Kayıt Ol

Ölüm Öpücüğü

Çevrimdışı Chiyo

  • **
  • 154
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ölüm Öpücüğü
« : 15 Haziran 2009, 14:53:49 »
Bu aslında benim bu tarzda yazdığım ilk denemem. Yaklaşık bir buçuk iki ay önce yazıldı. Birçek eksik yönü olduğuna eminim. Her neyse iyi okumalar... 


 ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ

Sonsuz karanlığı seyre daldı genç kadın. Titrek yıldızlarla aydınlanmış gökyüzünü taradı bakışları.  Tüm görüntüler çok netti, çevreden gelen tüm sesler, kokular ve renkler de öyle. Karanlığın bir önemi yoktu onun için. O geceyle vardı çünkü. Büyük şatosunun  açık pencerelerinden izlediği gecenin manzarasındaki bir çınar ağacının dalları, esen rüzgarın etkisiyle bir ölünün cansız bedeni gibi savruldu sağa sola. İnsani bir alışkanlıkla ellerini kollarına sardı kadın. Ama gereksizdi bu. O uzun zaman önce üşümeyi unutmuştu, insan olamayı unuttuğu gibi.

Uzaklardan onu çağıran yarasaların seslerini duydu. Kilometrelerce ötedeki otomobillerin, insan seslerinin, ağaç yapraklarının  hışırtısının, yüksek sesle öten baykuş seslerinin arasından fark etti o sesi. Onu çağırıyordu yarasalar. Gittikçe yaklaşıyorlardı şatoya doğru ve onu istiyorlardı. Kadınsa kendini onlara vermek, aralarına katılıp gecenin karanlığında özgür bırakmak istiyordu bedenini. Ay ışığının parlaklığıyla aydınlanan mermer teni arzuladığı dönüşüme hazırdı. Tüm vücudu susuzluğunu gidermek için bu ana yoğunlaşmıştı. İnce ve kusursuz bedeni gerildi Birazdan gerçekleşecek dönüşüm için ellerini göğsünde birleştirdi.. Bir anda şatonun duvarlarında yankılanan bir ses duydu:
''Hayır, buna izin vermeyeceğim.''
Bu derinden gelen ve küçük bir çocuğunkini andıran ses kadının bütün dikkatini bir anda alt üst etti. Yarasalarsa havada akseden bu ses üzerine çılgınca ötüşerek şatodan uzaklara doğru kanat çırpmaya başladılar. Hızla geceye doğru kaçıştılar Kadın öfkeyle yerinde doğruldu ve sesin geldiği geniş hole doğru bağırarak sordu:
''Kimsin sen?''
Cevap gelmedi. Bu sefer daha da bağırarak söyledi.
''Aklın varsa buradan bir an önce defolursun.''
Yine cevap yoktu. Kendisinden başka hiç kimsenin yaşamadığı bu şatoda hangi kendini bilmez dolanıyordu merak etti. Ansızın duvarlardan aynı çocuk sesi yankılandı:
''Beni bulamazsın.''
Usulca geceyi izlediği pencereden uzaklaştı kadın ve sesin geldiği loş koridorda ilerledi. Yarasa 
dostlarını kaçıranın kim olduğunu merak ediyordu. Evine izinsiz giren her kimse bunun bedelini ağır ödeyecekti. Kadın bu sefer daha tehtidkar bir sesle konuştu
''Çık ortaya! ''
Sadece havada  küçük kahkahalar yankılandı. Bu kez derinden gelen çocuk sesi daha da yükseldi.
''Beni bulamazsın. Ha ha ha...'' Kimliği meçhul çocuğun tiz kahkahaları artarak devam etti.
Kadınsa aldığı bu cevap üzerine öfkeyle hırlamaya başladı. Hırıltısı kahkahaları daha da artırdı sadece.
''Ne istiyorsun?'' diye hırladı kadın. Bu kez kahkahalar kesildi. Odanın içinde bir rüzgar esintisi sardı. Kadının etrafında flu bir şekil dönmeye başladı. Ne olduğunu anlayamadan flu şekil duvarların içine girdi ve gözden kayboldu. Kısacık bir andan sonra şekil duvarın içinden çıktı ve kadının bulunduğu loş ışıkla aydınlatılmış odanın orta yerinde belirdi. Kadın gözlerini kısarak  baktı. Önünde beliren şey ise küçük bir kız çocuğunun yarı saydam bedeniydi... Kadının ağzından bıkkınlıkla şu cümleler döküldü:
''Gene mi sen?''

