Kayıt Ol

Permiyen-Triyas (büyük ölüm)

Çevrimdışı serhan1310

  • **
  • 91
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Permiyen-Triyas (büyük ölüm)
« : 15 Nisan 2016, 21:11:05 »
Permiyen-Triyas

“Permiyen-Triyas yok oluş olayı (P–Tr), kimi zaman gayri resmi olarak "Büyük Ölüm" veya "Büyük Yok Oluş" olarak da adlandırılır, 251,4 milyon yıl önce meydana gelen ve Paleozoik ile Mezozoik dönemlerin yanı sıra Permiyen ve Triyas jeolojik dönemleri arasındaki geçişi başlatan bir kitlesel yok oluş olayıdır.

Bu yok oluş olayı, tüm deniz türlerinin %96'sının ve karalardaki omurgalı türlerinin ise %70'inin tükenmesine yol açan dünyanın en şiddetli yok oluş olayı olarak bilinir. Bu yok oluş olayı, ayrıca şimdiye kadar böceklerde gözlemlenen tek kitlesel yok oluş olayı olarak da bilinir. Bazı ailelerin %57'si yok olurken tüm cinslerin ise %83'ü ölmüştür. Bu olayda biyo çeşitlilik büyük oranda tahrip olduğu için Dünya üzerindeki yaşamın kendisini toparlaması diğer soy tükenmesi olaylarında olduğundan daha uzun sürmüştür. Bu olay, "tüm kitlesel yok oluşların anası" olarak tanımlanmıştır.

Milyonlarca yıllık bir zaman dönemine yayılmış olan bu yok oluş süreci, en az iki ayrı aşamada geliştiği için Permiyen-Triyas kitlesel yok oluşun aslında sanılandan daha karmaşık olduğu da araştırmacılar tarafından ortaya çıkmıştır. Bu yok oluşun nedenlerine dair çeşitli fikirler ve mekanizmalar öne sürülmüştür: örneğin daha erken bir evrede yavaş yavaş gerçekleşen bazı çevresel değişimlerin buna neden olduğu ihtimali üzerinde durulurken ikinci aşamada, yıkımsal bir felaket olayının gerçekleşmesi nedeniyle kitlesel yok oluşun ivme kazandığı ileri sürülmektedir. İkinci aşamada gerçekleşen doğal felakete dair öne sürülen mekanizmalar arasında çok sayıda meteor çarpması, bazalt seli patlamaları gibi volkanik etkinlikler, okyanus tabanlarında felakete yol açan metan gazı salınımı, denizlerdeki oksijen içeriğinin gerilemesi (anoksiya) veya oksijen düzeyindeki dalgalanmalar, deniz seviyesinde görülen değişiklikler, kuraklık ve iklim değişikliği veya bunların bir kombinasyonu gibi birçok nedenler bu yok oluş için olası sebepler olarak gösterilmiştir ama asıl neden hiçbir zaman bilinmemektedir…”

   Her şey değişime uğrar. Bu istisnanın dışına hiçbir şey çıkamazken ağızdan çıkan bir söz, bir buyruk, asırların çarpıtıcı etkisiyle nasıl değişmesin ki.

   “Kan toprağa değmedikçe, lütfum üzerinizde olacak.” dedi ışık getiren.

   Günler haftaları, haftalar yılları ve yıllar asırları devirdiğinde “Kanını yerde bıraktığım sürece, ışık üzerimde parlamasın.” Şeklinde bir intikam yeminine dönüştü bu söz.

   Zaman dışı salonun duvarlarındaki yazıtlarda, zamanın varlığının bile bilinmediği günlerde iki tür varlıktan bahsedilir. Hizmetçi ruhlara sahip olanlar ve özgür ruha sahip olanlar.

   Denir ki hizmetçi ruha sahip bir canlının soyu tükendiğinde, bir günah serbest kalarak yeryüzünde dolaşmaya başlarmış. Özgür ruha sahip bir canlının soyu tükendiğinde ise, Alyalar kandan ve topraktan yükselip, ete ve kemiğe bürünerek intikam ararlarmış.

