Kayıt Ol

Serin Sümük Hanı 5. Bölüm (Aylarca aradan sonra yeni bölüm :))

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer


1

Serin Sümük hanı herkese hitap etmezdi. Elbette gelmek isteyen herkese kapıları açıktı ama siz de hoş göreceksiniz ki ormandaki her yaratık ağır ağır hareket eden ve yapış yapış sümükle kaplı bir canlının üzerinde geçireceği zamanı çok cazip bulmayacaktı. Elbette bu durum Hancı Temiz Burun için hiçbir sorun teşkil etmiyordu. Onun için Hanın dışında bir hayat olmadığından var olan herkes hana geliyordu. Zaten varlık hanın kapısında şekillenmiyor muydu?

Hancı Temiz Burunun bu dünyada en çok övündüğü şey koca bir karınca kolonisinin rahatlıkla yerleşebileceği kadar geniş ve bir o kadar da temiz burun delikleriydi. Her sabah uyandığında koca parmaklarını bir balıkçı ustalığı ile kullanarak temizliğini yapar, müşterilerin arasına öyle karışırdı. Hancı Temiz Burunun adını taşıyabilmesi dışında övündüğü bir diğer şeyde yine burnu kadar temiz ve boş olan koca kafasıydı. Hanın içinde yürürken kafasının temizliğini gören herkes anlasın diye her adımında sağa sola sallar ve ne zaman etrafında hanın dışındaki olaylar konuşulacak olsa ya koşar adımlarla oradan uzaklaşır ya da karnının derinlerinde bir yerlerden gelen gür ve boğuk sesiyle araya girer ve ‘kafasını bu tür saçmalıklarla kirletemeyeceğinden’ bahsederdi.

Elbette siz de çok iyi biliyorsunuz ki, dünya Serin Sümük Hanından ibaret değildi. Varlık, Hanın kapısında şekillenmiyor tam tersine toplumun ortak hayalinden yansıyan ışık hüzmeleri arasında dans ederek şekilden şekle giriyor ve herkese kendisini beğendirmeye çalışırken aldığı şekillerin arasında kendisini tanımlıyordu. Ama bütün bunları siz zaten biliyorsunuz. Hikâyeye biraz da olsa gerilim eklemek için Hancı Temiz Burun ’un neşeli ve sıkıcı hayatını atlayarak onu bir koza gibi koruyan Hanından çıktığı daha doğrusu çıkmak zorunda kaldığı olaylara kadar ileri saralım biz.

Başka bir deyişle sırf siz zevk alasınız diye hanında mutlu mesut yaşayan adamı dışarı çıkarıp bin çeşit harekete sokacağız. Umarım mutlusunuzdur.

Çevrimdışı DarLy OpuS

  • ********
  • 2766
  • Rom: 35
  • Dansımız Marşandiz
    • Profili Görüntüle
    • Uykusuzluk Kulesi
Ynt: Serin Sümük Hanı
« Yanıtla #1 : 16 Ağustos 2015, 00:50:51 »
Ben mutlu oldum. Lütfen, devam!

Çevrimdışı Nightmare

  • ***
  • 627
  • Rom: 8
    • Profili Görüntüle
    • Saklı Günlükler
Ynt: Serin Sümük Hanı
« Yanıtla #2 : 16 Ağustos 2015, 09:29:59 »
Facebookta görmüştüm hikayeni. Sen olduğunu bilmiyordum açıkçası. Çok güzel bir giriş yapmışsın. Tatmin olacağımız kadar fazla, merakta bırakacak kadar da az bilgi vermişsin. Süper.

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Serin Sümük Hanı
« Yanıtla #3 : 16 Ağustos 2015, 21:40:25 »
 
Ben mutlu oldum. Lütfen, devam!

Beğenmenize çok sevindim.

Facebookta görmüştüm hikayeni. Sen olduğunu bilmiyordum açıkçası. Çok güzel bir giriş yapmışsın. Tatmin olacağımız kadar fazla, merakta bırakacak kadar da az bilgi vermişsin. Süper.

Facebook'da normalde kısa hikayeler yazdığımdan buraya getirmiyordum ama bu hikaye tahmin ettiğimden fazla uzayınca burada paylaşmak istedim.

