Kayıt Ol

Sonsuzluk

Çevrimdışı Marius

  • ****
  • 1109
  • Rom: 31
  • poor misguided fool
    • Profili Görüntüle
Sonsuzluk
« : 13 Temmuz 2010, 02:50:51 »
Bu gece eski yazdıklarıma bakıyordumda. Bunu çok beğenmiştim. Düzenleyip tekrar yazmak istedim ve gece gece kısa bir şey yazıverdim. Devamı gelecek elbette. :).






Bu kör gözler çok şey gördü evlat. Birçok kişinin görmemek için kendini öldüreceği şeyler. Arkadaşlarımın, dostlarımın, ailemin düşüşünü gördüm. İçlerinin boşaltılıp birer makineye dönüştürülmelerini gördüm. Hatta onları öldürdüm evlat! Tabi yaşadıklarını düşünebiliyorsan…

Ama sen bunları dinlemek için gelmedin değil mi? Sen insanlığın nasıl düşüp, bir avuç kişinin bu koloni gemisine tıkılı kaldığını öğrenmeye geldin. Öyleyse dinle, sakın sözümü kesme! Sözümün kesilmesinden hiç hoşlanmam!


----------

2052 yılıydı. O kıyamet filmlerinin aksine insanlık yeni bir çağı yaşıyordu. Ekonomi yıllardır bu anı bekliyormuş gibi harika bir seviyedeydi. Aç, evsiz bir tek insan yoktu. Dünya nüfusu artmış olmasına rağmen yeşil alanlar katledilmiyor, her insan ile yeni bir ağaç geliyordu. 2030 da çıkarılmış yasa ile her aile yeni doğan bir çocuğu için 5 ağaç dikmek zorundaydı.

Bilimde olan gelişmeler ile Mars’da yaşam kurabileceğimiz haberi duyulunca tüm dünya ilk kez tamamen bir barış imzalamış, uzaya çıkmak için hep birlikte çalışmaya başlamışlardı. O zamanlar daha bir çocuk olmama rağmen çok iyi hatırlıyorum. Her akşam saat 8’de parklardaki 3 boyutlu televizyondan Mars’a yollanacak koloni gemisinin hazırlıkları gösteriliyor, halk heyecanlandırılıyordu.

Birkaç yıl içinde hazırlıkların biteceği haberi ile gönüllüler aranmaya başlanmıştı. İşin en zor kısmı işte buydu. Herkes büyük bir heyecanla bunu bekliyor olsa bile sonuçlar kesin değildi. Eskiler derler ya “Gidip de dönmemek var” diye, işte o söz buna tam olarak uyuyordu. Halk pek istekli olmasada birçok bilim adamı, sanatçı ve bizim gibi heyecan peşindeki birkaç üniversite öğrencisi kayıt yaptırmayı başarabilmişti. Şanslıydımki ailemi de gemiye binmeye ikna edebilmiştim. Ya da ben şanslı olduğumu sanıyordum, bilmiyorum onlar için nasıl bir ölüm daha iyisi olurdu. Neyse, sonunda gitmesi gerekli kişiler ve mürettebat ile birlikte 1000 kişi hazırdı.

2060 yılının Ocak ayında gemi büyük bir heyecan ile tüm dünyadan canlı yayınlanarak yola çıkmıştı. Ben tam 22 yaşıma basmıştım o gün ancak hangi gün olduğunu hatırlayamıyorum, çok uzun zaman geçti… Çok uzun…

Gemiye ilk girişimi hatırlıyorum da hala küçük bir çocukmuşum meğerse. Bir şehir büyüklüğündeydi gemi. Her birimiz için ayrı odalar vardı, yemekler 3 öğün düzenli bir şekilde veriliyor ve su arıtma sistemimiz ile neredeyse terimizi bile içebiliyorduk. Geminin en üst katı tamamıyla doğal yaşam alanıydı. Oksijenimiz orada üretiliyor ve yemeklerimiz orada tutuluyordu. Orayı çok severdim. Ağaçlardan birine yaslanır, sonsuz uzayı seyrederdim hep. Gemi o kadar büyüktüki her gün yeni bir şey keşfediyordum, gemiyi gezmekten bıkmamıştım.

Şu an üstünde yaşadığımız geminin atası işte oydu evlat!