   Zamanın nankörlüğü, zaman dışı salonu ve yazıtları unutturdu. Birçok canlı türünün soyu insanlar tarafından yok edildi ve sayısız günah serbest kaldı. Serbest kalan günahlar ise özgür ruha sahip bir ırkın soyunun tükenmesine sebep oldu.

   Vanna, savaş meydanında bir ölü bedenden diğerine koşuyordu. Göz yaşlarına hakimdi. İnsan ölülerine nefretle bakıp bir başka quirkalı kollarına aldı. Boyu bir metreyi geçmeyen yaratık Vanna’ nın avucuna sığıyordu. Ufacık bir kıpırtı bekledi avucundaki bedenden. Minicik bir nefes bile onu hayata döndürmesine yeterdi. Tüm yaraları iyileştirebilirdi ama katiller işlerini iyi yapmışlardı.

   Artık yeryüzünde bir amacı kalmamıştı. Havada çürümüşlük ve ölümün ağır kokusu vardı. Canı acıyordu. Kendisi için yaratılanlar yok edildiği için yavaş yavaş taşa dönüşecek ve dört metre yüksekliğinde sıradan bir heykelden farkı kalmayacaktı. Taşlaşmanın uyuşukluğunu ayakuçlarında çoktan hissetmeye başlamıştı. Önünde bir koridor açıldı ve Akrath koridordan geçtikten hemen sonra kapandı. Koridorlar inşacıların en güzel eserlerinden biriydi. Bir yerden diğerine hızlı bir yolculuk yapmak istiyorsanız koridordan daha güvenli ve hızlısı yoktu.

   Vanna karşısındaki kardeşine nefretle baktı.  “Buna engel olabilirdin.” Dedi. Öfkesi, üzüntüsüyle birbirine karışmıştı ve sesi titriyordu.

   “Evet olabilirdim ama sevgili abimizin kurallarına karşı çıkmaya cüret edemezdim değil mi?”

   “Senden nefret ediyorum Akrath.”

   “Duygularımız karşılıklı, ne var ki sen yok olurken ben hala hayattayım.”

   “Photemas bunun hesabını soracaktır.” 

   “Neden Photemas’ ı bekleyesin ki? Bir seçim şansın var. Bunu sende biliyorsun.”

   “Bunu asla yapmam.” Diyerek karşı çıktı Vanna.

   “Hadi ama!” diye kışkırttı Akrath. “Biliyorsun ki Alyaların bizler için bile ölümcül olacağı yazılı. Tüm insanlardan nefret ediyorsun. Tabi benden de. İnsanoğlunu tamamen ortadan kaldırma gibi bir şansın şuan olmadığına göre beni yok edebilirsin. Hem böylece şu gizemli Alyaların’ da ne olduğunu öğrenmiş oluruz.”

   Vanna sözleri zihninde tarttı. Eğer Akrath ölürse tüm insanoğlu hiç var olmamışçasına yok olacaktı. Farkında olmadan avucunda tuttuğu quirkala baktı ve yakıcı öfkeyi yine hissetti. Akrath karşısında alay edercesine kahkaha atıyordu.

   Vanna intikam ve hırsla ağlıyordu. Gözyaşları avucundaki ufak, narin bedeni ıslatırken avuçları arasında bir kıpırtı hissetti.  Gözlerine inanamıyordu. Quirkal hareket ediyordu ama bir terslik vardı. Onu hissedemiyordu. Vanna’ nın bedeni hızla taşlaşırken tüm quirkallar canlanmaya başlamıştı.

   Akrath şaşırmıştı. Güçlü bir varlık bekliyordu ama sonuç yıllarca çabaladığı şeyin bir hiç uğruna oluşuydu. Quirkallardan bir tanesi bacağını ısırınca öfkesi hat safhaya çıkan Akrath ufak bedeni ayakları altında ezdi.

   
Hepsini tekrar öldürmeye karar vermişti ama ayağındaki küçük diş izlerinden kan akmaktaydı. Şaşırmıştı ve korktu.

