Kayıt Ol

LORD GRANDUS

Çevrimdışı forrest

  • *
  • 1
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
LORD GRANDUS
« : 25 Ağustos 2012, 12:54:50 »
Doğudan yükselen alevli göz.negarch ülkesini yutan gece karanlığına geri çekilme emrini vermişti tüm doğaya.
bütün halkına layık olmuş ve adını bilinmeyen diyarlara kadar taşımış kral hurand ın zırhı güneş ışınlarını adeta üzerinde toplamış gibiydi.
bugün gezegenin her kıta sından çıkagelmiş birçok kadim büyücü kralın üçüncü gözü olabilmek için zorlu sınavlara tabi tutulacaktı.

Svelea şehrinin en dağlık bölgesinde yer alan ilahlar manastırında gerçekleştirilecek büyük sınav için yirmialtı insan günü çalışan askerler ve yapı ustaları son kontrolleri
yaptıktan sonra mareşal feloyn a kralın herşeyin hazır olduğunu öğrenmesi için haber yollamışlardı.
aynı zamanda büyücü meclisinin başkanı olan feloyn kralı koruma görevini icra edebilecek en iyi silahlı ve siyah cübbeli kara büyücülerden toplam dört kişiyi konumlandırmıştı.

ÖLÜMSÜZLER tepesinde saatlerdir güneşi izleyen kral, yanına yaklaşan subayın alçak sesle titrek bir ses tonuyla reverans yaptığını işitmişti.askerin başı huzurunda öne eğik olmalıydı
 ve izin verilmedikte asla gözgöze gelinmemeliydi.

"KONUŞABİLİRSİN ASKER"dedi hurand arkasına bakmadan."YÜCE KRALIM,VERMİŞ OLDUĞUNUZ EMİRLER KUSURSUZCA YERİNE GETİRİLMİŞ VE KOMUTAN FELOYN TARAFINDAN TASDİK EDİLMİŞTİR"
kızıl toprağa sapladığı gümüş kılıcını çıkardı ve üzerindeki tozu silerek sağ tarafındaki kınına soktu ve atına binerek yola koyuldu.çevresinde sanki bir ordu vardı ancak o
 hiçkimse yokmuş gibi davranıyordu.

"Güneş saati yarım gölgeyi bitirdi ve hala kimseler gelmedi"diye düşünüyordu  21 yaşındaki zejüra.beraberinde getirmiş olduğu çocuklarla saatlerdir doğaya hükmeden tuhaf insanları merakla bekliyorlardı.
aslında bu bölgede bulunmaları rütbeliler tarafından yasaklanmıştı fakat hiçbirşeye karışmayacaklarına dair söz verdirilen ve çoğu askerlerin akrabaları olan bu çocuklar gözardı edilmişti.
zejura.her kuzgan ırkı erkeğinin olgunluk döneminde yaptığını yani silah çeşitlerini ve kullanım tekniklerini öğretiyordu reşit olmamış erkek çocuklara.

"işte geliyorlar" diye bağırdı gözcü kulesindeki nöbetçi asker eliyle güney kapısını işaret ederek.
kıdemli olanlardan biri "sadece üç arabamı"diye bağırdı alay ediyormuşçasına.

"emrinizi nedir komutanım"dedi zincirli dev granit kapının önünde bekleyen nöbetçi.
subay tam dudaklarını aralamıştı ki arkasındaki iki askerin irkildiğini hissederek bakmak için başını geriye çevirdi.

"sende kimsin" diye bağırmıştı subay karşısında toz toprağın arasında kalmış üçüncü kişiye bakarak.
sendeleyerek ayağa kalkmaya çalışan şişman adam asasından destek alıyordu." şey eee adım plentrok ben buraya odaklanmamıştım ama bir yanlışlık olmalı"dedi etrafında hapşırmaktan gözleri kızaran iki askeri süzerek.

"SVELEA.şehrine ayak basan her insan,kurallara uyacak yada uydurulacaktır"sağ eliyle sakalını sıvazlayan büyücü unutulmuş lisandan mırıldanyama başladı ve bir anda ortadan kayboldu.

"kapıyı açabilirsiniz"diye seslendi siyah cübbenin içerisindeki meclis başkanı feloyn.
tüm askerler saygı ve korkunun insan bedenine vermiş olduğu etkiyle diz çöküp başlarını eğdiler.
emir gereğiyle kapıyı açmakta olan nöbetçi büyük bir gürültüyle paslanmış zincirlerin bağlı olduğu mekanizmayı harekete geçirmişti.

üç arabayı çekmekte olan atın korkunç görüntüsü insanların ürkmesine neden olmuştu,çünkü bu gerçek bir hayvan değildi ve sadece kara büyücüler tarafından yaratılabilen judeyl llerden biriydi.
araçlara bağlı halatlar atın ağız kısmına bağlanmıştı.altı ayaklı olan iblisin ruhani bedeninde alev dumanı gibi gölgeler geziniyordu.
bu duruma şaşırmayan kişi feloyn du.

çocuklar kendi aralarında yüksek sesle konuşmaya başlamışlardı ancak meclis başkanının kendilerine bakmakta olduğunu gören çocuklar sessiz kaldılar.
herkes dikkatli bir şekilde feloyn nun ağzından çıkacak emirleri bekliyordu.
kendinden emin adımlarla ilerleyen yaşlı adam iblise doğru yöneldi.sol elini uzatarak kadim dilde birkaç kelime söyleyerek konvoyun durmasına neden oldu.



güney kapısında gerçekleşen tüm olayların raporunu krala ulaştırmak için gönderilen haberci mümkün olduğunca hızla yolalmış ve mektubu KULENİN nobetçi subayına teslim etmişti.
"bukadar hızlı ulşacağını hiç tahmin etmemiştim"dedi kral hurand odasına giren muhafıza.
raporu aldı ve yıllarca boğazında biriken onca savaşların ve aşkların tozunu yutarmışçasına boğazını temizledi.

"LORDUM.
BEKLEDİĞİMİZ GİBİ SİZLERİN ŞAN VE ŞEREFİNE NAİL OLMA AMACIYLA UZAK DİYARLARDAN GELEN BÜYÜCÜ KONVOYU KRALLIĞIMIZA GİRİŞ YAPMIŞTIR.
FAKAT İLK SINAVINIZ OLAN ÖLÜMBURNUNDA GERÇEKLEŞEN BİRTAKIM OLAYLARDAN DOLAYI BİZE ULAŞAN KİŞİ SAYISI SADECE ÜÇ BÜYÜCÜDEN İBARETTİR,
BİZLER YÜREKLERİMİZDE GÖLGELERİ HAPSEDEN,KARANLIĞIN ELÇİLERİYİZ.
SADAKAT VE YEMİNLE     BAŞ BÜYÜCÜ FELOYN.

geçen yüzyıllar boyunca ILORENT kıtasının ölümburnu diye adlandırılan kurak bölgesinde yaşayan hiçbirşeyin izine rastlanılmamıştı.
toprak,taşlaşmış ve büyük yarıklar meydana gelmişti ve bu durum herzaman böyleydi.
öyle rivayetler ortaya çıkmıştı ki bunlardan birtaneside dünyanın yaratılışı anında tanrılardan bazıları bu yaratıma itiraz etmiş ve kadim savaşlar meydana gelmişti.
sonsuz uzayın derinliklerinde yaşanılan kargaşa o denli büyümüştü ki karanlık tanrılardan JVALLİU u EBEDİ ölümle cezalandırılmış ve ruhu ölümburnu denilen bu yerde hapsedilmişti.

tıpkı bir ağacın kökleri gibi ortaya çıkan ilginç bitkiler büyücülerin damarlarında akan kanı karıncalaştırıyor onlarda kalıcı ruhsal hasarlar meydana getiriyordu.
hurand ise babasının seferlerinden dolayı genç yaşta neredeyse kıtanın tamamını dolaşmış ancak bu bitkilere hiçbiryerde rastlamamıştı.