----------

Bu arada, zamanın artık bir önemi kalmamış olabilir ama geminin saatine göre çok geç oldu. Yarınki “Yaşam” dersine geç kalırsan bir daha beni görmene izin vermezler biliyorsun. Şimdi git ve yat. Devamını dinlemek istersen eğer tekrar gelebilirsin. Beni nerede bulacağını biliyorsun değil mi evlat?
After I count down, three rounds, in hell I'll be in good company.

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sonsuzluk
« Yanıtla #1 : 13 Temmuz 2010, 03:04:08 »
Saf bir bilim kurgu okumayalı bayağı olmuş. Bir an çok güzel göründü uzay temalı bir hikaye, üstüne dünya barışı falan deyince güzellik yarışması kazanmış manken gibi hissettim kendimi.

'Evlat' kelimesini biraz fazla kullanıyorsun bence, anneme evlat diyordum bu hikayeyi okuduktan sonra neredeyse senin yüzünden.  :P Ciddileşirsek; oldukça güzel bir giriş olmuş, biraz ütopya havası vererek başlaman benim çok hoşuma gitti. Gerçi sonrasında neler olacağını da baştan belirtmişsin ama, hikayeyi dinleyen şahıs gibi benimde adamın sözünü kesmeye pek niyetim yok. Devamını dinlemek istiyoruz efenim.
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı Marius

  • ****
  • 1109
  • Rom: 31
  • poor misguided fool
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sonsuzluk
« Yanıtla #2 : 13 Temmuz 2010, 03:14:53 »
Saf bir bilim kurgu okumayalı bayağı olmuş. Bir an çok güzel göründü uzay temalı bir hikaye, üstüne dünya barışı falan deyince güzellik yarışması kazanmış manken gibi hissettim kendimi.

'Evlat' kelimesini biraz fazla kullanıyorsun bence, anneme evlat diyordum bu hikayeyi okuduktan sonra neredeyse senin yüzünden.  :P Ciddileşirsek; oldukça güzel bir giriş olmuş, biraz ütopya havası vererek başlaman benim çok hoşuma gitti. Gerçi sonrasında neler olacağını da baştan belirtmişsin ama, hikayeyi dinleyen şahıs gibi benimde adamın sözünü kesmeye pek niyetim yok. Devamını dinlemek istiyoruz efenim.

Gözüme o kadar çok takılmamıştı bu kelime evlat :P. Bir çok not almışım bununla ilgili, ileride neler olacak nasıl bitecek gibi. Başta söylediklerim hikayenin sonu değil aslında. Bu kör kişinin anlattıkları hikayeyi anlamak için giriş niteliğinde 4-5 bölümden oluşacak. Daha sonra asıl hikaye ile devam edeceğim. Teşekkür edeirm bu değerli yorumun için :).
After I count down, three rounds, in hell I'll be in good company.

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sonsuzluk
« Yanıtla #3 : 13 Temmuz 2010, 05:26:24 »
Açıkçası bu tip girişlere sahip Bilim Kurgu hikayelerinden hoşlanmam. Daha çok, sanki her şeyi biliyormuşuz ve o dönemde yaşıyormuşuz da, bize günlük bir hikaye anlatıyormuş gibi olan hikayeler daha çok hoşuma gider; Üstad Issac Asimov'un ve Üstad Stanislaw Lem'in hikayelerinde olduğu gibi.

Ancak yine de, buralarda Bilimkurgu hikayesi görmek çok hoş. Devamını bekliyorum. :)

Not: Bilimkurgu aşkım tuttu benimde... O kadar X-Files, aşırı dozda Stanislaw Lem ve Bu hikaye üst üste gelince...
#rekt

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Sonsuzluk
« Yanıtla #4 : 13 Temmuz 2010, 10:06:22 »
Bir kaç yazım hatası dışında bir şey bulamadım :P

Çok güzel bir giriş olmuş bence, devamını bekliyorum. İhtiyar kimle konuşuyor, öykü nasıl bitecek merak ediyorum doğrusu. =)

Ellerine sağlık.
May the force, be with you.

Çevrimdışı deanna

  • **
  • 324
  • Rom: 9
  • ***
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sonsuzluk
« Yanıtla #5 : 13 Temmuz 2010, 16:52:16 »
50 senede bu kadar değişir miyiz bilemedim şimdi.
Eleştirecek bir şey göremedim, güzel bir başlangıç olmuş. Beğendim evlat, devamını bekliyorum.

.