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Serin Sümük Hanı
« Yanıtla #4 : 16 Ağustos 2015, 21:50:14 »





Serin Sümük Hanı 2

Serin Sümük Hanı sizin de görebileceğiniz üzere eski bir Sümüklü Böcek’in kabuğuna inşa edilmişti. Hoş Hancı Temiz Buruna sorsanız o size Sümüklü Böcek’in Hanın altında evrimleştiğini iddia ederdi. Hancının ne düşündüğü kimsenin umurunda olmasa da Temiz Burun düşündüklerini karşısındakilere hafızlamaktan tarifsiz bir zevk alırdı.

 Elbette hanı kimin ne zaman diktiği hususundaki bilgi, yaratılış sırasında bazı kozmik varlıkların zevki için yazılmamış sümüklü böcekle han birlikte varedilmişti. Tabii Hancınında, Han sakinlerininde bu konu hakkında ne bilgisi ne de umuru vardı. Sonuçta basit insanlardı bunlar, kaderlerinin neresi olduğuna bu yavaş böcek belirlesinler diye bekliyorlardı. Bu biraz karışık oldu farkındayım, Hancının maceralarına geçmeden biraz da olsa Hanın dünyadaki yerinden bahsedeyim sizlere o zaman.

Orman Yaratıklarının bildiği şekliyle bir sümüklü böcekin sırtına inşa edilmiş -ki biz hakikatte bunun böyle olmadığını biliyoruz ancak hikayenin hatırı için bu yanlış bilgiyi göz ardı edin lütfen- Serin Sümük Hanı ormanın içerisinde durmadan rastgele gezerdi. Belli bir yaşa gelen ormanlılar varoldukları yerden memnun değillerse talihlerini belirlemek için ve daha güzel bir kaderi bulacaklarını umdukları umut dolu yürekleriyle hana binerlerdi. Elbette ormanın hiçbir yeri bir diğerinden daha üst değildi ama kim bilebilir ki bazen değişikliğin inancı değişiklik getirirdi. Bazen bir şeyleri değiştirmek için sadece değiştirebileceğine inanacak güçte bir yürek yeterli değil miydi? Sonuçta inanç gerçekliğin yapıtaşıydı. İnanarak varolmuş bir şey elbette sadece inanarak şekillendirilirdi. Nasıl Aslanı kral, ormanı yurt yapan sakinlerin inancıysa talihsize talih sağlayan da yine inanç olmalıydı.

Elbette hana her binen insan bu kadar derin düşüncelere dalmıyor hikayeler uydurmuyordu ancak içten içe bence tüm bunları hissediyorlardı.

Konuyu dağıtmadan tekrar talih meselesine gelecek olursak rastgelelik Hancı Temiz Burunun koca ve insanların inançları kadar bomboş kafasıyla belirleniyordu. Hancı Han sakinlerinden bir miktar ödeme alması gerektiğini biliyordu. Ancak kimden ne kadar ve ne zaman alacağını belirleyebilecek bir değer ve zaman kavramı olmadığından zamanı geldiğini düşündüğü insanlardan ödemeleri talep ediyordu. Bu insanlarda dışarıya bir bakıyor ya talihlerine razı oluyor ödemeyi reddediyor ve kıçlarına yedikleri tekme ile Handan atılıyorlardı. -Bu arada unutmadan ekleyelim Hancının gurur duyduğu üçüncü şey sakinlerin kıçlarına attığı tekmeydi.- Eğer Han sakini dışarıdaki manzarayı beğenmez ve kaderini bulacağı yer olduğuna inanmazsa Hancıya bir miktar ödeme yapıyor ve bir sonraki şansını bekliyordu. Elbette tüm gerçeklikte geçerli olan kural burada da geçerliydi. Ne kadar paran varsa o kadar çok şansın oluyordu.

Çevrimdışı Nightmare

  • ***
  • 627
  • Rom: 8
    • Profili Görüntüle
    • Saklı Günlükler
Ynt: Serin Sümük Hanı
« Yanıtla #5 : 16 Ağustos 2015, 22:09:25 »
Öykü kitabı ya da kısa bir roman girişiymiş gibi bir his uyandırdı bende. Bu bölümün daha uzun olmasını bekliyordum, hayal kırıklığı oldu. Ama yinede iki kısa bölümden hancının garip ve hayal gücünün iyi kullanılması halinde iyi bir karakter olabileceği anlaşılıyor.

Devamını bekliyorum.

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Serin Sümük Hanı 3. Bölüm
« Yanıtla #6 : 17 Ağustos 2015, 19:12:41 »
Spoiler: Göster
 Bu bölüm biraz daha uzun oldu sanki. Umarım karakterin hakkını verebilirim aynı potansiyeli bende görüyorum.

