Kayıt Ol

Ormancının Laneti ( İlk üç bölüm )

Çevrimdışı LordKunduz

  • **
  • 82
  • Rom: -2
  • Bazen bende kara kule mi bulmak istiyorum!
    • Profili Görüntüle
    • Facebook adresi
Ormancının Laneti ( İlk üç bölüm )
« : 11 Temmuz 2012, 09:28:00 »
ORMANCININ LANETİ
I
Uç Dünya Kütüphanesinde

 Sessiz bir  sonbahar gecesinde balta sesleri ormanın sessizliğini bozmuştu. Oduncu her zamanki gibi geceyarısı odun kesiyordu. Ormanda yaşayan yerliler bu oduncunun neden her geceyarısı odun kestiğine amlam vermiyorlardı. Ayrıca oduncuyu hiç gören olmamıştı. Onların köylerinde bir dükkanda oturup gün boyu odun satan bir oduncu kuşaklardır olmamıştı. Rivayete göre bu ormanın oduncusu yıllar önce kaybolmuştu ve kaybolduğu günden beri her gece odun kesiyordu.  Bir gün oduncunun gizemini çözmek isteyen bir grup maceraperest (Tenac grubu olarak anılırlar) , balta seslerini takip edip ormanın derinliklerine doğru daldılar. Uzun ve karanlık bir yolculuğun ardından şafak vaktine doğru oduncuyu buldular. Oduncunun sırtında o geceki topladığı odunlar ve elinde ise üzerinde garip semboller bulunan bir balta bulunuyordu. Oduncu yer altına doğru açılan bir tünelin başında orman bekçisiyle konuştu, daha sonra bekçinin sihirli sözcükleri söylemesiyle tünel açıldı ve bekçiyle oduncu içeri girdiler. Tenac içerde ne olduğunu bilmeliydi. Beş dakika geçtikten sonra Tenac sihirli sözcükleri fısıldayarak içeri daldı. İçerde gördükleri manzara gerçekten tüyler ürperticiydi. İçerde yüzlerce oduncu içinde lavların ve yüzlerce ağacın birleşiminden oluşan devasa bir canavarın bulunduğu bir çukura topladıkları odunları atıyorlar, her odun atışlarında ise canavar güçleniyır ve canlanıyordu. Tüm grup kaçacekken bekçi karşılarına çıktı.
 ‘Mekanıma hoş geldiniz sizi meraklılar!’
Grup korku içinde şunları söyleyebildi;
‘Siz burda ne yapıyorsunuz?’
Ormancı anlatmaya başlar;
‘Bu oduncular lanetime mahsur kaldılar ne yazık. Yüzlerce yıldır bu kasabanın oduncuları (ve sizin gibi bazı meraklılar) benim lanetime kapılıyorlar ve bu çukura her gece odun taşıyorlar. Yakın zamanda canavarım yeterince güçlenecek ve benim emrimde sizin acınası kasabanızı, iç dünyayı ve ardından tüm dünyaları yerlebir edicek. Çok yakında tüm insanlık tıpkı bu oduncular gibi benim kölem haline gelicek. İşte bu Ormancının Laneti! ‘
Tenac bu sözlerin ardından korkudan tir tir titrer ve kaderinden kaçmaya çalışır. Ormancı bağırır;
‘Benden asla kaçamazsınız! Burdan kimse lanetime kapılmadan çıkamaz!’
   Ormancının bu sözlerinden sonra Tenac gurubunu ne gören oldu ne duyan. Ormanın derinliklerinden gelen balta sesleri ise her gece devam etti…