* * *

Kasaba son elli yıldır hayaletlerin uğrak yeri haline gelmişti. Bir çok eve musallat olan, kasaba halkına rahatsızlık ve korku veren bu hayaletlerle mücadele için ise şehrin pek çok yerinde Hayalet Avcılığı büroları kurulmuştu. Bu bürolardan biri olan Nebula hayalet bürosu ise kurulduğu  andan beri en durgun günlerini geçiriyordu. Birkaç haftadır hiç kimse hayalet ihbarında bulamamıştı.  Bu durum büronun en istekli hayalet avcısı olan Josh'ın sinirini bozuyordu. Günlerdir hiçbir hayalet ihbarı almamışlardı ve büroda hiçbir iş yapmadan boş yere zaman öldürüyorlardı. Josh şu anda bir hayaletin izini sürmek için neler vermezdi... Hayalet avlamadan duyacağı heyecanı ve hazzı başka hiçbir işte bulamazdı çünkü. Birden günlerdir çalmayan büro telefonunun sesi büroda yankılandı. Josh heyecanla yerinden doğrulup ahize uzandı ama iş ortağı Kevin ondan hızlı davranmıştı. Josh ahizeyi kulağına dayayıp telefona cevap verdi:
''Nebula Hayalet Avcılığı Bürosu.'' Telefonun öbür ucundaki kişi hızlıca konuşarak Kevin'e durumu anlatıyordu. Bu sırada Kevin ''Hı hı, evet anlıyorum.'' şeklinde kısa cevaplar vererek elindeki küçük not defterine notlar alıyordu. Sonunda konuşma bitti ve ''En kısa sürede bir avcı evinize gelecek.'' diyerek ahizeyi kapattı. Josh heyecanla sordu.
''Olay nedir?''
''Klasik bir vaka. Eve dadanan yaramaz bir hayalet. Basit bir iş, ama uzun zamandır sinek avladığımız için iyi bir fırsat.'' dedi Kevin ve Josh'a bakarak devam etti. ''Sanırım bu hayaleti avlamayı benden daha çok istiyorsun.''
''Tabi ki.'' dedi Josh ve Kevin'ın evin adresini yazdığı kağıdı uzanarak masadan aldı.
''Öyleyse sana iyi şanslar, dostum. Gerçi senin gibi bir avcının şansa ihtiyacı yok ya.''

* * *.

Josh arabasını çabucak karanlık ormanın kenarındaki yola park etti. Arabasının gitmesine imkan vermeyen  sık çalılıklarla kaplı yolu yürüyerek geçmek zorundaydı. Kağıtta yazan adres burasıydı.  Şehrin en uç kesiminde insanlardan uzak bu ıssız yerde nasıl bir insanın yaşayabileceğini merak ediyordu. Muhtemelen inzivaya çekilmeye karar vermiş kaçık bir ihtiyardır diye düşündü  Elinde tuttuğu silahla hayaletin belki de buralarda bir yerlerde olduğunu düşünüyordu. Gördüğü anda silahı ona doğrultacak, bu şekilde hayaleti ait olduğu boyuta geri gönderecekti. Bu silah  kayıp ruhları dördüncü boyuta gönderen bir anahtar gibi çalışıyordu. Havaya doğrultulup çalıştırıldığında manyetik etki yaratarak bir geçit kapısı açıyordu ve hayaleti kendi evrenine gitmeye zorluyordu. Kısacası Josh hayalet avcılığındaki bu başarısının büyük bir kısmını elinde tuttuğu bu alete borçluydu.

