Kayıt Ol

Tanrısız Adam

Çevrimdışı Godex

  • **
  • 108
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Tanrısız Adam
« : 18 Ağustos 2014, 23:10:40 »
    " Tanrım, bundan sonrasını ben hallederim! "

    Şelalenin yanından atlayıp, koca cüssesinin yere çarpması arasında kalan zamanda mırıldanmıştı bunları. Yaklaşık 7 metreden atlamadan önce hiç tereddüt etmemişti. Bilmediği bu ormanın derinliklerinde durmaksızın kovaladığı iblisi, bir an olsun gözden kaybetmeden kovaladı. " Benimle oynuyor! " diye küfrediyordu içinden. Kaçmaya çalışmak gibi bir niyeti olmadığı belli olan canavara.

     ve Haklıydı, sadece zaman geçirip eğleniyor, düşmanını tartıyordu.

     Onlarca insanı, kadın çocuk gözetmeksizin gözünü kırpmadan katleden bu insanlıktan çok uzun zaman önce çıkmış iblisin, böyle kurnaz olabileceği aklına  hiç gelmemişti.

     İblis herif ormanda tek başınaymışcasına, açık alanda durmuştu. Kaçmaktan vazgeçip, manzarayı hayranlıkla izliyordu. Yemyeşil ulu ağaçların çevrelediği alanın ortasından, berrak bir ırmak akıyordu. İçindeki irili ufaklı balıkların suretleri, yüksekten dökülen suyun akıntısı ve sarsıntısıyla, alevlerin yarattığı gölgeler gibi dans ediyordu. Zemin yeşilin en canlı tonunda, bileklerini geçen otlarla kaplıydı.

      Her ne olursa olsun, güzel bir gündü…

      Koca adam doğruldu ve Tanrıya yakarışına devam etti. " Tanrım izin ver. Bu vahşete bir son vereyim. İzin ver kötülüğe tek başıma göğüs gereyim!". Sözleri git gide daha duyulur bir tona yükseldikçe, iblisin dikkatini çekmiş olacak ki manzaraya olan  ilgisini kaybetti. Kulak kabartmaya başladığı, sırıtmaya başlamasından belliydi.

      " İzin ver! " diye kükrediğinde, birden fırtına  koparcasına  rüzgar esti ve geçip gitti.

      Bir biri ardı kuruyup sararan otlar, rüzgarın peşi sıra sararıp can verdiler. Soluk bir ahenkle. Uzun otların altında, karınca yuvasının yakınında çerezini yiyen kertenkelenin, kuyruğundan bile vazgeçemeden can verdiğini kimse fark etmedi… Sararan ölümden kaçmaya çalışıyordu umutsuzca sessiz yılan ama en yakın ağaca tırmanamadan, ölüm kuyruğundan gasp etmeye başlamıştı bile. Hayatın yitip gidişini hissetmiş gibi çılgına dönen ulu ağaçlar, ağlar gibi döktü yapraklarını. Havada can veren yapraklar, toprakla buluşamadan daha havada soldular. ve Kuşlar, infilak eden uçaklar gibi tüyden dumanlar bırakarak, toprağa saplandılar. Ardından, solan yapraklar üzerlerini örttü. Bu deliliğe bir son verir gibi aniden kuruyup can veren ulu ağaçlar acıyla inlediler. Çatırtıları kulakları tırmaladı. Zaman tersine dönmüş gibi, bulanan nehir şelaleden yukarı tırmandı. İrili ufaklı balıklarını tükürürcesine, bir bir içinden söküp atarak. Ardında kalan balıklar, birer soluk kaya parçası gibi sıçrayıp toprağa yapıştılar.

      ve İlahi bir sessizlik çöktü etrafa…

      Sessizliğin hakimiyetini yerle bir eden iblis oldu. Sinsice yüzüne yerleşen sırıtış git gide daha da yayıldı ve düzenli yükselişiyle kısa sürede yerini kahkahalara bırakarak zafere ulaştı. Adam bu çirkin zaferi umursamadan iblisin gözlerinin ötesine, özüne bakarak “ Artık yalnızız.” dedi.

       ve O anda sessizlik çöktü tekrar.

       “ Soytarı Tanrının kuyruğunu kıstırıp kaçması, yalnız olduğumuz anlamına gelmez! ”, sözleriyle, iblisin ciddiyeti yeniden yerini neşeye bıraktı ama bu kez gözlerinin içinde dans eden alevler eşliğinde etrafa yayıldı.