         Bu metin uç dünya küttüphanesinde bulunan ‘İç Dünya Günlükleri’ isimli bir eserden alınmıştır. Uç Dünya kütüphanesi  şüphesiz ki evrenin en büyük kütüphanesidir. Bu kütüphanede tüm dünyaların ‘Uç, orta, iç ve bazı ara dünyalar’ eserleri bulunuyordu. Bunda seyyehların payı çok büyüktü.
 Metnin yazarı rivayete göre tüm İç Dünya’yı dolaşmış ve yaşadığı önemli olayları günlüğüne kaydetmiş bir seyyahtır. Bu seyyah İç Dünya’ yı dolaşırken yolu Ormancının Kasabası’na düşer ve canavarın yaşadığı tüneli keşfeder. Seyyah tünelden içeri girer ve günlerce lanetlenmiş bir oduncu kılığında tünelde kalmayı başarır. Ormancının Laneti ve Tenac hakkında yeterince bilgi edindikten sonra o tünelden kaçıp kasabayı canavara karşı uyarır. Seyyahın ömrünün geri kalnı tanıştığı herkesi lanet hakkında uyarmakla geçmiştir. Ama onun anlattığı öyküler çocukları korkutmak için anlatılan basit masalların ötesine geçememiştir. Herkes onun kendi yazdığı öykülere inanıp bunlardan korkan türden bir kaçık olduğunu düşünmüştü. Ama bu fikir artık değişmeye başlamıştı. İç dünya insanları tıpkı oduncular gibi sürekli kayboluyordu. Balta sesleri hala devam ediyordu. Seyyahın tarif ettiği tünelden korkunç gürültüler geliyordu. Lanetlenmek istemeyen kimse o tünele yaklaşmaya cesaret edemiyordu. İç Dünya insanlarının endişesi zamanla Orta Dünya’ya ordan bazı ara dünyalara ve sonunda Uç Dünya’ya kadar ulaştı. Uç Dünya Kralı Lord Wayne canavarla ilgili bilgi toplanması ve canavarı yenebilecek bir yol bulunması için Uç Dünya Kütüphansinin araştırılmasını emretti. Kütüphanede yapılan araştırmada canavarın isminin Blaze, ormancının kasabasının adının Tull, tünelin isminin Edoras, canavarıbn bulunduğu çukurun adının Tartarus olduğu bilgilerine ve iç dünya günlükleri isimli bir esere ulaşıldı. Ulaşılan bilgiler arasında en tüyler ürpertici olanı ise Lord Kunduz olanıdır. İç Dünya Günlüklerinin yazarı olan seyyaha göre ‘Ormancı’ olarak çağrılan orman bekçisinin gerçek kimliğ Lord Kunduz lakablı bir şeytan. Lord Kunduz’un kim olduğu ve nasıl olduğu hakkındaki bilgiler çok kısıtlıydı. Ulaşılan bilgilerin tamamı Uç Dünya Kütüphanesinde bulunan ‘Lord Kunduz kimdir?’ isimli bir eserde toplanmıştır. Bu eserde anlatılanlara göre Lord Kunduz gerçek manada korkulması gereken biri. Ne zaman doğduğu hakkında hiçbir bilgi yoktur. Lord Kunduz’un maceralarının anlatıldığı bazı kitaplar bulunmaktadır. Yalnız bu kitaptaki Lord Kunduz’ların birbirleriyle tek bir benzerliği vardı. Kötü olmak! Lord Kunduz hakkındaki en mantıklı tahmin saf kötülük olduğudur. Evrenin yaratılışından beri var olan bir kötülük. Ete kemiğe bürünmüş olduğu hikayelere pek inanılmamaktadır. Bir hikaye dışında. Lord  Kunduz rivayete göre bir kez gücünü tam olarak toplamış ve bir beden içine girip bir ordu toplayarak Uç Dünya’ya saldırmış. Tıpkı Ormancı’nın Laneti planındaki gibi kendine bir sürü köle bulmuştu. Köleleştirmeye ilk olarak Uç Dünya’dan başlamıştı. Tüm Uç Dünya köleleşmişti. Bir kişi dışında. İsimsiz bir silahşor. İsimsiz silahşorun Lord’u yenmesiyle lanet kırılmış ve halk kölelikten kurtulmuştu. Lord son sözlerinde ise gücünü toplayarak tekrar dönüceğini ve bu sefer işe İç Dünya’dan başlayacağını söylemişti. Lord Kunduz hakkında sadece bu hikayeye inanılmasının sebebi diğrer hikayelere göre daha belirgin bir tarihte geçiyor olması ve hikayede anlatılan bazı enkazların ve bazı gizli tünellerin günümüzde hala Uç Dünya’da bulunuyor olmasıydı.
Lord Wayne acilen divanın toplanmasını emretti.
II
Silahşorlar Divanı

