Doğulu bir insan değildi. Bunu fark etmişti, o yangında sonra bir şeyler değişmişti. Gördüğü muhteşem güzellik o an kendisine insan olduğunu hissettirmişti ama şu anda o histen eser yoktu. O güzellik yok olmuştu. Kendisine bahşedilmiş güzelliği kendisinden almışlar ve onu bu çirkin, hayvani yaratığa dönüştürmüşlerdi. Kendini bir köpek gibi hissediyordu, her şeyi burnunun doğrultusunda yapıyordu.

Bu düşünceler içindeyken, Doğulu bir koku hissetti aniden. Arkasında, sürtünme ve yağın alev aldıktan sonraki kokusunu duymak mümkündü. Hemen başını eğdi ve arkasındaki ağacın kendisini delen kurşunla inlediğini hissetti. Hızla kalktı ve tekrar koşmaya başladı. Kurşunlar yağıyordu resmen. Bir tanesinin bacağını sıyırdığını hissetti. Uzun süre koşup açıklığa çıktıktan sonra gördüğü ilk kayanın arkasına gizlendi doğulu. Askerlerin ayak seslerini duydu. Şimdi kaçacağı hiçbir yer kalmamıştı. En fazla üç yüz metre yakında köyün ilk bir kaç evi bulunmaktaydı. Korkmuş insanların salgılarını bile algılayabiliyordu doğulu. Bir çok erkek ellerinde tüfeklerle bu tarafa doğru koşmaktaydılar. Doğulu her şeyin bittiğini hissetti.

Ancak bir hata vardı. Köylüler kendisine doğru değil askerlere doğru koşuyorlardı. Yaklaşık yetmiş kişi, ki aralarında çocuklar da vardı, ellerinde eski tarz tüfeklerle askerlerin karşısına geçmişlerdi. Ve bir ses duydu doğulu. İhtiyar bir adam konuşuyordu.

“Defolun gidin! Kim olduğunuzu bile bilmiyoruz. Biz kendi halinde bir köyüz. Gidin tatbikatınızı başka bir yerde yapın.” Doğulu bir ümit sezdi. Yavaş adımlarla köye doğru ilerlemeye başladı, bu kargaşada askerlerin kendisini fark etmeleri mümkün değildi.

“Bak ihtiyar. Bir yaratığı kovalıyoruz, az önce buradaydı. Köyünüze kaçtı. Çok tehlikelidir.”

İhtiyar tüfeğini doğrulttu.

“Biz kendimizi savunmayı biliriz. Sana mı soracağız? Defol git.”

Doğulu kendini bir ahıra saklamıştı. Artık sesleri duymuyordu. Ama tartışmanın şiddetlendiğini fark etmişti. Birazdan kavga çıkardı. Hemen arka kapıdan çıktı ve hızla köyün içlerine doğru koştu. Ancak tam o sırada bir kurşunun ayağının yanına saplandığını gördü, dönüp baktığında kalabalıktan sıyrılmış bir askeri gördü. Silah sesi herkesi oraya döndürmüştü. Bağırış çağırış içinde herkes köye doğru koşmaya başlamıştı. Doğulu hemen en yakındaki eve koştu ve kapıyı kırıp içeriye girdi, Televizyonun karşısına oturmuş, kırmızı montlu küçük sarışın bir kız çocuğu ne olduğunu anlamamış, kendisine bakıyordu. Fazla korkmuş görünmüyordu. Yalnızca şaşırmıştı.

“Sen kimsin?” dedi kız.

“Sessiz ol!” diye bağırdı doğulu ve hemen kızı kucağına alıp dışarı çıktı. Herkes ellerinde silahlarla çevresini sarmıştı.

“Sakın bir şey yapmaya kalkmayın. Kız ölür!” diye bağırdı doğulu. Şimdi kızın korktuğunu hissetmişti .Ama daha çok üzgün gbi görünüyordu. İhtiyar bağırınca tüm köylüler silahlarını indirmişlerdi. Yalnıca askerler tutuyordu. Doğulu yavaşça evin kenarına geldi. Ancak beklemediği bir şekilde, askerlerin bölük liderinden bir kurşun elini sıyırık evin duvarına saplandı. Kız ani bir çığlık attı Doğulu sinirden köpürmüştü ve hızla kızın boynunu kırıp kafasını kopardı. Bu sırada kızın ağzından dökülen üç kelimeyi duyabilmişti.

“Sen insan değilsin.”

Doğulu evin arkasına kaçmış ve insan olmaktan çok uzak bir şeye dönüştüğünü fark etmişti. Bir kurt olmuştu şimdi. Beyaz vahşi ve ağzı kan içinde bir kurt. Hızla dağa doğru koşup, gözden kaybolmuştu.
try again fail again fail better