Karakter TanıtımıSonia: En büyük kız kardeş. Uzun, düz, kahverengi saçlara sahip. Yeşil gözlü. Uzun, ince, süper zeki. (İlerleyen bölümlerde diğer özelliklerini de göreceksiniz.)
Nora: En büyük erkek kardeş. Melanie'nin ikizi. Sonia'dan 1 yaş küçük. Açık kahverengi, dalgalı saçlara sahip. Göz rengi sarı-turuncu. Orta boylu, ince, çok hızlı. (İlerleyen bölümlerde diğer özelliklerini de göreceksiniz.)
Melanie: Ortanca kız kardeş. Nora'nın ikizi. Simsiyah, kıvırcığa yakın, uzun saçlara sahip. Mavi gözlü. Karanlıkta görebilme yeteneğine sahip. (İlerleyen bölümlerde diğer özelliklerini de göreceksiniz.)
Fergus: En küçük erkek kardeş. Thelma'nın ikizi. Melanie ve Nora'dan 1 yaş küçük. Siyah düz saçlara sahip. Göz rengi mor-eflatun. Hafif yapılı. Süper güçlü. (İlerleyen bölümlerde diğer özelliklerini de göreceksiniz.)
Thelma: En küçük kız kardeş. Fergus'un ikizi. Kırmızı saçlara ve aynı kırmızılıkta gözlere sahip. Sıcaklıktan etkilenmiyor. (İlerleyen bölümlerde Thelma hakkında bayağı birşey öğreneceksiniz.)
Julia: Anneleri. Zayıf. Düz sarı saçlara sahip. Göz rengi kahverengi.
Northan: Babaları. Uzun, kalıplı, yakışıklı, birazda korkutucu bir tip. (Sadece dışarıdan bakıldığında) Safkan insan değil, melez. (İlerleyen bölümlerde bu konuyla ilgili bolca birşey bulacaksınız.)
Vilnis: Dedeleri. Uzun, bembeyaz ama gür saçlara sahip. Yaşlı.

Ve tabiki bilgin bir insan. Daha doğrusu melez.
- Giriş - “Uzun yıllar önce, henüz insanların keşfetmemiş olduğu topraklar üzerinde, gökyüzü tanrıçası Calumdea’nın yaratmış olduğu bir uygarlık vardı. Mariatus olarak bilinen bu uygarlık insanların bildiği dünya düzeninden farklıydı, burada üstün bir ırk yoktu. İnsanlar bu düzeni keşfettiğinde ise her şey değişti.
İnsanlar açgözlülük, bencillik ve daha zengin olma arzusuyla Maritus topraklarına sahip olmaya çalıştılar. Mariatus onlarca ırka ev sahipliği yapıyordu ve insanlar bu ırkların hepsi için bir tehdit oluşturmaya başlamıştı.
İnsanların açgözlülükle başlattıkları bu savaş Mariatus’daki dengeyi bozmuştu. Irklar arasındaki kadim barış bile yavaş yavaş yerini düşmanlığa bırakmaya başlıyordu. Calumdea bu duruma daha fazla seyirci kalmadı ve insanların yaşadığı topraklarla Mariatus topraklarını birbirinden ayırdı. Mariatusta kalan insanlara ise iki seçenek sunuldu; Ya barış içinde yaşayın ve bu düzenin bir parçası olun, ya da geldiğiniz topraklara geri dönün. Savaşın anlamsızlığını önceden fark etmiş bazı koloniler barış teklifini kabul ederek Mariatusta kalırken, diğer koloniler ana vatanlarına geri döndüler. Bazı insanlarsa barış teklifini kabul etmemelerine rağmen Mariatusta kaldılar. Nefretlerinden vazgeçmeyen bu koloniler gözden uzak topraklara yerleştiler ve Mariatusa hakim olma düşüncesinden asla vazgeçmediler.
İnsanların topraklarıyla Mariatus toprakları ayrıldıktan sonra barış geri gelmişti. Mariatusta yeni olan insan ırkı geçmişteki acılardan ve nefretten uzak, mutlu bir yaşam sürmeye başlamışken, anavatanlarına dönen insanlar arasında bu topraklar bir efsane olarak kalmıştı artık. Bir çok kral ve hükümdar bu toprakları bulmak için dünyanın dört bir yanına seferler düzenlediyse de hiçbirisi başarılı olamamıştı.
