Kayıt Ol

unit 731

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
unit 731
« : 04 Mayıs 2013, 16:11:33 »
Ego şahlanmış bir at üzerindeki şovalye gibidir.
                        
                                                            Sigmund Freud


1937
Harbin - Mançurya
Kwantung Ordusu salgin hastalik onleme ve su temini birimi tesisleri

Dışarıdan bakıldığında askeri bir tesisten çokta farklı birşey görmek mümkün değildi. Ama Dışarıda olup, içeride neler olduğunu tahmin edebilenler için bakılması güç bir yerdi. Kamyonlarla taşınan "Marutalar"* bir daha dışarıya çıkamıyordu. Halk arasında dilden dile dolaşan ama kimsenin hakkında konuşmak istemediği bir yerdi burası. Kasaba halkı bu korkunç bina sanki hiç yokmuş gibi davranırken, Binanın sahipleri de onları görmezden geliyor ve onlara dokunmuyordu. En azından şimdilik...

Devasa toyota kamyon çamurlu yolları yararak ilerlerken, yanıbaşından geçtiği tarlalarda çalışanlar, kamyondakilerle gözgöze gelmemek için, sanki koca aracı görmemiş gibi davranmaya devam ettiler. Belli ki yine, kamyon dolusu Maruta tesise getirliyordu. Ve yine biliyorlardı ki bu o kamyondakilerin gördüğü son gökyüzü, soluduğu son temiz havaydı. Akıbetleri hiçbir zaman netleşmeyecek, onları bir daha ne göre ne de duyan olacaktı.

Tesisin sıkı korunan ince parmaklıklı devasa kapısı iki Japon asker tarafından güçlükle aralanırken, kamyon balçık çamurun içinde zorlanarak tekrar harekete geçti ve tesisin içinde uzayıp giden kesme taştan yolda gözden kayboldu.

Bir kaç dakika sonra epey kirlenmiş siyah bir başka toyota, bata çıka aynı kapının önünde durmuştu. Nöbetçi arabanın camından içeriye bir göz atıp, kendisine uzatılan evraklara kısaca bir göz attıktan sonra, kapının açılması için diğer askerlere işaretini vermişti. Gelenler önemli kişiler olmalıydı keza, birim askerleri ve bir kaç rütbeli dışında değil tesise girmek, 100 metre yaklaşmak bile imkansızdı. Bir kaç meraklı Çinli duvarlara yaklaşmak gibi bir gaflete düşüp makinalı tüfeklerçe delik deşik edildiğinde öğrenmişlerdi bunu. Acı bir tecrübe olmuştu.

ISHİİ nin LANETİ

Otomobilden inen 5 kişi peşine takıldıkları bir subayla birlikte oldukça mumtazam ve çevre düzenlemesi oldukça iyi yapılmış taş bir yoldan, kapısında iki silahlı askerin nöbet tuttuğu, yığma tuğladan yapılma, sıvasız binaya doğru yol alıyordu. kapıdaki askerler gelenleri selamladıktan sonra içlerinden biri hızlıca kapıyı açıp, gelenlere yol verdi. Ellerinde, büyükçe evrak çantaları bulunan 5 adam, kendilerine yol gösteren subayın ardından içeri girdiler.

 Çok büyük sayılmayacak bir oda ve bir ucundan diğerine kadar uzanan bir masanın ve sandalyelerin dışında, duvarlarında Japon bayrağı ve imparatorunun resimlerinin olduğu sade bir odaydı burası. Bir başka asker gelip kibarca paltolarını istedi, bir başka asker de, paltosunu çıkarıp verene oturacağı yeri kibarca gösterip sandalyesini çekiyordu.

 Herkes oturduktan sonra, az önce gelenlere eşlik eden subayın topuk selamı yankılandı odanın içerisinde. Odanın diğer ucunda, nereye açıldığı, içeridekiler tarafından bilinmeyen bir başka kapıdan, 50-55 yaşlarında, 1,65-1,70 boylarında, üniformalı biri girdi. Uzun saçları dağılmış, alnı yer yer açılmıştı. Yuvarlak gözlüklerinin ardında soğuk soğuk bakan adamın bıyıkları düzensiz kesilmiş ve keçi sakalı bırakmıştı. Aslında keçi sakalı bilerek bırakılmışa benzemiyordu. Adamın yanaklarında sakal çıkmadığı, yine yanaklarında 5'e 5 maç yapan kıllardan anlaşılıyordu. Bu standart tipli Japonu diğerlerinden ayıran, omuzlarında taşıdığı çelenk ve yıldızlardı. Bu adam Japon İmparatorluk ordusu korgenarali ve Unit 731 olarakta bilinen "Kwantung Ordusu salgin hastalik onleme ve su temini birimi" komutanı Shiro Ishii idi.

