Kayıt Ol

Yüzüklerin Himfëası

Çevrimdışı Himfëa

  • *
  • 7
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Yüzüklerin Himfëası
« : 31 Mayıs 2014, 21:29:18 »
(Bir Role Play sitesinde yazdığım karakterimin geçmişi.. Kısım kısım yayınlayacağım)

1. çağın, 2. yüzyılının, bir sonbahar gecesinde, Sauron'un kurtadamları, o gece rahme düşenlerin kurtadam olması için, Nan Elmoth'a dadanıp büyüler yaptılar. Şanslı olarak o gece sadece bir çocuk rahme düştü. Doğum vakti gelip çattı. Himfea, Serinruh doğdu. Ama herşey normaldi ve ilerleyen yaşlarında da bir sıkıntı görülmedi. Gözleri koyu kahverengi, saçları kuzgun tüyleri gibi siyah, teni ise sonbahardaki gökyüzü gibi beyazdı. Yüzü ince, düzgün ve güzeldi, ancak öfkelendiğinde ise dehşet saçıyordu. Birçok kızın gönlünü kaptırdığı ve ilgi duyduğu biriydi. Genellikle sessiz ve sakindi. Çok konuşmaz, düşünüp de konuşurdu. Doğumu 5. Beleriand savaşı öncesine denk geliyordu. Usta bir demirciydi, ancak Amcası Eöl'un gökten gelen bir madenden yaptığı o iki kara kılıç, Himfea'nın becerilerini gölgeliyordu. Savaşmaya olan merakı ve içindeki o şeytani parça, zaman zaman ismine zıt davranmasına sebep oluyordu. 5. Beleriand savaşında gizlice Nan Elmoth'dan ayrılıp, akrabalarına zıt olarak meydanlarda pek çok savaştı. O dönemlerde elflerin ölünsüzlüğüne inanmamaya başladı. Tüm yaşayan varlıklar bir gün ölümü tadacaktı. 5. Beleriand savaşı sona erdiğinde Nan Elmoth'a geri döndü. Dortları onu sevinçle karşıladı. Himfea'nın orklar tarafından öldürüldüğünü ya da yakalanıp Angband'a götürüldüğünü düşündüklerini söylediler. Bilinenin aksine, Nan Elmoth'da Eöl dışında binlerce karanlık elf vardı. Himfea bir süre Nan Elmoth'da mutluluk içinde yaşadı. Ama kurtadamların laneti, güzel günlerinin sonunu getirdi. Büyülerinin işleyişi şöyle idi: Himfea, tam olgunluğa eriştiğinde, hayat arkadaşıyla tanıştıktan sonraki gece dönüşümü gerçekleşecekti. Böylece sevgilisi onun yanında olacağından, ondan uzaklaşacak, halkı onu dışlayacak, hakiki keder yarasını alıp çıldıracaktı. Sauron bizzat Morgoth'un emriyle kurtadamlarını yollamıştı. O bile bu emri aldığında şaşırdı. Çünkü bir Vala olan yüce Melkor, neden basit bir karanlık elfi bu kadar ciddiye alıp onu düşman olarak görüyordu?