Güzel yorumun için çok teşekkürler. :)





Serin Sümük Hanı 3


Derler ki, geçen yılların kurutup buruşturduğu İhtiyarların masalları, sadece hatırası kalmış yaşamlarına yaktıkları gizli bir ağıttır aslında. Yaşanmışlarına ve yaşayamadıklarına yönelmiş bir acı çığlığıdır.

Günlerden bir gün, göğün normal bir ışıkla parıldadığı, kuşların her zamanki gibi yavrularına yiyecekler taşıdığı, tüm mahlukatın her günkü gürültüleri içinde yaşadığı normal bir günde Hana, İhtiyar bir adam gelmişti. Hanın müşterileri mütemadiyen gençlerden oluşurdu. Belli bir yaşı geçtikten sonra kimse elindekini yitirme korkusundan dolayı olsa gerek kaderini kovalamak için Sümüklü böceğe binmezdi o evrende. Bu yüzden İhtiyarın gelişi, Hancı Temiz Burun gibi düzeni ve sıradanlığı seven bir orman sakini için oldukça büyük ve rahatsız edici bir olaydı. Yine de terbiyeli olduğunu düşünmekten zevk alan biri olarak Hancı Temiz Burun İhtiyar adamı kapıda karşıladı ve en yakın en yumuşak koltuğu hemen altına çekiverdi. Hancı, İhtiyarlar hakkında bilmesi gereken her şeyi biliyordu; İhtiyarlar hikaye anlatırlardı. Elbette bu da yaşam amacı dış dünyayı inkar etmek olan Hancı için oldukça tehlikeli bir kavramdı. Belki de sırf bu sebeple ihtiyarı oturttuktan hemen sonra oradan kaçmaya çalıştı. Ancak İhtiyarlar öyle gençler gibi çok utanmaz, her şeyden alınmazdı.

Hancı gidemeden bileği İhtiyar adama kaptırınca hikayeyi dinlemek durumunda kalmıştı.

“Uzak bir diyarda iki krallık hüküm sürermiş, iki dağ arasındaki topraklara” diyerekten başladı İhtiyar adam söze. “İki koca krallık. Elbette sen koca dediğime bakma biri diğerinden çok daha güçlü askerlere, çok daha büyük savaş makinelerine, çok daha kalın surlara sahipken, diğer krallık ise çok daha güzel kadın ve erkeklere, çok daha parlak ve zeki çocuklara, çok daha çalışkan öğrencilere sahipmiş. Elbette böyle bir durumda her zaman olacağı gibi güçlü askerlere, büyük makinalara ve kalın surlara sahip olan krallık, diğerinin tepesine demir zırhtan yumruğuyla basıvermiş ve her istediğini alana kadarda elini çekmemiş”

Prenses Tatlıdimağ Satır krallığında, memleketi Setir krallığının hüküm temsilcisi ve Satır kralının karısı isimleriyle anılıyordu. Uzun yıllar önce Satır krallığı ile Setir krallığı arasındaki savaş sonucu, Setir krallığı Satır krallığına her yıl kadınlarından birisini saray hizmetçisi olarak göndermeyi ve her an bir prensesi krallıklarının hüküm temsilcisi olarak tutmayı taahhüt etmişti. 3 yıl önce ölen bir önceki prenses Kurugülün ardından gönderilmişti Tatlıdimağ. Ve gelişinin ilk yılı güzelliği laneti olmuş ve Satır kralı ile evlenmek durumunda kalmıştı. Setirdeki halkım için diye tekrarlamıştı kendi kendisine düğün sırasında. Ailem için demişti Kral dansa kaldırdığında, canım için demişti düğün gecelerinde, reddedersem ellerimden kayıp gidecek olan canım için.

Elbette tüm bunlar üç yıl önceydi. Tam üç yıl önce bugün evlenmişlerdi Kralla. Üç yıl önce bugün kurtarmıştı halkını, ailesini ve hayatını. Prenses TatlıDimağı çağıran davul temposu başlayınca zarif bir şekilde ayaklandı kadın. Güçlü ve kararlı adımlarla yürüdü ve Kralın yanındaki yerini aldı. Hemen karşısında kocaman, bembeyaz bir KuyrukGaga duruyordu, zincirlere vurulmuş.