"acaba lordumun düşüncelerini meşgul eden bukadar onemli olan konu nedir"diye seslenmişti genç kadın.
başını sesin geldiği yöne çeviren kral. pencereden içeri süzen ay ışığının kadının vücuduna dokunuşunu ve dolgun vücut hatlarına verdiği güzelliğe hayran kalmıştı..




"Sence onlar orada ne yapıyorlar"diye merakla sordu nöbetçi şovelyelerden biri sol eliyle mızrağını sıkıca tutmuş diğer eliyle  
herbiri bir diğerinin çarprazında oturan büyücüleri işaret ediyordu "saatlerdir aynı şekilde duruyorlar,acaba başbüyücüye hebermi versek dedi"bir diğer şovalye
tedirgin bakışlarını tekrar üçlüye çevirerek.

çadırın içerisinden gelen ayak seslerini işiten nöbetçiler hemen saygı duruşuna geçip beklediler.

"tüm gece boyunca merakınızın peşinden koşacağınızı biliyorum bu yüzden o
büyücülerin rüya boyutunda olduklarını ve yapılacak toplantı için beni beklediklerini sizlere söylemek isterim,bu arada yapmış olduğunuz görevi layıkıyla yerine getirin nöbetçiler"
diyerek sözünü kesmişti başkan feloyn.
uzun kahverengi sakalları incelikle örülmüştü,gözleri tıpkı bir cam parçası gibi pürüzssüz ve sanki çevresindeki bütün renkleri yansıtıyor gibiydi ve bu yüzden hiçkimse
gözlerinin gerçek rengini bilemiyordu.
meclisin sembolü olan iki tarafı keskin kılıç tamamı ipek olan siyah cübbenin göğüs kısmında yer alıyordu.
bir gölge gibi varlığını hissettirmiyordu başbüyücü feloyn.
meditasyonda olan diğerlerinin tam ortasına geçti ve dizlerinin üzerine çokerek başını öne eğdi.ellerini birbirlerine kenetleyerek kadim lisanda konuşmaya başladı.

Etraflarındaki nesneler yangın alevinden tüten karmaşık dumana benziyordu.ucu bucağı olmayan bir okyanusun ortasında kendilerinden geçmiş büyücüler başka bir ruhun aralarında
olduğunu anlayınca dikkatlerini toplayıp başkanın durduğu noktaya odaklandılar."sizler, kendi alanınızda en yüksek mertebeye sahip olan dostlarım"diye söze başladı feloyn
herbirinin bakışlarını yakalayarak.

"hepimizin bildiği gibi ölümburnu sınavında gayret gösterip başarı elde ettiniz,ancak aranızdan yalnızca bir kişi lordumun emirlerine layık olarak onun eşsiz muhafızı sıfatını alacakır,
şimdi konuşma hakkını sizlere veriyorum kardeşlerim"diyerek herşeyi yansıtan gözleriyle en genç olan büyücüyü yakaladı

"ADIM ROSTENF,HAYATIM BOYUNCA IŞIK BÜYÜSÜNE OLAN MERAKIM
BÜYÜK BİR TUTKUYA DÖNÜŞTÜ BU YÜZDEN HIRSLARIM ZAMANA KARŞI GELEREK GENÇ YAŞIMDA BERAGUL MERTEBESİNE ERİŞTİM".

"ETKİLENMEMEK ELDE DEĞİL SEVGİLİ ROSTENF ANCAK BERAGUL MERTEBESİ TANRILAR KATINDA LANETLENMİŞTİR ÇÜNKÜ ŞİMŞEKLER VE GÖKYÜZÜNÜN HAKİMLERİ ONLARDIR VE ASLA KENDİ OYUNCAKLARINI
KONTROL ALTINA ALAN BU BÜYÜ SINIFINI HOŞ KARŞILAMAZLAR,AHHHH BU YALNIZCA ONLARIN DÜŞÜNCESİ FAKAT BEN SAYGIYLA KARŞILARIM SEVGİLİ ROSTENF"dedi ve gözlerini diğer büyü kullanıcısına
çevirdi.adam son derece duygusuz ve bir okadarda yaşam doluydu bu nasıl olabiliyordu diye meraklanmaya başlamıştı başbüyücü. "ASLINDA TAM OLARAK BİR İSMİM YOKTUR ÇÜNKÜ
BEN, ÖLÜMLÜLERİN VE SONSUZLUĞUN ARASINDA YAŞAYAN VARLIKLARIN EVRENİNDE DOĞDUM",
  "BİR DEMUCHA"diye araya girdi feloyn rahatsızlık duymuştu ama bu duruma engel olup güler
yüzle karşılamıştı ilginç adamı.

"MESLEĞİM GEREĞİ BİRÇOK BÖLGEDE FARKLI hükümdarların himayesi altında çalıştım"demişti hafifçe omuzlarını geriye iterek.
tarihin en karanlık sayfalarında yer alan XABREYON büyü tarikatinin lideri lord grendus tarafından yönetiliyordu demucha rituallleri.

birçok düşünür tarafından büyünün sapkın kişilerce zevk unsuru olarak kullanılması tamamiyle doğaya zarar olarak nitelendirilirdi.
çoğu sağlık büyücüsü olan tarikat üyeleri mesleklerinin bir dalı olarak insan kadavraları üzerinde bilimsel ve zihinsel araştırmalar uyguluyordu.

kıyamet savaşları çağında meydana gelen büyük kayıplar.rahibleri delalete düşürmüş ve bu olay grendus isimli sağlıkçının bir anda gökten düşmüş gibi ortaya çıkmasına
neden olmuştu.
savaş sonrasında açılan toplu mezarlara karşı yapılan ayaklanmalarda öncülük yapan grendus neredeyse her gece belli bir gurupun önderliğinde mezarlarda dualar ve ayinler düzenlemiştir.

"fısıltılar beynimi kemiriyor duymuyormusunuz sizi ahmaklar"diyerek kendisine en yakın olan mezara koştu ve elleri kanayana kadar toprağı eşelemişti.bulmuş olduğu kafatasını gökyüzüne
doğru kaldırarak"bütün bunlar olurken siz tanrılar neredeydiniz"diye haykırıyordu delirmişçesine".neye uğradığını şaşıran insanlar olay yerini terketmiş ve kralın emriyle mezarlara
girmek yasaklanmıştı.
"kısaca ölü bedenlerin dış dünyada yaşayan enerjileri kullanrak tekrar hayata dönmesi için yapılan ayinlerin temel unsuruydu"diyerek konuyu kapatmıştı başbüyücü feloyn.

tüm dikkatini canlı renklerle süslenmiş cübbesini inceleyen üçüncü büyücüye vermişti meclis başkanı  "HA EVET" diyerek elleriyle kıyafetinin kırışmış bölgelerini düzeltmeye çalışan yaşlı büyücü "SIRANIN BANA HİÇ GELMEYECEĞİNİ DÜŞÜNMÜŞTÜM
VE BELKİ BİLMEK İSTERSİNİZ DİYE SÖYLÜYORUM,BU OKYANUS DURUMU BENİ SIKMAYA BAŞLADI,GERÇEKTEN SUDAN BAŞKA HİÇBİRŞEY YOK"diyerek bir insanın yüz hatları nekadar gerilebiliyorsa okadar gülümsemişti.

" HA SİZ BENİM İSMİMİ BEKLİYORSUNUZ"dedi kahkahalara gömülmüştü."BANA PELENTROK DİYEBİLİRSİNİZ YADA PETROK AMA GENELDE BU İSMİ GÜZEL BAYANLARA VERİRİM"yüzüne sinsi bir gülümseme yerleşti.