-----------

Dindar Çinliler için O bir lanetti. Kendilerine dadanan bir şeytan. Yok edilmesi mümkün olmayan ama yok olacağı gün sabırsızlıkla beklenen, o günün çabuk gelmesi için dualar edilen şeytan.

Korgeneral Shairo Ishii...


* Maruta : Çinli ve Rus savaş esirlerine Japonlar tarafından verilen isim. Manası "kütük" olarak çevrilebilir.

Düzeltme için Gülbüyüsü'ne teşekkürler




Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: unit 731
« Yanıtla #1 : 04 Mayıs 2013, 16:29:56 »
1937 den alıp günümüze hatta yakın geleceğe taşımayı düşündüğüm, tarihi gerçeklerle yoğrulmuş fantastik bir hikaye kurguladım. 2. dünya savaşına olan özel ilgim nedeniyle belki de bir çok kişinin bilmediği konularla haşır neşir oluyorum. bunlardan biri de unit 731. 2. dünya savaşı denince herkesin ( bir çoğunun) aklına, yahudi katliamı ve naziler gelir ama kimse Stalinin yaptıklarını, bir hiç uğruna nagazaki ve hiroşimaya atılan atom bombalarının gerçek hikayesini, nanking katliamını, dresden bombardımanını bilmez. belki ismen bilir ama gerçek yüzü hakkında bilgisi yoktur. Yahudi toplama kamlarında yaşananların binlerce katı trajediye sahne olmuş pasifik cephesi sadece filmlerde işlenen amerikan kahramanlığı sosyla servis edilir. Bi aksaklık çıkmazsa bu hikaye hem uzun soluklu hem de tarihi bir eleştiri olarak devam edecek. umarım devam edebilirim.

Çevrimdışı Nightmare

  • ***
  • 627
  • Rom: 8
    • Profili Görüntüle
    • Saklı Günlükler
Ynt: unit 731
« Yanıtla #2 : 04 Mayıs 2013, 17:54:28 »
Devam etmeni çok isterim.Hikâyen çok akıcı ve cümlelerin çok iyi.Bölümleri biraz daha uzun yapmanı tavsiye ederim.Bir de yazım kurallarına dikkat etmelisin.Şey ayrı yazılmalı ve kelimelerindeki bazı harfleri doğru yazmalısın.Onun haricinde çok iyiydi.

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: unit 731
« Yanıtla #3 : 04 Mayıs 2013, 17:57:01 »
Devam etmeni çok isterim.Hikâyen çok akıcı ve cümlelerin çok iyi.Bölümleri biraz daha uzun yapmanı tavsiye ederim.Bir de yazım kurallarına dikkat etmelisin.Şey ayrı yazılmalı ve kelimelerindeki bazı harfleri doğru yazmalısın.Onun haricinde çok iyiydi.

eleştiri ve övgüleriniz için teşekkür ederim.

Çevrimdışı Gülbüyüsü

  • **
  • 84
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: unit 731
« Yanıtla #4 : 04 Mayıs 2013, 17:58:39 »
Öncelikle giriş için seçtiğin Freud'a ait söz çok hoşuma gitti. İbret alınması gerek. Ego ne zaman süperego ile yer değiştirirse orada biraz dikkatli olmak lazım. Malum ego'yu tek safhada incelemek hatalı olur. Çok iyi olmasamda bir kaç eksiğini düzeltmende yardımcı olabildiysem mutlu oldum.

Hikayenin konusu benimde ilgiyle takip ettiğim bir döneme ait olunca okumamak elde değildi. Çok zor ve taraflı aktarılan bir dönemden bahsediyoruz ve sende anladığım kadarıyla olay örgüsüne başka bir pencereden bakmak niyetindesin. Böyle bir dönemi yazmaya çalışmanın negatiflikleriyle karşışalabilirsin. Çünkü kafalarda belirlenmiş yargılar ve tabular olabilir. Her kaldırdığın taşın altından yahudi soykırımı çıkınca, başka kıyım olmamış, 20 milyon Rus ölmemiş, Japonya'ya atom bombası atılmamış ya da dünyanın çok büyük bir kısmı bundan etkilenmemiş gibi bir durumla karşılaşmakta mümkün. Henüz çok kısa bilgiler içeren bir bölüm okudum. Ufak tefek hataların var ama düzeltilemeyecek şeyler değil tabiki. Devam edersen okumaktan memnun olurum. Eline sağlık.
Kim olduğunu unutursan, olmaman gereken kişiye dönüşürsün.

