Kayıt Ol

Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar

Çevrimdışı Black Helen

  • ***
  • 782
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nokenegre
« Yanıtla #15 : 30 Haziran 2010, 16:33:04 »
Vay bizden sonra iyi toparlamışsınız konuyu.Ellerinize sağlık.En azından senaryo yavaş yavaş belirmeye başladı.Sıra bizde Antiseptik.Kaytarmayalım :D
Spoiler: Göster

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Nokenegre
« Yanıtla #16 : 30 Haziran 2010, 16:33:30 »
Yok canıım hiç kaytarır mıyız(!) :D
May the force, be with you.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Nokenegre
« Yanıtla #17 : 01 Temmuz 2010, 17:38:05 »
Diğer hikayeye nazaran bunu daha çok sevdiğimi söylesem kızmazsın umarım Antiseptik. Bu hem forumun yapısına daha uygun hem de daha merak uyandırıcı.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Nokenegre
« Yanıtla #18 : 01 Temmuz 2010, 19:36:30 »
Diğer hikayeye nazaran bunu daha çok sevdiğimi söylesem kızmazsın umarım Antiseptik. Bu hem forumun yapısına daha uygun hem de daha merak uyandırıcı.

Yok mit niye kızayım ki =) Haklısın, foruma da daha uygun konusu da daha güzel... Bunu yorum yapmış olarak mı sayacağız şimdi ?
May the force, be with you.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Nokenegre
« Yanıtla #19 : 02 Temmuz 2010, 00:45:00 »
Yorumum şimdilik bu :) Hikayenin biraz daha gelişip açılmasını bekliyorum. Sürekli aynı şeyleri yazmamak adına... Kaleminize kuvvet.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı edi

  • **
  • 51
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nokenegre
« Yanıtla #20 : 02 Temmuz 2010, 14:29:36 »
bu konuda çok güzel olmuş :)
Sadece susmak ıstıyorum;
Yalan ınsanları kaale almadan..
Haklıyken haksız gözuksem bıle kendımı savunmadan..
HUZUR bulmak ıstıyorum,gözlerımı kapayıp,kımseyı anmadan...
Sessızlığı dınlemek ıstıyorum,herseyı yasamıs gıbı yaparak...
[/size][/i]

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Nokenegre -3-
« Yanıtla #21 : 09 Temmuz 2010, 16:53:33 »
 Güneş dağların ardında batarken göçmen kuşlar neşeli sürüler halinde Ergenekon'un ötesine uçuyorlardı.Kış yakındı.Basat dik yokuştan oflaya puflaya fakat büyük bir hız ve gayretle küçük kulübesine doğru tırmanıyordu.Kuşları gördüğünde söylendi, "Keşke biz de o kadar kolay kurtulabilsek bu yerden." 

Rahat ve mizahi bir ses ona yanıt verdi." O zaman yakındır ustam." Basat kulübesine yaslanmış onu bekleyen çırağını fark etti.Genç adam her zamanki gibi tam vaktinde olması gereken yerdeydi.Basat bıkkınca gülümsedi "Umarım, umarım."


Kulübeye beraber girdiklerinde Basat çay demleyip bir sandalyeye oturdu.Ustasının önemli bir şey anlatacağını sezinleyen çırağı da ufak bir iskemleye ilişiverdi.Ustası alnındaki terleri silip Çamuş'la konuşmasını, gördüğü kurdu ve bunun hakkında ne düşündüğünü teker teker anlattı.

Çırağı sonuna kadar put gibi dinledi.Basat!ın sözleri bittiğinde yavaşça ne düşündüğünü söyledi.
"Bence bu bir işaret Ustam.O kurt kutsal."
Başat kaşlarını kaldırdı.Bir süre bu tezi düşünürken yüzünde çocuksu bir ifade vardı. "Demek kutsal ha ? Genç çırağım benim, uzun zamandır ilk defa ciddi ve doğru bir bilgi verdiğini görüyorum." dedi. Çırağı hala yüzünden ciddi ifadeyi atamamıştı. Derken bir adam geldi " Basat Usta odunlar yığılmaya başlandı istediğiniz yere..." deyip gitti adam. Basat hala gülümser bir haldeyken ayağa kalktı ve odunların yığılmasını izlemeye koyuldu uzaktan. "Bak genç çırağım, şurayı izle Koray, odunları görüyor musun ? İnsanların nasıl da kurtulmak için her şeylerini söküp getirmiş olduklarını görüyor musun ha ? " dedi  o ihtiyar ama güçlü sesiyle.



  Neşeli çırak Koray hayatında hiç olmadığı kadar çok ciddi görünürken onlarla aynı şehirde yaşayan Toygar isimli bir genç Mu Nehri'nin üzerindeki taş köprüde sevgilisini bekliyordu. 