çevresindeki insanların sinirli bakışlarını aldırış etmiyordu çünkü bu yıllardır alışmış olduğu bir durumdu.
en son boğazını temizlyerek ciddileşen büyücü"BEN TAŞIMA VE İLİZYON SANATI ÜZERİNDE ÇALIŞIYORUM.

"BÖYLE BİRŞEY OLMASI MÜMKÜN DEĞİL"diye düşünmüştü başbüyücü.
"TAŞIMA BÜYÜSÜ EN YÜKSEK MERTEBELİ USTALARIN BİLE ZORLANDIĞI SINIFLARDAN BİRİDİR VE NE YAZIKKİ ARTIK BU GÜÇ GÜNÜMÜZDE TİCARET İÇİN KULLANILIYORDU ANCAK BAZI SAVAŞLARDA ERZAK ARABALARI UZUN ZOR YOLLARI TERCİH ETMEYİP BU BÜYÜNÜN KOLAYLIĞINA
TESLİM OLMUŞTUR"diye konuştu tereddüt edercesine.

"YA NE DEDĞİNİN FARKINDA DEĞİL YADA SAHİP OLDUĞU GÜCÜN FARKINDA DEĞİL"diyordu feloynun düşünceleri.

"AH ŞURASI İLAHLAR MANASTIRI ÖYLE DEĞİLMİ BİZİM SINAVA TABİ TUTULACAĞIMIZ YER"diyerek işaret parmağıyla gurup un arka kısmını işaret etti pekentrok.

hızla arkalarını dönen büyücüler şaşkınlıklarını gizleyemeyerek birbirlerine baktılar.
"SAKİN OLUN BU SADECE BİR YANSIMA,GERÇEĞİNİ GETİREMEM ZATEN,BEN ÇOK GEZEN BİRİYİM BU YÜZDEN TÜM GÜN BOYUNCA O TAPINAĞI BULMAK İÇİN KONUŞMADIĞIM İNSAN KALMADI ANCAK GİTMEYE DEĞERDİ DOĞRUSU MUHTEŞEM BİR YAPI.






Kuzeyden esen sert rüzgar beraberinde yağmur bulutlarınıda getirmişti.
gecenin soğuk nefesiyle titreyen bedenini sıkıca örten genç kadın acımasızca hücum eden yağmur bulutlarına maruz kalmış çatıdan süzülen su damlacıklarına engel olmaya çalışan oğlunu izliyordu çaresizce.

oğlan ergenlik dönemini henüz bitirmiş ince yapılı fakat güçlü bir yapıya sahipti.
balıkçılık yaparak ailenin geçimini sağlayan babadan haftalardır haber alınamıyordu bu nedenle hastalanan kadının rahatsızlığı her geçen gün artmaktaydı.

kasabanın tek ekmek fırınında çalışan genç çocuk buğday tarlasına dadanan haydutların kendisinin birdaha gelmemesi konusunda tehtit etmesiyle işi bırakmak zorunda kalmış ve taş madenlerinde çalışmaya macbur olmuştu.ç

aslında fırın sahibinin kanundışı adamlarla görüştüğüne şahit olan çocuk korkusundan böyle bir yalan uydurmuş ve bundan kimseye bahsetmemişti.

küçük yaşta nasırlaşmış ellerini göstermeye utanan çocuk babasından kalan balıkçı eldivenleriyle çıkıyordu arkadaşları arasına ki eldivenlerin hikayesini soranlarda herzaman aynı şeyleri söylüyordu"BABAMIN HATIRASI"

"GANTHELA" diyebilmişti kadın kurumuş dudaklarının arasından.sanki her nefes alışından ciğerlerine su doluyor ve konuşurken öksürmesine neden oluyordu ancak hernekadar acı çekerse çeksin yüzündeki gülümseme hiç eksilmiyordu,

"GANTHELA" dedi tekrar sesi fısıltı gibi çıkmıştı,daldığı derin düşüncelerden çıkmış ve ümitsizlikle ıslanmış ruhunu ısıtan ses yöneldi küçük çocuk sessizce.

kadının üşümüş ellerini avuçlarının arasına alarak"EFENDİM ANNE"dedi
kadın yavaşça ellerini geriye çekti.sağ elindeki parmağından evlilik yüzüğünü çıkarttı.
saf altından yapılmış yüzüğün çevresi sarmaşık biçiminde zümrütlerle işlenmişti"AL BUNU"dedi titreyen gözleriyle elindeki nesneye bakıyordu.

"NİÇİN BANA BU YÜZÜĞÜ VERİYORSUN"dedi çocuk sorgularcasına.
kadın gözlerini yumdu derince nefes aldı ve tam dudaklarını aralamıştı ki aniden büyük bir gökgürültüsüne neden olan şimşeğin etkisiyle aydınlanan evin penceresinde siyahlar içerisinde garip bir suret gördü.

"SAKIN KARANLIĞA GÜVENME,DAİMA YÜREĞİNDEKİ IŞIĞI TAKİP ET VE YÜREĞİN HEP ÇOCUK KALSIN"dedi kadın hızlıca.boşta kalan sağ eli yatağının yanına düştü karanlık suret siyah bir duman gibi havaya karıştı ve geceyi yırtan hüznün çığlığı en yüce tanrının bile ürkmesine sebep oldu.


Ledurhal krallığına bağlı bir ormankent olan flordest sabahın ilk ışıklarıyla güne başlayan haklıyla nam salmıştı.
durmak bilmeyen çiftçiler okadar düzenli çalışıyorlardı ki en küçük haşeratın bile izine rastlamak imkansızdı.

bazı bölgelerde özellikle kurbağa yetiştirilmekteydi çünkü kurbağalar bol çekirgenin ve uçan haşerenin düşmanlarıydı.horozlar böceklerin asayişinden sorumluydu ve dışlanmış domuz ahırları kendi kasabalarını kurmuştu.

"ONLAR İÇİN GÜNÜN MENÜSÜ HEP AYNI GİBİYDİ ÇÜNKÜ YEŞİL OLAN HERŞEY YEMEK İÇİNDİ"diye düşünüyordu koca adam"OFF NE SIKICI"diyerek daha bu sabah bir bebek gibi bakımını yaptığı okunu yayına geçirdi ve avına odaklanarak
derince nefes aldı.
tehlikeyi sezen geyik başını kaldırdı ancak artık çok GEÇ olduğunu anlamış gibiydi çünkü daha hereket edemeden bütün dünyası yeşile boyanmıştı...
koşarak can çekişen hayvanın yanına giden adam kaburgalara saplanmış oka baktı sonrada deri çantasından bıçağını çıkartarak geyiğin boğazını kesti.

"ZAVALLI ŞEY.EĞER SON YEMEĞİ OLDUĞUNU BİLSEYDİ DAHA BOL ÇİMENİN OLDUĞU BİRYERE GİDERDİ"DİYEREK BIÇAĞINDAKİ KANI TEMİZLEDİ.     
   
dikkatini bıçağına veren adam üzerine düşen gölgenin farkına varamamıştı.
"ONLAR HAYATTA KALABİLMEK İÇİN TÜM YAŞAMLARI BOYUNCA KAÇIYOR VE İNSANLARDA HAYATTA KALABİLMEK İÇİN ONLARI AVLIYOR NE BÜYÜK BİR TRAJEDİ ÖYLE DEĞİLMİ"
başını yukarı kaldıran adam bulutsuz mavi  gökyüzünde siyah bir leke gibi duran adamın yüzünü görmeye çalışıyordu ancak güneş konuşan adamın yüzüne gölge düşürmüştü.
irkilerek ayağa kalktı ve karşısındakinin bir büyücü olduğunu farketti.
"SİZİ DAHA ÖNCE HİÇ BURALARDA GÖRMEMİŞTİM"bıçağını eğilerek çantasına geri koymuştu"BENİ İNSANLAR PEK FAZLA BİRYERLERDE GÖRMEZLER"dedi büyücü cübbesinin önünde birleştirmiş ellerini serbest bıraktı"AİLENİ SEVİYORMUSUN"diyerek gözleriyle etrafına baktı sakince.