Çevrimdışı edi

  • **
  • 51
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sonsuzluk
« Yanıtla #6 : 13 Temmuz 2010, 17:56:17 »
çok güzel bir yazı olmuş.Çok beğendim.
devamını bekliyorum ;D
Sadece susmak ıstıyorum;
Yalan ınsanları kaale almadan..
Haklıyken haksız gözuksem bıle kendımı savunmadan..
HUZUR bulmak ıstıyorum,gözlerımı kapayıp,kımseyı anmadan...
Sessızlığı dınlemek ıstıyorum,herseyı yasamıs gıbı yaparak...
[/size][/i]

Çevrimdışı Marius

  • ****
  • 1109
  • Rom: 31
  • poor misguided fool
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sonsuzluk
« Yanıtla #7 : 14 Temmuz 2010, 16:59:00 »
Açıkçası bu tip girişlere sahip Bilim Kurgu hikayelerinden hoşlanmam. Daha çok, sanki her şeyi biliyormuşuz ve o dönemde yaşıyormuşuz da, bize günlük bir hikaye anlatıyormuş gibi olan hikayeler daha çok hoşuma gider; Üstad Issac Asimov'un ve Üstad Stanislaw Lem'in hikayelerinde olduğu gibi.

Ancak yine de, buralarda Bilimkurgu hikayesi görmek çok hoş. Devamını bekliyorum. :)

Not: Bilimkurgu aşkım tuttu benimde... O kadar X-Files, aşırı dozda Stanislaw Lem ve Bu hikaye üst üste gelince...

Asimov'un hikayeleri gibi olmasını isterdim ancak bunu uzun zaman önce yazıp bir kenara attığım için değiştirmek istemedim, orijinaline yakın bir halde tekrar düzenledim. Diğer bölümlerde kendini hikayedeki yaşam ile bütünleştirebilirsin belki.

Biraz uzun ve daha açıklayıcı bir bölümle yakın zamanda geleceğim :).

Bir kaç yazım hatası dışında bir şey bulamadım :P

Çok güzel bir giriş olmuş bence, devamını bekliyorum. İhtiyar kimle konuşuyor, öykü nasıl bitecek merak ediyorum doğrusu. =)

Ellerine sağlık.

Biz bu işin üzerine hayatını vermiş yazarlar değiliz, elbette birkaç hatamız olabilir. Bu hataları aramak yerine hikayenin tadını çıkarmaya ne dersin?

Çok teşekkür ederim yorumun ve ilgin için :).

50 senede bu kadar değişir miyiz bilemedim şimdi.
Eleştirecek bir şey göremedim, güzel bir başlangıç olmuş. Beğendim evlat, devamını bekliyorum.

50 senede neler olur bilemiyorum. Benimkisi bir öngörü değil, olmasını istediğim bir ütopya. Hikayemin başındaki geleceği düşlemiyor değilim.
Bu yorumlarla beni yazmaya daha çok itiyorsunuz, çok teşekkür ederim.

çok güzel bir yazı olmuş.Çok beğendim.
devamını bekliyorum ;D

Beğenmenize çok sevindim. Dediğim gibi yakın bir zamanda yeni bölüm ile devam edeceğim.
After I count down, three rounds, in hell I'll be in good company.

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Sonsuzluk
« Yanıtla #8 : 14 Temmuz 2010, 17:08:54 »
Yok canım, hata aradığımdan değil, arada göze çarpıyor sadece ;) Hikayenin tadı da çok hoş olmuş yani =D
May the force, be with you.

Çevrimdışı Marius

  • ****
  • 1109
  • Rom: 31
  • poor misguided fool
    • Profili Görüntüle
Sonsuzluk ~ Devam
« Yanıtla #9 : 22 Temmuz 2010, 16:44:27 »
Uzun bir bölüm yazmayı planlıyordum ancak bu sınav stresi ile bir türlü devam edemedim hikayeye. Daha fazla uzatmamak için koyuroum bu bölümü. Yeni bölüm uzun bir süre sonra gelebilir.  :P





Ah! Yinemi geldin? Pekala pekala, devam edeceğim evlat. Nerede kalmıştık?