Öte yandan Mariatusta huzur bir süre sonra tekrar bozuldu. Mariatusta kalan ve kurak topraklara yerleşmiş olan insanların düşmanca tavırları Calumdea’yı rahatsız ediyordu. Bulundukları yerde bir uygarlık kurmuşlardı ve tek düşünceleri tüm Mariatus’a hakim olmaktı.
Calumdea bu durumun sonsuza kadar süremeyeceğini biliyordu. Doğru zaman geldiğinde barışın sağlanacağından emin olmak için her ırkın liderine zihinlerinde şu kehaneti gösterdi;
''Mariatustaki eski barış ileride yeniden sağlanacak. Doğru zamana kadar güçlü olun ve bu kötülüğün sizi yıldırmasına asla izin vermeyin. Huzurun sembolü her biri insanlardan bir yönüyle üstün olan 5 kardeş olacak. Bu kardeşler ortaya çıkıp doğru zaman geldiğinde, gerçek huzuru sağlayacak olan son savaş başlayacak.''
''Eh'', dedi yaşlı adam okuduğu kitabı kapatıp yanındaki sehpanın üzerine koyarken. Gözlüğünü çıkardı ve gülümseyerek karşısındaki kanepede oturan beş çocuğa baktı.
''İşte hikaye bundan ibaret. Bu eski kitap nesillerdir bizim ailemizdedir. İçinde yazanlarında sıradan bir çocuk masalından ibaret olmadığını sanırım anlamışsınızdır. ''
''Biz olduğumuzu nereden anladınız peki dede?'' diye sordu kanepenin en solunda oturan kız. Uzun kahverengi saçları titrek ışıkta ipek gibi parlıyor ve dümdüz uzanıyordu. Yemyeşil gözleriyle içini okumak istermişcesine dedesine bakıyordu.
''Bir dakika yaa. O beş kardeş biz miyiz şimdi?'' diye araya girdi diğer başta oturan erkek çocuk. Onun saçları da kahverengiydi, fakat ablasınınkinin aksine dalgalı ve çok daha açık bir tondaydı.
''Evet öyle.'' dedi yaşlı adam. ''Hepiniz sıradan insanlardan bir özelliğinizle ayrılıyorsunuz. İkiz kardeşlerinize benzemiyorsunuz, her biriniz bir konuda diğerlerinizden üstün.''
''Ben o yüzden mi Nora’dan güçlüyüm?'' diyerek abisine sırıttı siyah saçlı küçük erkek kardeş. Gözleri mora yakın bir renkteydi ve capcanlı bir görünümü vardı.
''Bende senden daha hızlıyım işte.'' diye cevap verdi abisi.
''Dede'', dedi kanepenin tam ortasında oturan kız. ''Normal insanlar karanlıkta göremiyormu?''
''Hayır Melanie. Onlar ışık olmadan hiçbir şeyi ayırt edemezler.''
''Ama Melanie hariç hiçbirimiz karanlıkta göremiyoruz ki.'' dedi Nora.
''Hepiniz başka bir konuda üstünsünüz, sizi farklı kılanda bu.'' dedi yaşlı adam.
''Peki ben neyde daha iyiyim dede?'' diye sordu o zamana kadar hiç konuşmadan dedesini dinleyen en küçük kız kardeş. Kıpkırmızı gözleri ve aynı kırmızılıkta uzun saçları vardı. Gözlerinin kızıllığı ona keskin bakışlar vermiş ve onu anlaşılması güç bir biçimde etkileyici kılmıştı. Henüz çok genç olmasına rağmen doğa üstü bir şekilde tatlı, hatta güzeldi.
''Eh'', dedi dedesi. ''Ben bu yaşıma geldim, senin kadar tatlı bir torunu olan kimseyi görmedim.''
Küçük kız dedesine sırıttı.
''Haydi bakalım'', dedi adam. ''Yatma vakti geldi. Yarın çok çalışacağız, iyi dinlenin.''
Dört kardeşte dedesine iyi geceler dedikten ve onu öptükten sonra merdivenlerden yukarı, odalarına çıktılar. Hala kanepede oturan kardeş ise ortanca olan Melanie’ydi. Masmavi gözleri ve siyah, kıvırcığa yakın dalgalı saçları vardı. Az önce dedesinin kendilerine okuduğu kitabı okuyordu. Dedesi kendisine iyi geceler diledi ve uyumak üzere odasına gitti. Onun içinse gece yeni başlıyordu.
Yorumlarınızı esirgememenizi rica ediyorum, eleştirilere açığım ve yüzüme vurulmasından yanayım. Umarım okurken, benim yazarken aldığım keyfi alabilirsiniz.