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: unit 731
« Yanıtla #5 : 04 Mayıs 2013, 18:13:45 »
Öncelikle giriş için seçtiğin Freud'a ait söz çok hoşuma gitti. İbret alınması gerek. Ego ne zaman süperego ile yer değiştirirse orada biraz dikkatli olmak lazım. Malum ego'yu tek safhada incelemek hatalı olur. Çok iyi olmasamda bir kaç eksiğini düzeltmende yardımcı olabildiysem mutlu oldum.

Hikayenin konusu benimde ilgiyle takip ettiğim bir döneme ait olunca okumamak elde değildi. Çok zor ve taraflı aktarılan bir dönemden bahsediyoruz ve sende anladığım kadarıyla olay örgüsüne başka bir pencereden bakmak niyetindesin. Böyle bir dönemi yazmaya çalışmanın negatiflikleriyle karşışalabilirsin. Çünkü kafalarda belirlenmiş yargılar ve tabular olabilir. Her kaldırdığın taşın altından yahudi soykırımı çıkınca, başka kıyım olmamış, 20 milyon Rus ölmemiş, Japonya'ya atom bombası atılmamış ya da dünyanın çok büyük bir kısmı bundan etkilenmemiş gibi bir durumla karşılaşmakta mümkün. Henüz çok kısa bilgiler içeren bir bölüm okudum. Ufak tefek hataların var ama düzeltilemeyecek şeyler değil tabiki. Devam edersen okumaktan memnun olurum. Eline sağlık.

Tabu yıkmak kolay değil, amacım da bu değil zaten. Gerçeklerle fantaziyi birleştirip ortaya bişeyler dökmeye çalışıyorum. teşekkür ederim yorumun ve yardımların için.

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: unit 731
« Yanıtla #6 : 15 Mayıs 2013, 13:46:38 »
Gurur ve kibir yürümesine yansımıştı  Ishii’nin.  Sert ve kararlı adımlarla masaya yaklaştığında, masadakilerin hepsi birden ayağa fırlayıp, geleneksel Japon selamıyla selamladılar Ishii'yi. Aynı şekilde karşılık verdi Ishii. Hızlıca masadakileri süzdü ve iki elini de kullanarak oturmaları için işaret etti.  Tahta sandalyelerin zemine sürterken çıkarttığı ses doldurdu bir an için odayı. Akabinde sessizlik oldu. Herkes Ishii'ye,  Ishii de onlara bakıyordu.

Boğazını temizleyerek konuşmaya başladı ;

   " Hepiniz hoş geldiniz. Lafı uzatmaya gerek görmüyorum... Başvuruda bulunan yüzlerce akademisyen içinden özenle seçildiğinizi hatırlatmak istiyorum. Yüce İmparatorumuzun sizlere bahşettiği bu fırsatı iyi kullanacağınızdan eminim. Katılacağınız operasyonlarda öğreneceklerinizi geliştirerek, ulusumuza ve yüce imparatorumuza olan borcunuzu layıkıyla ödeyeceğinizden eminim. Bu gece dinlenin, yarın sabahtan itibaren çalışmalarınıza başlayacaksınız."

Tonlaması oldukça otoriterdi. Burada patron benim mesajını oldukça iyi ve etkili olarak vermişti. Masadakiler tek kelime etmeden, kendilerine yol gösteren subay ın işaretiyle tekrar ayaklanıp, peşine düştüler.
Kesme taştan yol , yer yer barakamsı yapılar, yer yer ağaç kümeleriyle sınırlanmıştı.  Bazen de rengarenk çiçeklerin bezediği  küçük bahçeler eşlik ediyordu  yürüyenlere. Hava kararınca ürkütücü bir sessizlik çökmüştü etrafa.

Barakaların kapılarında silahlı nöbetçiler dikkat çekerken, küçük pencerelerden zayıf ışıklar sızıyordu dışarıya. Muhtemelen gaz lambası ışığıydı bu. Elektrik olamayacak kadar karanlık bir ışıktı.
Misafirlerin dinleneceği bina barakaların 50-60 metre kadar ilerisinde, rengarenk çiçeklerin bezediği bir bahçenin içerisine konuşlanmış, tek katlı diğer binalardan farklı olarak sıvalı ve bakımlı bir binaydı. Muhtemelen Rütbelilerin kaldığı misafirhane olmalıydı. Grup yol boyunca tek ses çıkarmadan subayı takip etmişti. Büyük ahşap kapı gıcırdayarak açıldı ve önlerinde uzanan, elektrikle aydınlanan koridor karşıladı onları. Sağlı sollu odalar koridor boyunca devam ediyordu. Binanın içi de dışı gibi bakımlıydı.
Subay Bay Gomiyo diyerek sol tarafında kalan odayı işaret ettiğinde, burasının Gomiyo nun odası olduğunu anlamak güç olmadı diğerleri ve Gomiyo için. Keza kapının yanında metal bir levha üzerinde Gomiyo yazıyordu zaten. Bay Gomiyo, yanındakileri kibarca selamlayıp gruptan ayrıldı, odasına girdi ve kapıyı kapattı. Ritüel son misafir de odasına girene dek devam etti.