  Toygar, sevgilisini beklerken çok sabırlıydı. Türkler böyleydi işte, beklemeyi bilirlerdi, tek bir konu hariç, Ergenekon'dan kurtulma isteği...

 O sıralar herkesin kafasını kurcalayan sorular "Nasıl çıkarız, nasıl kurtuluruz?" türünden milyonlarca soruyken, Toygar'ın bildiği bazı şeyler vardı. Çıktıkları zaman hazırlıksız yakalayabilecekleri düşmanlar, intikam alabilecekleri Moğollar vardı. Atalarını öldüren, soylarını kurutmaya çalışan Moğollar. Neyse ki Göktanrı Türk'e asil bir kan ve bir görev vermişti. Artık pek az kimsenin hatırladığı şu sözleri Toygar sinirli anlarında tekrarlardı kendi kendine.İşitin: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini töreni kim boza bilir ?

  İşitiyordu, gerçekten işitiyordu atalarından gelen o sesi. Damarlarında akan kuvvetin farkındaydı, değil binlerce Türk'ü, bir Türk'ü bile durduramazdı dağlar. Çıkacak, hükmedecek, intikam alacaklardı. Kendi yurtlarına, ovalarına, sularına kavuşacaklardı...

  Köprüde ne kadar zamandır beklediğini bilmiyordu. Öylece düşüncelere dalmış sevgilisini beklerken suların akışını izliyordu boş boş. Derken sevgilisinin sesini duydu, o saf, sevgi dolu aşk dolu  sesi... "Toygar? Merhaba... " diyen utangaç ama sevgili bir ses. Kumral yanakları al al olmuş, dalgalı bakır rengi saçları rüzgarda eserken ve utangaç bir şekilde gülümserken farkında olmadan büyülüyordu Toygar'ı. "Hoşgeldin Ceylin." diyebildi sadece söylenebilecek o kadar güzel laf varken. İkisi de birbirini saf bir aşk ile seviyordu, ikisi de aşıktı ve ikisi de sessizliğin konuşmaktan daha fazla şey anlattığını biliyorlardı.

  Güneş batıyordu, nehir ise Kuzey'den Güney'e doğru akıyordu. Ne kadar sessiz kaldıklarını ikisi de bilmiyorken sessizliği okşarcasına konuştu Ceylin. "Çıkabilecek miyiz Toygar ? "

 Toygar, soruyu duymasına rağmen bir kaç saniye sessiz kaldı. "Bence esas kurtulmamız  gereken şey içeride kalma korkusu. Düşünsene, yaklaşık dört yüz yıldır bu dehlizdeyiz ve bizden önce kimse çıkmayı düşünmemiş ?"

 "Ne demek bu ? "
 
  "Bu şu demek oluyor ki, Türk ırkının burada kalmak için bir sebebi olmalı... Burası alelade seçilmiş bir yer olamaz. Tam olarak bilemiyorum fakat burada kalmamızın bir sebebi olmalı..." Konuşurken o kadar kaptırmıştı ki kendini, az kalsın Ceylin'le konuştuğunu unutuyordu. Tekrar kendine geldiğinde gözlerini Ceylin'e çevirdi. Onun parlak elâ gözleri ile Toygar'ın kehribar gözlerinin birleştiği anlar hep gülümsemeleri doğuruyordu.

  Toygar istemeye istemeye "Soğuk oldu.." dedi. "Gitmelisin artık, hem merak ederler şimdi. " Ceylin de gülümsedi ve sadece "Hoşçakal..." diyebildi. Ceylin, köprünün bitimine kadar yürüdü. Sonra durdu ve dönüp tekrar baktı Toygar'a. Çevik, zeki ve sevgi dolu birini karşısına çıkardığı için tekrar tekrar şükretti Göktanrı'ya.

  Ceylin yeniden arkasını dönüp giderken nedenini bilmediği bir gülüş yayıldı Toygar'ın yüzüne...  Sadece seviyordu onu. En az kılıcını sevdiği kadar...


Toygar ve Ceylin isimlerini bulduğu ve ufak tefek araştırmalara yardımcı olarak yükümü hafiflettiği için mit'e sonsuz teşekkür ediyorum... =)

                                                                                                         black_helen & aNTiSePTiK
May the force, be with you.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Nokenegre
« Yanıtla #22 : 09 Temmuz 2010, 17:12:28 »
Ne demek efendim? Genç yazarların önünü açmak gerek. Açalım ki Göktürkler de dağları aşıp maceralarına atılsın artık :)

Daha çok bir geçiş bölümü ve iki yeni karakterin tanıtımı gibi olmuş bu bölüm. Toygar büyük ihtimalle hikayenin ilerleyen bölümlerinde önemli işler yapacak. Baksanıza adam zeki, çevik ve ahlaklı :) Daha ne olsun? Tek bir eleştirim var; soru işaretinden önce boşluk bırakılmaz.