KuyrukGagalar avlanmaları çok zor, etleri ise çok lezzetli olan kuşlardı. Tıpkı Setir Krallığı gibi KuyrukGaga konseyi de Satır krallığı ile bir anlaşma yapmış ve her yıl içlerinden birisini Krala kurban olarak gönderdikleri takdirde savaşın biteceği garantisini almışlardı. O gün bugündür ekinler hasat edilmeden bir döngü önce, bir KuyrukGaga kralın karşısına çıkar ve kendisini türü için feda ederdi. Prensesin eline uzunca bir bıçak tutuşturdu askerler. Her sene olduğu gibi bu sene de KuyrukGaganın kurban edilmesi, prensesin göreviydi. Prenses bıçağı hazırlayıp ileri adım atınca Setir krallığından gönderilen tüm hizmetçi kadınlar, kuşaklarından ufak bir bıçak çıkartıp törensel bir ifadeyle el ayalarını kesip, akan kanı yüzlerine sürdüler. Kanın sıcaklığı ile soğuk soğuk parlayan onlarca göz Prensesi izlemeye başladı. Prenses uzun bıçağı ile KuyrukGaga’ya doğru yürüdü ve yeterince yaklaşınca cesur bir şekilde göğsünü germiş, çakmak çakmak gözlerle kendisini izleyen kuşun kalbine sapladı bıçağı, tek ve sakin bir hamlede. Kuş hiç çırpınmadan sakin bir şekilde çöktü olduğu yere ve ölüverdi. Prenses bıçağı kuşun göğsünde yaptığı yeni yuvasından çekti ve açılan yaradan boşalan kanın suratına doğru fışkırmasına izin verdi.

Hikayenin bu kısmında, dışarı dünyayı reddetme fikrini unutmuş Hancı araya girdi ve yarı merak, yarı tiksintiyle sordu;

“Nasıl yani, bu kral yaptığı zulümler yetmiyormuş gibi bir de o kadınlara ellerini kestirip yüzlerini kana mı bulatıyor” diye sordu.

Bu soru üzerine İhtiyarın buruşmuş yüzüne bilmiş bir gülümseme geldi oturdu.

“Tam tersine aslında” dedi, ders verir bir tonla. “KuyrukGagalar konseyi ile Setir Krallığı aynı anda anlaştılar Satır krallığı ile. Ve yine aynı yıl gönderdiler kurbanlarını Satır kralına. İşte o ilk yıl, ilk KuyrukGagayı öldüren prenses başlattı bu geleneği, KuyrukGagaların kanları akıyor olmasının kendi kansız vücutlarından çok da farklı olmadığını, kendinden sonrakilere hatırlatmayı amaçlıyordu aslında. “Sizi kesen yok ama siz de en az KuyrukGagalar kadar kanıyorsunuz” diye bağırmıştı asırlar sonrasına. Bir sembol, bir nişane kazıdı böylece tarihe. Yığınların hafızaları komiktir, kontrol edilemez bir şekilde değişir ve şekillenir. Ama semboller böylece sonsuza uzar ve sessizce, günleri geldiğinde bir kahraman tarafından varlık amaçlarının anlaşılmasını beklerler. Ve bir gün, o işareti oraya yerleştiren kişi ile benzer duygular içerisine girmiş bir kahraman çıkar ve sembolün ne olduğunu anlayıverir. Zerrelerine, hücrelerine kadar o gerçekle doluverir. İşte o gün de öyle oldu. Prenses, suratına fışkıran kanı hissederken aklından geçen tek şey, karnında sürekli dönüp duruyormuş gibi hissettiği kralın bebeğiydi. Kendi bebeği. Evrendeki bir varlık bu kadar çirkin ve bir o kadar güzel olmayı nasıl başarabilirdi. Kralın halkı ve kendi vücudu üzerinde ilan ettiği hakimiyetiydi karnındaki, kendinden bir parça, bir damla cennet suyuydu taşıdığı. Bu çaresizlik anında, kocaman bir yıldırım çaktı prensesin beyninde. Bütün nöronlarını yakacak, hücreleri kör edecek koca bir hakikat yıldırımı…”

Prenses kan durulunca oturduğu yerden kalktı ve krala dönüverdi. Şimdi gidip kralın kemerini öpmeli ve bıçağı sadakatinin belgesi olarak ona sunmalıydı. Prenses krala yürüdü ve eğilip kemerini öperken gözbebeklerinde asırların nefreti birikiyordu. Doğrulurken, yanakları seğirmeye başladı, gözleri kırpılmamaktan yanmaya, bütün tüyleri diken diken derisini yakmaya…
Kral Prensesin gözlerini gördüğünde gerçeği anladı mı bilinmez ama çılgına dönmüş bu surattan korktu. Alev almış yanan bu gözden, delicesine seğiren bu dudaktan çekindi. Ancak geriye bir adım atamadan hançer yumuşakça kalbine doğru bir yol açıverdi. Prenses ardından törensel bir ifadeyle bıçağı kralın kalbinden çekti ve kanın suratına fışkırmasına izin verdi.