       Önce, gökyüzünü kara bulutlar gasp etti ve ardından ağaçlar köklerinden, toprağın içinden başlayarak alev aldı. Ağaçlar ki çoktan can vermişlerdi. Kibrit çöpleri gibi kolayca alevlere teslim olmuş ve kimisinin alevlerle zayıflayan gövdesi, ağırlığına dayanamayıp toprakla buluştu. Neredeyse gökyüzüne değecek kadar yüksek bir ulu ağaç, biraz önce berrak taptaze suların aktığı şelalenin üzerine, toprak ve kıvılcım şarapnelleri saçarak devrildi. Kuru nehir yatağında yatan balık cesetleri, yumuşayıp kaynayan balçık içinde yok oldular. Küçük ovada birer dikik gibi duran sararmış otlar çürüyüp zemini balçık gibi kapladı. Önce infilak eden kuşlar çürüdü ve ardından sayısız kurtçuk, sanki yeryüzünü istila etmeye hazırmış da emir bekliyormuşcasına, topraktan peydahlanarak zeminde dans etmeye başladılar.

      Neşesi gayet yerinde olan iblis, her zamankinden daha da yaygın sırıtışına bir de zift karası gözlerinde dans eden alevler eklenmiş olarak;

      “ Tutsak, belki Tanrıcığına tekrar yalvarmak istersin, hı? ” diye alay etmesiyle. Tanrısız adam, hiç tereddüt etmeden ve duraksamadan “ Güneşe gerek yok! ” dedi hiddetle.

      “Titrek bir mum ışığı bile yeter, karanlığı yok etmeye.”

       Kılıçtan bozma baltasını iki eliyle kavrayarak ileri atıldı. “ Kakınç, uyan! ” diye emretti içinden.

       Her Tutsak kendi silahını yapardı ve birlikte büyüyüp, birlikte yaşarlardı. Daha on yaşında Çoban’ının yanına yerleşip, silah yapma sanatını öğrenmeye başlamıştı. İlk iş olarak Ejder Kalbi denilen kızıl çelik cevheri, damardan söküp almayı öğrenir. Ardından saflaştırılan kan kırmızısı cevheri Buz Dağı’nın en soğuk odalarında, kristal gözlerinde işlemesi öğrenilirdi. Tabii bir yıl içinde ne kadar öğrene bilinirse… Ejder Kalbi;  ısındıkça sertleşip keskinleşen bir yapıya sahipti ve hiçbir üstat şimdiye kadar bu kızıl cevherden bir kılıç yapamamıştı. Balta ve çekiç türleri yapımına elverişli bir cevherdi. Keskin kıvrımlar ve köşeler bırakılarak, yok edici silahlar yapılırdı bu dağda.

        Tutsakta 11 yaşında ve öğrendiği kadarıyla, kendi silahını dövdü. Ölümcül bir hırsla. Öfkesiyle hayat verdiği silahına, evrensel dilde Hiddet anlamına gelen Kakınç ismini vermişti.

        İblis hiç istifini bozmadan sırıtmaya devam etti ve bozmanın iki hamlede, yüzünün önünde koca bir X işareti çizmesini izledi.  Bu ölümcül saldırıyı, belli belirsiz hamlelerle sıyrılıp, kolayca savuşturmuştu. Yanından hızla geçen tanrısız adama bakarak dönüp yer değiştirdiler ve “ İstersen ” dedi, adam toparlanıp yeniden hamle yapmadan önce, 

        “ İstersen tekrar yalvar! “

   Tanrısız adam sükunetle kararmış göğe çevirdi yüzünü. Bir zamanlar öfkeyle akan şelalenin olduğu yamacın üstünde, neredeyse kara bulutların ardında kaybolacak olan dalda, bir doğan tünemiş ve olup biteni izliyordu.

   Göz göze geldiler ve “ O her şeyi görür ve bilir… ” diye mırıldanıp, ikinci kez saldırdı.

   ama Bu sefer zihninde daha temkinli ve bilinçli bir saldırı planlamıştı. Çürümüş zeminde, attığı her adımda ezdiği kurtçukların çıkardığı sesleri dahi daha net duyar olmuş ve zemine inat içinde yeşeren umutla daha emindi adımları.
   
         Sahip olduğu ebedi ve tek dostunun uzun kabzasını iki eliyle kavradığında, birleşmiş uzuvlarının uzayıp keskinleştiğini hissetti. Neredeyse milyonlarca yaratığı parçalamışlardı birlikte, iyi ya da kötü ayırmaksızın.
   
         Yüzünde hiçbir tepkiyi barındırmayan iblis şey, maske takmışcasına sadece sırıtarak öylece bekliyordu.
   
         İlk saldırısından daha hızlı bir saldırıydı bu seferki ve daha en başında planladığı gibi fazla yaklaşmadan aniden durdu. Yeterince yakın ve fazlasıyla uzak. İblis ne kadar silahsız gibi görünse de, bunların sağı solu belli olmazdı nasılsa. Aniden durması ve çelikten elini iblisin kellesini koparmak için savurması bir olmuştu. Kazandığı ivmeyi kaybetmeye niyeti yoktu ve bu yüzden iblis yere çömelmeden kurtulamayacağı hamleden beklendiği gibi kurtuldu.

