Kayıt Ol

Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray (Bölüm 17!)

Çevrimdışı cankutpotter

  • ****
  • 1233
  • Rom: 14
    • Profili Görüntüle
    • Büyülü Kale, Hayallerinizin adresi.
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #45 : 23 Mayıs 2010, 12:36:45 »
Merhaba. Hikayeni okudum ve çok hoşuma gitti. Bölümler oldukça akıcı. 13. Bölüme gelmeden önce soruyordum kendi kendime bu çocuğun hiç arkadaşı olmayacak mı diye. Oldu galiba, o da Johan. Fakat yazık çocuğaç Öldü galiba. Aslında bende buna benzer şeyler yazmak isterdim ama yunan mitolojisi hakkındaki bilgim çok az. Neyse güzel bir hikaye, devam, devam...
Not: Bölüm gelince başlığı değiştirmen, yeni bölümün geldiğini görmemiz için daha iyi olacaktır bence.
Not2: Bekleyeceğimden hiç şüphen olmasın. Benimde bir hp hikayem var, burada da bikaç bölüm yayınladım. Ama bende sınavlarımın bitişine doğru koyacağım yeni bölümleri... Bu arada sbs falan mı var? Her neyse başarılar... :)
İnsan, hayalleriyle vardır.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #46 : 24 Mayıs 2010, 19:34:16 »
Evet SBS var.

Ve artık yeni bölüm gelince başlığı değiştireceğim. Neyse biraz merak edin bakalım. :D Zaten şunun şurasında 12-13 gün kaldı. :D Cidden bende yazmak istiyorum. Daha süper ve daha uzun bölümlerle geleceğim İnşallah :).
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray (Bölüm 16!)
« Yanıtla #47 : 07 Haziran 2010, 08:31:29 »
Bölüm 16: Yeni Biri

  “Johan, Johan! Uyan, hadi!” Kheiron yerde buz kesmiş bir şekilde yatan Johan’a sesleniyordu. “Hadi Apollon’un oğlu, hadi!”
 
  Önce yerdeki bedenden birkaç hırıltı yükseldi. Sanki Johan içinde ölümle savaşıyordu. Birden göz kapakları açıldı. Yeni doğmuş bir bebek gibi boş boş etrafına bakındı. Nick önce rahatladı, sonra nasıl bir daha onun yüzüne bakacağını düşündü.  Neredeyse onu öldürecekti!

 “Johan, ben şey…”

  Johan Nick’e baktı, sanki bakışlarıyla bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi. Sonra konuşmaya karar verdi. Hırıltılı bir sesle konuşmaya başladı:

 “Nick, benden özrü dilemeye kalkışma. Ne sen suçlusun, ne ben, ne de Kheiron. Senin tek suçun Hades’in oğlu olman. Seni böyle yapan baba…”

  Nick sıcak bastığını hissetti. Babası hakkında kötü konuşulmasını asla hazmedemezdi ve hazmedemeyecekti de. Bu en yakın arkadaşı, hatta onun hayatını kurtaran kişi bile olsa bunu yediremezdi. Ama vereceği cevap öldürücü nitelikte olabilirdi çünkü nefreti çoğu kişinin canını yakmıştı.

 “Sakın babam hakkında kötü konuşma, sakın! Bu hayatta hazmedemeyeceğim tek şey aileme hakarettir.”
 “Ama bütün tanrılar için geçerli bu.”
 “Yeter! Bu saçmalıkları daha fazla dinlemeyeceğim.
 