"SEN NEDEMEK İSTİYORSUN"büyücünün üzerine yürüdü ancak vücuduna yayılan acı kendisinde şok etkisi yaratmıştı.hayvanın başının olduğu yere yığılan koca adam felç olmuş gibiydi çünki hiçbir uzuvunu hissetmiyordu.

hiçbirşey olmamış gibi soğukkanlılıkla yere diz çöken büyücü kısık gözlerle acı çeken adamı izliyordu"EĞER KÜÇÜK KIZINI SEVİYORSAN VE ÖLMESİNİ İSTEMİYORSAN BU GECE BANA SAF BİR KAN GETİRECEKSİN YANİ SİZİN DİLİNİZDE ÇOCUK"

zorla dudaklarını aralayan adam dişlerinin arasından"NE YAPMAK İSTİYORSUN"dedi ağzından salyaları akıyordu.

"SADECE BİR KALP TAŞI,UNUTMA BUNDAN KİMSEYE BAHSEDERSEN AYNI ACILARI AİLENDE ÇEKER HEMDE CANLARI ÇIKANA KADAR.ŞAFAKTAN ÖNCE ÇOCUĞU ŞU DAĞIN ARKASINDAKİ MEZARLIĞA GETİR"dedi ve sanki hiçbirşey yaşanmamış gibi herşey eski haline döndümüştü,büyücü kaybolmuştu...



tüm gece boyunca annesinin cansız bedenine sarılıpta uyuyan ganthela,uyandığında nemlenmiş gözkapaklarını araladı ve kollarının arasında yatan soğuk bedene bakan gözlerini silmek için ellerini sanki annesi hala uyuyormuşçasına yavaşça çekti.
sol elinin avuç kısmında sert bir cisim hissettmişti,eli okadar fazla kasılmıştı ki yüzük bazı yerlerini kanatmış ve yanmayı andıran acı ile parmaklarını açmıştı.

hızla yataktan doğrulan çocuk beynine hücum eden acı hatıralarından kaçıyormuş gibi aneesinden uzaklaştı.
ölümünde bile yüzündeki gülümeseme neredeyse hiç eksilmemişti kadının,
dudakları morarmıştı ve güzel bir rüyadaymış gibi huzurlu görünüyordu.

evin içi yağmur suyuyla dolmuş çocuğun ayak bileklerine kadar yükselmişti"HİÇBİRZAMAN BİZE UĞUR GETİRMEDİN KAHROLASI BİR MEZAR GİBİSİN"diyerek bağırmaya başlayan çocuk çılgınlar gibi etrafta dönüp önüne çıkan herşeyi tekmeleyip deviriyordu.

ayağının takılmasıyla yüzüüstü yere kapaklanmış elinden fırlayan yüzük evin dış kapısının üzerine çarparak yere düşmüştü.

sessizce dizlerinin üzerine kalkan ganthela,nefret dolu bakışlarını masanın üzerinde duran kandil lambasına çevirdi ve sanki biriyl kavga edecekmiş gibi hızlı adımlarla ilerleyip lambayı eline alarak içindeki bütün yağı titreyen elleriyle annaesinin bedenin üzerine döktü.

kalbinin içinde kasırgalar kopuyor gibiydi ancak ne gözyaşlarına hakim olabiliyor nede nefretiin ümitsizlik karşısındaki zorbasına karşı koyabiliyordu.

eğilerek annesinin alnından öptü ve birde üzerine gözyaşı damlası karıştı."BÖYLE OLMAMALIYDI"dedi ıslak yüzünü ellerinin arasına koydu"BİZ BÖYLE BİR YAŞAMI HAKETMEDİK ANNECİĞİM"diyerek arkasına bakmadan kapıya ilerledi.gözleri hep ona bakıyordu bu onu son görüşüydü.



   

 
"dünyamızda bir çöl ejderhasının yaşadığını bilmiyordum"dedi rostenf.şehrin büyük kütüphanesinde tarih kitaplarını inceleyen estetiğin gözlerine bakarak
"ASLINDA BOZKIR HALKI TARAFINDAN BU İBLİSE KOYULMUŞ BİR İSİM DİYEBİLİRİM SAYIN BÜYÜCÜ"diyerek gayri ihtiyari ince parmaklarıyla kitabı kapattı ve tozlu raflardan birine yerleştirdi.

"MERAKIMI BAĞIŞLAYIN AMA NEDEN İNSANLARIMIZIN AYAK BASMAYA BİLE KORKTUĞU ALTIN ÇÖLÜLÜNÜ ARAŞTIRIYORSUNUZ"..başkan feloyn toplantı sonunda kral hurand ın bu üç büyücüye herhangi bir görev vermediğini aksine kendilerini ispatlamak için sadece birgün süre tanındığından bahsetmişti.
 
bu yüzden beragul büyücüsü rostenf en etkili şekilde kedisini göstermek için ölümcül yolları tercih etmişti.
"KİŞİSEL BİR MERAK DİYELİM"dedi ancak kuşkuyla kendisini izleyen adamın bu yalana inanmadığını anlamıştı.
"BANA AYIRDIĞINIZ ZAMAN İÇİN SİZE MİNNETARIM EFENDİM"diyerek asasından destek alarak saygıyla ayağa kalktı,neredeyse kollarının tamamı yanık izleriyle doluydu.elleri isteksizce titriyor ve
genç yaşta beyazlaşmış saçları sahip olduğu gücü açığa vururmuşçasına sanki hafif bir rüzgarla dalgalanıyordu.

koyu mavi cübbesi ve yıldırım büyüsüyle yarı körleşmiş inci beyazı gözleriyle kimilerini korkutuyor kimilerininde ilgisni çekiyordu.sert adımlarla kütüphaneyi terkeden restonf adımlarını halk tarafından lanetli altın çölü diye adlandırılan yöne çevirmişti.





"eğer bu işin bukadar yourucu olacağını  bilseydim hiç girmezdim"diyerek alnındaki ter damlacıklarını sildi pelentrok.
şehrin merkezinde henüz yeni faliyete geçmiş küçük bir hanın duvarına yaslamıştı yorgun bedenini"sanırım buz gibi bol köpüklü biranın hiçbir zararı dokunmaz ve herşeyden önemlisi ciğerlerime çektiğim
yemek kokusu kendimi herzaman aç hissetmeme neden oluyor"ancak hanın tabelasındaki yazı yaşlı büyücünün iştahını kaçırmıştı"hangi kaçık insan kendi hanına büyük harflerle uçan paralar ismini koyardı.
açık kahverengi cübbesinin bel kısmını saran kırmızı keselerini kontrol eden büyücü her biri ayrı renk boyanmış tavuk tüylü şapkasını çıkardı ve kapı arasından baktı sonrada içeriye adımını attı
"aah biraz karanlık ama böyle olmasını sevdim"diyerek hanın sağ köşesinde açık duran pencerenin yanındaki sandalyeye oturdu.
şapkasını masanın üzerine koyan pelentrok yüksek sesle"ÇOK MEŞGULSÜNÜZ SANIRIM BURADA OKADAR FAZLA MÜŞTERİ VAR Kİ SIRAMI BEKLEMEK ZORUNDAYIM ÖYLE DEĞİLMİ"diyerek sandalyesini büyük bir gürültüyle masaya doğru kaydırdı.

adeta karanlığı üzerine giymiş kısa boylu bir suret koşarak büyücünün yanında bitmiş ve hala dişlerinin arasında can çekişen ekmek kırıntılarını sağ elinin ters yüzüyle silmişti.