Ellerinize sağlık...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Nokenegre
« Yanıtla #23 : 09 Temmuz 2010, 17:25:10 »
Ne demek efendim? Genç yazarların önünü açmak gerek. Açalım ki Göktürkler de dağları aşıp maceralarına atılsın artık :)

Daha çok bir geçiş bölümü ve iki yeni karakterin tanıtımı gibi olmuş bu bölüm. Toygar büyük ihtimalle hikayenin ilerleyen bölümlerinde önemli işler yapacak. Baksanıza adam zeki, çevik ve ahlaklı :) Daha ne olsun? Tek bir eleştirim var; soru işaretinden önce boşluk bırakılmaz.

Ellerinize sağlık...

Hehe =) Teşekkür ederim güzel yorumun için mit, ayrıca, soru işareti şeysine de hiç dikkat etmemişim müsait bir zamanda düzelteceğime dair sana söz veriyorum... =)

Tekrar tekrar teşekkürler... =)
May the force, be with you.

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
« Yanıtla #24 : 10 Temmuz 2010, 11:57:18 »
Diğer yazarların bilgisine : Öykü frpnet.net forumlarında da yayınlanmaya başlamıştır...
May the force, be with you.

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Nokenegre - 4
« Yanıtla #25 : 11 Ağustos 2010, 00:42:40 »
 



 Kurtun uluyuşları sürerken Basat içindeki ufak korku kırıntılarını yenmeye çalışıyordu. Sarp, gri kayaların üzerinden mağaralara tırmanmak insanı gerçekten yoruyordu. Nefes nefese kalmıştı, şafak birazdan sökerdi fakat hava aşırı derecede sıcaktı. İklim sürekli değişiyor, bir gün yağmur yağarken bir gün insanlar sıcaktan kavrulabiliyorlardı. Artık dağ, taş, yer, gök, her şey “göç” diyordu hal dilleriyle. Basat, hem kendisinin, hem de kavminin son umuduydu.

  Sonunda kayalıkların arasından sıyrılıp, mağaraların önündeki düzlüğe gelmişti. En tepedeki mağaradan turkuaz-mavi  renk ışıklar huzmeler halinde dışarıya saçılıyordu. Işıkların saçılmasıyla paralel olarak yayılan kurt ulumaları ve kurt sesleri de Basat’ın içini ürpertiyordu. Ne yapacağına dair düşündüğü sırada ışıklar kesildi, ulumalar durdu. Sadece kısa bir an, Basat’a sonsuzluğun nasıl küçük anlara sığdığını anlamasını sağlatan küçük bir an her şey sustu. Sonra bir taş parçalanması sesi, dağın en tepesinden yuvarlanan kayalar ve hemen ardından bir adamdan biraz daha kısa boyda bir kurt, etrafındaki mavimsi renklerle birlikte dağın en yüksek yamacından aşağıya doğru koşmaya başladı. Basat, dursun mu kaçsın mı bilemiyordu ki Kurt, Basat ile arasında sadece bir adım –insan adımı- kalacak kadar mesafe bıraktı ve durdu.

   Koyu, gri renk tüylerini tamamlayan gri gözleri vardı. Yüzü,, burnunun etrafından adeta dolgu yapan siyah çizgiler hariç beyazdı. Sivri dişleri ve kocaman ağzı açık, bedeni dimdik duruyordu. “Basat, isteğiniz için uygulayacağınız yol doğru, fakat isteğinizi  kendi adınıza gerçekleştirmeniz zor.” Dedi kurt.

  Basat, “Adımı nereden biliyorsun?” gibi bir soru yerine, “Kendimizi kurtaramayacak mıyız? Peki ya diğer Türkler kurtulacak mı?” gibi bir soruyla başlamayı daha uygun buldu. Kurt Düşünmeyle değil de, karşıdakini etkilemek için beklediği bir kaç saniyenin ardından tekrar konuşmaya başladı. “Evet kurtulacaklar, eğer başarırsanız sizler de kurtulacaksınız.”dedi.