          Divan devasa bir yuvarlak masnın çevresinde dizilmiş değişik alanlarda yetenekleri olan silahşorlar, onların eğitmenleri, Lord Wayne ve onun diğer danışmanlarından oluşuyordu.  Bu divan savaşlar öncesinde görev dağılımında bulunmak için veya Ormancının Laneti gibi büyük sorunlara çözüm bulmak için toplanırdı. ( Daha önce divanda hiç Ormancının Laneti kadar büyük bir sorun konuşulmamıştır. )
   Lord Wayne söze Ormancının Laneti hakkında yeterli bilgi sahibi olmayanları bilgilendirmekle başladı. Kütüphane kayıtlarından elde ettiği bilgileri aktardıkça divan üyeleri bu zorlu görev için umutlarını yitirmeye başlamışlardı. Sıra çözüm yolu bulmaya gelince böyle devasa bir canavarın (ve tabi Lord Kunduz’un) nasıl yenileceği hakkında kimsenin bir fikri olmamıştı. Bazı silahşorlar canavarın o kadar güçlü olabileceğine ve ormancının Lord Kunduz olabileceğine inanmmadılar ve İç dünyaya gidip onlarla savaşabileceklerini dile getirdiler. Divanda uzun bir düşünme faslı geçtikten sonra Lord Wayne söze yeniden döndü;
‘Oraya bir ordu süremem çünkü eğer dediğiniz gibi canavar o kadar güçlü değilse İç Dünya’ya daha yakında bulunan Orta Dünya insanları sorunu hallederler.  Eğer bu lanet gerçekten Lord Kunduz’un işiyse ordumuzun buna dayanabileceğini sanmıyorum. Bu yüzden ordu burda kalıp ilerde çıkabilecek bir savaş için Uç Dünya’yı korumalıdır! Ayrıca zamanın akış hızı burda ve İç Dünya’da farklılıklar gösterebilir. Belki bize ulaşan bu haber Uç Dünyamızda yeni gibi görünsede İç Dünya’da belki çok eski bir olaydır. Belki sorun hallolmuştur. Hayır ordumuz burda kalmalı. ‘
Yaşlı silahşorlardan biri konuşmaya başlar:
‘ Ordumuzu sürmememiz konsunda hemfikirim.  Bana sorarsanız İç Dünya’ya yolculuklara alışkın bir silahşorumuzu gönderelim. Hatırlarsanız Lord Kunduz’un ilk lanetini tek bir silahşor kırmıştı. Yine Lord Kunudz’un laneti ile karşı karşıyaysak bu laneti tek bir silahşor kırabilir.’
Mesela o isimsiz silahşorun soyundan gelmiş birisi!
 ‘Roland Deschain!’
   Bu fikir kısa bir tartışma sonucu divanda kabul göründü. Aslında ismimsiz silahşorun kim olduğu belli değildi. Dolayısıyla onun soyundan birisinin bilinmesi ise söz konusu değildi. Fakat Roland diğer silahşorlerden o kadar farklıydıki ona o isimsizin soyundan geldiği söylenirdi. Uç Dünya silahşorları büyü uzmanı olan asa veya büyü oku kullanan elfler, yükesk zekaya sahip cüceler ( bu cüceler teknolojik silahlar icat edip bunları kullanabildikleri gibi, savaş stratejilerinin belirlenmesinde onların zekasına güvenilir) ve kılıç veya balta gibi silahları kullanan savaşçı insanlardan oluşmaktaydı. Yalnız silahşor Roland bir melezdi. Annesi bir elf babası ise zeki bir savaşçıydı. Roland hem annesinden aldığı büyü yeteneklerini, hem de babsından aldığı savaşçı yeteneğini ve zekasını ustalıkla kullanıyordu.  Ayrıca zeki biri olduğu için cücelerden aldığı derslerlede kendi silahlarını yapabilmeyi öğrenmşti. Yani Roland Uç Dünya’nın en yetenekli silahşoruydu. Roland dışında hiçbir silahşorda tüm ırkların özelliği bir arada yoktu. Roland kendi tasarladığı ucu bir kılıçtan daha keskin olan büyü asası ( bu asa ile hem insanlar gibi kılıç düellosu yapabiliyor hem de elfler gibi büyü kullanabiliyordu) ve yine kendi tasarladığı bir tabanca (bu sıradan insanların elinde sıradan bir tanbanca gibi kurşun atışı yaparken büyü özelliği olanların elinde kadim ateş, yıldırım ve buz kurşunları sıkan bir tabancadır) kullanıyordu.
Divan Silahşor Roland’ı seçmekle çok doğru bir kararı vermişti. Lord Wayne silahşora yanına kimleri almak istediğini sorunca silahşorun cevabı  ‘Ben tüm dünyaların kaderini belirleyecek bu bölümde hayat arkadaşımı yolculuk sırasında kendim bulacağıma inanıyorum’ olmuştu. Silahşorun bu kararına saygı duyuldu. Lord Wayne akşam vakti silahşoru uğurlamak için bir ziyafet yapılacağını duyurarak divanı kapattı.