"uçan paralar hanına hoşgeldiniz efendim"diyen çocuğun lafını kesen yaşlı büyücü"KAÇ YAŞINDASIN SEN UFAKLIK"diyerek elini heyecanlı çocuğun omzuna koymuştu."12 YAŞINDAYIM EFENDİM
."hımm DEMEK 12 YAŞINDASIN EVLADIM O HALDE BANA KOCAMAN BUZ GİBİ BİR KUPA GETİRDE BU YAŞLI ADAMA BİR İYİLİK YAP OLURMU"dedi ve çocuğun omzuna hafifçe vurarak gitmesine izin verdi.
"tegan AMCA tegan AMCA"diyerek koşmaya başlayan çocuk karanlığın arasına karışarak ortadan kaybolmuştu.

"DEMEK ÖYLE DİYE KARŞILIK VERMİŞTİM VE TAM O SIRADA ELMA AĞACINA YASLANMIŞ GREG AMCAYI SON GÖRÜŞÜM OLMUŞTU ÇÜNKÜ LANET OLASI KOCA BİR AYI HAFTALARDIR AÇ KALMIŞ OLSA GEREK YILDIRIM GİBİ ARAMIZA GİRDİ.

ARKAMA BAKMADAN ÇIĞLIK ATARAK KOŞMAYA BAŞLADIM ADETA CİĞERLERİM PATLAYACAK GİBİYDİ.KÖYE GİRİP OLANLARI ANLATTIM VE BİRKAÇTANE GÖZÜ DÖNMÜŞ ELİ SİLAHLI ADAMLA TEKRAR KOŞARAK OLAY YERİNE GİTMİŞTİK."EEE SONRA NOLDU
"diye merakla sordu pelentrok.boğazı kuruyan adam içkisinden bir yudum aldı ve derince iç çekerek nefesini verdi"EVET GREG AMCA ORADAYDI ANCAK BAZI ŞEYLER EKSİKTİ YANİ BİR YANIMDAKİ ADAMLARA BAKTIM BİRDE GREG AMCAYA
BAKTIM.SONRA İKİ KOL VE BİR BACAĞININ EKSİK OLDUĞUNU FARKETTİM.NE YAZIKKİ AMCAM ORACIKTA ÖLÜVERMİŞ ZAVALLI ŞEY"diyerek acıklı bir şekilde  içkisini içmeye devam etti.

pelentrok şimdi bu hanın neden bukadar boş olduğunu anlayabiliyordu.
han o derece sıcaktı ki bazen etrafında onlarca şömine alevini üzerine gönderiyormuş gibi hissediyordu.
"SANIRIM BİRAYI ÇOK KAÇIRDIM"diyerek kupasını sertçe meşe ağacından yapılmış masaya indirdi.
ağzında birikmiş köpükleri silen büyücü torbalaşmış gözkapaklarını daha fazla açmaya çalıştı"ŞU SIRALAR BU CİVARDA DUYDUĞUN DEDİKODULAR VARMI
CÜCEEEE"diyerek sırıttı.

kollarını göğsünde birleştiren sarhoş cüce sağ elinin işaret parmağını havaya kaldırarak gözlerini kıstı"ASLONDA BİZİMMKİ YAHU BİXİMKİ DERKEN UFAK-LIK GEÇENLERDE ŞU FLOYLEST AHH UNUTTUM HERNEYSE O KASAPADAN ARPA TARLASINDA
 ÇALIŞYOYLDU BİLİLSİN İÇKİ YAPIMI İÇİN ORDA BÜYÜK MEZARLIĞIN YANINDA Bİ MADALYON BULMUŞ AY DUR BURDA İŞTE"hala havada duran elini hızlıca belindeki keseye atan cücenin yüzünde önce şaşkın bir ifade takıldı ve sonra tüm dişlerini
ortaya seren büyük bir sırıtışla madalyonu yaşlı büyücüye doğru uzattı.pencereden süzülen gün ışığı saf bakırdan yapılmış madalyonu daha fazla ilgi çekici kılıyordu.

sersem bakışlarıyla madalyonu inceleyen büyücü tam elini uzatmıştı ki sarhoş cüce bir anda elini geri çekti ve sonra yine sırıttı "AHHH TABİ ALABİLİYSİN SADECE ŞUKA YAPTIM HE"iyice gerginleşen büyücü madalyonu
hızla cücenin elinden kaptı ve daha yakından bakmak için pencereye yaklaştı.

madalyon oval şeklindeydi ve kıvrımlı köşelerinde rakamlara benzeyen ve daha önce büyücünün hiç görmediği bir lisanda yazılmış kabartmalar mevcuttu.her rakamın yanında oyularak hazırlanmış insan figürleri yer almaktaydı
beş rakamdan oluşuyordu.
ilk figürde elleriyle gözlerini kapatmış saçsız bir insan şekli vardı.

ikincisinde ise birçok farklı el tarafından tutulan kollar sanki zorla figürün gözlerini açmaya çalışıyor gibiydi
üçüncü şekilde
saçsız insanın gözlerinin olduğu kısımda artık iki boşluk vardı
dördüncü resimde gözbebekleri küçük siyah parlak taşlarla doldurulmuştu,

beşinci resmi incelemeye koyulan büyücü tıpkı bir yanık izi gibi şekli kapayan izleri silmeye çalıştı ancak başarılı olamamıştı.
bir anda geyiren pelentrok madalyonu avuçlarının arasına gömerek ellini sıktı ve gözlerini yumdu.
büyü  kelimelerini soyleyerek ortadan kaybolmuştu.ne olduğuna anlam veremeyen cüce gözlerini ovuşturdu ancak adam gitmişti sonra yine gözlerini ovuşturdu bu sefer az öne yerinde olmayan büyücünün geri gelip kendisine gülümsediğini farketti
"ÇOK ÖNEMLİ BİRŞEY UNUTTUM"diyerek sağ eliyle bira kupasını kavradı ancak bardak boşalmıştı.umut dolu gözlerle cücenin kupasına bakan büyücü dolu olduğunu farketti ve adamın birasını kaparak yine ortadan kayboldu.



binlerce yıldır hiç bıkmadan yeryüzünü aydınlatan güneş.,yaz mevsiminin en sıcak aylarına önderlik ediyordu ancak bir insan vardı ki sanki kara kışın en acımasız fırtınalarına karşı direniyordu.

 daha bu sabah avladığı hayvanı sırtında zorlukla taşıyor ve tıpkı bir bataklıkta ymışçasına güçlükle ağır adımlar atıyordu.

her öğlen vakti flordest kenti nin merkez mahallaesindeki manastırından yükselen ilahiyi dinlemek için günlük işine ara verip
kutsal sayılan ilahileri dinler ve her dinlediğinde göklerde tanrılarla birlikte kadeh tokuşturan kendisini hayal ederdi.fakat bugün o kadeh kaldırdığı tanrılar kendisini cennetten cehenneme fırlatmış gibiydi.

kara cübbeli büyücünün sözleri zehirli sarmaşıklar gibi bütün zihnini düşüncelerden yoksun bırakmış ve vücudunu yavaşça zehirlemeye başlamıştı,"BENİM ELLERİME MASUM BİR ÇOCUĞUN KANINI BULAŞTIRACAK,
PEKİ YA AİLEM YA ONLARA ZARAR VERİRSE,EVET ONLARIN YANINA GİTMELİYİM ONLARI KORUMALI VE UYARMALIYIM"diyerek adımlarını hızlandıran genç adam.yetimhane için erzak toplayan rahibelerin arasından geçiyordu ve o anda daha fazla
dayanamayıp dizlerinin üzerine çöktü"EFENDİM,EFENDİM İYİMİSİNİZ"diye panikleyen rahibelerden biri adamın koluna girdi.

bir anda adamın başına toplanan onlarca insan kendi aralarında yüksek sesle konuşmaya başlamıştı.genç adam
gözkapaklarının ağırlaştığını hissetti ve olduğu yere yığıldı.