***

Himfea iki yüz seksen üç yaşında, Nan Elmoth'un ağaçları dallarında gezinirken, koşu sesleri duydu. Sesleri tartıp düşününce, heyecanla o yöne gitti. Çünkü gelen sesler yirmi kadar warg biniciye ve bir elf kıza aitti. Ağaçtan ağaca sıçrayarak oraya ulaştı. Bölgeye ulaştığında kızın, warg biniciler tarafından bir kaya duvar önünde kıstırıldığını gördü. Hızla ve çeviklikle, üç oku ard arda gönderip, aşağı atlayarak kılıcını çekti ve hepsini katletti. Sonra kıza dönüp baktığında onun korkudan bayıldığını gördü. Onu taşımak üzere kucağına aldığında, ona aşık oldu. Süt gibi beyaz bir tene, koyu kahverengi saçlara, narin ince vücuda, Vanyar kızlarını kıskandıracak bir güzelliğe sahipti. Kız uyandığında, Himfea ona olan biteni anlattı. Böylece Himfea, ona hayatını zidan eden kızla, dolunaydan yirmi beş gece önce tanıştı; Lossea, Karbeyaz. Lossea, Himfea'ya tarifsiz bir sevgi duydu, hem de Himfea'ya gönlünü kaptıran tüm kızlardan çok. Ama Lossea'nın lalbindeki bu tarifsiz sevginin yanında, bu sevginin ona büyük keder getireceğine dair büyük bir huzursuzluk da vardı. Değişimden önceki gece Himfea, Lossea'ya açılmak için kendini iyice hazırladı. Aslında Himfea da diğer elfler gibi, kesinlikle sabırsız değildi; ama bunu beklemek onu çıldırtıyordu.
 O gece Himfea, Lossea ile öylesine konuştu ki, sanki Lossea'nın kalbini alıp ölümsüz toprakların pınarlarında, altın bir tasın içinde yıkayıp, geri yerine koydu. Lossea, Himfea'nın teklifini kabul etmeyi çok istedi; ama içindeki huzursuzluk başını gösterip kalbini korkuyla sardı ve ona engel oldu. Lossea, Himfea'yı kırmadan onu reddetmeye çalıştı. "Himfea, gerçekten kimseyi senden çok sevmedim ve sevmeyeceğim. Ancak, senin yanında olamam. Yazgılarımızın birbirinden ayrı olduğunu görüyorum. Eğer buna daha fazla devam edersek, ikimizin de istemeyeceği şeyler gerçekleşebilir. Lütfen, gerçekten olgun bir kişiliğe sahipsen, söylediklerime kulak ver ki, kötü şeyler yaşanmasın." Lossea'nın her kelimesi Himfea'nın kalbine saplanan zehirli iğneler gibiydi. Kalp atışları hızlandı. Öyle ki, göğsünü yarıp dışarı fırlayacak gibi oldu. "Lossea, biliyorum bu yaptığım çok sabırsızca, ama kimseyi e hiçbirşeyi senden daha çok sevmedim ve istemedim. Yazgılarımızın birbirinden ayrı olması umrumda değil, yeter ki biz beraber olalım. Beni keninden uzak tutmansa, bana yapılabilecek en büyük kötülüktür!" Bu sözler üzerine Lossea boynunu büktü ve köye doğru yöneldi. Arkasını döndü ve sadece, "Üzgünüm, Himfea..." dedi ve gitti.

***

O gece, dolunaydan bile önce, Kurtadamların büyüsü, Lossea'nın sözleriyle etkisini gösterdi. Lossea köye döner dönmez, geldiği yönden upuzun bir uluma yükseldi. Herkes silahlarını kuşanıp ormanı gözetlemeye başladı.
Ağaçların karanlığının içinde iki ateş kızılı göz belirdi. Sıçradı ve doğruca Lossea'nın üzerine hücum etti. Lossea kendini zar zor kurtarıp uzaklaştı. Gece boyunca Kurtadamın öfkesiyle baş etmeye çalıştılar. Sabaha doğru onu elf halatlarıyla bağlayıp, kıpırdayamaz hale getirdiler. Güneş doğduğunda, Kurtadam eski haline döndü ve Himfea ortaya çıktı. Herkes şaşkınlık içinde kaldı. Himfea'yı gören Lossea, gözyaşlarına boğuldu. Halkı ve akrabaları onu dışlayıp, sonsuza dek Nan Elmoth'dan sürdüler. Himfea, ayrılırken arkasını döndüp Lossea'ya baktı ve Nan Elmoth'daki son sözlerini söyledi: "Lossea... Yaptığın kötülüğe iyi bak ve bir daha böyle bir hataya düşme." Ama Himfea yanılıyordu, Lossea birçok kişinin hayatını kurtarmıştı. O günden sonra karanlık elflerce Himfea Gaur olarak anıldı. Kuzeybatıya, Helcaraxe'ye kimseye zararının dokunmaması için gitti ve uzun süre orada keder içinde, içindeki Kurtadamla mücadele ederek yaşadı. Daha sonra içgüdüsel olarak doğuya, Angband'a gitti ve Sauron'un Kurtadamları arasına katılıp bilincini kaybetti. Sauron onu iki çağ boyu kötü emellerine alet edip, birçok acıya sebep oldu. Üçüncü çağ sonunda, Frodo Baggins adında bir hobbit, Hüküm Yüzüğünü yok edip, Sauron'u öldürdüğünde, Himfea'nın aklı ve ruhu tamamen azad oldu. Zamanla değişimini kontrol altında tutmayı öğrendi. Yıllarca Mirkwood ormanının derinliklerinde yaşadı. Sonraları bu kasvetli yaşamdan sıkıldı ve yurt arayışına başladı. Yolu üzerinde birçok kötülükle karşılaştı. At sırtında Puslu Dağlar'ı aştı ve Rivendell ona göründü, pek de güzel göründü. Ancak bir yıkımın izlerini de rahatlıkla görebiliyordu.