  Nick biri bir şeyini çalmış gibi hiddetle ayağa kalktı, Alevsaçan’ı kontrol etti ve uzaklaşmak istediğini hissetti. Sağına soluna bakınırken, ormanı gördü. İçinde huzur vardı, sağlık vardı ve daha bir sürü iyi şey vardı ama bunun yanında tehlike de vardı. Nick “Olsun,” diye düşünüp son hızıyla koşarak dışarıdan yeşil içeriden karanlık ormana daldı. Huzuru şimdiden hissetmeye başlamıştı. Tehlikeyi de… Arkasında Kheiron’un ona seslendiğini duyabiliyordu, ikilemde kalmış olmalıydı. Johan mı, Nick mi? Sonunda ikisini de seçememişti. Nick yoluna devam etti, bir yandan bastığı yerleri kontrol ediyor, bir yandan önüne bakmaya çalışıyordu. Son hızla koşmaya devam ediyordu, nereye koştuğu bilmeden… Tam bastığı yeri kontrol edecekken yerde bir şeye takıldı ve yüz üstü yere yapıştı. Önce hafif inledi, sonra avuç içlerinin ve dizinin yandığını hissetti. Yere düştüğünde sürtünmeyle hem avuç içleri, hem de sol dizi kanıyordu. Nick neye takıldığına bakmak için arkasını döndüğünde ağzı önce bir karış açık kaldı. Sonra bu durumlara alışkın olması gerektiğini söyledi kendine. Ama yine de hafif bir küfrün kendini rahatlatacağına emindi:

“Di İmmortales!”

  Gördüğü şey ölmüş bir yaban domuzuydu. Etrafa iğrenç bir koku yayıyordu ama yaydığı tehlike çok daha büyüktü. Yaban domuzunun olduğu yerde Ares’in kanını taşıyan birileri de olur. Sızlayan avuçları ve dizine rağmen gözlerini kapatıp sesleri dinlemeye çalıştı. Bir şey çalıların arasında ruh gibi dolanıyordu, ama üzerinde hafiften şıngırdayan şeyler vardı. Bu da onu ele veriyordu.

 “Kimsin sen?” diye bağırdı Nick. Sanki bunun çok bir yararı olacaktı, herhalde çıkıp “Selam ben Ares’in bilmem nesiyim.” diyecek hali yok ya! Ardından tüylerini ürperten bir erkek sesi duyuldu çalıların arasından.

 “Ayağa kalk Hades’in oğlu. Babanın pis kanını toprağa akıtma, verimsizleşmeye şimdiden başladı bile.”

  Nick yine sinirlendi, onun kanı pis değildi, soyluydu. Yerinde doğruldu ve silahını kınından çıkarınca biraz korkar diye ümit etti.

 “Kanım, babam ve ailem hakkında düzgün konuş Ares’in oğlu. Yoksa bunlar söylediğin son sözler olabilir.” Çok cesur konuşmuştu Nick. Buna müteakiben bir kahkaha duyuldu. O kalın sese kahkaha hiç yakışmamıştı.

 “Beni güldürme çocuk, ben senin yaşının 40 katı kadar canavar tozlaştırdım. Bir melez dediğin benim gibi olur, asil ve soylu. Senin gibi pısırık ve ezik değil!” Yine o kahkahayı duydu.

  Son söyledikleri ona çok dokunmuştu: pısırık ve ezik.Nick eğer biraz daha konuşturabilirse yerini bulacaktı ama sürekli yer değiştiriyordu. Belli ki savaş konusunda yetenekliydi. Sonra hiç umursamadan alev alan silahını en yakınındaki ağaca indirdi. Ağaçta derin bir yarık açıldı.

 “Ortaya çık ve adam gibi dövüş benimle o zaman asil ve soylu Ares’in oğlu.”

  Bir savaş narası duyuldu,  Nick 360 derece etrafında döndü. Sonunda sağındaki çalılıkların arasından 19-20 yaşlarında baştan aşağıya Yunan zırhıyla donanmış, elinde Yunan kılıcı tutan, esmer ve yüzü yara bere dolu biri fırladı.

 “Bu dünyada yapmak isteyeceğin en son şey Ares’in oğlunu kızdırmak olmalı.”

  Birbirlerinin etrafında çember çiziyorlardı. Nick alaycı bir şekilde gülümsedi.

 “Tam tersi, asıl senin yapmak isteyeceğin en son şey Ölümün Oğlu’nu kızdırmak olmalı.”