“Ee sonra” dedi Hancı heyecanla. Değil prensiplerini, hanını bile hatırlamıyordu heyecandan. “Sonra ne oldu.”

“Bilmem” dedi ihtiyar umursamaz bir omuz silkişiyle. “Hikaye buraya kadar, herhalde muhafızlar tarafından öldürülmüştür.”

“Hayır canım” dedi hancı. Yarı kendi kendisine, yarı ihtiyara yönelmiş bir sesle. “Ölmüş olamaz. Kesinlikle ölemez.” Sözünün bu kısmında İhtiyarın yanından kalktı ve kendi kendisine söylenerek yürümeye başladı.

“Büyük ihtimalle, KuyrukGaga asırlardır süren anlaşmanın bozulması sonucunda dirilmiş olmalı tekrardan. Ve prensesi de alıp oradan uçmuştur. Dağlara, sadece kendisinin ve ailesinin yaşadığı muhkem dağlara taşımıştır onu. Prenses de sonsuza kadar ev bilmiştir oraları. Oralarda bir yerde hala yaşıyor olmalı” Bir anlığına durup, parlayan gözlerini delip geçmek istercesine tavana dikti. “Elbette ya şimdi bile oralarda olmalı. Sessizce günlerin geçişini izliyor ve kralı öldürdüğü bıçağını sevgiyle koruyor olmalı. Gidip bulmalıyım onu ve yaptığından dolayı takdir etmeli hanıma davet etmeliyim. Buranın ne kadar güzel olduğunu o da görmeli.”

Hancı ayaklandı ve gerçekliğin şekillendiği Han kapısına doğru, Prenses TatlıDimağa doğru yürüdü. İhtiyar adam ise bir köşede nereden soğuk bir içki bulacağını sorunup duruyordu, Hancıya ne olduğunu umursamadan. Geçmişti ondan artık.

Doğrusu aşk, en bencil duyguydu.

Çevrimdışı DarLy OpuS

  • ********
  • 2766
  • Rom: 35
  • Dansımız Marşandiz
    • Profili Görüntüle
    • Uykusuzluk Kulesi
Ynt: Serin Sümük Hanı
« Yanıtla #7 : 17 Ağustos 2015, 20:53:15 »
2. bölüm gibi dünyayı tanıtan parçaları bence aksiyonun içine yedirmek gerek. Böyle olaya bir türlü başlayamamış gibi oluyoruz. 3, o açıdan gayet güzeldi mesela. Hem Setir Krallığı'nı gördük hem de karaktere dış dünyaya açılması için bir sebep verildi.

Bağlaç olan de'lerde ve bazı cümlelerde sıkıntılar var. Böyle güzel akan bir hikâyede can sıkıcı olabiliyorlar.

Mesela:

Alıntı
Belli bir yaşa gelen ormanlılar varoldukları yerden memnun değillerse talihlerini belirlemek için hana binerler ve daha güzel bir kaderi bulacaklarını umdukları umut dolu yürekleriyle hana binerlerdi.

Hikâyen umarım yarım kalmaz, ben takip etmeye devam edeceğim. Eline sağlık.

Çevrimdışı TheSpell

  • ***
  • 826
  • Rom: 16
  • Dovie'andi se tovya sagain.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Serin Sümük Hanı 3. Bölüm
« Yanıtla #8 : 17 Ağustos 2015, 20:55:15 »
Abi mu hikaye muhteşem olacak :D Öyle ki, beni Rıhtım'daki derin uykumdan uyandırıp sonunda doğru düzgün bir mesaj atmamı sağladı.

Hikayenin çok farklı bir havası var, bana eskiden okuduğum yine böyle bir amatör kurguyu (gerçi buna amatör denilebileceğini sanmıyorum ama anladın sen) hatırlatıyor. O öyküyü de büyük zevkle okurdum, bunu da öyle okuyorum. Devamını bekliyoruz heyecanla.