"BABA,ÇOK TERLEMİŞSİN NEDEN BUGÜN GEÇ GELDİN NE OLDU SANA ANNEMLE ÇOK MERAK ETTİK SENİ"gözlerini yavaşça aralayan genç adam kendi evinde olduğunu farketti ve kızının tedirgin bakışlarının altında uzandığı yerden doğrulmaya çalıştı
ancak bedenini hissetmiyordu.
konuşmaya çalıştı ama olmadı,sadece gözleriyle kızının arkasında duran garip gölgenin vermiş olduğu korkuyu hissedebiliyordu.bir anda küçük kızın bedeni alevler içinde yanmaya başladı.
"Alishya,HAYIR OLAMAZ KIZIMM"diyerek uyanan adam terden sırılsıklam olmuş yastıktan başını kaldırarak daha önce hiç görmediği bir kadınla gözgöze gelmişti.
"SANIRIM KÖTÜ BİR KABUS GÖRDÜNÜZ AMA KORKULACAK HİÇBİRŞEY YOK BURADA GÜVENDESİNİZ"diyerek gülümseyen kadın ıslak bezi soğuk suyun içine bıraktı"NE OLDU BANA,NEZAMANDIR BURADAYIM BURASI NERESİ"etrafına hızla gözgezdiren
genç adam kitaplıkların arasında ki küçük çocuğun ince parmaklarıyla sayfaları çevirdiğini görmüştü ve koca demir parmaklıkların ardında saklı olan kötü dünya bu yetimhaneden kapı dışarı edilmiş gibiydi

ancak güneşin henüz batmadığını farkeden
adamın esmer yüzü bir anda gülümsemişti"HALA VAKTİM VAR"diyerek üzerindeki beyaz çarşafı sol eliyle kaldırdı"BEN RAHİBE LİENA"dedi kadın gitmek için hazırlanan adamın düşünceli gözlerine bakarak kendiside ayağa kalkmıştı,
üzerindeki koyu
yeşil elbise okadar düzenli ve temizdi ki bir anda kendi haline bakan adam utanarak gömleğini aramaya başladı ancak hiçbiryerde görememişti taa ki ayağındaki pantalonunun çekiştirildiğini farkedene kadar"BUNUMU ARIYORSUNUZ EFENDİM"diye
seslenen oğlanın elindeki gömleğini nazikçe alarak çocuğun saçlarını okşadı.

"SİZE RASTLADINĞINDA SIRTINIZDA BİR GEYİK TAŞIYORMUŞSUNUZ"hızlıca giyinen adam ciyerlerine çektiği havayı boşaltırken"ASLINDA ONU YETİMHANEYE BAĞIŞLAMAK NİYETİNDEYDİM"diyerek sevinçle başını okuduğu kitaptan kaldıran çocuğa göz kırptı
 genç adam"HERŞEY İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM BAYAN LİANA"dedi ve koşar adımlarla odanın kapısını açarak ışığın geldiği ilk kapıya yöneldi...

hergün evin hemen yanıbaşında olan değirmen deresinde çıkan tartışma,bugün genç adamın hoşuna gitmişti çünkü o kara cübbeli büyücü den nedense artık korkmuyordu hatta tüm olanları unutmuştu bile.

bahçesindeki fidanlara su yolu açmaya çalışan eşini sağ salim gördüğünde herşey dahada güzel olmuştu"BEN HALLEDERİM SEN YORULMA SAKIN"diye heyecanla bağıran adamın sesini duyan kadın"DEGROTH,SEVGİLİM NEDEN ERKEN DÖNDÜN"
diyerek genç adama sıkıca sarıldı ve yavaşça dudaklarından öptü.

kısa kahverengi saçlarıyla ve hafif kızıla kaçmış sakallarıyla flordest kentinin avcı derneğinin en genç işçisiydi degroth"BUNU DAHA SONRA KONUŞSAK OLURMU SEVGİLİM.BİZİM UFAKLIK NEREDE".siyah gözleriyle yaz güneşinin alev saçtığı gökyüzüne bakan kadın sağ elinin tersiyle alnındaki ter damlacıklarını silerek cigerlerini olabilidğince havayla doldurdu ve yanaklarını şişirerek ofladı"YİNE O SİHİRLİ ZANNETTİĞİ TAHTA PARÇASIYLA ARKA BAHÇE DEKİ KÖSTEBEKLERİ KOVALIYOR DU SEVGİLİM"dedi.

sıcak bir tebessümle karşılık veren adam koşar adımlarla evlerinin tam orta yerindeki basamaklardan aşağıya inerek heyecanla"ALİSYHA"diye bağırdı.
bahçenin sağ bölümünde henüz birkaçgünlük fidanlar yer alıyordu,sol tarafta ise büyük bir kiraz ağacı ve çevresinde herbiri ayrı ayrı renk renk çiçeklerle süslenmiş mermerden küçük bir kamelya yer almıştı.

fidanların hemen sağ tarafından aşağıdaki ovalara akan nehirle bahçe arasına taştan bir set çekilmişti.
bahçenin ön cephesinden yüzlerce metre aşağıda bulunan devasa flordest ormanı göürünüyordu.

kazalara engel olmak için bir metre yüksekliğindeki duvarlarla çevrelenmişti bahçe.
yukarıdan bakılınca uzun ince nehir,güneş ışınlarıyla gümüşten bir çarşaf gibi görünüyordu.
doğanın beş elementiyle birleşen gökyüzünün sonsuz mavisiyle son buluyordu insanoğlunun gözleri ve gökyüzünün ardında milyonlarca insanın farklı inançları doğrultusunda hayaller dolaşıyordu.

tüm bu sessizlığı bıçak gibi yırtan hıçkırık sesleri genç adamın paniklemesine yol açmıştı,sırtında taşıdıgı av malzemelerinı aceleyle çimenlerin üzerine bırakarak sesin geldiği tarafa yöneldi,henüz yeni filzlenmiş çiçeklerin arasında oturan ALİSYHA minik başını dizlerinin arasına gömmüştü,özenle örgülenmiş kısa sarı saçları dirseklerine yayılmıştı.
"ALİSYHA,KIZIM NE OLDU"diyerek cocuğun yanıbaşına çömelen degroth,yavaşça kızın başını ellerinin arasına alarak kaldırdı ve agladığını gördüğünde baş parmaklarıyla kızın yanagından süzülen gözyaşlarını sildi gülümseyerek.
"ONU ÖLDÜRMEK İSTEMEMİŞTİM BABA"diyebilmişti kız sol elinde tuttuğu tahta parçasıyla yerde yatan kostebeği göteriyordu"SADECE OYUN OYNAMAK İSTEMİŞTİM AMA O HEMEN YERE YIĞILDI BABA"genç adam kızına sarılarak ağır ağır nefes alan hayvana bakmıştı düşünceli gözlerle"BU SENİN HATAN DEĞİL MELEĞİM,HEM O ÖLMEMİŞ Kİ SADECE ÇOK YORULMUŞ VE DİNLENMESİ GEREKİYOR İNANMIYORSUN ARKANI DÖNDE BAK"sağ koluyla ıslanmış gözlerini silen alisyha derince nefes alan kostebeğe bakarak gülümsemişti"GERÇEKTEN YORULMUŞMU BABA"diyerek mavi gözleriyle babasına bakmıştı küçük kız."TABİKİ KIZIM,HADİ ANNENİN YANINA GİT BİRŞEYLER YEMEN LAZIM"dedi genç adam kızın kollarından tutarak ayağa kaldırdı ve çamurla kaplanmış kızının elinden tutarak karısının yanına götürdü.
genç adam elinde bir kürekle tekrar geri döndüğünde köstebek çoktan can vermişti ve hayvan için küçük bir çukur açarak minik bedenini nazikce çukura yerleştirdi daha sonra üzerini toprakla örterek akşam güneşiyle beraber gelen hafif esintiyle evine doğru yürüdü.