III
Ziyafet

   Silahşor Roland’ı uğurlamak için ziyafet sofrası kurulmuştu. Bu ziyafet o kadar harika olmalıydı ki Roland’ın Blaze’i yenmek için yola çıkacağı tüm dünyalara yayılmalı ve iç dünyanın lanetlileri Roland’ın korkusuyla tir tir titremeliydi. Wayne konuşmasını yaparken Roland, biraz kafa dinlemek için kalabalıktan uzaklaşıp bir ağacın altına oturdu. Silahşorun sevgilisi Alice onu görüp yanına gitti. Silahşorların evlenmesi kesinlikle yasaktı. Gizli bir ilişkileri vardı. Alice sürekli Roland’a kaçmaları gerektiğini söylüyordu ama silahşorun görev aşkı Alice’e olan aşkından daha baskın geliyordu. Alice ;
‘Lütfen aşkım beni al ve kaçalım bu Uç Dünya’dan. Orta Dünyaya yerleşelim. Orda evlenip mutlu bir yaşam sürelim.’
Roland biraz sinirlenerek cevabını verdi,
‘Anlamıyorsun Alice! Bu sadece Uç Dünya’yı ilgilendiren bir görev değil, tüm dünyaları ilgilendiren bir görev. Lütfen benşi anlamaya çalış. ‘
‘Bu Blaze ve Ormancının laneti saçmalıklarına inandığını söylemem bana! Hadi gerçek olduğunu düşünelim. Sen onu nasıl yenebilirsin ki? Eğer biraz daha ömrümüz kaldıysa onu beraber geçirelim…’
‘ Ormancının Laneti ve bu laneti kırabilecek tek silahşor olduğuma inancım tam. Hiçbir şey beni bu görecden alıkoyamayacak. Ayrıca benim için endişelenme. Yalnız olmayacağım. Ve şunu unutma;
Seni çok seviyorum. Sana söz veriyorum eğer bu görevi başarabilirsem silahşorlüğü sonsuza dek bırakıp ömrümün geri kalanını sana ayıracağım. Beni bekler misin?’
‘Seni hep bekledim ve bu umutsuz göreve rağmen seni yine de bekleyeceğim. Ama sana bir şey söylemeliyim ; Ben hamileyim…’
Silahşor bir anda ne yapacağını bilemedi. Böyle bir şey olabileceğini hiç düşünmemişti. Onu bebekle ortada bırakmak bir silahşora yakışmazdı.( Aslında çocuk sahibi olmak bile silahşora yakışmazdı.)
Alice’in hamile olduğu öğrenildiğinde kızın onuruna leke sürülecekti.; babasının Roland olduğu belli olunca da Ona leke sürelecekti. Muhtemelen bebek daha doğmadan Alice idam ettirilirdi. Roland görevi başarsa dahi onun kaderide Aliceinkiyle aynı olurdu. Tam Roland derin düşüncelere dalmışken Lord Wayne gür sesiyle silahşora seslendi. ‘ Hey seni kahraman silahşor! Bu zorlu görevin için seni kutlayıp uğurlamamız için lütfen bize katıl.’
Roland bir anda Alice’e şunları söyleyebildi;
Orta Dünya’da Angmar isimli bir kasabanın hanında amcam Tom’u bul. Ona benim nişanımı gösterip eski evimin anahtarını iste  ve beni orda bekle. Görevi bitirebilirsem orda olacağım.’
Alice ‘kesinlikle seni bekleyeceğim aşkım’ der ve ağacın altında kimseye gözükmeden silahşoru öper.
 Lord Wayne’in silahşoru tekrar çağırmasıyla silahşor gizlice Alice’e nişanını verdi ve Lord Wayne’in karşına geçip diz çöktü. Lord Wayne kılcını çekti ve kılıcı silaşorun omuzlarında gezdirerek şu sözleri söyleyip silahşoru kutsadı. ‘Bu zorlu görevde tüm dünyalar artık sana güveniyor. Kaderinin seni götürdüğü yere git. Umarım yolda hayat arkadaşını da bulursun. Birlikte İç Dünya’ya ulaşıp laneti kırın! Seni silahşorların ulaşacağı sor mertebe olan Uç Dünya  şövalyesi ilan ediyor ve kutsuyorum. Ayağa kalk sir Roland! ‘
Silahşor ayağa kalkar ve son derece onurlu bir şekilde Lord Wayne’in konuşmasını bekler.
 ‘ Bu kutsal görevi başararak beni, halkımı ve tüm dünyaları onurlandıracak mısın?’
‘Evet efendim’
‘O halde yolun açık olsun sir Roland. Artık sen son umudumuzsun.’
Silahşor selam verdi ve ordan ayrıldı. Roland o gece hemen yola çıkmayı planlamıştı. Atın bindi ve sürmeye başlamadan önce halkına ‘daha doğrusu Alice’e ‘ son bir kez baktı. Belki görevi başaracaktı ama içinden bir ses bu Uç Dünya’yı son görüşü olacağını söylüyordu. Roland son kez halkına selam verdi ve yola koyuldu…