   “Emrimle koridor açılsın.” Dedi. O sırada ayaklanan tüm quirkallar küçük bir ordu gibi üzerine doğru gelmeye başlamışlardı.  Akrath büyük mağaranın içine son bir daha göz gezdirdikten sonra arkasında açılan koridordan geçip gitti.

   Hedefleri gözden kaybolan quirkallar meydandaki insan ölülerini yemeye başladılar. Onların özelliği buydu. Küçük bedenleri ve kocaman ağızları varlardı. Taş, toprak, demir ve çelik ayırt etmeden yerlerdi ve kendilerini korumak için golem taşları yaparlardı. Çok zor bir anlarında ise bu taşı kırarak yedikleri nesneye yönelik bir golem ortaya çıkartırlardı. İnsanların onları yok etme nedeni de golem taşlarını ele geçirmekti.

   Ama hiç ölü yememişlerdi. Mağaranın kuytu bir köşesinde ıslak bir patlama sesi yükseldi. Tamamen kandan oluşan iki metrelik boyuyla ufak sayılacak bir golem ortaya çıkmıştı. Başka bir yerde ise vücudunun çeşitli yerlerinden et ve kemikler çıkmış olan çok daha büyük bir golem yürümeye ve quirkallara yiyebilmeleri için daha fazla ceset taşımaya başlamışlardı.

   Gün sona erdiğinde yenilebilecek tek bir ölü bile kalmamıştı ve quirkallar yerin altındaki yuvalarından büyük bir açlıkla yeryüzüne doğru ilerlemeye başladılar. Yanlarında birçok kandan ve kemikten golem onları korumak için eşlik ediyorlardı.

   Bedeni tamamen taşa dönmüş olan Vanna yarattığı dehşetin açacağı sonuçları düşünerek pişmanlık duydu. Beklemekten başka yapabileceği hiçbir şey yoktu ve Vanna’ da yarattığı kâbusun bir an önce bitmesini umarak beklemeye başladı.

   Kim daha fazla tehlikedeydi. Çelik döven insanlar  ve onların aralarında asimile olup kimliklerini bilmeden yaşayan Urzalar mı? Küp uçuranların gök saraylarında daha güvende olacağını düşündü ama inşacılar onlara ulaşılmasını sağlayan koridorlar açabilirlerdi. Geleceğe dair en ufak tahminde bulunamıyordu. Her olasılığın, diğerini yuttuğu bir olaylar zinciri başlamıştı.  Olacaklara dair söylenebilecek tek şey kaosun başladığıydı…
 



cesaret yoksa zaferde olmaz

Çevrimdışı Deniz Eksilen

  • *
  • 12
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Permiyen-Triyas (büyük ölüm)
« Yanıtla #1 : 19 Nisan 2016, 07:03:05 »
Alıntı
“Kan toprağa değmedikçe, lütfum üzerinizde olacak.” dedi ışık getiren.
   Günler haftaları, haftalar yılları ve yıllar asırları devirdiğinde “Kanını yerde bıraktığım sürece, ışık üzerimde parlamasın.” Şeklinde bir intikam yeminine dönüştü bu söz.“
ve
Alıntı
Kendisi için yaratılanlar yok edildiği için yavaş yavaş taşa dönüşecek ve dört metre yüksekliğinde sıradan bir heykelden farkı kalmayacaktı.

gibi noktalarda harika tümceler yaratmışsın. Harika bir öykü yazmışsın. Fakat çok fazla bilgi vermişsin. Yarattığın dünya gözümün önüne geldi, fakat öykünün konusu silindi. Eğer bir bileşik öykü değilse, sadeleştirmeyi denemelisin. Sadece olaya odaklan. Eline sağlık. Ve daha sık yaz.



Onların onlar olmasıdır bizi biz yapan.

Çevrimdışı serhan1310

  • **
  • 91
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Permiyen-Triyas (büyük ölüm)
« Yanıtla #2 : 20 Nisan 2016, 19:55:59 »
yorumun için çok teşekkür ederim bundan sonraki yazılarımda dikkate alacağımdan emin olabilirsin
cesaret yoksa zaferde olmaz