Uzun süredir atın üzerinde yolculuk yapan ROSTENF,altın çölünun yakınlarında dinlenmek amacıyla ilerleyişine ara vermek zorunda kalmıştı.
henüz yeni batan güneşin geride bıraktığı kızıl rengin büyüsüyle,gündüzü örten karanlığın davetiyle ortaya çıkmıştı yıldızlar.
dinlenmek için kendisine uygun biryer aramaya başlayan rostenf
asasıyla destek alarak yürümeye devam etti ve bir an duraksayarak üç farklı ayak sesinin kendisini takip ettiğini anlamıştı.
"HEY SEN YAŞLI BUNAK"diye bağırdı gölgelerin arasından çıkan genç bir çocuk,sağ elinde taşıdığı hançerin keskın kısmını sol parmaklarıyla sıyırdı"SENİN O YUMUŞAK BOĞAZINI KESMEK İÇİN GAYET KESKİN GÖRÜNÜYOR"diyerek yavaşça büyücünün üzerine yürüdü"BUNU YAPMAK İSTEMEZSSIN ÇOCUK,SANA ZARAR VERMEK İSTEMİYORUM"kahkahalara boğulan cocuğa eşlik eden iki ses daha gelmişti rostenf in arkasından"FIRSATINIZ VARKEN BURADAN GİDİN,BENİM SİZE GÖRE KIYMETLİ HERHANGİ BİR EŞYAM YOK"yarı körleşmiş gözleri karanlıkta neredeyse hiç görmüyordu"HEM YAŞLISIN HEMDE KÖR BENCE YAŞAMAN İÇİN HİÇBİR NEDEN YOK YAŞLI SOLUCAN"diyerek büyücünün arkasından atlayan diğer adam iki eliyle adamı tutmaya çalışmıştı fakat belinde taşıdığı kılıcın verdiği sert tepkiyle acı içerisinde lanetler savurdu,hançeriyle ön taraftan saldırıya geçen gencin elinde tuttuğu hançer kör edici bir ışığın etkisiyle fırladı ve genç çocuk yere düşerek kıvranmaya başladı,diğer üçüncü kişiyse çoktan kaçmış görünüyordu,hala saldırı planları yapan iki kişinin ortasında kalan rostenf gözlerini yumarak birkaç büyü kelimesi söyledi daha sonra bedeninden dışarı çıkarak tüm olanları izlemeye başladı,bedeni o iki haydutun ortasında duruyordu ancak kendi ruhu tepelerinde onları izliyordu,bu sefer ikisi aynı anda saldırıya geçmişlerdi ancak kılıç tutan elleri geriye doğru bükülerek kırılmıştı ve kırılmış bıleklerinden dışarıya fırlayan kemikleri,birinin acıdan bayılmasına neden olmuştu diğer ise ağlayarak sürünmeye başlamıştı.
tekrar bedenine geri dönen rostenf kendisini bitkin hissediyordu ve hiç arkasına bakmadan yürümeye devam etti.

nekadar zamandır yürüdüğünü bilmiyordu taa ki altın çölünün ay ışığı altında parıldayan kum tanelerini görene kadar,asasıyla destek alarak bir süre ayakta durdu ve hayretle kum tanelerinin olağan dışı bir şekilde parıldadığını anlamaya çalıştı.

olduğu yere çömelerek koyu yılan derisiyle yapılmış çantasını açtı ve içinden siyah ciltli büyü kitaplarından birini çıkarttı,yıpranmış sayfaların arasına sıkıştırmış olduğu perşomeni açarak büyü kelimelerini okumaya başladı,aslında büyüyü ezbere biliyordu ancak güçlü olanlar hatasız bir şekilde telaffuz edilmeliydi ayrıca bu kara lisanla yazılmış ender büyülerden birkaçtanesiydi,geçmişte yapılan kıyamet savaşında gösterilen büyük bir başarının ödülüydü bu perşomen,hemen tepesinde yağmur bulutları oluşmuş ve cümleleri okudukça daha fazla genişlemeye başlamıştı.
yorgunluğunu atana kadar dinlenen rostenf altın çölünün tehlikeli namını şehirdeki kütüphaneden edinmişti.
üzerindeki bulut kümeleri hızla kendisini takip ediyordu,tehlikelere karşı hazırlıklı olmalıydı ancak çöl ejderhasını bu devasa yerde nasıl bulabilirdi.

Ay ışığının etkisiyle gökyüzündeki yıldızlar gibi parıldayan kum taneleri hiçbir yaşam belirtisi vermiyordu.
"DÜŞÜNDÜĞÜM ŞEY OLAMAZ,TANRILAR ADINA BUNU HİÇ BEKLEMEMİŞTİM"diyerek sağ elinde tuttuğu asasını daha sıkı kavrayan rostenf bansee olarak adlandırılan lanetli varlıkların aura sını sezmiş ve toprağın üzerinde sessiz bir yılan gibi sürünen enerjinin gittikçe damarlarına yayıldığını hissetmeye başlamıştı.
kederli dudaklardan dökülen sonsuz hüznün şarkısı çöl rüzgarının ıslıklarıyla birleşmişti,eski yazıtların anlattıkları gibi oluyordu herşey,önce şarkıya maruz kalan beden zayıflıyordu daha sonra zihnin derinliklerine inerek varlığın en çok korktuğu görünüme bürünüyordu lanetli bansee ruhları.

Büyücü bu gücün karşısında tam olarak neler yapabileceğini bilmiyordu ancak ürktüğü bedeni,çocukluğundan bu yana gelen ilginç bir özelliği ortaya çıkarıyordu,sinirleniyordu ve gerilen vücudunda kullanmak istemediği bazı büyüler avuçlarının arasında  su gibi akıyordu.
"SESSİZLİK"diye bağırarak inci beyazı gözlerini tek bir noktaya dikti ve tam o sırada yerin altından fırlayarak ayak bileklerini kavrayan tuhaf bir yaratık büyücünün sendelemesine neden olmuştu.
"ant-a dunkahne der menus"diyerek asasından çıkan kıvılcımlarla karşılık verdi,büyünün etkisiyle geriye çekilen canavarın yaydığı yanık kokusu mide bulandırıcydı.
yaratığın koyu derisini kaplayan kitap sayfalarını andıran yazılı sayfalar rostenf in en çok korktuğu şeyi yani bilgiyi yoketmeyi temsil diyordu.
"BİZZZZ SENİN GERİDE BIRAKTIĞIN KÖHNE HATIRALARIZ,BİZZ SENİN ARADIĞIN ENGİN BİLGİYİZ,İZİNNN VEER İZİNNN VEEER Kİİ SENİ İSTEDİĞİN EN GÜÇLÜ BİLGİYLE DONATALIM BÜYÜCÜÜ"yaratığın siyah gözlerinden mürekkep gibi damlayan sıvılar kuma her karıştığında büyücünün bugüne kadar tanıdığı kişilerin yüzleri beliriyordu ve her biri çığlık atarak rostenf e yaklaşıyordu,

"BENİ NEDEN TERKETTİN DİYEN BİR KADININ HAYALİ GELMİŞTİ TAM YÜZÜNÜN KARŞISINA,GERİ DÖNECEĞİNE DAİR SÖZ VERMİŞTİN BABA"dedi ağlayan bir çocuk."HEPİMİZİ SAVAŞTA GERİDE BIRAKTIN ROSTENF VE BİZİM KANLARIMIZLA ISLATARAK GEÇTİN KENDİ ZAFERİNE GİDEN ALEVLİ YOLLARI"diyen belkide onlarca yaralı asker etrafını sarmıştı büyücünün.

ağlayarak dizlerinin üzerine çöken büyücünün çevresindeki karanlık hayaletlerin etkisiyle dahada koyulaşan karanlık ve fısıltılar arasında yükselen anlık çığlıklar büyücüye cehennemi yaşatıyordu.
"minnas tugeha"diye bağıran büyücü daha önceden gökyüzünde oluşturduğu bulutun ışık saçmasına neden olmuştu,etraf bir anda gündüz gibi aydınlandı ve bulutların çıkardığı çıtırtı sesleriyle birlikte etrafa çakılan binlerce büyülü şimşek karanlığı delip geçerek yaratığın olduğu bölgeyi tamamiyle yerle bir etmişti,yere düşen şimşekler  toprağın havaya kalkmasına neden olmuştu.

bedeninin çevresinde oluşturduğu koruma büyüsüyle meydana gelen oval tabaka gittikçe zayıflamış,bir süre sonra yok olmuştu.

