Kayıt Ol

Tanrı'nın George'a Hediyesi

Çevrimdışı Acmert

  • **
  • 268
  • Rom: 24
    • Profili Görüntüle
Tanrı'nın George'a Hediyesi
« : 14 Ekim 2012, 01:57:29 »
Tanrı'nın George'a Hediyesi



Koyu kahverengi bir masa, önümde duruyordu. Üzerinde sapsarı bir kalemlik, altında ise yeşil bir kahve altlığı vardı. Masanın tam ortasına düzenli bir şekilde yerleştirilmiş kitaplar dikkatimi çekti. Masanın arkasına doğru yürüyerek kitaplardan birini elime aldım. Birinin üzerinde Zamanla ilgili bir şeyler yazıyordu. Yazıyı tam okuyacakken kitabın kapağı bulanıklaşmıştı ve okuyamamıştım. Kitabı masaya geri koydum.

Daha sonra diğer kitabı aldım elime. Onun da kapağını tam okuyacakken bir bulanıklık görüşümü kapattı. Bunu da masaya koydum.

Bir süre etrafıma baktım. Etrafta masa dışında hiçbir şey yoktu. Yer bile. Olmayan bir yer. Olmayan yerin altındaki boşluğu gördüm. Gözlerime bir perde indi. Perde kalktığında masada bir daktilo vardı. Masanın arkasındaki sandalyeye oturdum. Ellerim istemsiz olarak daktilonun tuşlarında gezindi. Buz ve Ateş yazıyordu. Ne anlama geldiğini kavrayamadan altımdaki sandalyenin artık yerinde olmadığını fark ettim. Düştüm boşluktan.

Başım dönüyordu ancak bunu hissedemiyordum. Bir süre sonra kustuğumu fark ettim. Ancak kusan ben değildim. Neler olduğu belirsizdi bir süre. Ve daha sonra uyandım.

Görüntü aklımın alamayacağı derecede inanılmazdı. Her yerde irili ufaklı taşların bulunduğu kızıl bir boşluktaydım. Nefes alamıyordum ancak bu beni rahatsız etmiyordu. Aslında, bundan rahatsız olacak bir bedenim bile yoktu.

Taşların etrafında bir düzenli olarak dizilmiş dikitler vardı. Bu dikitlerin uzandığı yere baktım. Olmayan gözlerim yanılıyor olmalıydı. Hemen tepemde bir gezegen vardı. Hayır, bu gezegen olamazdı.

Arkasından hafif bir ışık huzmesi üstüme düşüyor, saydam varlığımın bulunduğu yeri yakarak hafif bir duman çıkarıyordu. Arından korkunç bir ses duydu.

“George!” dedi ses. Korkunç sesin nereden geldiğine bakmak için etrafıma bakındım. Ancak ses, zaten inanamadığım ortamda, inanamadığım birinden geliyordu. Gezegen benimle konuşuyordu.

“Elbette, ben gezegen değilim,” dedi korkunç ses, düşüncelerimi okumuşçasına.

“Kimsin sen?” dedim sesimdeki ürkekliği bastırmaya çalışarak ancak buna gerek kalmamıştı. Çünkü sesim yoktu.

“Tanrı diyorlarmış sizin zamanınızda bana!” dedi ses. “Yaratıcınızım ben sizin.”

Bu beni biraz düşündürdü ancak bunun gülünç bir şey olduğuna karar verdim ve konuşmaya devam ettim.

“Ben de İsa’yım! Tanıştığımıza memnun oldum,” dedim.

“Ah!” dedi Tanrı, iğnelememi beğenmemiş görünüyordu. “Âdem’i yarattığımda ona bu kötü espri anlayışını vermemeliydim. Espri anlayışı mı görmek istiyorsunuz? Sana espri anlayışını göstereceğim.”

Ne demek istediğini anlamamıştım, cevap veremeden tekrar düştüm boşluğa. Bu sefer geçen kinden daha kolay bir düşüştü ancak kendimi karanlık ve kasvetli bir ortamda buldum. Küçük bir odadaydım.  Daha sonra annemin sesini duydum. “George için bu ışıklar,” dedi sevecenlikle. Ve annem oradaydı. On yıl kadar önceki genç ve güzel haliyle.

Ardından teyzemin sesi duyuldu. Huysuz teyzemdi bu. “Bu çocuğu şımartmamalısın, Margaret,” dedi. “Tepene çıkar, tüm paranı alır ve seni ıslak odunla döver.”

“Kapa çeneni, yaşlı cüce.” Bu seferki ses her günümü birlikte geçirdiğim ablama aitti. Kendisini çok severdim, hep koruyup kollardı beni. Daha sonra hepsi sustu. Kapının yavaşça açıldığını duyduk ve anahtarın şıngırtısını kapının sertçe vurulması izledi. Bizim bulunduğumuz odanın kapısı da hemen ardından, hızlıca açıldı.

“Neler oluyor burada!” dedi babam. Upuzun boyluydu, simsiyah kirli sakalı, ve omuzlarına dökülen saçlarının arasında zar zor görünen yüzündeki küçük, sigara yüzünden sapsarı olmuş dişlerle dolu ağzından tükürükleri saçarak söylemişti bu lafı.