   Tutsak, “ Koyun güder gibi…” diye düşündü.

   Ve dans eder gibi hamlesine devam etti. Kazandığı ivme her hareketinde baltasını hızlandırıyor ve ısınarak daha da sertleşip keskinleşmesini sağlıyordu. Öyle ki daha iblisi geçip gitmeden, Kakınç çoktan yön değiştirmiş ve Tutsağın tek elinde geriye doğru yol almıştı bile. Kakınç geriye doğru giderken, dengesini bozmasın diye çaprazında kalan ayağını sert bir adım atar gibi kullanmış ve iblisin suratına sağlam bir tekme indirmek niyetindeymiş gibi ileri atılmıştı. İblis çekirge ve kurbağa karışımı bir yaratık gibi geri sıçradığında kılıçtan bozma balta kavuştuğu ısıyla kılıç olmaya yakın bir hal almış ve sahibinin iki eliyle kavrayıp başının üstünde tuttuğu bir meşale gibi pozisyonunu almıştı.

   “ Yakınımda kalmak istiyor. ” diye kendini uyaran Tanrısız adam, iblisin çok daha geriye sıçrayabileceğini ama bunu yapmadığını bilinçli alarak kavradı ama fark etmezdi. Bu son hamle her şeyi sonuca bağlayacaktı nede olsa.

   Ve Tutsak, Kakınç’ın ve kendi gücünün doruğuna vardığını bildirircesine kükreyerek indirdi, başının üstünde alev dansı yapan silahını. Eğer etraflarında yaşayan her hangi bir canlı olsaydı, korkuyla kaçışırdı ama hiçbir şey hareket etmedi. İblis bile…

   Bir an zaferle parıldayan gözleri, iblisin hamlesini hakaret edercesine, tek eliyle durdurmasının ardından dehşetle titremeye başlamıştı. Durdurulması imkansız olan bu hamleyi, tek eliyle durduran iblisin yüzünde her zaman ki sırıtışı duruyordu. Tek fark, artık bedeni dil çıkarıp, havanın tadına bakan alevlerle kaplıydı. Belli belirsiz yeşil alevler alay ediyordu Tutsak ile ve sahibine ve üstündeki giysilere zarar vermiyordu.

   “ Tanrım! ” diyebildi sadece Tutsak, inilti kıvamında…

   Baltayı bırakmadan doğrulan iblis, “ Evde yok ki. ” diye kıkırdadı neşeyle. Elleri iple bağlı bir köleymiş gibi, baltanın kabzasında sabit duran adamı kendine çekti.

   “ Dans bitti! ”
   “ İmkansız. “ diyebildi, hala inanamayan adam.
   “ Yaptığımız onca şeyden sonra, inanamadığın bi bu mu var. “

   İblis, baltayı havada çevirip partnerine arkadan sarıldı. Bunu istemsizce, bir dans figürü gibi yapmışlardı. Artık kızıl çelik Tutsağın gırtlağındaydı ve adam bunu gayet iyi hissediyordu.

   Ne olduğunu kavramaya çalışan Tutsak, “ Ejder kalbi? ” diye sordu bu sefer. Nefesi tam bir cümle kurmaya yetmemişti.

   İblis herif neşeyle, “ Şşşşşt ” dedi, “ Takma böyle şeyleri kafana. Hem, meraklı ruhlardan hiç haz etmem ben. ”

   Bir eliyle baltayı tutarak, bedeniyle balta arasında sıkıştırıyordu. Boşta kalan diğer eli, adama paralel kalkmış ve kılıç gibi düm düz duruyordu. Parmak uçlarında yoğunlaşan yeşil alevler adamın boynuyla omuzu arasında bir yara açmaya başlamıştı bile.

   İçinde bulunduğu umutsuzluğa rağmen, hala cesareti vardı. ve Zihnini toparlayıp bu durumdan kurtulmak için bir yol düşünüyordu ki, eski şelalenin çok üstünde bir karaltı fark etti. Karartı alevlerin aydınlatma menziline girdiğinde, Tanrısız adam gülümsedi. İblisin kolu adamın kalbine ve Doğan, adama yaklaştıkça roller değişti. Tutsak gülümsüyor ve iblis yenilgiyle küfrediyordu.

   Adam, Doğan’ın gözlerinin içine bakarak, “ Güneş ” diye mırıldandı. İblis kalbini avuçlarına almadan hemen önce.

   Kaybettiği ruha küfrederken omzunun üstünden hızla geçen karartı dikkatini dağıttı ve elindekileri bırakıp karartıyı görmek için o yöne döndü.

Yere yığılan cesedin yarasındaki yeşil alevler tüm eti ve dokuyu kül ederek yayıldı ve geriye kemiklerden başka bir şey kalmadı.