  Sonra ikisi de bağırarak silahlarını savurdular. Ares’in oğlu kaslı kollarıyla Nick’in hamlelerini engelliyordu. Nick sinirlendi ve tekme attı. Tekme sağ baldıra isabet etti ama pek bir etki yaratmadı. Ares’in çocuğu gülümsedi ve Nick’in suratına boşataki eliyle bir yumruk attı. Nick darbeyi hissettiği anda geri yuvarlandı. Burnunda büyük bir ağrı vardı, galiba kırılmıştı. Ayrıca burnundan süzülen kan da dudaklarına değince kendini empusa gibi hissetti. Toprağa biraz kan tükürdükten sonra kafasını kaldırdı ama Ares’in çocuğu etrafta yoktu. Yavaşça ayağa kalktı, burnundan süzülen kanı koluna sildi. Sonra boğazında çeliğin soğuğunu hissetti. Sonra kısa bir kahkaha duydu.

 “Ölümün Oğlu’nu kızdırmayacakmışım, peh! Sen kimsin ki bana meydan okuyorsun?”

  Nick, cehennemin güçlerini üzerinde hissetmeye başladı, ama onları kontrol etmesi gerektiğini biliyordu. Sonra Alevsaçan’ı kaldırdı ve Ares’in çocuğunun kılıcını elinden düşürmek için hamle yaptı. Alevsaçan’ın sivri olmayan ucuyla kılıcın kabzasına vurdu ama Ares’in çocuğu kılıcı düşürmedi. Sağa doğru yuvarlanarak güçlü ellerden kurtuldu. Silahlar yine havada çarpıştı, Ares’in çocuğunun yüzünde korku vardı bu sefer… Resmen korkuyordu, hiçbir şeyden korkmayan Ares evladı, ondan korkuyordu. Bunun da verdiği zevkle bir yumrukta o savurdu. Ares’in çocuğu miğferini öne eğerek yumruktan kurtuldu. Nick inleyerek bükülmüş bileğini geri çekti. Savaşçı bulduğu fırsatla Nick’e ayak tabanıyla tekme attı. Nick yerde birkaç takla atarak sırt üstü durdu. Ares’in çocuğu yavaşça yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı.

 “Bir daha bana meydan okuma.”

  Kılıcını kaldırdı, ama Nick biraz uzakta parıldayan ilahi bronzu görebiliyordu, büyük ihtimalle kurtulacaktı. Sonra sessiz ormanda bir yay sesi duyuldu, ardından Ares’in çocuğu inleyerek yere düştü. Nick görmek için kafasını kaldırdığında, tam savaşçının karın boşluğunun olduğu yerde minik bir delik açılmış ve bir ok saplanmıştı. Ares’in çocuğu yere yıkıldı. Yeşilliklerin arasından Johan geldi.

 “Teşekkürler Johan” dedi Nick. Eğer bir kez daha hayatını kurtarırsa, ona canını vermek zorunda olacağını düşündü ve acı içinde gülümsedi.
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı Vega

  • ****
  • 1023
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #48 : 07 Haziran 2010, 09:09:21 »
Bölümlerin gittikçe çok daha iyi oluyor.Çok daha uzunlaşıyor ve anlatımın güçleniyor.

Ancak Ares oğlunun kim olduğu ve neden Nick'e saldırdığı tam bir muamma.Umarım diğer bölümlerde açıklarsın.

Ve şu Johan da hızır gibi çocuk.Nick babası gereği bencil ve kibirli olsa da Johan'a biraz değer vermeli.


     

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #49 : 07 Haziran 2010, 09:35:54 »
Öncelikle teşekkürler.

Ares'in oğlu biraz daha gizli kalsın, eninde sonunda öğreneceksiniz.

Zaten Nick Johan'a değer veriyor ama söyledikleri ona dokunuyor. Johan'ın hızırlığı da babasından :D .
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray
« Yanıtla #50 : 17 Haziran 2010, 00:35:52 »
Arkadaşlar, şu sıralar elime kalem alamıyorum, neden bilmiyorum gerçekten. Bu yüzden bölümler arası uzun süreler oluyor. Takipçilerimden özür dilerim :( Ama en yakın zamanda tekrar kendime geleceğim ve daha da güzel bölümler yazacağım :)
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı mimoza

  • **
  • 56
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray (Bölüm 16!)
« Yanıtla #51 : 25 Temmuz 2010, 01:12:50 »
Bölümlerin gittikçe çok daha iyi oluyor.Çok daha uzunlaşıyor ve anlatımın güçleniyor.