***

Himfea, uzun süre Rivendell'e yaklaşmadı. Bir elfe göre bile keskin gözleriyle bölgeyi ve yaşayanları izledi. Bu sıcak topluluğu sevdi. Kararını veri ve Rivendell'e doğru ilerledi. Tam o sırada, kuzeye doğru büyük bir kafile ile ilerleyen Moria orkları, namı diğer goblinlerin yolu Himfea'nın yoluyla kesişti. Dövüşe giriştiler ve Himfea çoğunu kılıçtan geçirdi. Ama yığınla gelmeye devam ettiler. Uzun süre dayanan Himfea, en sonunda yakalandı ve kuzeydoğudaki dağların eteklerine götürüldü. Oldukça acıkmış goblinler, Himfea'yı pişirmeye kalktılar. Tam o sırada, karanlığın içinden üçer üçer gelen oklar, Himfea'nın etrafındaki goblinleri bir bir indirdi. Goblinler okların geldiği yönü farkedince çığlıklar attılar, kılıçlarını çektiler ve tuhaf sesler çıkardılar. Sonra karanlığın içinden kara kapşonlu bir elf çıkageldi.
 Hemen üzerine koştular ve etrafını sardılar. Sonra elf kılıcını kınından çıkardı. Kılıcı eğriydi ve akkor metal gibi parlıyordu. Bir anda bütün goblinler elfin üzerine hücum etti. Hemen ardından Goblinlerin gövde parçaları yanarak havada uçuşmaya başladı. Geriye kalan üç-beş goblin de, kaçarken sırtlarına fırlatma bıçakları yediler. Kara kapşonlu, gelip Himfea'nın zincirlerini kesti, eritti demek daha doğru olurdu. Ona su verdi. Meşalelesini goblinlerin yakmış olduğu ateşten yakmaya çalışırken Himfea, "Minnettar olduğum kişinin adını öğrenebilir miyim? diye sordu. O da kapşonunu geriye atarak, "Eminim bunu becerebilirsin!" dedi ve güldü. Himfea bu soğuk espiriyi unutmamıştı. "Silvoc!" Himfea'nın en yakın dostuydu, Nan Elmoth'dan sürülmesine karşı çıkan ve isyan eden tek kişiydi Silvoc. "Bu kadar zaman sonra seni bu civarda görebileceğim aklıma gelmezdi. Herkes seni çok özlemişti dostum." "Onlar? Validem, pederim? Arkadaşlarım? Lossea?! Burada mılar?!" "Sakin ol dostum, dur da sen gittikten sonra olanları anlatayım. Sen gittikten sonra peşinden birkaç kişi toplanıp senin yanına katılmak üzere yola çıktık ama izini kaybettik ve seni bulamadık. Geri dönecektik, ancak bu hiç mümkün olmadı." "Kuzeydeki altıncı ve son savaş... Peki ya Lossea? Sizinle gelmedi mi?" "Hayır. Sadece, 'Boşuna...' dedi." "Haklı da. Eğer beni o vakit bulsaydınız, bir Kurtadama yem olabilirdiniz. Ama artık böyle bir durum söz konusu değil. Değişimim benim emrimde. Yine de Lossea'nın beni daha çok sevdiğini sanıyordum." "Hayır Himfea, o seni senin düşündüğünden çok daha fazla sevdi. Bunu kör bir cüce bile söyleyebilir." Himfea başını kaldırdı. "Peki şimdi neredeler?" "Bilmiyorum. Nan Elmoth'dakilerle birlikte güneye gelirken ben selden dolayı ayrı düştüm. Onları çok aradım, şimdi kimbilir nerededirler... Eee, senin başından neler geçti?" Himfea, olanları bir bir anlattı. En sonunuda Silvoc'a, "Ben uzun süredir bir yurt arayışı içindeyim. Rivendell'i de uzun zamandır gözetliyorum ve orayı çok sevdim. Orada yaşamak, kasvetli yaban hayatından kurtulmak istiyorum. İstersen sen de gel, yediğime içtiğime ortak ol." Silvoc iç çekti. "Sen git, onlarla aramda tatsız şeyler yaşandı. Eğer seninle gelecek olursam, seni de aralarına kabul etmeyeceklerdir. Nedenini sorma. Hadi gel, gidelim buradan. Güneyden bir goblin kafilesi daha geliyor."