İblis herif, hiçbir şey yaşanmamış gibi, yüzünde mutlu bir ifadeyle yürümeye başladı. Doğaya hayranlıkla bakarak ilerledi ve bir süre sonra ormana dalıp gözden kayboldu…

Çıldıran Sadece Tanrılar Olsa Keşke ...



Atlıkarınca'nın atları, mankafa!
Çocukluğumda bulaştı, bana da.
... öyleyse git !
Bundan başka dünyalar da var ...

Çevrimdışı

  • ***
  • 403
  • Rom: 7
  • ☆★
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tanrısız Adam
« Yanıtla #1 : 19 Ağustos 2014, 16:27:26 »
Merhabalar,

Hikayenizi çok beğendim betimlemeleriniz çok güzel ama iblisle tutsağın savaştıkları sahneleri gözümde pek canlandıramadım. Bir şeyi çok merak ettim, etraftaki canlıların ölmesi, otların sararması, etrafın kararması iblisin işimi yoksa tutsak tanrıdan yardım istediği için tanrı kızıp mı ortalığı bu hale getirdi emin olamadım. Onun dışında çok başarılı tebrik ederim. Kötü sonla bitmesi de ayrı bir güzel olmuş :)
İt was one of those March days.
When the sun shines hot,
And the wind blows cold.
When the summer in the light,
And winter in the shade.

Çevrimdışı Zul Okanor

  • *
  • 6
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tanrısız Adam
« Yanıtla #2 : 19 Ağustos 2014, 18:49:54 »
Öncelikle Merhaba,
Hikayenin konusunu anlamakta biraz güçlük çektim. Ayrıca bana sorarsanız betimlemeleriniz oldukça iyi ama kullandığınız yerler garip geldi. Savaş sahnelerinde betimlemeleriniz biraz zayıf kalmış bu yüzden o sahneleri kafamda bek canlandıramadım. Her şeye rağmen bence güzel bir öykü olmuş. Kendi naçizane görüşüm bunlar :)

Çevrimdışı Godex

  • **
  • 108
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tanrısız Adam
« Yanıtla #3 : 19 Ağustos 2014, 20:17:46 »

Merhabalar,

Hikayenizi çok beğendim betimlemeleriniz çok güzel ama iblisle tutsağın savaştıkları sahneleri gözümde pek canlandıramadım. Bir şeyi çok merak ettim, etraftaki canlıların ölmesi, otların sararması, etrafın kararması iblisin işimi yoksa tutsak tanrıdan yardım istediği için tanrı kızıp mı ortalığı bu hale getirdi emin olamadım. Onun dışında çok başarılı tebrik ederim. Kötü sonla bitmesi de ayrı bir güzel olmuş :)

Merhaba Aremin;

Olay aslında kısaca  şöyle : Tutsak, Tanrıdan güçlerini üzerinden çekmesini istiyor. Bu yüzden "Hayat" olay yerinden uzaklaşıyor. Tutsak eşit olduklarını düşündüğü sırada ise, İblisin “ Soytarı Tanrının kuyruğunu kıstırıp kaçması, yalnız olduğumuz anlamına gelmez! ” sözleriyle ikinci bir gücün varlığı ortaya çıkıyor.

Öncelikle Merhaba,
Hikayenin konusunu anlamakta biraz güçlük çektim. Ayrıca bana sorarsanız betimlemeleriniz oldukça iyi ama kullandığınız yerler garip geldi. Savaş sahnelerinde betimlemeleriniz biraz zayıf kalmış bu yüzden o sahneleri kafamda bek canlandıramadım. Her şeye rağmen bence güzel bir öykü olmuş. Kendi naçizane görüşüm bunlar :)

Merhaba Zul

Aslına bakarsanız daha önceden de " savaş sahneleri hızlı ve zayıf olmuş." yorumunu almışlığım var ve bunun üzerine  " evet, bu sefer oldu. " dediğim sırada aynı yorumları almak acı verici.
ve Bütün suç kılıçtan bozma balta'nın. Üzerinde çok fazla kafa yorup bi gıdım bile ilerleyemediğim bir silah. İtiraf etmem gerekirse, aletin neye benzediğini ben bile zihnimde canlandıramıyorum :) ki okur nasıl bir şey canlandırdı kafasında merak içindeyim...

Sonuna gelirsek, biraz kafa karıştırmasını ve tamamen anlaşılmamasını kasıtlı olarak istediğim için bu durumda. Yani şimdilik benim açımdan bir sıkıntı yok diyebilirim.

Çıldıran Sadece Tanrılar Olsa Keşke ...



Atlıkarınca'nın atları, mankafa!
Çocukluğumda bulaştı, bana da.
... öyleyse git !
Bundan başka dünyalar da var ...