Kayıt Ol

Tek Renk (Bölüm I Eklenmiştir.)

Çevrimdışı Whaler

  • *
  • 6
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Tek Renk (Bölüm I Eklenmiştir.)
« : 02 Haziran 2013, 00:45:03 »
"Bulunan antik yazıt taşları, dünyadaki yaşamın 2222 yılında sona ereceğini işaret ediyor."

-Kappa Yerel Gazetesi / 1 Şubat 2220


Üç.

Sadece üç renk seçebiliyor gözlerim. Siyah, gri ve beyaz. Gazete siyah ve beyaz. Ah, şu haber de öyle. Duvarlar bembeyaz. Eski romanlar, yani, yeryüzü zamanı romanları, beyaz duvarları hastane duvarı olarak tasvir ederdi. Garip. Ben buna ev diyorum, onlar ise hastane... Bir hayli rahatsız yatağımdan kalkıp belimi iki tarafa da çevirdim. Açıkça canım yanıyordu. Fakat Monokrom şehrinde, üstelik eğer Kappa Kolonisi içindeyseniz, lüks şeyler pek size uğramazdı.

Bir beyaz renk daha var, fakat bunun kaynağı farklı. Bu, odanın tavanındaki beyaz ışıktan başka bir şey değil. Yapay Güneş diyoruz. Küçükken bana anlattıklarına göre, yeryüzü ülkeleri zamanında gökyüzü adı verilen atmosferin çok çok ötesinde, uzayda, güneşin ışıkları dünyaya kadar rahatlıkla ulaşıyormuş. 2098'deki savaştan bu yana güneş ışıkları dünyaya ulaşamıyor. Biz de Yapay Güneş kullanıyoruz. İstisnasız olarak on iki saat açık ve on iki saat kapalı. Şehrin her yerine yerleştirilmiş ve metal sayılabilecek solis taşı, Koloni şefleri tarafından uzaktan kontrol ediliyor. Aslına bakarsanız bunun nasıl olduğu hakkında en ufak fikrim yok. Elimi yatağımın yanındaki sehpanın üzerindeki bir bardak suya attım. Suyu bir dikişte bitirdim. Günlük ihtiyacın yarısı kadar su içebiliyoruz. Bu kadarını koloni bize bedava olarak dağıtıyor. Fazlasını ise çalışarak elde etmemiz gerekiyor. Ticaretin etrafında döndüğü ana madde su. Bir bardaklık mucizemi içip, zembereği boşalmış gibi otomatik bir refleks ile ayağa kalktım.

18 yaşını dolduran her birey, haritadan rastgele seçilen bir koloni için çalışma zorunluluğu altına giriyor. Yaşayan koloniler, Tau, Iota ve Kappa. Diğer koloniler tamamen ölü durumda. Her şubat ayının başında gençler toplanıyor ve haritadan seçilen rastgele bir koloniye Akım adı verilen sistem ile yollanıyor. Saçlarım yine fazla karışmış. Canlı kolonilere giden çalışanlar, Hayatta Tutma görevini üstleniyor. Ölü kolonilere gidenler ise Kurtarma ve Düzeltme görevini üstleniyor. Tüm bildiğim bu. Kimin neden kurtarıldığını da bilmiyorum. Ölü kolonilerde kimsenin olmadığı aşikar. Bugün, benim kaderim belli olacak. Düşüncelere kapılmış bir halde kazağımı kafamdan geçirdim ve ezbere bildiğim küçücük koridordan mutfağa vardım.  Kız kardeşim boynuma atılırken, annem hüzünlü bir şekilde elindeki çıtçıtlı kumaşı koluma geçirdi. Gelenekler... Her aile, iş için seçilmeye giden çocuğunun koluna aile simgesini kol bandı olarak takardı.  Bizimki bir kuzgundu. Hiçbir şey yemeden, kardeşime ve anneme sıkıca sarılıp veda ettikten sonra oradan çıktım. Buradan doğruca görev yerine gidilecekti. Evler küçüktü. Karavan diye tabir edilen şeylerin biraz büyük boyutlu haliydi işte. Metalik renkte, konserve kutusu gibi tren vagonları gibi dizilmiş ufak tefek üç odalı evler... Karavan parkları köy gibi yerleşim yerleriydi ve genelde etrafında bizi tam olarak neden koruduğunu anlamadığım çitler yer alıyordu.

