Kayıt Ol

Metrobüs Hattı

Çevrimdışı Galaxie

  • **
  • 375
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Metrobüs Hattı
« : 07 Haziran 2012, 19:14:16 »
Çağlayan'dayım. Gece saatin bilmem kaçı. Otobüs kalmamış buz gibi havada metrobüs bekliyorum. Sokaklar boşalmış, tek tük insan benimle bekliyor. Hiçbirinin cinsiyeti benimle aynı değil, korkuyorum. Korkuyorum çünkü tek başımayım. Korkuyorum çünkü hiç kimse nerede olduğumu bilmiyor. Ben özgürüm ya hani, yalnızım o yüzden. Yanımda üniversite öğrencisi olduğunu düşündüğüm iki kişi bana bakıyor. Daha yakınımda ise iki amcam dünyayı kurtarıyor.

Metrobüs geliyor. Yanımda bekleyen tek tük insanla beraber biniyorum. İstanbulkartım ekranın rengini yeşile çevirdikten sonra gözüme kestirdiğim yere oturuyorum. Kartım benim rengimi değiştirmeye yetmiyor. Ben yine kahverengilerde kalıyorum.

Bir sonraki durakta binen amcalardan birinin akbili basmıyor. Şoför "Tekrar basın" diyor, ama işe yaramıyor. Amcam umursamadan arkaya geçmeye çalışıyor.

"Kardeşim basmadan geçemezsin, bassana!"

Bakıyorum akbili elinde tutan, orta yaşlarını geride bırakmış adama. Üzerinde koyu yeşil bir kaban, çoğu beyazlara bürünmüş saçları dağınık ve toz içinde, sakalları çıkmış ama kesmemiş. Ayakkabısı bakımsız. Bakıyorum ruhu bakımsız... Kaşlarını çatıyor.

"Basıyorum basıyorum olmuyor. Elden vereyim ben size."

"Olmaz. Basacaksın yoksa aşağı inmek zorundasın."

Göbeği nefretiyle dolu şoför inatlaşmaktan vazgeçmiyor. Arkada metrobüse binebilmek için problemin çözülmesini bekleyenlerden biri dayanamayıp "Tamam," diyor. "Ben öderim amcamınkini." Ödüyor da,  iki kez basıyor. Ama o sırada amcanın da akbili basmış!

"Ee şimdi iki kez basıldı, birimizin parasını vereceksin!"

"Veremem kardeşim, akbilin bozuksa ne yapabilirim!"

Ah diyorum, gecenin bu saatinde bu stres neden? Şoför metrobüsü kullanmaya devam ediyor. Dili durmuyor, metrobüs durmuyor. Ben korkuyorum.

"Nakit para veremem ben sana."

"Az önce benim akbilim basmıyor diye beni indirecektin ama. Şimdi aldığın fazla parayı vereceksin."

Hoparlörden mekanik bir kadın sesi “Okmeydanı” diyor. Benim beynime oklar saplanıyor.

Metrobüs harekete devam ediyor, adamlar kavgaya devam ediyor, küfretmeye başlıyorlar. Şimdi şoföre yumruk atacak ve şoför aracın hâkimiyetini kaybedecek, kaza yapacağız biliyorum. Bekliyorum.

Mekanik ses “Edirnekapı” diyor. Kapılarımdan ikisini kapatıyorum. Ama ikisi ellerimi üzerine kapatmama rağmen kapanmıyor. Kendimi kavgadan soyutlayamıyorum.

Neden bu kadar sinirliler? Tahammül eşikleri bu kadar mı düşük? Titriyorum. Arkamdaki çocuk gelip yanıma oturuyor. “Korkma,” diyor. “Nerede ineceksin?”

Cevap veremiyorum. Güvenemiyorum. Arkadaki koltuklara bakıyorum. Hiç kadın yok. Bir yere kadar kendimi savunabilirim, ama ya sonra? Çocuk yüzüme bakmaya devam ediyor. Belki benimle yaşıt ya da birkaç yaş daha küçük. “Avcılar” diyorum kendim bile duymadığım bir sesle. Ama çocuk cımbızla çekip kurtarıyor sesimi. Duyuyor ve kafasını sallıyor. Belki rahatsız olduğumun farkında, hiç konuşmuyor. Yanımda durması güven veriyor.