Bay Yamada… Bay Usaka… Bay Kiyoshi ve  Herr  Mengele…

Ertesi sabah, kahvaltı masasında yine birlikteydi grup. General İshii’nin ürkütücü bakışları ve kibirli halleri her birini tedirgin ediyordu. Kahvaltı boyunca çok fazla diyalog yaşanmadı. Boynuna taktığı peçeteyi fırlatırcasına masaya bırakıp, nezaket icabı misafirlerinin sofradan kalkmasını beklemeden ok fırladı İshii. Birkaç saniye sonra oturan kimse kalmamıştı. Hiçbir şey söylemeden arkasına dönüp kapıya yöneldi general. Emir subayı eliyle misafirlere takip edin manasında bir işaret yaptı. Generali takip ederek önce binanın dışına çıktılar, çiçek bahçelerini geçip, hiç penceresi olmayan, yine kapısında silahlı askerlerin beklediği, tahminen tesisin en büyük binasına doğru yürüdüler. Nöbetçiler sert topuk selamıyla karışladı gelenleri, devasa metal kapı kendine has bir gıcırtıyla açıldı, önde general ardında mahiyeti içeri girdiler. Oldukça karanlık ve nemli bir oda karşıladı onları. Rutubet nefes almayı işkence haline getirecek kadar baskındı. Tavanda sarı bir ışık belirene kadar geçici bir körlük yaşadı gruptakiler. Başka bir kapıyla başka bir yere bağlanan bu küçük oda, soyunma odasını andırıyordu. Duvardaki askılarda beyaz önlükler, boneler, tahta sıraların üzerinde eldivenler ve maskeler göze çarpıyordu.  Herhangi bir dolap görünmüyordu etrafta.

Beden seçimi yapmadan eline geçirdiği önlüğü ve diğer malzemeleri üzerlerine geçirdi herkes. General hepsinden önce az sonra ameliyata girecek bir cerrah kimliğine bürünmüştü bile. Küçük odayı başka bir yere bağlayan, küçük metal kapı ağır bir gıcırdamayla açıldı. Nemden dolayı oksitlenmişti belli ki. Sarı ışıktan beyaz ışığa geçişte gözleri kamaştı gruptakilerin. Önlerinde tahminen 100 metrelik bir hangarımsı yapı uzanıyordu. Az önceki yoğun nemin sebebi belli olmuştu.  Isı oldukça düşüktü bu hangarın içeresinde. Özel teçhizatla soğutulduğu hissi sardı hepsini. Keza soğuk doğal bir soğuk gibi gelmemişti hiç birine.

Sağlı sollu beton masalar göze çarpıyordu. Ne duvarlarda ne de yerde dikkati çekecek herhangi bir nesne, resim, yazı vs yoktu. Uzun uzadıya bir bina ve bir insan boyundan biraz daha uzun beton masalar hepsi bu kadar.  Masaların sayısını kestirmek zor olsa da, tahminen 50-60 tane kadar vardılar. Girişte ki masalar boştu, keza ileridekiler de. Sonlara doğru her birinin başında birkaç kişinin kümelendiği masalar seçilebiliyordu. Herkes beyazlar içinde ve maskeliydi. 

Hızlı adımlarla masalardan birine yöneldi Ishii.  Çırılçıplak bir erkek kollarından ve ayaklarından zincirlerle masaya sabitlenmişti. Büyük ihtimalle Çinliydi.  Zincir öyle kastırılmıştı ki , adamın el ve ayak bilekleri morarmış ve yer yer yaralanmıştı.  Adamın gözleri açık ama tepkisizdi. Sadece gözlerini oynatıyor, vücudunun herhangi bir yerinde hareket gözlenmiyordu. Sanki felç olmuş gibiydi.

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: unit 731
« Yanıtla #7 : 08 Ocak 2014, 16:12:10 »
Artık kaç ay önceyse bu hikayeyi okuma listeme eklemişim, uzun aradan sonra okudum. Enteresan bir hikaye gelişecek gibi özellikle Japonlar çok iyi bir konu tercihi olduğunu düşünüyorum.

İkinci bölümde özellikle dikkatimi çeken bir kaç rahatsızlık verici noktalar dışında oldukça da güzel bir hikaye.

Kurgunun gelişmesini görmek isterdim lakin bu saatten sonra devam bölümü beklemek pek mantıklı olmaz galiba.