----------

Mars’a gidişimiz yaklaşık 3 ay sürmüştü. Elbette inişimize hemen izin vermemişlerdi. Gezegene inen ilk kişiler mimarlardı. Yaşam alanımız olan ‘Kubbe’yi inşa edişlerini gemiden seyredebiliyorduk. Heyecan verici bir deneyimdi. Mars’taki ilk şehrin inşasını her gün hiç sıkılmadan izlerdim. Daha bir öğrenci olduğum için bana ihtiyaçları yoktu tabi ki ancak herhangi bir eksiklikte yardımcı olabilmek için her gün çalışanların peşlerinden koşuyordum. Bir süre sonra bu istek ve heyecanıma dayanamayıp, beni şehrin güvenlik yazılımını kodlayan kişilerin arasına almışlardı.

Sana Mars’a inişimi nasıl anlatacağımı bilemiyorum, dünyada yaşadığım hiç bir deneyime –sen dünyayı görmedin tabi ki bilemezsiz, ne diyorum ben!- benzemiyordu. Basınç ve oksijen değerlerini sabit tutan giysim beni b kısıtlasa bile, bir kuş gibi uçuyordum! Tam olarak uçmak denemez tabi, ‘süzülüyordum’ demek daha doğru olur. Yine de bir an için kendimi hiç olmadığım kadar özgür hissettim. Kubbeye kadar süzülüşüm, yaşadığım en muhteşem deneyimdi! Kubbe üç kattan oluşuyordu. Dış kubbe ile Orta kubbe arasında giriş yapan insanlar özel kişilerce giysileri üstündeyken temizleniyor ve İç kubbe ile Orta kubbe arasına alınıyordu. Burada özel giysiler çıkartılıyor ve kurulan doğal(yapay!) yaşamın ilk oksijenini içimize çekiyorduk. Kapıda yaptırılan küçük bir kan testinden sonra ise kendimizi şehrin göz alıcılığına kaptırıyorduk.

Şehrin mimarisi neredeyse bitmişti. Evler, iş yerleri, okullar, hepsi bomboş, pırıl pırıl bizi bekliyordu. Yazılımcılar doğruca kubbenin en üst katına, kontrol odasına gidiyordu. Buradan tüm Kubbe ayaklarımızın altındaydı. Her şey olabildiğince açık bir şekilde görünüyordu. Yapacağım işe gelirsek, güvenlik yazılımı neredeyse tamamdı. Bizim onu kontrol edip varsa açıklarını kapatmamız gerekiyordu. Yeri gelmişken söyleyeyim; bu yazılım şehrin kalbiydi. Kapıları açan sistem buydu, üretilen oksijeni şehre yayan sistem buydu, elektriği şehre düzenli dağıtan sistem buydu… Bu oda Kubbe’nin kalbiydi ve ben, o kalbin atmasını sağlayan kodlar dizinine korkudan titreyerek bakıyordum! En küçük bir yanlışımda oksijen dağıtımı durabilir, şehrin kapıları ardına kadar açılabilir ve insanlar son nefeslerini bana küfrederek verebilirdi.

Kısa bir süre içinde Kubbe, dünya benzeri bir yaşam alanı haline gelmişti. Mars’ın kızıl kum ve taşlarından oluşan gövdesini geride bırakıp şehre bir kez adım atınca kendini evinde, dünyada hissediyordun. Kubbenin camdan duvarlarına saatle eş zamanlı doğa görüntüsü yansıtılıyor, Mars’ın iç karartıcılığını düşünmemize bir an olsun izin verilmiyordu. Aynı zamanda gün boyunca uçan metal kuşlar da vardı. Kesinlikle canlı kuşlardan ayırt edemezdin. Yansıtılan doğa görüntüsüne eşlik ediyorlardı. Bu da halkın moralini üst düzeyde tutup hükümeti Dünya’da olduğu gibi desteklemelerini sağlıyordu. Bu şehir tam anlamıyla bir ütopyaydı. İnsanlar para kazanmak için değil, şehir için çalışıyor şehir de o insanlar için elinden geleni yapıyordu. Buraya gelen insanlar seçilmiş kişilerden oluştuğu için ‘suç’ denen şey yoktu. Ancak bir rüyada yaşıyorduk ve sabah güneşinin yüzümüze can sıkıcı bir şekilde vurup bizi uyandırması geç olmadı.