Çalıların arasından ilerledikçe karşısında büyük bir karaltı halinde belirmeye başlayan şatoyu gördü. İşte adreste yazan yere gelmişti.  Burada neden daha önce bir hayalet avı için çağrılmadığını merak etti Josh. Gecenin zifiri karanlığında tıpkı korku filmi sahnelerinden fırlamış gibi görünen bu şato tam da hayaletlerin seveceği türden bir yer gibi görünüyordu. Hızlı adımlarla yıllardır bakımsız görünen şato bahçesini geçti ve  kapısına yaklaştı. Yumruk yaptığı elini tam koca demir kilitlerin takılı olduğu kapıya vuracaktı ki, kapı kendiliğinden açılıverdi. Josh nefes kesici güzelliyle kapının önünde duran insan üstü bir yaratıkla karşı karşıyaydı. Bu muhteşem kadının karşısında kısa bir an Josh'ın nutku tutuldu. Kadının gözleriyse baştan aşağıya Josh'ı taradı.  Birden müzik gibi bir ses Josh'ı kendine getirdi.
''Siz Nebula hayalet bürosundan olmalısınız. Buyurun, içeri girin.'' Josh uyuşukluğu üzerinden atmayı becererek şatodan içeriye adımını attı. Genç kadın konuşmasını sürdürdü.
''Ben Elise Nothirgan.  Bu şatonun sahibiyim. Evime hoş geldin.''
''H-hoşbulduk. Bayan Nothirgan.'' diyebildi Josh. Neden kekeliyordu ki şimdi? Karşısındaki sadece cazibeli bir kadındı. Daha önce görmediği türden müthiş güzelliğe sahip bir kadın...En iyisi şu hayaleti bir an önce yakalayıp evden uzaklaşmaktı. Çünkü sadece mumlarla aydınlanmış bu ev ve müthiş güzellikteki ev sahibesi onu hem ürkütüyor hem de kendine çekiyordu . Bugüne dek onlarca korkunç hayaleti yakalamış olan birinin birden bire ürkmeye başlaması komikti. Josh kendini topladı ve bu sefer daha düzgün bir şekilde konuşmaya başladı:
''İsmim Josh Harley.'' Hemen konuya girmenin en iyisi olduğunu düşündü. ''Acaba hayaleti en son nerede gördünüz bayan Nothirgan?''
''Ah, bana sadece Elise de Josh. ''  diyerek karşı konulmaz bir biçimde gülümsedi kadın. Bu gülümseyiş Josh'ın nefesini kesti.
''Pekala bayan Elise hayaleti ne sıklıkta görüyorsunuz?'' Bir şekilde kendini toplamalı ve kadının cazibesini kapılmadan bu işi bitirmeliydi.
''Son zamanlarda sık sık.''
''Sizi korkutmak için neler yapıyor peki?''
''Korkutmak mı? Ben hiçbir şeyden korkmam ki Josh.'' dedi ve bembeyaz teniyle zıtlık oluşturan kuzgun karası saçlarını eliyle geriye atarak, müzik gibi sesiyle uzun bir kahkaha attı. Josh bu kadar komik olanın ne olduğunu anlamaya çalıştı.
''Lütfen bana hayalette ilgili daha çok bilgi verin.'' Kadın ciddileşerek konuştu:
''Sanırım küçük bir kız çocuğunun hayaleti. Şu sıralar bu küçük kulübemi mesken etmiş durumda.''
''Kaç yaşlarında olduğunu tahmin ediyorsunuz?''
''Sanırım sekiz ya da dokuz. Ah lütfen bir an önce def edin onu buradan. Sinek vızıltısı gibi kahkahalarından sıkıldım artık.'' dedi kadın ve kan kırmızısı dudakları üzüntüyle aşağı doğru büküldü.
''Sizden ne istiyor peki?'' Kadın bir an düşündü ve simsiyah gözlerini Josh'ınkilere kenetleyerek
''Yalnızca huzurumu.'' dedi.