Var olmayan kadın “Merter” diyor. Sonra susuyor. Biz susuyoruz. Kavgayı dinliyoruz. Kimse inmiyor, kimse binmiyor. Arkadakiler öne gelmiş. Kazayı bekliyoruz.

Anneler kızlar kalmıyor, hepsine tecavüz ediliyor. Bizler izliyoruz. Birileri müdahale ediyor. Ama sonuçlanmıyor.

“Ne yani parası olmayanı hayrına almaz mı metrobüs?”

“Almaz tabi. Paran yoksa binmeyeceksin! Ölsen almam. En azından senin gibileri almam.”

“Benim gibiler nasılmış şerefsiz!”

Kadın “Şirinevler” diyor.

Bir adam ekmeği geç getirdiği için çocuğunu pataklıyor. Anne kızına vuruyor suyu döktüğü için. Dizlerini dövmüyor kızlarını dövüyorlar. Sonra o çocuklar büyüyüp nefret kusuyor. Bir başka zaman ve mekânda ise babam bana “Sakin ol” diyor. “Sakin ol kızım, sinirlenecek ne var bunda?” Bunu beş yaşında bir kıza diyor. Aynı kız on iki yaşındayken çok erken çıkagelmiş hatalarını örtbas eden de aynı adam oluyor. Ve o kız büyüyüp ben oluyorum.

Peki, şimdi bu kız o adamı nasıl suçlayabilir? Şoförü suçlayamıyorum. Amcayı suçlayamıyorum. Ben empati yapabildiğim, onlar yapamadığı için. Kendileri gibi bir nesil yetiştiriyorlarsa, sadece bu konuda suçluyorum onları.

“Cennet Mahallesi” diyor hoparlörler. Şirinevler, Cennet Mahallesi. Sen onu bir de bana sor! Ne evler şirin, ne mahalleler cennet.

Özgürüm ya ben, gecenin bu saatinde metrobüste bitmeyen bir kavgayı dinliyorum tek başıma. Tek kız olmam beni rahatsız ediyor. Feminist içgüdülerim yenik düşüyor. Ama hep öyle değil midir? Birileri Fransa’dan kalkıp İran’a kadar yürüyor. Neden ben yapamayayım diyorum? Sonra düşünüyorum. Ben bir kızım ve Türkiye’de yaşıyorum. Beni suçlamayın. Abartılı bir milliyetçilik de yapmayın. Kız arkadaşımla kafa dinlemek için tatile gittiğimde otel sahibinden garsona kadar herkes fırsat kollarken, kütüphaneden gece dönerken yüzlerce korna yerken nerede olduğumu çok iyi hatırlıyorum. Bana kızmayın. Ben Türkiye’de yaşıyorum. Olabildiğim kadar özgürüm. Ama korkuyorum. Özgür olduğum zamanlarda korkuyorum.

Kavga devam ediyor. Ya inip yumruklaşın, ya da araç hareket halindeyken yumruklaşın diyorum. Kaza yapıp geberelim. Ama susun artık. Küfretmeyi bırakın. Gözlerimi sımsıkı yumuyorum. Yanımdaki çocuk omzuma dokunuyor, elini itiyorum. “İyi misin?” diyor. Cevap vermiyorum, vermek istemiyorum.

Küçükçekmece’de amcam okkalı bir final küfrü savurup metrobüsten iniyor. Şoför ise ön taraftan bir yerden bir sopa çıkarıp peşinden gidiyor. Hah! Korkak! Kimi kandırıyorsun? Birileri onu tutuyor. Tam da istediği gibi, tam tahmin ettiği gibi. Beş-on dakika aşağıda devam edilen kavgadan sonra metrobüse geri dönülüyor ve artık çok az kalmış yola devam ediliyor. O sopayı göbeğine saplasak irini akar mı acaba diye düşünüyorum. Ama işe yaramaz. Hepimiz iltihaplıyken…

Sessiz dakikaların ardında kadın sonunda “Avcılar”ı hatırlıyor. Yanımdaki çocuğu hiç umursamadan, ona teşekkür etmeden koşarak iniyorum. Kalacağım yere gidene kadar bir sürü bakışa, arada kornalara maruz kalıyorum. Ama artık garipsemiyorum. Eve varıp aynaya bir bakıyorum artık kahverengi değil simsiyahım! Korkum, nefretim, isyanım, gözlerimden akmış, yüzümde beyaz beyaz oluklar oluşmuş. İstanbulkartımın yapamadığını gözlerim yapıyor.

