Kayıt Ol

Maça Ası

Çevrimdışı okg

  • *
  • 10
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Maça Ası
« : 25 Ekim 2012, 01:56:18 »
Maça Ası


            Rüyalarımla oynandığını, ilk defa 27 yaşımda fark ettim. Birileri, rüyalarıma imgeler yerleştiriyordu ve bunlar, benim hayatımı etkiliyordu. İlk fark ettiğim olay küçük bir şey değildi aslında ama yine de insanın inanası gelmiyordu. Şehirlerarası otobüse binecektim fakat bir gün önce gördüğüm rüyada, uçakla gidiyordum ve etkilenip uçak bileti almıştım. Otobüs kaza yaptı ve benim olmam gereken yerde oturan adam öldü. Olay beni çok derinden etkiledi ve rüyalarıma daha bir dikkatle yaklaşmaya başladım. Bir sonraki olayda alacağım arabanın rengini değişik görüp, o rengini aldım. Büyük, küçük bir sürü, kararımı değiştirecek imgeler görüyordum rüyalarıma dikkat ettikçe. Beni asıl delirme noktasına getiren olaysa; günler, aylar ve yıllar boyunca aynı kadını rüyamda görmekti.  Bunun yarattığı etki çok büyük oldu. 2 yıldır devam ettiğim ve evlenmeyi düşündüğüm sevgilimle ilişkime son verdim. İşte ondan sonra yavaş yavaş aklımı kaybetmeye başladım. Takıntı haline gelmişti bende o kız. Defalarca rüyama girmişti. O kadar çok girmeseydi bile; o siyah kıvırcık saçlarını, bembeyaz tenini, açık kahverengi gözlerini nasıl unutabilirdim ki!               

            Böylece rüyalarıma etki eden ‘şey’i aramaya başladım. Araştırma yaptıkça öğrendim. Öğrendikçe hırslandım. Hırslandıkça delirdim… 5 yıl süren araştırmalarım boyunca yavaş yavaş olayları kavramaya başlamıştım. Bulmaya çalıştığım şeye ‘Rüyagezer’ deniyordu. Minik insanlardı bunlar. Minik derken gerçekten miniklerdi. Avucunuzdan biraz daha küçüklerdi. İnsanların rüyalarına imgeler sokup, onların kaderlerini değiştiriyorlardı. Bazı insanlar bunların iyi olduğunu, bazılarıysa kötü olduğunu savunuyordu. Benim için fark etmiyordu. Ben sadece rüyalarımdaki kadını bulmak istiyordum. Araştırmalarım beni, Rüyagezer’lerin kişisel eşyası olduğu teorisine yöneltti. Bunlar sayesinde kendilerinin geldiğini anlıyordun. Bir kitapta : ‘ Eğer size hâkim olmasın istiyorsanız, eşyasına ve ona hâkim olun. ‘ diyordu. Böylelikle, Rüyagezer'in kişisel eşyasını ele geçirebilmek için rüyalarımı incelemeye başladım ve en sonunda rüyalarımın ortak noktasını kavradım. O kadar zordu ki eşyalarını bulmak! Ama becerdim. Onun kişisel eşyası, bir iskambil kâğıdıydı. Bir ‘Maça ası’. Yerde, masanın üstünde, kitaplıkta, duvarda, bir insanın elinde, dolapta, yatakta… Her yerde olabiliyordu. Hayatımı mahveden o iğrenç kartı, rüyalarım değiştikçe bulmak daha da zorlaşıyordu.

           Onu ele geçirdiğimde; 35 yaşıma gelmiş, müstakbel eşimden ayrılmış, deliliğin sınırlarında gezinmeye başlamıştım. Yine rüyamı dikkatle incelerken onu görmüştüm. Kitaplığın üstünde duruyordu. Yine rüyamdaki kızı görüyordum. Onun tam arkasında duruyordu. Ona doğru gittim ve sol elimi uzatıp kartı tuttum. Tuttuğum anda uyandım. Yatakta yarı oturur vaziyette, sol elim ileriye doğru uzanmış olarak uyandım. Elimde maça asını tutuyordum. Başarmıştım! Rüyanın ve başarının etkisinden kurtulunca karta tutunmuş olan minik insanı fark ettim. Bu bir Rüyagezer’di. Okuduğum kitaplardaki çizimlere çok benziyordu. Elleriyle sıkıca karta yapışmış, havada asılı kalmıştı. Ayakları çırpınıyordu. Minik vızıltılar çıkartıyordu. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Dikkatle dinleyince bir şeyler dediğini duydum. O kadar hızlı konuşuyordu ki! ‘Bırak onu… Benim… Ver… Pişman… ‘. Bu sahneyi durdurmam gerekiyordu. Minik adamı sağ elimle kavradım ve kafası dışarıda kalacak şekilde avucumda hapsettim. Elimin içinde debelendiğini hissedebiliyordum. Elimi, iyice yüzüme yaklaştırdım ve bu minik adamı inceledim. Küçük boyutlardaki bir insana benziyordu. Parmak çocuk hikâyesindeki gibi... Hala konuşuyordu: ‘Kartımı bana geri ver. O benim. Bana ver onu. Benim o.’. Onu salladım bir iki kere, sussun diye. Biraz sesi kesildi. Konuşmaya başladım: ‘ Senden bir iyilik istiyorum. Eğer onu yerine getirirsen kartını sana vereceğim.’ Tekrar debelenmeye ve kurtulmaya çalışmaya başladı. ‘Eğer durmazsan kartını yırtarım!’. Evet, bu onu durdurdu. Daha önce öğrendiğim doğruymuş: 'Rüyagezer’lerin nesnesini yok edersen onlarda yok olur.‘ Sakin ve ciddi bir şekilde konuşmaya başladım:

     "Rüyalarımda gösterip durduğun kızı istiyorum. Onu bana âşık et. Ona beni buldur."

       Kısa bir sessizlik oldu. Ardından gelen cevap ise beni hiç mutlu etmedi. ‘Olmaz. Yapamam. Kurallara aykırı. Hayır, olmaz.’ Onu korkutmak için elimden fırlattım, yatağa düştü. Diğer elimle de kartı tuttum ve yırtmaya başladım. Rüyagezer kıvranmaya başladı.

    - Hayır! Yapma!
    - Dediğimi yap o zaman.
    - Hayır. Olmaz!

        Yırtmaya devam ettim. Yatağın üzerinde çırpınıyordu acı içinde.

   - Tamam dur. Yeter ki dur! Yapacağım.
   - Kızı bana getir. Ara ara bana gösterdiğin pastaneye getir. Onu bul ve beni sevdir ona.
   - Kartım olmadan yapamam.
   - Yalan söylüyorsun kart sizin imzanız gibi bir şey sadece.

         Kartı çok az daha yırttım.

   - Tamam!! Tamam! Dur! Yapacağım.

         O günden tam 12 gün sonra yanıma geldi ve işin tamam olduğunu söyledi. "Beynine kazıdım seni. Vuruldu sana." dedi. Sonunda aşkımı bulabilecektim. Yarın pastaneye gelecekmiş.

          Ertesi gün pastaneye gittim ve oturdum. 5 gibi geleceğini söylemişti. İş çıkışı. Ben yine de saat 4’te gittim. Sabırsızlanıyordum, kalbim durabilirdi. Dayanamıyordum. Yıllardır zihnime işkence eden görüntü birazdan kanlı canlı karşımda olacaktı. Nihayet amacıma ulaşacaktım. O, benim olacaktı. Saat 5’i geçmişti. Umudum her geçen dakikayla kırılıyordu. Fakat saat 5’i 7 geçe kapıdan girdi. Kapıdan girince beni gördü, kafasını çevirdi. Sonra tekrar bana baktı. Dikkatle. Şaşkın gözüküyordu. Oturacak masa aramaya başladı ama gözleri bana sürekli kaçamak bakışlar atıyordu. Ben, ona bakmamaya çalışıyordum fakat göz ucuyla yaptığı her şeyin farkındaydım. Bir masaya oturdu ama gözleri hala beni süzüyordu. En sonunda ayaklanıp yanıma geldi.

      - Ben… Ne desem ki? Rüyalarım… Rüya… Çok aptalca aslında. Söylemem lazım yine de. Ben sizi hep rüyalarımda görüyorum. Daha önce karşılaştığımızı hiç sanmıyorum ama sizi rüyalarımda o kadar çok gördüm ki! O kadar netti ki her şey! Sanki sizi tanıyor gibiyim. Çok saçma gerçekten yine de bilemiyorum. Siz, siz çok farklısınız. Rüyalarım...

          Evet. Rüyagezer işini yapmıştı. Kız benden etkilenmişti. Bana çarpılmıştı. Benden 5-6 yaş genç gözüküyordu fakat kime ne! Yanıma oturdu. Konuşmaya başladık. Onunla konuşmak, o kadar mükemmeldi ki! Rüyalarımdan daha iyi, daha güzel, daha canlı. Onun sesini duymak, uğraştığım onca senenin stresini aldı götürdü. Rüyalarında benimle defalarca tanıştığından bahsetti. Ben ona bir şey söylemedim tabii. Anlatılmaması gereken birçok konunun yolunu tıkamış oldum böylece. Konuşmaya devam ettik.

         İstediği frambuazlı pastası geldikten sonra her şey o kadar hızlı gelişti ki! Aldığı ilk lokmada bir anda değişti. Gözlerinde bir şeyler uyandı sanki. Anlık olarak fark edebildim sadece. Daha sonra, elindeki bıçakla üstüme atıldı ve bıçağı boynuma sapladı. Aldığım darbeyle yere yuvarlandım. Ölüyordum. Bunu hissettim. Ellerimle engel olmak için yaraya bastırdım ama kesik derindi. Kulağıma gelen sesler duyduğum son sözler oldu:

     - Kız… Frambuaz… Cinayet işleyecek… Zihnine…  Bir Rüyagezer’e oyun oynamaya asla kalkma!
   
       
OKG