Birden bire mumlarla aydınlatılmış loş ışıklı şatonun duvarlarda küçük bir çocuğun sesi yankıladı.
''Beni yakalayamazsınız. Ha ha ha...'' Josh aradığı fırsatı yakalamıştı. Hayalet ortaya çıktığına göre tek iş onu göndermeye kalıyordu.
''İşte bu ses.'' dedi kadın. ''Bu ses sinirimi bozuyor.''
''Telaşlanmayın bayan, işimiz uzun sürmeyecek.'' dedi ve kahkahaların geldiği yönde doğru silahını doğrultarak hızlı adımlarla ilerledi. Karanlık tabloların olduğu duvarların ardından geliyordu ses. Hızlıca kapıyı açtı.
''Beni yakalamaya mı geldin Josh?'' Yarı saydam bir bedene sahip, sevimli bir kız çocuğu söylemişti bunu. Eğer bir hayalet olmasaydı o kocaman gözleriyle ve bebeksi bir ifadeye sahip yüzüyle gayet masum bir çocuk olduğunu düşünebilirdi Josh.  Zaman kaybetmeden silahını ona doğrulttu. Tetiğe basmaya hazırdı.
''A-ow. Bu kadar kolay değil.'' dedi hayalet ve birden bire duvarın içinden geçerek gözden kayboldu. Bu sefer şatodaki diğer odalardan kahkahaları duyuluyordu. ''Beni o aptal silahında yakalayamayacaksın.'' diye yükseliyordu çocuğun sesi. Josh bu sefer odadan koşar adımlarla çıkarak hayaletin sesinin geldiği yöne doğru ilerledi. O hayaleti bir an önce bulmalıydı. İşte hayaletin saydam bedenini koridorun en sonundaki odanın duvarından içeri girerken gördü. Josh odanın kapısını bir tekmede açtı. Küçük hayalet ise onu görür görmez  odanın diğer duvarlarından geçerek kaçtı. Anlaşılan kovalamaca oynamak istiyordu. Josh ne olursa olsun, isterse gün ağırana dek sürsün o hayaleti yakalayacaktı. Koşarak odadan çıktı ve merdivenlerden yukarı doğru çıkmaya 
başladı. Hayaleti o yönde doğru ilerliyordu.  Hayalet sesi şatonun duvarlarında yankılandı.
''Daha hızlı koşmalısın Josh.'' bu sefer yine gülüyordu. Bu hayalet iyice sinirini bozmaya başlamıştı.

Üst kattaki koridorlardan birinde havada süzülen yarı saydam bir şey gördü. Koridorda daha hızlı koşmaya başladı. Hayalet bir o duvarın bir bu duvarın içinden geçerek Josh'ın kafasını karıştırmaya uğraşıyordu. Koridorda onlarca oda vardı. Hayalet ise en sondaki odanın duvarından içeri girdi ve dışarı çıkmadı. Josh kapıyı bir tekmede açtı. Hayalet karşısında duruyordu.
''Hadi beni yakalasana'' diyerek bu sefer yandaki odanın duvarına girdi.  Josh silahının havada tutarak odanın kapısından çıkıp hayaletin geçtiği odaya girdi. Bu sefer hayalet bir yan odanın duvarına geçti Josh yine onu takip etti ama hayalet çoktan diğer odanın duvarından geçmişti bile.. Josh en sonunda ne yapması gerektiğini anladı. Tüm hızıyla koşarak koridordaki aynı hizada sıralanmış odalardan en sonuncusuna girdi. Havada doğrultuğu silahının tetiğine basarak dördüncü boyut geçidini açtı. Hayalet bu odaya girdiğinde ise çoktan ait olduğu yere göndermiş olacaktı.

Sadece birkaç saniye sonra duvardan hayaletin yarı saydam bedeni geçerek Josh'ın önünde belirdi. Ama hayaletin flu gözleri dehşetle açılmıştı. Kaçmaya çalıştı, ama Josh'ın açtığı diğer boyutun geçidi anafor halinde dönen bir spiral gibi, küçük hayaleti kendine çekiyordu. Hayalet kaçamadı ve hızla açılan geçide doğru sürüklenmeye başladı. Geçitte kaybolmadan evvel çocuk sesiyle şu cümleyi söyledi.
''Hayatının hatasını yaptın Josh!...''  Sonunda hayaletin tüm bedeni tamamen tünelden içeri geçti ve tünel kendiliğinden kayboldu.

Bitmişti. Sonunda hayaleti ait olduğu evrene gönderebilmişti. Derin bir nefes alarak rahatladı. Birden arkasından bir ses duydu.
''İyi işti.'' Dönüp baktığında gelenin ev sahibesi olduğunu gördü. En cazibeli haliyle ona gülümsüyordu. Kadın müziği andıran sesiyle devam etti:
''Bir ödülü hak ettin.''
''Sadece işimi yaptım bayan.''
''Lütfen bana Elise de.''
''Peki Elise, şey burada işim bittiğine göre artık gitsem iyi olacak.''
''Bu kadar çabuk mu?'' Kadının gözleri Josh'a kilitlenmiş bir halde yavaş adımlarla ona doğru yaklaşıyordu Bu kadına karşı koymak imkansızdı. Josh geri adım atamadı. Elise iyice yaklaşarak nefesini Josh'ın hissedebileceği kadar yakınına geldi.
''Hadi, odama gel....'' Josh bu teklife direnemezdi. İç güdüleri onun bu yaptığının yanlış olduğunu söylese de kadının peşinden onu takip etmeye başladı. Heyecanlamıştı ve bu müthiş yaratığın onu odasına çağırdığına inanamıyordu.