"GÜÇLÜ OLDUĞUNUMU ZANNEDİYORSUN"demişti fısıltı gibi çıkan ses,yumuşak kumun üzerinde sürünen zırhın sesine kulak veren rostenf neredeyse tüm duyu hissini sesin geldiği tarafa vermişti.
kolları isteksizce titriyor ve yorgun bedenini elinden geldiğince havada tutmaya çalışıyordu.
karanlık bulut kümeleri azalmış gibi görünüyordu,şimşeklerin etkisiyle ortaya çıkmış siyah dumanın yayılmasıyla hemen önünde duran büyücünün mana enerjisini damarlarına kadar hissediyordu.
kumla kaplanmış yüzünü yavaşça yeni düşmanına doğru kaldıran rostenf karşısında duran varlığın dehset verici görüntüsü karşısında bir anlığına donup kalmıştı.

"BENİ ÖLDÜREMEZSSİN BÜYÜCÜ,ETİMİ KANAT DURMA ÇÜNKÜ BENİM BİR VÜCUDUM YOK HADİ DURMA O KÖR EDİCİ ŞİMŞEKLERİNİ YOLLA BANA,BENİM GÖZLERİM YOK BÜYÜCÜ BENİM HİÇBİRŞEYİM YOK"KABURGALARININ ARASINDA DOLAŞAN HAŞERELER VE GÖZBEBEKLERİNİ DOLDURAN YEŞİL KURTÇUKLARLA HAREKETSİZ BİR ŞEKİLDE KARŞISINDA DURAN İSKELETİMSİ VARLIK LANETİN BEDEN BULMUŞ HALİ GİBİYDİ.
"TUNÇ ASA,SEN BENDEN DAHA KÖTÜ BİR RUHSUN ROSTENF VE BEN SENİN ASANI SÜSLEYEN O BÜYÜLERDEN OLMAYACAĞIM"diyerek uzun sivri parmaklarıyla büyücünün boğazından tuttu,acı inanılmaz derecede neredeyse tüm vücuduna yavaşça yayılıyordu,toprağın üzerine düşen tunç asaya bakarak sesi çıktığı kadar savurmuştu tüm kelimeleri ve asa şekil değiştirerek devasa boyutlarda bir kılıç formuna dönüşmüştü,sanki kılıcı taşıyan başka bir el varmış gibi iskelet büyücünün kaburgalarına şiddetli darbeler indiriyordu hayalet savaştı,daha fazla dayanamayan büyücü rostenf i bırakarak başını kılıcın olduğu yöne çevirdi ancak çok geç olduğunu anlayan iskelet sadece inleme sesi çıkartarak olduğu yere yavaşça yığılmıştı.


Çevrimdışı Althar

  • **
  • 70
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
    • http://grimaden.blogspot.com/
Ynt: LORD GRANDUS
« Yanıtla #1 : 25 Ağustos 2012, 13:53:40 »
Selamlar forrest

Eleştiri ya da yorum olsun diye yarım yamalak şeyler yazmayı sevmem. Beğenirsem beğendim derim, beğenmezsem düşünürüm acaba benim tarzım değil diye mi hoşuma gitmedi yoksa cidden eksiklikler mi var?
Bu yazında eksiklikler gördüğümü söylemeliyim. Şekil ve yazı olarak eksiklikler var. Şekil eksikliği ciddi olsa da giderilebilir ama yazının da daha yol alması gerek bence. Ve bu o kadar kolay değil. Okuma, yazma ve zaman meselesi. Yazmayı gerçekten istiyorsan ve seviyorsan bunun daha kolay bir yolu yok. Kendini zamanla ve sabırla, yazarak geliştirmelisin.
Çok bilmiş ve kibirli, kaba bir yorum olmasın diye ölçülü yazmaya çalışıyorum. Yapıcı olmak istiyorum, kırmam umarım. Eserlerimiz çocuklarımız gibidir birisi onun hakkında kötü bir şey söyleyince adamın gözünü oymak isteriz.
En kolay tamir edilecek noktadan başlıyorum. Bunlar benim fikirlerim:
*Yazı rengi bu zemin üzerine bence pek uymamış. Göz yorucu. Çok kötü değil ama rahatsız edici oluyor okudukça.
*Bazı yerlerde ben de tamamen büyük harflerle bağıran kelimeler yazdım önceki öykülerimde. Ama burada sen satırlar yazmışsın yahu. Gerçekten çirkin duruyor. Galaxie okursa eminim o da buna işaret eder :D 
*Şekil konusu yine; noktalama işaretinden sonra bir boşluk verilir ve nokta varsa büyük harfle başlanır. Ben eleştirdiğim halde ben de arada hala kaçırıyorum ama senin ki zincirleme kaçmış.
*Başlangıçta beni bir okur olarak hikayenin içine çekecek bir çerçeve, bir zemin bulamadım. Hikaye beni sürükleyemedi. Neredeyiz, kimiz, ne yapıyoruz, bu adamlar kim, karakteri nasıl bir şey, ne için buralardayız, sürükleyici cevaplar bulmak isterdim başta. Bütün örgüyü önüme ser demiyorum katiyen, ama beni içine çekecek kadar hoşluk olmalıydı öyküde. Şeker yoktu başlangıçta. Bu dünyada gezinmeyi isteyemedim.
*Öykün girişten itibaren beni sarmadı ne yazık ki. Sadece bende arıza olabilir ve diğer arkadaşlar çok beğenebilir öykünü. Ben ilk iki sayfada tutunmaya çalıştım ama olmadı. öykünün girişi iyi kurulmamış, mantıksal olarak çok basit ve düz, sanki özensiz kurulmuş bir öykü. O kadar kadim büyücü bir Kral'ın önünde diz çökmeye ve emrine girmeye geliyor gibi bir hava vardı başta ki bu bile bence yeterince itici. Benim tarzım kılıç ve büyü olduğu için şunu söylemeliyim ki kadim büyücüler krallara hizmet için yarışmaz. Benim okuduğum yerlerde böyle olmuyordu en azından.

Benden bu kadar. Eleştiri ve yorum yapmak biraz dikkat isteyen bir şey. Çok kişi bu yüzden kalemini geri tutuyor zaten. Kaba olmayayım, kibirli davranmayayım, yapıcı olalım, destek olalım istiyorum ama bazı şeyleri söylemenin çok kolay daha başka yolu yok. Yazmaya devam forrest. Okudukça ve yazdıkça adım adım daha iyi olacak. Roma bir günde inşa edilmedi.

Sevgi ve saygıyla.
(Yazmaktan vazgeçme)
"Hayat yaşandığı kadar vardır. Gerisi ya hafızalardaki hatıra ya hayallerdeki ümittir. Hüsranı ise birtek yerde kabul ediyorum. Yaşamak varken yaşayamamış olmakta."

Uzun Yol - Susayanın Uyanışı (https://rapidshare.com/files/2985198102/Susayanin_Uyanisi.pdf)