Emeğine sağlık :)

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Serin Sümük Hanı 3. Bölüm
« Yanıtla #9 : 17 Ağustos 2015, 21:05:02 »
2. bölüm gibi dünyayı tanıtan parçaları bence aksiyonun içine yedirmek gerek. Böyle olaya bir türlü başlayamamış gibi oluyoruz. 3, o açıdan gayet güzeldi mesela. Hem Setir Krallığı'nı gördük hem de karaktere dış dünyaya açılması için bir sebep verildi.

Bağlaç olan de'lerde ve bazı cümlelerde sıkıntılar var. Böyle güzel akan bir hikâyede can sıkıcı olabiliyorlar.

Mesela:

Alıntı
Belli bir yaşa gelen ormanlılar varoldukları yerden memnun değillerse talihlerini belirlemek için hana binerler ve daha güzel bir kaderi bulacaklarını umdukları umut dolu yürekleriyle hana binerlerdi.

Hikâyen umarım yarım kalmaz, ben takip etmeye devam edeceğim. Eline sağlık.

2. Bölüm hikayeyi anlatmaktan çok tarzı hissettirmek içindi daha çok. Ama dediğin gibi biraz çiğlik içeriyor. Bahsettiğin hatalara dikkat etmeye çalışıyorum ama gözden kaçıyor.

Çok sancılı ilerliyor ama yarım bırakmamaya çalışacağım. Teşekkürler.




Abi mu hikaye muhteşem olacak :D Öyle ki, beni Rıhtım'daki derin uykumdan uyandırıp sonunda doğru düzgün bir mesaj atmamı sağladı.

Hikayenin çok farklı bir havası var, bana eskiden okuduğum yine böyle bir amatör kurguyu (gerçi buna amatör denilebileceğini sanmıyorum ama anladın sen) hatırlatıyor. O öyküyü de büyük zevkle okurdum, bunu da öyle okuyorum. Devamını bekliyoruz heyecanla.

Emeğine sağlık :)

Uykudan uyandığın için özellikle teşekkürler. :D

Çevrimdışı Nightmare

  • ***
  • 627
  • Rom: 8
    • Profili Görüntüle
    • Saklı Günlükler
Ynt: Serin Sümük Hanı 3. Bölüm
« Yanıtla #10 : 17 Ağustos 2015, 21:27:42 »
İhtiyarların masalları, aslında sadece hatırası kalmış yaşamlarına yaktıkları gizli bir ağıttır aslında.

Aslındalardan biri fazla.

Ancak İhtiyarlar öyle gençler gibi çok utanmaz, her şeyden alınmazdı.

Burada bunun yerine daha farklı bir şey olabilirmiş gibi duruyor. Çünkü genelde yaşlılar daha alıngan, gençler vurdumduymazdır. Karaktere göre değişir tabi ama genelde böyledir.

Setir krallığı Satır krallığına her yıl bir kadınlarından birisini saray hizmetçisi olarak göndermeyi ve her an bir prensesi krallıklarının hüküm temsilcisi olarak tutmayı taahhüt etmişti.

Bir kadınlarından kısmında bir fazla.

Şimdi genel olarak gidişatı fazla basit buldum. İlk başta ihtiyarın anlattığı hikaye gayet iyiydi. Ama bir adamın anlattığı hikayenin ardından hiç bilmediği, görmediği biri için hanını terkediyor. Daha önce handan pek çıkmadıysa bu adam dünya üzerinde pek fazla yer bilmediği belli. Yani çok basit ya :/ Bir hikaye için düşünmeden yollara düşmesi mantıksız, hem de çok. Belki de hancının garipliği burdadır bu da olası.

Son cümlendeki aşk ve bencillikten kastını da anlayamadım. Aşktan kastın içki olmalı ki adamı umursamayıp bencillik yapıyor? Çünkü bir hikayeyle aşık olmak için fazla sert bu hancı.

Benim nacizane tavsiyem daha dikkatli ve yavaş ilerlemen. Fazla yazmak için hikayenin akışını bozmana gerek yok. Bir sonraki bölümü merakla bekliyorum.

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Serin Sümük Hanı 3. Bölüm
« Yanıtla #11 : 17 Ağustos 2015, 21:39:20 »
İhtiyarların masalları, aslında sadece hatırası kalmış yaşamlarına yaktıkları gizli bir ağıttır aslında.

Aslındalardan biri fazla.

Setir krallığı Satır krallığına her yıl bir kadınlarından birisini saray hizmetçisi olarak göndermeyi ve her an bir prensesi krallıklarının hüküm temsilcisi olarak tutmayı taahhüt etmişti.

Bir kadınlarından kısmında bir fazla.
Gözümden kaçmış. Düzelteceğim hemen.