***  *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** ,,


   Şafak sökerken Toygar da ağır ağır uyandı. Yalnız yaşıyordu, yüzünü yıkadı, yiyecek kuru ekmek  çeşitlerinden birini seçip indirdi mideye. Basat birazdan dönerdi, Kurt ulumalarının kaynağını bulmuş olmalıydı. Ağır ağır gözlerini avuşturdu, Gür saçlarının, Türklere özgü sakal ve bıyığının da kendisine verdiği havayla birlikte, gerçekten düşünceli görünüyordu. Buradan çıkmalı, Moğol köpeklerine hadlerini bildirmeliydi. Moğollardan intikam almayı düşündüğü her an gibi bu anda da damarlarında tek başına tüm Moğol kabilelerini yenebilecekmişcesine hızlı akan bir kan hissetti, atalarından kendisine miras kalan bir kan. Hemen kılıcını alıp evden çıktı ve kendisi için hazırladığı derme çatma samandan kuklalarla eğitime başladı. İki eliyle birden sarıldığı kılıcıyla saman adamlara öyle darbeler vuruyordu ki, gerçek bir insanla dövüşür gibi naralar atıyordu.

    Kırıp geçirdiği samanların arasından koşarak en arkada kalan son saman yığınını da bin parçaya bölerken, Ceylin geldi aklına. Durdu, alnının terini sildi ve kılıcına yaslanarak oturdu oracıkta. Yapacakları çok iş vardı, Ceylin, kurtulmalıydı. Bıradan çıkar çıkmaz evlenmek istiyordu.

  Sonra, kavmi geldi aklına, kapana kısılmışlığı, buradan çıkamayışları, Basat’ın getirdiği umutla hareketlenen kalpleri düşündü. Yorulmuştu Toygar. Yapacak bir şeylere ihtiyacı vardı, vuruşacak düşmanlar, akıtılacak kanlar varken burada kapana kısılmak zor geliyordu. Hareket istiyordu biraz, adrenalin belki. Kılıcını yanına uzatıp, kendisi de oracığa uzanıverdi. Hali kalmamıştı, susamıştı fakat su almaya takati kalmamıştı. Gözleri ağırlaşırken, aklındaki şeyleri düşünmek için direndi bir süre. Fakat güneş tam tepeye gelene kadar çalışmıştı, ve daha fazla direnemeyeceği kadar çok uykusu vardı. Bir yerden sonra direnmek anlamsız geldi ve gözleri yavaş yavaş kapandı kılıcının yanında ve samanların arasında. Belki de bu, uyuduğu son huzurlu uyku olacaktı.

                                                                                                          M.A. İMAMOĞULLARI.

Not : Yanlız devam ediyorum öyküye. Çok kişiyle yazmak zor oluyor, yazar arkadaşlara teşekkür ederim.
May the force, be with you.

Çevrimdışı Gedwesverdar

  • **
  • 189
  • Rom: 5
  • Bestrafe Mich
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
« Yanıtla #26 : 11 Ağustos 2010, 02:22:04 »
Gerçekten hem konusu hem de hikayenin gidişatı itibarıyla nefis bir çalışma. Kıskandım doğrusu =)
Tebrik ederim.
Neden ki bu anlamsız yaradılış,
Yok olacaksa bir gün her yaratılmış?

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
« Yanıtla #27 : 11 Ağustos 2010, 12:06:50 »
Gerçekten hem konusu hem de hikayenin gidişatı itibarıyla nefis bir çalışma. Kıskandım doğrusu =)
Tebrik ederim.
Teşekkür ederim. =) Darısı senin başına diyelim =D
May the force, be with you.

Çevrimdışı Gedwesverdar

  • **
  • 189
  • Rom: 5
  • Bestrafe Mich
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
« Yanıtla #28 : 15 Ağustos 2010, 03:26:47 »
İnşallah darısı benim başıma olur = )
Bir ricam olacak. Göktürkleri araştırırken bir Göktürk Kağanına rastladım. Kendisinin Görktürklerin ilerlemesine çok büyük katkıları var. Mukan Kagan gerçekten Göktürk Kağanlarının en iyisi diyebiliriz. Onun isminin hikayede geçmesini istesem olur mu?
Neden ki bu anlamsız yaradılış,
Yok olacaksa bir gün her yaratılmış?

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
« Yanıtla #29 : 21 Eylül 2010, 12:37:43 »
Bencede mükemmel bir hikaye(artık hedefinizde ne var bilmiyorum ama romanmı hikayemi) ve isimde çok güzel düşünülmüş. Aslında ben bir zamanlar herhangi bir türk destanı fantastik bir dilde yazılsa çok güzel olacağını düşünmüştüm, ama doğrusunu söylemek gerekirse bir TÜRK destanı ile bağlantılı ayrı bir konu yazılması daha güzel olmuş ama keşke kurdu konuşturmasa idiniz. Yani konuşmasa daha gizemli bir havası olabilirdi. Belkide farkımda olmadan haddimi aştım ve işinize karıştım. Eğer öyle birşey yaptı isem üzgünüm ama gerçekten geleceği olan bir hikayeye(veya romana) benziyor.