Kayıt Ol

Ve İşte

Çevrimdışı Herr Mannelig

  • ****
  • 924
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Ve İşte
« : 29 Şubat 2008, 17:34:17 »
Ve işte İstanbul sokakları, akan bir kalabalık… Bir sürü yüz var çevresinde, bir sürü beden. Hissedebiliyor yaşayanı da yaşamayanı da orada. Isırılıp yaşamayanların dünyasına katıldıktan sonra duyduğu ilk söz geliyor aklına birden bire: “Maskeli baloya hoş geldin.” Etrafı incelerken anlıyor bu tanımlamanın ne kadar da doğru olduğunu, ölüler ne kadar da güzel saklıyor kendilerini, yaşamayanlardan ayırt etmek oldukça zor. Olmak istedikleri değil olmak zorunda bırakıldıkları kişiler vampirler. Bir Elder’ın, bir prensin istediği kişilik. Maskesini takar her vampir, insan maskesi.

   Ve sokakta amaçsızca dolaşıp, kimsenin göremeyeceği ücra bir yer ararken düşünüyor bunları bu ölü. İnsanlar da çok farklı değil ki aslında, tıpkı vampirler gibi insanlar da olmak istedikleri değil olmak zorunda oldukları kişiler, benlikler. Tek fark vampirleri bu duruma üstleri, prensleri; insanları ise hiyerarşileri, sistemleri getirir. Ah, insanlar! Bir gün ölmeyecekmiş gibi yaşayanlar. Bilseler acaba ısırıldıktan sonra gerçekten de ölmeden yaşayacaklarını ne yaparlardı. Bir ödül zanneder aptal insanoğlu bunu, nereden bilirler ki sonsuz yaşam, ölü bedenler içerisinde, prensin verdiği görevler peşinde, kan peşinde sadece geceleri dışarı çıkarak geçen sonsuz bir yaşam nasıl bir işkencedir. O da henüz yaşarken tanrıyı merhametli zannederdi ancak bu laneti başlarına salan bir varlık nasıl merhametli olur. Her gün haykırırlar ölmek için bağışlayıcı olana ancak o, onları duymaz. İnsanların dualarına olduğu gibi vampirlerin dualarına da kulaklarını kapamış.

   Ve işte o sevmediği, o küçük gördüğü insanlara muhtaç şimdi. Onlara yaşam veren sıvıya muhtaç… Bir yaşayanın ölümü, ölü olana yaşam verecek. Ama dendi ya daha önce tüm bu olaylar bir maskeli balo. Her zaman kimliklerini gizlemek zorundalar, her zaman gizlenmek. Bu yüzden ücra bir yer bulana kadar dönüp duruyor caddede. Bulduğunda ise karanlık ara sokağa saklanıyor ve önünden geçecek bir zavallıyı beklemeye başlıyor. Kırmızı gözleri hevesle parlıyor karanlığın içinde, atmayan kalbinin olduğu yerlerde bir yerde bir heyecan kıpırtısı var, dili açlıkla sivri dişlerini yalıyor sivriliğini kontrol etmek istercesine şöyle bir dokunduruyor.

   Ve işte bir insan, bir yaşayan, bir genç, ölümünün daha çok uzakta olduğunu düşünen bir ahmak adım adım ölümüne yürüyor. Güçlü kollar bedenini sarıp onu karanlığa çektiğinde bile anlayamıyor ölümün geldiğini. Kırmızı gözleri gördüğünde anlayamıyor. Çünkü daha genç, insanlar hep yaşlanınca ölür ya! Sivri dişler boynunu delip, acı dalgaları beynine vardığında attığı korkunç bir çığlıkla tanıyor ölümü.

   Ve işte aradığı o sıvı ölmüş olanın… Yaşayanın boynundaki damardan tazikle fırlayıp ağzına dolan, oluk oluk akan kan. Koyu renkli, ılık, yapış yapış sıvı… Metalik bir tad… Yaşam! Yaşayandan kopup, ölmüş olana akan yaşam…

   Ve işte gözyaşları kırmızı gözlerden dökülüp kara toprağa damlayan. Yaşam, yaşamak isteyenden koparılıp yaşamak istemeyene verildi. Ne kadar acı! İstemiyor ki vampir böyle olmasını o sadece maskeli baloya katılmış bir başkası. Gizlenip emirlere uyar sadece. Sadece yaşar ölü bedeninde!

   Ve işte o bedendeki hüzün… O ruhtaki özlem gerçek, tam anlamıyla bir ölüme olan….
Contraataques muy rabiosos, deberemos resistir; Ay Carmela!