Ancak Ares oğlunun kim olduğu ve neden Nick'e saldırdığı tam bir muamma.Umarım diğer bölümlerde açıklarsın.


Ve şu Johan da hızır gibi çocuk.Nick babası gereği bencil ve kibirli olsa da Johan'a biraz değer vermeli.


     



Resmen ağzımdan Aldın :D
Magicians!!! Göklerde bir yerde!!!

http://www.kayiprihtim.org/forum/joel-robert-magiciansin-kurtulusu-bolum-123456-t6728.0.html

Yorumlarınızı bekliyorum...

Çevrimdışı cankutpotter

  • ****
  • 1233
  • Rom: 14
    • Profili Görüntüle
    • Büyülü Kale, Hayallerinizin adresi.
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray (Bölüm 16!)
« Yanıtla #52 : 13 Eylül 2010, 00:51:41 »
Dostum, yeni bölümü ne zaman göndereceks
in? Bu sitede en sevdiğim hikayede mahrum bırakılmak çok koydu bana.
İnsan, hayalleriyle vardır.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray (Bölüm 16!)
« Yanıtla #53 : 13 Eylül 2010, 00:59:45 »
Bir tür sezon finaline girmiştik. Büyük ihtimalle yarın yeni bölüm gelir :)
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı cankutpotter

  • ****
  • 1233
  • Rom: 14
    • Profili Görüntüle
    • Büyülü Kale, Hayallerinizin adresi.
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray (Bölüm 16!)
« Yanıtla #54 : 13 Eylül 2010, 13:42:14 »
Oh be! Merakla bekliyorum... :) :D
İnsan, hayalleriyle vardır.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray (Bölüm 16!)
« Yanıtla #55 : 13 Eylül 2010, 17:46:30 »
Bölüm 17: Yağma

  Kheiron Johan’ın arkasından ormana girmişti. Çocuk yaralıydı ve bu tehlikeli ormana girmesi onun için pek iyi olmazdı. Bir yandan da Johan’ın Nick’e bu kadar destek çıkması onu mutlu etmişti. Johan Nick’i öldürmeye çalışan melezi vurduğunda Kheiron onun 10 metre arkasındaydı. Apollon’un oğluyla beraber olay yerine vardıklarında iri yarı yaklaşık 18-19 yaşlarında, yüz hatlarından Ares’in oğlu olduğu anlaşılan bir genç ve yerde acı içinde kıvranan Hades’in oğlunu gördüler. Kheiron, Johan’a döndü ve:

  “Sen Nick’i taşı, ben diğerini alırım. Biraz ağır gibi.”

  Kheiron genci, Johan da Nick’i aldı ve kulübeye doğru yola koyuldular. Gecenin kör karanlığında ezilen otların sesi bile Johan’ı korkutmaya yetiyordu. Bir eli Nick’in kolunda, diğer eli ise bıçağında, tetikte yürüyordu.

  Kheiron’unda içi pek rahat değildi. Henüz kulübeyi göremiyordu fakat önünü kaplayan is hiç huzur verici değildi. Ares’in çocuğu da hafiften ayılmıştı ama küfür etmekten başka bir şey yapmıyordu. Ormanın çıkışına – aslında girişine- 25 metre kala ağaçların arasından geceyi aydınlatacak bir cehennem ateşiyle yanan kulübe göründü. Kheiron telaşlandı ve yabancı çocuğu arkasına aldı.

  Johan yolun başından beri sadece karanlıktan korkuyordu. İs, o gürültülü kahkahalar, bağrışmalar çağrışmalar, Johan’a kendini fark ettirmiyordu. Apollon’un oğlu yere bakmaktan ilerideki kavrulan kulübeyi de göremedi. Sadece biraz daha sıcak olduğunu fark etti. Onu da kollarında Hades’in oğlunu taşımasına bağladı.