“Yine mi alkol aldın ayyaş adam!” dedi boşboğaz teyzem. Babam doğrudan anneme bakan gözlerini, kısacık boylu, çiçek bozuğu yüzlü teyzeme çevirerek... Elini arka cebine attı babam ve bir çakı çıkardı.

“O dilin ne kadar gereksiz, değil mi?” dedi teyzeme kan çanağına dönmüş gözleriyle bakarak. Çakıyı açtı ve teyzemin ellerini tek eliyle yakalayıp, diğer eliyle bıçağı yaşlı kadının ağzına soktu. Birkaç saniye sonra teyzem yere yığılmıştı. Dilinin bulunduğu yerden kanlar fışkırıyordu.

Annem korkunç bir çığlık atıp teyzemin cesedine doğru bir hareket yaptı. Bunu gören babam annemin teyzemin kanıyla ıslanmış çakıyı, annemin karnına batırdı.

Bu sefer annem de yere düştü. Ben de ablam da ağlıyorduk. Babam ikimize döndü bu sefer. Ablamı tuttu ve çakıyı onun boğazına soktu. Adamın gözlerinden yaşlar akıyordu. Ancak bunun farkında değil gibiydi.

Bir an durdu. Bana döndü. Hüngür hüngür ağlıyordu. Bıçağı kendi boğazına dayadı son olarak. Daha önce, varlıksız ortamda duyduğum sesle konuştu.

“Espri anlayışı budur, George.” dedi ve boğazını kesti. Birkaç saniye orada durdum. Tüm bedenim acıyla yanıyordu ancak bir anda tüm acılardan muaf tutulmuşçasına sıyrıldım varlığımdan.

Gözlerimi açtım. Yatağımdaydım ve annem başucumdaydı.

“Ne oldu George?” dedi endişe ve sevgi karışımı bir sesle.

“Bir gün bir kitap yazacağım anne,” dedim ona bakarak. “İnsanların sevdiği tüm karakterleri öldüreceğim ve bu onları eğlendirecek.”

Çevrimdışı Denaro Forbin

  • *****
  • 2114
  • Rom: 54
    • Profili Görüntüle
    • Bilimkurgu Kulübü
Ynt: Tanrı'nın George'a Hediyesi
« Yanıtla #1 : 14 Ekim 2012, 03:20:41 »
Çok farklı bir şey olmuş hakikaten. Ben beğendim, özellikle son kısmı. Martin'in karakterlerini bir çırpıda öldürmesine farklı bir bakış açısı getirerek, farklı bir boyuta taşımış oldun böylelikle.

Değişik tarzlarda yazarak kendini günden güne geliştirmeni hayranlıkla izlemekteyim.

Devam, devam!

Çevrimdışı Daarlan Gardan

  • ***
  • 722
  • Rom: -1
  • to hell with gatech
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tanrı'nın George'a Hediyesi
« Yanıtla #2 : 14 Ekim 2012, 11:42:10 »
Birkaç tane hata var. Çok da önemli olmayan hatalar. Öykünüz devrik cümleler de barındırıyor. İmla ve noktalama işaretlerinde sorununuz olmadığı ortada. Bu nedenle sizi tebrik ediyorum.

Daha fazla yazmanı bekliyoruz!
''Civilizations have the morality and ethics they can afford.''

 — Larry Niven & Jerry Pournelle, ''Lucifer's Hammer''

''These colonies in nature can reach at least two million individuals at a time, last for decades, and occupy a hundred cubic meters of space. It was a wonderful achievement to see a fragment of this world captured all around you, so that you almost had the experience of being inside the ant colony when you were in that room.''

 — Robert Trivers, ''Natural Selection and Social Theory'', p. 162

''... Bu amaç doğrultusunda nükleer santraller hedeflenecekse, yapılması gereken şeyler vardır. Çünkü nükleer elektriğe geçiş bir hobi değil, bir akademik egzersiz hiç değil, temel bilimlerden yaygın endüstriyel alt yapıya açılacak bir uygulamadır.''

Ömer Faruk Ağa Yarman 1993

Çevrimdışı Acmert

  • **
  • 268
  • Rom: 24
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tanrı'nın George'a Hediyesi
« Yanıtla #3 : 14 Ekim 2012, 11:44:11 »
Çok farklı bir şey olmuş hakikaten. Ben beğendim, özellikle son kısmı. Martin'in karakterlerini bir çırpıda öldürmesine farklı bir bakış açısı getirerek, farklı bir boyuta taşımış oldun böylelikle.

Değişik tarzlarda yazarak kendini günden güne geliştirmeni hayranlıkla izlemekteyim.

Devam, devam!

Birkaç tane hata var. Çok da önemli olmayan hatalar. Öykünüz devrik cümleler de barındırıyor. İmla ve noktalama işaretlerinde sorununuz olmadığı ortada. Bu nedenle sizi tebrik ediyorum.

Daha fazla yazmanı bekliyoruz!


Eleştirileriniz için teşekkürler, daha fazla yazarak kendimi geliştirmeye çalışıyorum. :)