***

Güney doğuya, Puslu dağların arasında kalan bir Tundra platosuna tırmandılar. Üç saat ilerlediler. En sonunda ağzı kapı boyutunda bir mağaraya geldiler. İçeri girdiler. Silvoc teker teker meşaleleri ve şömineyi yaktı. Girişi de tekerlek biçiminde bir kapıyla kapattı. İçerisi çok geniş değildi, ama içinde çok sayıda sandık bulunan bir oda daha vardı. "Ne var orada?" "Son iki yüzyılda ne kazdıysam: demir, kızıltaş, altın, orklardan aşırdığım ve Orta dünyayı istila eden şu dört bacaklı yaratıklardan çıkardığım barutlarla yaptığım çok sayıda patlayıcı, elmas, hatta zümrüt!" "Vay canına!" "İhtiyacın olduğu sürece alabilirsin, boşaltmamak ve parti yapmamak şartıyla tabi!" Kahkaharla güldüler. O gece yiyip, içip, eski günlerden bahsettiler. Silvoc ona Glowstone'dan yapılma kılıcını gösterdi. Silvoc'u düşman gören biri yaklaştığında ısınıyor, akkor olup değdiği yeri yakıyordu. Yorulduklarında yatıp uyudular. Sabah kalktıklarında güzelce kahvaltı ettiler. Silvoc, Himfea'ya güzel, siyah mithril bir zırh, altın, yol azıklığı, çelik kılıç, yay ve bir sadak dolusu ok verdi. Zırhını, kıyafetinin içine giymesini söyleyip, bir de kendisininki gibi siyah, kapşonlu bir palto verdi. Himfea'yı uğurlarken, "Kuleler yerden yukarı doğru gittikçe incelir. Yükseldikçe katlardaki alan daralır, birileri seni düşürmeye çalışır. Yüksekten daha sert düşersin. Eğer düşüpte beni ararsan, Puslu dağlar ile Mirkwood arasındaki ince ormanlarda bulabilirsin." dedi ve vedalaştı. Himfea, Rivendell yoluna koyuldu. İşte Himfea'nın asıl hayat macerası böyle başladı...

Çevrimdışı Himfëa

  • *
  • 7
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yüzüklerin Himfëası
« Yanıtla #1 : 19 Haziran 2014, 19:04:32 »
Yorum alsaydım, hatalarımı söyleseydiniz çok sevinirdim. Okuyanlar için teşekkür ediyorum. :)

Çevrimdışı Loial

  • *
  • 39
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yüzüklerin Himfëası
« Yanıtla #2 : 20 Haziran 2014, 18:30:15 »
  Doğrusu Rıhtım bu sıralar fazlasıyla ıssız ve kasvetli görünüyor... Yorum almamak çok can sıkıcı oluyor gerçekten... Ben dün okumuştum aslında öykünü. İş yerinde yoğunluk olduğundan yorum yapamamıştım. O yüzden şimdi yapıyorum yorumumu. Aslına bakarsan Elflerden, orklardan vb. bilindik popüler ırklardan oluşan öyküler hep sıkıcı gelir bana... Bu hikayende hoş bir karekter yaratmışsın aslında. Karekter yapısı ve özellikleri maceralara atılmak için fazlasıyla müsait. Sessiz,sakin,az konuşan... Ama iş savaşmaya geldiğinde ortalığın ağzına sıçan. Giriş kısmı güzeldi aslına bakarsan. Doğumu ve onla ilgili yansıttığın özellikleri ile ilgili olan kısım. Bir kahraman geliyor dedirtiyor kendine. Fakat sonrasında olaylar biraz hızlı ve karmaşık geldi bana... Karekter, anlatımın içinde kaybolmuş gibi... Yan karekterler ve diyaloglarda biraz zayıf kaçmış. Devamı gelecekse olaylardan çok karekterlerin üzerine yoğunlaşman ve biraz daha ağır gitmen gerekiyor bence. Çünkü sürekli bir şeyler olup bitiyor ve okuyucuya o anki heyecanı hiç tattırmıyor... Bence yazarak daha iyisini yapabilirsin. Hayal gücün buna fazlasıyla müsait. Ama bana sorarsan bence daha kendine has özgün şeyler yazabilirsin. Çünkü bu tarz Klişe hikayeler artık pekte ilgi çekici gelmiyor. En azından benim için öyle... Eline sağlık... :D