Not: Zaten hikayede biçimi Rıhtım öğretti bana. Teşekkürler. :)

Ancak İhtiyarlar öyle gençler gibi çok utanmaz, her şeyden alınmazdı.

Burada bunun yerine daha farklı bir şey olabilirmiş gibi duruyor. Çünkü genelde yaşlılar daha alıngan, gençler vurdumduymazdır. Karaktere göre değişir tabi ama genelde böyledir.

Modern ihtiyarla, daha eski dönem ihtiyarları farklı oluyor. Bizler düşkünlere daha fazla ihtimam gösteriyoruz (aynı şekilde çocuklar da) ama öncesinde böyle değildi. O yüzden farklılaştırmaya çalıştım.


Şimdi genel olarak gidişatı fazla basit buldum. İlk başta ihtiyarın anlattığı hikaye gayet iyiydi. Ama bir adamın anlattığı hikayenin ardından hiç bilmediği, görmediği biri için hanını terkediyor. Daha önce handan pek çıkmadıysa bu adam dünya üzerinde pek fazla yer bilmediği belli. Yani çok basit ya :/ Bir hikaye için düşünmeden yollara düşmesi mantıksız, hem de çok. Belki de hancının garipliği burdadır bu da olası.

Son cümlendeki aşk ve bencillikten kastını da anlayamadım. Aşktan kastın içki olmalı ki adamı umursamayıp bencillik yapıyor? Çünkü bir hikayeyle aşık olmak için fazla sert bu hancı.

Benim nacizane tavsiyem daha dikkatli ve yavaş ilerlemen. Fazla yazmak için hikayenin akışını bozmana gerek yok. Bir sonraki bölümü merakla bekliyorum.


Bütün bunlara cevap 4. bölümde gelecek. Bu rahatsızlıkların farkındayım. Yorum için çok teşekkürler.

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Serin Sümük Hanı 3. Bölüm
« Yanıtla #12 : 18 Ağustos 2015, 18:09:55 »





Serin Sümük Hanı 4. Bölüm

Aşk neydi? Ya yalan neydi? Akrabamıydı acaba bu ikisi? Birbirlerine kuzen miydiler mesela? Anneleri İhtiyaç ile Korku yatıya kalmalarına izin veriyorlar mıydı acaba? Eminim gece yorganı kafalarına çekip gizli gizli fısıldaşıyorlardı. “Şşşt” diyordu Yalan, kısık olduğunu sandığı bir sesle “çok korkuyorum…” “Hayır” diyordu

Aşk. “o öyle değil.” Kendine güvenen bir sesle ekliyordu ardından, “çok korkmalısın”

Belki herkesin Aşkı ve Yalanı akraba değildi. Kimisininki evliydi mesela, ya da uzak bir dostlardı, belki de yakın bir düşman. Birbirlerinin kulaklarına soluyan iki aşıktılar belki de. Ya da sürekli kavga eden iki kardeş.
Bütün bunların ötesinde, Hancınınkiler kesinlikle kuzendi. İşleri düştüğünde çok yakın, canları sıkıldığında dağlar kadar ayrı. Kuzen değil miydi zaten, atsan atılır, satsan satılırdı. Ama işte sıkıştığında dönebileceğin birer kapıydı ikisi de, frenlerin patladığında güvenli bir kaçış rampası ya da.

Hancı için Dünya Handan ibaretti. “Serin Sümük Hanından ötesi yoktu ki düşünsün.” Her gece yatmadan önce tekrarlıyordu bunu gizli bir duaymış gibi. Yalan neydi ki zaten, başkalarını kandırmak mı? Yalan bir kaçış yoluydu. Korkulara karşı koca bir set. En yalan yalanlar, insanın kendisine söyledikleriydi. Boşuna en iyi yalancılar kendi yalanlarına inananlar değillerdi ya. Başkalarına attığımız yalanlar bile aslında kendimize dönüktü. Bir bumerangtı yalan. Evet işte bu, yalan bir bumerangtı…

Hancı basit bir adamdı. En azından yıllardır bunu söylüyordu kendisine. Babası çocukken böyle demişti inançlı gözlerle. “Biz yokuz belki de. Ya da bir tek biz varız.” Dünya kapıya, gökyüzü tavana hayaller ise akşam yemeğine kadardı. O kadar çok söylemişti ki kendisine Hanın ona yeteceğini, o kadar çok kaçmıştı ki dış dünyanın varlığından. Çabaları, derinlerdeki maceracı doğasını örtmüş, dışarı çıkmak için çırpınan karakterine bir önlük dikmiş ardından da sıkı sıkı giydirip bir hancı yapmıştı onu.