9. Kubbenin kurulduğu gece olan oldu. Mars’ın üzerinde küçük bir araçla keşif gezisine çıkmış iki kişi geri dönmemişti. Başlarda yakıtlarının bitmiş olabileceği düşünülerek onları aramak için yeni kaşifler gönderildi ama sonuç nafile, giden geri gelmiyordu! Böyle bir haberin duyulmasına elbette izin verilemezdi. Bu yüzden kayıp olan kaşiflerin eşi ve çocukları hemen Kubbeden alınıp farklı bir yere götürüldü. Nereye götürüldüklerini bilmiyordum o zamanlar ancak insanlardan uzak bir yer olduğu kesin; kimse onlardan bir daha haber alamamıştı çünkü…  Kubbenin insanları burada hiç olmadıkları kadar huzur içinde yaşasalarda yöneticiler çıldırıyordu; 3 hafta içinde 6 insan kayıp! Bunları nerden mi biliyorum? Tüm sistemlerin ve araçların güvenlik yazılımının sorumlusu bendim hatırladın mı? Bu yüzden sorguya çekildim. Dünya’dan gelen farklı yazılım uzmanlarının araştırmaları üzerine kodlarla oynanmadığı ortaya çıktı. Benim suçum olmadığı anlaşılınca bana bir teklif sunuldu; onlarla birlikte bu gezegenin üstünde neler dönüyor araştıracaktım ya da kaşiflerin yakınlarına olduğu gibi bu kızıl çölde unutulup gidecektim… Evet sonunda onlara ne olduğunu anlamıştım ve çalışmaktan başka şansım yoktu.

Kaşiflerin gittiği bölgeye insansız araçlar yollanacaktı ve ben o araçların yazılımları ile ilgileniyordum. Bunun ne kadar can sıkıcı bir iş olduğunu sana anlatamam. Bizim halktan uzakta ve yalnız çalışmamız için küçük bir Kubbe kurulmuştu. Burada şehre yansıtılan doğa görüntüsü yoktu, kuşlar yoktu, pırıl pırıl bir şehir yoktu! Burada sadece somurtkan suratlar vardı. Buranın havası o kadar gergindiki çalışanlar birbirine sataşmak için yer arıyordu. Burada hiç arkadaşım yoktu, bu giderek moralimi bozmaya başlamıştı. Yakın olduğum insanlar hep iş gereği yanında olmam gerektiği kişilerdi. Bu yüzden ilk aracın inşasının bitimine ne kadar sevindim anlayabilirsin. Sonunda onlara neler olduğunu öğrenip bu kubbeden çıkıp ailemin ve dostlarımın yanına dönebilecektim! Bu sevinç ile ilk aracın kontrolünü elime aldığımda bu kubbedeki ilk gülen kişi ben oldum. Aracın gözü kubbenin sınırlarına yansıtılmıştı. Bu kubbe içindeki herkes işlerini bırakmış kontrolümdeki aracı izliyordu. Mars’ın alabildiğince uzanan kızıl kumlarında kaşifleri aramak çok zordu elbette, bu yüzden daha önce planlanmış rotadan sapmadan ilerliyordum. İlk izi bulmam neredeyse 1 saatimi almıştı; kaşiflerin araçlarından birinin kalıntısı.Paramparça olmuş haldeydi…
After I count down, three rounds, in hell I'll be in good company.

Çevrimdışı edi

  • **
  • 51
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sonsuzluk
« Yanıtla #10 : 22 Temmuz 2010, 16:51:21 »
Çok güzel olmuş bu bölümde.Çok beğendim.
Sadece susmak ıstıyorum;
Yalan ınsanları kaale almadan..
Haklıyken haksız gözuksem bıle kendımı savunmadan..
HUZUR bulmak ıstıyorum,gözlerımı kapayıp,kımseyı anmadan...
Sessızlığı dınlemek ıstıyorum,herseyı yasamıs gıbı yaparak...
[/size][/i]

Çevrimdışı brisingr

  • ***
  • 655
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sonsuzluk
« Yanıtla #11 : 22 Temmuz 2010, 17:20:13 »
   Elinden çıkmış bir bilim-kurgu okumak çok güzelmiş. Dünya'dan gidip Mars'ta yaşamak nasıl olurdu diye düşündürdü bana. Koyu Beyaz'ın bahsettiği "evlat" bu bölümde fazla kullanılmamış. Bu da yapılan yorumları dikkate aldığını gösteriyor.

   3. Bölüm için uzuun bir süre bekletme bizi ;)

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Sonsuzluk
« Yanıtla #12 : 23 Temmuz 2010, 00:43:38 »
Marsılar yemiş onları. Zıkkım yesinler :P.

Güzel ilerliyor, yalnız konuya biraz daha girsen diyorum? Devamını bekliyorum.

Eline ayağına sağlık.
May the force, be with you.