Bunları öğrenmem için erken olduğu söyleniyor. Ben ise bunun tamamen beni çalışmadan caydırmamak için söylenen şeyler olduğunu ilk günkü inadım ile savunuyorum. Bir şeyler olmak zorunda, bir şeyler!

Spoiler: Göster
Öncelikle okuduğunuz için teşekkürler. Monokrom ya da Tek Renk adını almasını düşündüğüm uzun soluklu bir çalışmanın giriş kısmıydı.


Çevrimdışı Denaro Forbin

  • *****
  • 2114
  • Rom: 54
    • Profili Görüntüle
    • Bilimkurgu Kulübü
Ynt: Tek Renk
« Yanıtla #1 : 02 Haziran 2013, 01:26:59 »
Bir hikayeyle merhaba dedin bizlere, kısa ama kısalığıyla ters orantılı bir şekilde dolu dolu bir giriş olmuş. Bu kadar şeyi 4 paragrafa rahatlıkla sığdırabilmiş olman sevindirici.

Güzel bir bilimkurgu hikayesi okuyacağız gibi duruyor. Devam bölümleri beklenmekte. Kalemine sağlık.

Çevrimdışı Roland

  • *
  • 8
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tek Renk
« Yanıtla #2 : 05 Haziran 2013, 00:04:50 »
Oyku asli da gayet de tamamlanmis gibi geldi  bana. Cok az kelimelerle harika bir atmosfer olusmus. Monokrom olmasi da son derece kasvetli yapmis her seyi.

Çevrimdışı Shinigami

  • **
  • 166
  • Rom: 2
  • There is nothing about me
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tek Renk
« Yanıtla #3 : 12 Haziran 2013, 23:49:02 »
Gelecekte gerçekleşme olasılığının yüksek olduğunu düşündüğüm sahneler geçti gözümün önünden. Sürükleyici bir bilimkurgu öyküsü bekliyor sanırım bizi.

Merakla bekliyorum gelecek bölümü, eline sağlık. :)

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Tek Renk
« Yanıtla #4 : 16 Haziran 2013, 13:14:56 »
Çok başarılı bir giriş bölümü olmuş. Devamını okumamız için bizi tahrik eder nitelikte. Sistem sorgulamalarını her zaman sevmişimdir. Devamını bekliyorum.

Çevrimdışı Whaler

  • *
  • 6
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Bölüm 1
« Yanıtla #5 : 18 Haziran 2013, 23:16:31 »
"Canlı kolonilerden toplanan gençler, çalışmak üzere alan dağılımına bugün gidecek."

-Alfa Kolonisi Ulusal Bülteni / 1 Şubat 2220


Alfa'ya gitmek için tüp hatlarını kullanmak zorundayız. En azından Kappa bölgesi olarak. Her bölgenin gençleri merkeze gidecekti. Dağıtım her yıl merkez üzerinden yapılırdı. Şubat ayının ilk günü tüm kolonilerde rahatsız edici bir gündü. Geri dönmeyen çalışanlara ne olduğu konusunda kimseden bir kelime bile çıkmıyordu. Aklını yitirip orada yaşamaya karar verenler ise apayrı bir endişe sebebiydi. Tüp hatları içinden hava vakumlanmış olan ortamlardı. İçerideki kapsül aşağıdan, yukarıdan, sağdan ve soldan raylara bağlıydı ve arkadan gelen itiş gücü ile hedefe hızlı bir sefer yapma işlevi görüyordu. Tüp yolculukları tek yönlüydü ve ileri tarafta çarpışmayı önlemek için ray sonlarında güçlü yastıklar vardı. Orada bir piston bulunmadığı için her tüp geçit günde tek sefer ile çalışıyordu. Tüpün geri çekilmesi problemi ise, kapsülün arkasında bulunan çelik halatın yolculuğun başlatıldığı istasyondan sarılması ile hallediliyordu. Her istasyonda büyük bir giriş ve çıkış kapısı var ve tam olarak kapanabiliyorlar, böylece içerideki vakum sorunu hallediliyor.

"Nate! Nate, dostum, kemerler!"

Sıçradım. Kemerlerimi hızlıca bağladım ve Maximus'a göz kırptım. Tüp yolculuğu insanın içini alt üst eden bir şey. Nedense kapsüle cam koyma gereği görmüşler ve dışarıya baktığınız an hız yüzünden içiniz kalkıyor. Fiziksel olarak da koltuğa çivileniyorsunuz. Kapsül tam olarak  yirmi bir kişi alıyor. Alfa'ya vardığımız zaman üçerli gruplardan yedi Çete oluşacak. Koloni Başkanı'nın tabiri ile "Üçerli İşçi Grupları". Biz buna böyle demiyoruz. Özellikle ölü bölgelere giden gruplar birbirine iyi bakmak ve dikkat etmek zorunda.