  Nick gözlerini açmaya çalıştı. Sol gözünü açamıyordu, bariz bir morluk ve şişlik vardı. Sağ gözüyle ormanı yokladığında ilk hissettiği şey sıcak oldu. Ardından isi gördü ve ateşi hissetti. Johan’dan bırakmasını isteyecekti ki ağzını açamayacak kadar bitap düşmüş olduğunu gördü. Tekrar kafasını yana düşürdü ve gözünü kapadı.
                                                 
                                                         *  *  *

  “Kahrolasıca eşeğin tezekhanesi hangi cehennemde ha?”

  “Yavaş Celly. ”
   
  Ortalık mahşer yerine dönmüştü. Yaklaşık 30 tane zırhlı psikopat etrafı yerle bir ediyor, yakıyor, yıkıyordu. 10 tanesinin miğferinden uzun sarı saçlar süzülüyordu. Erkek olmadıkları belliydi zaten, sadece biri dışında. Birini belki de ayırt edemezdiniz. En erkekten daha erkek bir şekilde her yeri yakıyor, her yeri kırıyor ve de haykırıyordu.

  Geriye kalan 20 erkekte, kulübenin yanmasını iğrenç kahkahalarla izliyordu. Bazıları Yunan kılıçlarını toprağı delip Hades’e ulaşmak istercesine, kuru ve çatlamış toprağa geçiriyorlardı.

                                                       *  *  *
 
  Nick ormanın başlangıcındaki koca gövdeli bir meşeye dayanmış bir şekilde uyandı. Yanında da Johan vardı. Birkaç ağaç ötede yine koca gövdeli bir meşeye dayanmış Kheiron’u ve onun sırtında miğferinin üstünde bir ezik olan yabancı çocuğu gördü. Kafası, Kheiron’un sırtından aşağı sarkmıştı. Belli ki Kheiron onu biraz zor kullanarak bayıltmak zorunda kalmıştı.

  Johan arkadaki tehlikenin farkına varmıştı. Savaş kaçınılmazdı, bu yüzden oklarını iyice hazırladı, sadağını sırtına astı, yayını eline aldı. Arada bir ağacın arkasına bakıp düşmanları kontrol ediyordu. Zorlu bir çarpışma olacaktı, bu belliydi. Tabi çarpışacaklarsa. Kheiron’un ne düşündüğünü bilmek neredeyse imkansızdı.

  Kheiron, yabancı çocuğun miğferine kılıcının kabzasını geçirmek zorunda kalmıştı. Çok konuşuyor ve tehdit ediyordu. Belli ki bu yağmacılar onu kurtarmaya gelmişlerdi. Kheiron çocuğu miğferin arkasından incelediğindi şişmiş mor gözaltlarını gördü. Uzun zamandır burayı gözetliyor olmalıydı.

  Kül olmaya başlayan kulübeden sıçrayan ateşler, ormana kadar geliyor ve ormanın ilk sırasındaki meşeleri tutuşturmaya başlıyordu. Nick hala ayılmaya çalışıyordu fakat aldığı son darbe onu gerçekten bitkin düşürmüştü. Anlık bir heyecanla kemerini yokladı ve eli ılık Styks çeliğine değince, kendine güveni geri geldi ve doğrulmaya çalıştı. Doğrulduğunda etrafa bakınırken Johan’ın kendisine yabancı biriymiş gibi baktığını gördü.

   “Ne yapmaya çalışıyorsun Nick? En az otuz kişiler, bu tehlikeyi göze alamayız. Doğru anı kollayıp…”

  Nick çocuğun sözünü kesmek zorunda kalmıştı. “Doğru anı kollamaya çalışırsak orman ve onun içindeki tüm varlıklar kül olacak Johan – biz de.”

  Döndü ve Kheiron’a baktı. Asırların ve tüm kahramanların hocası, emeğinin çöpe gittiğini düşünüyordu sanki. Kafasını kaldırdı ve başını yavaşça salladı, strateji tartışması yapan iki çocuğa baktı.

  “Kesin şunu çocuklar, sanırım ilk defa Nick haklı.” Nick ne kadar bozuntuya vermese de içerlemişti bu durumu. Kheiron işaret parmağıyla alnını kaşıdıktan sonra devam etti. “Eğer saldırmazsak eğitim göreceğiniz bir alan olmayacak.” Johan yavaşça homurdandı. “Şöyle saldıracağız, beni iyi dinleyin…” Kheiron tüm planı noktası virgülüne kadar anlattı. Johan Kheiron’un planının iyi olduğunu söyledi ama Nick neredeyse bağırarak itiraz etmeye başladı.