TO LIVE IS TO DIE

Çevrimdışı Galaxie

  • **
  • 375
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ormancının Laneti ( İlk iki bölüm )
« Yanıtla #1 : 11 Temmuz 2012, 13:28:54 »
Merhaba, hikayeniz güzel olmuş ancak zaman kipleriniz biraz karmaşık. Bir yerde rivayet geçmiş zaman kullanılırken hemen arkasından geniş zaman, sonra miş'li geçmiş zamanın rivayeti kullanılmış.

Bir de Roland Deschain merkezli mi olacak bu hikaye? Bildiğimiz Roland'ın annesi elf değil ve zaten yaşadığı dünya sizin anlattığınız dünyaya pek benzemiyor. O halde bunun tamamen ayrı bir Roland olduğunu mu düşünmeliyiz?

Kaleminize sağlık.

Çevrimdışı LordKunduz

  • **
  • 82
  • Rom: -2
  • Bazen bende kara kule mi bulmak istiyorum!
    • Profili Görüntüle
    • Facebook adresi
Ynt: Ormancının Laneti ( İlk iki bölüm )
« Yanıtla #2 : 11 Temmuz 2012, 19:32:13 »
Öncelikle ilginiz için teşekkürler. Zaman kiplerimin karmaşık olduğunun farkındayım. Daha yeni olduğum için kipleri düzgün seçemiyorum ama zamanla düzeltmeye çalışacağım. Bu hikayede ki Roland apayrı bir Roland. Aslında ben bir ana kahraman ararken kahramanımın Roland Deschain gibi bir kahraman olması gerektiğini düşündüm. Ondan esinlendiğimi belli etmek için isim değişikliğinde bulunmadım. Öykümün tamamı 14 bölümden oluşmaktadır. Zamanla hepsini paylaşacağım.
TO LIVE IS TO DIE