Kadın önden yürüyerek ona yol gösteriyor, birkaç adımda bir arakasına dönüp Josh'a gülümsüyordu. Sonunda şatonun en üst katındaki odaya geldiler. Açık pencerelerden içeriye ay ışığı doluyor, esen rüzgar perdeleri uçuşturuyordu. Elise ise odaya dolan ay ışığının aydınlattığı mermer gibi pürüzsüz teniyle nefes kesici görünüyordu. Josh'ın kalbi hızla atmaya başladı. Elise pencereye daha yanaşarak,
''Yanıma gel.'' dedi.
Josh'in hızlanan kalp atışlarını duyabiliyordu. Josh usulca kadının yanına yürüdü ve dudakları istekle kadının yüzüne doğru yaklaştı. Elise ise ondan hızlı davranmıştı. Kan kırmızısı dudaklarını aralayarak açtığı ağzını Josh'in boynuna yapıştırdı ve sivri dişlerini etine geçirdi. Josh daha önce hiç duymadığı bir acıyla sarsıldı. O muhteşem güzellikteki yaratık şu an onun kanını emiyordu. Kaçamadı, vücudundan çekilen kanla tüm gücü tükeniyordu. Kadınsa gittikçe daha çok güçleniyor, uzun zamandır o aptal hayalet yüzünden çıkamadığı insan avının acısını Josh'in tüm kanını emerek gideriyordu. Kan çok lezzetliydi. Birkaç dakikada genç adamın damarlarındaki bütün kanı emdi. Genç adamın kanı çekilmiş cansız bedenini bir köşeye fırlattı. Susuzluğunu gidermenin verdiği hazla uzun ve tiz bir kahkaha attı geceye.  Sesi karanlıkta yankılandı. Ellerini üstünde birleştirdiği göğsünü pencereden dışarı doğru uzattı. Uzaklardan yaklaşan yarasa dostlarının seslerini duyabiliyordu. Yarasalar yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı... Kadın kendini pencereden aşağı doğru bıraktı. Bedeni yarasaya dönüşürken kanını emdiği kurbanına teşekkür etti içinden...


S O N

 


 



   

Çevrimdışı Arlinon

  • ***
  • 456
  • Rom: 14
  • Savaş ve Ateş
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölüm Öpücüğü
« Yanıtla #1 : 17 Haziran 2009, 23:58:13 »
Neo Gotik mi oluyor bu? Kurgu tahmin edilebilir olsa da, anlatımını beğendim, hatta, o şatoya uğrama isteği uyandırdı bende. :D Devam edin böyle.

Çevrimdışı yuno44907

  • **
  • 127
  • Rom: -1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölüm Öpücüğü
« Yanıtla #2 : 18 Haziran 2009, 18:02:57 »
İyi ama aşağıdaki kısım sıradan olmuş. Hikaye sona yaklaştıkça güzelleşiyor.

Birkaç haftadır hiç kimse hayalet ihbarında bulamamıştı.  Bu durum büronun en istekli hayalet avcısı olan Josh'ın sinirini bozuyordu. Günlerdir hiçbir hayalet ihbarı almamışlardı ve büroda hiçbir iş yapmadan boş yere zaman öldürüyorlardı. Josh şu anda bir hayaletin izini sürmek için neler vermezdi... Hayalet avlamadan duyacağı heyecanı ve hazzı başka hiçbir işte bulamazdı çünkü.

Çevrimdışı Chiyo

  • **
  • 154
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölüm Öpücüğü
« Yanıtla #3 : 23 Haziran 2009, 15:46:26 »
Teşekkür ederim yorumlarınız için. Yapılan uyarıları dikkate alacağım. Konunun sıradan olduğunun farkındayım, ama böyle bir şey de denemek istedim.  :)