Fıtrat akan su gibidir, dağ olsa duramaz karşısında. Hani Ferhat dağı delmiş ya, fıtratındanmış işte hep o. Yoksa dağı delemeyen adamlardan çok Şirini sevmesinden değil. Hancının maceracı ruhuda akmaya çalıştıkça yalan set olmuş duvar olmuş dikilmiş önüne. Tutmuş onu akmasın diye. Ama su bu, sıkışırmı hiç. Bastırmış da bastırmış, sonunda, dervişin zikri gibi her gün yüzlerce kez takviyelense de yalan kaldıramamış bu baskıyı. Ve herkesin yapacağını yapmış, eğmiş boynunu ve kuzenine yardım istemeye gitmiş. Yalnız bir adammış Aşk. Daha önce hiç mi ziyaret eden olmamış onu bilinmez ama yalancı çok da sık gelen bir misafiri değilmiş. Ondan olsa gerek çok büyük bir mutlulukla karşılamış Aşk, Yalan’ı. Birisi onun varlığını biliyormuş sonuçta. Dışarıdaki mükemmel hayatın içinden birileri varmış onu kabul eden. En baş köşeye oturtmuş Yalanı en tatlı kahvesini, en yumuşak yastığını en sıcak gülümsemesini ikram etmiş ona.

Misafirliğin kırk gün olanı makbul sanıyomuş hala Aşk. Kırk dolmadan ziyaret sebebinden bahsedilmemeliymiş. Ama Yalan daha ilk günden iş konuşmaya başlayınca hiç darılmamış ona. Aralarında böyle adetlerin lafı mı olurmuş hiç.

“Durum böyle işte” demiş Yalan. “Destek lazım bana.” “Olur” demiş Aşk. “Hiç sorun değil. Ben bulurum yapışacak birisini. Çıkar ararız biraz sağda solda. Su akar önlük kalır böylece.”

“Hiç” demiş “takma kafana. Devamı bende”

Sonra bir ihtiyar gelmiş mi hana, anlatmış mı o hikayeyi yoksa yalan mı yapmış bir ihtiyarı kuru havadan bana malum değil. Ama ihtiyarın anlattıklarına Aşk yapışıvermiş can havliyle. Yalan da fısıldamış Hancının kulağına. Sen Hancısın, git onu bulda o da senle birlikte Hancı oluversin.

“Aşk dediğin bu değil midir sonuçta, aşıka tabi olmak.”

Çevrimdışı Nightmare

  • ***
  • 627
  • Rom: 8
    • Profili Görüntüle
    • Saklı Günlükler
Ynt: Serin Sümük Hanı 4. Bölüm
« Yanıtla #13 : 18 Ağustos 2015, 18:50:02 »
En yalan yalanlar, insanın kendisine söyledikleriydi.
Burada en yalan yalanlar güzel olmamış sanki. Kulağa hoş gelmiyor en azından.

Bu bölümde biraz bağlamışsın gibi ama geçen bölümdeki eleştirim hala devam ediyor. Hancının üzerindeki baskı geçerli bir sebep olabilir ama bunu bize iyi aktarman lazım. Saniyesiyle değişen bir beyin için çok büyük nedenler lazım. Bence bir sonraki bölümde hancının çocukluğunu ve yaşadıklarını anlatmalısın. Tabi sadece okur olarak tavsiyem. Bir sonraki bölümü merakla bekliyorum.

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Serin Sümük Hanı 4. Bölüm
« Yanıtla #14 : 18 Ağustos 2015, 19:07:38 »
En yalan yalanlar, insanın kendisine söyledikleriydi.
Burada en yalan yalanlar güzel olmamış sanki. Kulağa hoş gelmiyor en azından.


Orası benim de kafama takılmadı değil açıkçası.



Bu bölümde biraz bağlamışsın gibi ama geçen bölümdeki eleştirim hala devam ediyor. Hancının üzerindeki baskı geçerli bir sebep olabilir ama bunu bize iyi aktarman lazım. Saniyesiyle değişen bir beyin için çok büyük nedenler lazım. Bence bir sonraki bölümde hancının çocukluğunu ve yaşadıklarını anlatmalısın. Tabi sadece okur olarak tavsiyem. Bir sonraki bölümü merakla bekliyorum.

Çocukluktan emin değilim ama biraz daha bağlamaya çalışacağım.