"Çalışma arkadaşlarım benim kardeşlerimdi."

derdi babam. Bu yüzden genelde bu İşçi Grupları, işçiler tarafında Çete adını almıştı.

Var olmayan rüzgar beni koltuğuma yapıştırdı. Arkalardan bir kız, ses tellerini parçalayacakmış gibi bir çığlık kopartıyordu. Kapsüldeki herkes ilk kez yolculuk yapıyordu belli ki... Ben de dahil. Ellerimi diz kapaklarıma bastırdım ve kendimi sıktım. Kapsül yolculuğu enerji kıtlığından doğmuş bir araç. Yeryüzü zamanında insanların gökyüzünde süzüldüğü konusunda bir sürü fotoğraf ve vidyo görmüştüm. Şimdi ise yeraltında böcek gibi sürünüyorduk. Hızımıza bakarsak belki de süzülüyoruz. Araç beyaz ve koltuklar tamamen siyah. Kemerler ise gri... Kapsülün geçtiği tüp yolu bembeyaz fakat kapılar kapandığı için karanlık görünüyordu. Bize yol boyunca eşlik eden açık turuncu renkli ışıklar gözlerimizi alırken kafamızda tek bir haykırış hüküm sürüyordu.

"DUR!"

Herkesin bedeni ileriye doğru çaresizce hareket ediyordu fakat kemerler bizi yerimize sabitleyiverdi. Arkada çığlık atan kız, yüzünü ellerinin içine almış ağlıyordu... Yanındaki çocuk ise muhtemelen erkek arkadaşıydı. Ona sarılıp sakinleştirmeye çalışıyordu. Bense açılan kapıdan istasyona atladım. Işıklar... Elimi gözlerime siper ettim, hayatımda ilk kez bu kadar parlak bir ışık ile karşı karşı kaldım. Loş Bölge adı ile bilinen Kappa'nın yanında, Yeraltı Güneşi adı ile bilinen Alfa arasındaki fark korkutucuydu. Hiçbir yeraltı şehri kadar basık değildi, adeta gökdelenler vardı. Olmayan göğü deliyorlar denebilirdi... Her yerde solis taşları vardı. Kimsenin rengi bizim rengimiz kadar soluk görünmüyordu. İstasyona adım atarken hemşehrilerim de aynı tepkiyi veriyordu. Işık beni bir köstebek kadar körleştirmişti. Maximus beni çıkışa çekerken ışığa alışmayı başardım. Hava o kadar ferah ki oksijen başımı döndürdü...

"Nate, bilmen gereken şeyler var. Buradaki halkın durumu bizden çok daha kötü. Tüm para, su ve yiyecek yönetime akıyor. Anlıyor musun?"

Konunun değişmesi ile sadece başımı salladım. Geçit 4 üç yoldan geliyordu. Kappa'dan Alfa'ya gelen üç farklı tüp vardı ve bunlardan birisi Tauluların, diğeri ise Iotalılarındı. Taulular kendilerini cüsseleri ve sarı saçları ile belli ederek geliyordu. Keskin bakışları ile yanımızdan geçip gittiler. Kappa halkı gibi altta kalan başka koloni halkı yoktu ve ışığı görünce yarasaya dönen tek koloni gençleri bizdik. Gözlerimi zorla açmaya çalıştım... Çete sayısı yirmi sekize çıkıyordu. Toplamda altmış üç kişi gelmişti çünkü. Ve henüz Alfa'dan katılacak olan yirmi bir genç vardı. Onlardan biri ile eşleşmeyeceğimi umarken Iotalılar geldi. Alçakgönüllü ve çalışkan Iota gençleri bizi selamlayarak yanımızdan geçti. Tenleri neredeyse siyahtı... Maximus dudağını, hiç de fena değil dercesine büktü. Omzuna hafifçe vurdum. Maximus çocukluk arkadaşımdı. Bana döndü ve sırıttı. Aralarında en paçavra giyimli kalan koloni bizdik. Gömleğimi belime sokuşturup kalabalığa yetiştim ve şehir merkezindeki alana vardık. Yeraltı Güneşi her şeye rağmen cömert davranarak bize birer şişe su verdi. Şişe. Üstelik cam. Maximus şişeye tıklatırken içten bir ıslık çaldı.

