Genzime dolan kokunun yanık ekmek kokusu olduğunu mutfağa gidip tost makinasından tüten dumanları görünce anlamıştım. En sevdiğim kahvaltı, sucuklu tost... Gece yatarken buzdolabı hariç tüm elektrikli aletlerin fişlerini çeken annem, tost makinasında ekmekleri unutmuştu. Birkaç kez seslendim ama yanıt gelmeyince, parmaklarımın üzerinde yükselip prize nerdeyse yapışmış gibi duran fişi zorlukla çektim.
Mutfaktan çıkarken hala anneme seslemiyordum ama ses seda yoktu. Az ilerideki markete gitmiş olma ihtimalinden başkaca bir ihtimal gelmemişti aklıma. Koridoru aşıp salona, ordan giriş kapısına doğru yol alıp, kapıyı açık gördüğüm an, korku, heyecan ve daha adını bilmediğim binlerce duyguyu aynı anda yaşadım. Beni korkutan kapının açık olması değil, annemin kapının önünde kıpırdamadan yatıyor oluşuydu. Bir saniye içinde şelale gibi fışkıran gözyaşlarımla soluğu annemin yanında almıştım. Üstüne kapaklanıp gücümün yettiğince sarstım, onu uyandırmaya çalışıyordum ama çabalarım beyhudeydi. Çok derin bir uykuya dalmış gibiydi annem. Zar zor kendime çevirip o güzel yüzüne bakıp, yüzüne damlayan göz yaşlarımı silmeye çalışıyordum. Sanki canını yakıyordu gözyaşlarım. Becerebildiğim kadarıyla nabzını kontrol ettim , kalbini dinledim, hatta nefes alıyor mu diye baktım… Hiçbirinin cevabı olumlu değildi, annemin henüz sıcak yüzüne dayadım yüzümü ve hıçkırıklarımda boğulup oracıkta onunla birlikte göçüp gitmek istedim.
Birden yardım istemek geldi aklıma, açık kapıdan çıkıp bağırmak, yardım istemek için hareketlendim, kapıdan çıkıp verandaya ulaştığımda ikinci şok, beynime bir mermi gibi saplandı. Babam merdiven başında, tıpkı annem gibi hareketsiz yatıyordu. Nabız yok.. Nefes yok…
İmdat… Yardım edin… Lütfen ambulans çağırın… Gelen yok… Ses yok… Mide bulantısı ve baş dönmesi var. Gözlerim acıyor, boğazım ağrıyor ve ben ölmek istiyorum…
Gözlerim karardığında merdivenden yuvarlanmak üzere olduğumu hissettim. belki de boynumu kırar oracıkta ölürdüm. Tüm bu düşüncelerimi bölen, merdivenden düşerek değil ama korkudan ölmeme sebep olacak o patlama sesiydi. Başımı kaldırıp baktığımda, karşı komşumuzun evi alevler içinde yanarken, gökyüzünden ya tahta demir ve bilemediğim bir sürü cisim sokağa ve civar evlerin üstüne, bahçesine yağıyordu. Dehşetim , şaşkınlığım ve merakım giderek artarken, merdivenleri yuvarlanırcasına inip sokağa çıktım. Etrafı çok net görebiliyordum ama gördüklerime anlam vermem imkansızdı. Sokakta az önce havaya uçan evden başka bir tane daha yanan ev görüyordum. Pencerelerinden taşan alevler çatıya doğru kıvrılırken daha başka garipliklerin olduğunu farkediyordum. Etrafa saçılmış arabalar görüyordum. Gelişi güzel park edilmiş gibi duruyorlardı. Kimisi yolun ortasında kimisi kaldırımda, kimisi çitleri devirip evlerin bahçelerine girmişti. Elektrik direklerine çarpan birkaç araç ve birbirine çarpmış 3-4 araba görebiliyordum. Garip olansa etrafta hiç insan olmamasıydı. En azından benden başka.
Babamın en sevdiği filimdi Terminatör. Kaç kez izledik bilmiyorum ama aklıma filmde gördüklerimden başka bir şey gelmemişti o an. Herkesin sözünü ettiği, bir gün dünyanın sonunu getirecek dedikleri 3. Dünya savaşı ben uyurken başlamış olabilir miydi? Ruslar mı başlatmıştı acaba yoksa Amerika mı? Nükleer bomba mı atışlardı ? Yoksa zombi salgın mıydı? Ortalıkta aylak aylak dolanan insanlar olmadığına göre sanırım zombilerle alakası yoktu. Asıl garip olan şeyi idrak etmem biraz zaman almıştı. İnsanlar nerde? Aileme ne oldu?