  “Hayır Kheiron! Beni bu nereden fırladığı belli olmayan, baygın, sinirli ve yaralı yaban domuzu ile bu yabani ormanda bırakacağına, cehennem tazılarına yem et, en azından huzura kavuşurum.”

  “Saçmalama Nick, kendin söyledin, baygın zaten.”

  “Kahrolsun ki bu yabani hayvan eninde sonunda uyanacak!”

  “Sen de gözünü açtığında ilk ve son göreceği şeyin yumruğun olmasını sağla.”

  “Denerim, hadi siz eğlencenize bakın.”

  Bu sitem dolu sözlerden sonra Nick yabancı çocuğun yanına oturdu. Alevsaçan’ı kılıfından çıkardı ve çocuğun kafasından beş santimetre uzağa batırdı ve Johan’a imrenerek sırtını ağaca dayadı.

                                                            *  *  *

  Kheiron ile Johan planı son kez gözden geçirdiler. Johan demin yere bırakmış olduğu sararmış kağıtlardan üstünde karınca duası gibi bir şeyler yazanı aldı ve okun ucuna dikkatlice yerleştirdi. Geriye kalan beş kağıttan üçünü Kheiron aldı ve Johan’a döndü.

  “Yer değiştirerek at. Nerede olduğunu anlamasınlar.”

  “Zaten nereden attığımı görebilmeleri için ya rüzgarın, ya da Apollon’un çocuğu olmaları gerekir.”

  Kheiron gülümseyerek “Rastgele o zaman” dedi ve dikkatlice eğitim alanının etrafını saran sabahları cıvıl cıvıl, geceleri ise tehlikeli ve korkutucu ormanın karşısına geçti. Johan yayını hazırladı. En uygununu arıyordu, sonra bir tanesini buldu. Yunan savaşçı miğferinin yanından fırlayan tutam tutam sarı saçları onun erkek olmadığını belli ediyordu. Johan yağmacıları biraz daha inceleyince yaklaşık on tanesinin kız olduğunu fark etti. Neyse, umurunda değildi. Önemli olan Kheiron’un verdiği görevi yerine getirmesiydi. Hazırlandı, sonra yayını tam kızın kalbine nişanladı. Zırhı delmemesini ümit etti. Çünkü Kheiron hiçbirini öldürmemeleri gerektiğini, yoksa Ares’in gazabına uğrayacaklarını söylemişti.

  “Tınn”

  Ok ucundaki kağıtla beraber yaydan çıktı. Ardından tam da hedeflediği gibi kızın kalbine denk geldi. Darbenin yarattığı etkiyle kız iki adım geriledi. Dizlerinin üstüne düştü. Sonra bütün hepsi bağırıp çağırarak kızın başına toplandılar. Bağıra bağıra bir şeyler söylüyorlardı, yirmi dokuz kişi aynı anda konuşunca tam bir gürültü kirliliği oluyordu.

  Johan ise gövdesi, kendi gövdesinin iki katı olan bir meşenin arkasına saklanmıştı. İçinden kendine küfürler ediyordu. Onu öldürmemesi gerekiyordu ama onu öldürmüştü…
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı cankutpotter

  • ****
  • 1233
  • Rom: 14
    • Profili Görüntüle
    • Büyülü Kale, Hayallerinizin adresi.
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray (Bölüm 17!)
« Yanıtla #56 : 13 Eylül 2010, 20:13:42 »
Ellerine sağlık. erçekten harika ve aksiyon dolu bir bölümdü. Ellerine sağlık. Devamını bekliyorum. Yalnız bir öneri: Daha uzun bölümler...
İnsan, hayalleriyle vardır.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Nick Turedo ve Ulaşılmaz Saray (Bölüm 17!)
« Yanıtla #57 : 13 Eylül 2010, 21:00:29 »
Teşekkürler. Bölümleri daha fazla uzatmaya çalışırım :)
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.