"Ben bunu içsem de atmam."

dedim ve sırıttım. Tabii ki atacaktım... İnsanoğlunun eksik ve bozuk doğasıydı bu. Eninde sonunda bir şeyler atacaktı. İnsanlığın bu zamana kadar dayanması hayli ilginçti. Yer altına hava nasıl sağlanıyordu? Aldığımız nefesin kaynağı neydi? Bu soruya eşlik derin bir nefes alırken, alkış ve haykırış tufanı arasında nefesim hıçkırığa dönüşüp boğazıma tıkandı. Kıyametin yer altındaki hali gibiydi. Yeryüzü bunu görmüştü, hem de kaç bin tanesini... Burası bir stadyumdu. Kalp atışlarım hızlanıyordu. İnsanlar iyi giyime sahipti. Saha çok büyüktü, ki ucu bucağı görünmüyordu. Alkışlar kulakları delerken ıslıklar da belli belirsiz duyuluyordu. Bir parça kokuşmuş etin üzerindeki kurtçuklar gibi. Yüzümü buruşturdum. Ayağımızın altındaki şey çimendi. Kokusundan belli oluyordu. Fakat çimen nasıl yetişebilirdi ki? Eğildim ve bir parça koparttım. Kokladım... Kokusu vardı fakat kendisi plastikti. Aptalların açık hava müzesi... Aptallar bizdik tabii. Taulular mağrur bir şekilde el sallıyordu kalabalığa. Sanki çalışmak yerine bir çeşit tiyatroda gibi davranıyorlardı. Iotalılar bize yaklaştı... Elimizi sıktılar. Sesin farkında olacaklardı ki konuşmadılar sadece beden dili ile konuşuyorduk. Muhtemel arkadaşlar ile tanışmak iyi bir şeydi. Birden sesler kesildi. Yüksek bir yerden yankılanan bir ses vardı. İsimleri grupları saymaya başlamıştı bile...

Zaman geçmiyordu. Canlı bölgeler duyuruluyordu fakat ne bana ne de Maximus'a sıra geldiği yoktu. Tau'nun son birimleri duyurulduktan sonra yüzümün istemsiz olarak gerildiğini hissettim... Ölü bölge Epsilon ve Delta'ya gidenler seviniyordu. Merkezler yakın olduğu için işleri kolay olacaktı. Fakat Omega'ya gidecek olanlar, yani biz, yani 14 kişilik kafilede bir grup dört kişilik olacaktı... Ki bu da bizim gruptu. Ben, Maximus, Tau'dan Melody ve Iota'dan Sato vardı. Birbirimize "kardeş" diyecek ve "Çete 203" olarak birbirimizi koruyacaktık. Çete sayıları daha öncekiler ile beraber sıra ile gidiyor. Yeraltı kolonileri tarihindeki 203. çeteyiz... Herkesi yönlendirdiler... Herkes Delta'dan gitmek zorundaydı. Delta'ya gidenler orada kalacaktı. Epsilon'da görev alanlar Epsilon'a, Omega'da görev alanlar ise Omega'ya oradan tüp ile yollanacaktı. İstasyona vardık. Merkezden çıkan tüm gidiş dönüş hattı üç tüptü. Üçü de kullanılacaktı. Girdiğimiz istasyonda anons yapıldı...

"Paketler geldi ve tüpler gönderilmeye hazır."

Çevrimdışı Shinigami

  • **
  • 166
  • Rom: 2
  • There is nothing about me
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tek Renk (Bölüm I Eklenmiştir.)
« Yanıtla #6 : 18 Haziran 2013, 23:41:20 »
Tüp yolculuklarındaki sistemi sevdim. Havanın vakumlanmasıyla raylardaki sürtünmeyi sıfırlayıp, fizik kurallarıyla başarılı bir yolculuk düzeni kurmuşsun.

Gelecekte dünyanın bu hale gelmesi uzak değil diye düşünüyorum. Plastik çimenler, doğanın gittikçe bozuk hale gelmesi ve şu an alışılagelen oksijen yoğunluğunun inanılmaz oranda azalması...  Bir yandan şimdiki zaman adına ders verici bir öykü olmuş. Öte yandan çete konseptini sevdiğimi söylemeden olmaz.

Oldukça akıcı ve sürükleyici bir bölüm olmuş, gelecek bölümü merakla bekliyorum. Kalemine sağlık.