Özgürüm ya ben, sonra tek başıma uyuyorum. Uyku beni temizliyor, yarının kirine hazırlanıyorum. Sonra şansım yaver giderse gecesinde sadece kahverengiye dönüşeceğim yeni bir güne uyanıyorum.




Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Ynt: Metrobüs Hattı
« Yanıtla #1 : 07 Haziran 2012, 22:37:07 »
Yazının çok fazla yorum yapılacak bir yanı olmadığından beğendiğimi kısa da olsa belirtmek istiyorum. Gerçekten iyiydi, iyi geldi.

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Metrobüs Hattı
« Yanıtla #2 : 07 Haziran 2012, 23:34:39 »
Benzetmeleri ve ufak ayrıntılarıyla öne çıkmış düşündürücü bir yazı olmuş. Baştan sona yumuşak bir akıcılığı, içindeki düşüncede ise keskin bir sertliği var. Gerçekten çok hoş olmuş, 'gerçek' olmuş. Ellerinize sağlık, büyük bir keyifle okudum.
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı Galaxie

  • **
  • 375
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Ynt: Metrobüs Hattı
« Yanıtla #3 : 07 Haziran 2012, 23:44:39 »
Teşekkür ederim Madam Vio ve KoyuBeyaz, sizin gibi isimlerden böyle yorumlar almak çok güzel...

Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Metrobüs Hattı
« Yanıtla #4 : 08 Haziran 2012, 00:22:07 »
EVET.

"Göbeği nefretiyle dolu şoför inatlaşmaktan vazgeçmiyor."

Son zamanlarda Düşler Limanı'nda okuduğum en iyi yazı diyebilirim sanırım. Belirteyim dedim.
try again fail again fail better

Çevrimdışı Fiddler

  • ***
  • 565
  • Rom: 32
  • Bazen Herkes Duysun Diye..
    • Profili Görüntüle
    • A. Orçun CAN
Ynt: Metrobüs Hattı
« Yanıtla #5 : 08 Haziran 2012, 01:58:42 »
İngilizce konuşabilecek olsam "beautiful" demek isterdim; ama sade bir "güzel" demek yazıya haksızlık etmek gibi geliyor. Hani Facebook'taki insanların paylaştığı Yılmaz Özdil, Ece Temelkuran vs. yazıları var ya, çaktırmadan arasına koyulsa kimsenin ruhu duymaz, hatta hepsinden metrelerce ötede durur.

O kadar sevdiğim bir kısa öykü tadı ki bu anlatamam. Bir oturuştu, azami 4-5 kahve yudumuyla okunabilecek kadar kısa; ama hemen sonrasında başka bir etkinliğe girmeni engelleyecek kadar da kuvvetli.

Sana bunu yazdıran şeyler lütfen defolup gitsinler bu dünyadan; ama iyi ki yazmışsın. Sadece senin kafanda kalsaydı bunlar çok üzülürdüm. Ellerine sağlık.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuyalım..

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Metrobüs Hattı
« Yanıtla #6 : 08 Haziran 2012, 01:59:41 »
Bir iki saat önce okumaya niyetlendim ama ancak şimdi okuyabildim.

Öncelikle anlatımı değişikti bunu söylemeliyim. Genelde düşünce yazıları hareketsiz olur fakat sen bunu metrobüs ve durak isimleri ile birleştirerek sürekli bir hareketlilik yakalamışsın ve bu değişik anlatımına renk katmış. Semt isimlerine göndermeler çok iyiydi. Fakat sonuna kadar okuduğumda kendi açımdan söylemeliyim ki tek eksiği 'umut' olmuş hikayenin. Az da olsa her karamsar hikaye umut barındırmalı diye düşünüyorum. Böylece karamsarlık daha çok vurgulanabilir. Ellerine sağlık bu haliyle gayet etkileyici ve çarpıcı bir hikaye olmuş.

Çevrimdışı Galaxie

  • **
  • 375
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Ynt: Metrobüs Hattı
« Yanıtla #7 : 08 Haziran 2012, 02:11:46 »
Yorumlarınız ne kadar değerli anlatamam... Beni daha çok gaza getirecek başka bir şey olamaz.

Amras Ringeril, bu büyük yakıştırman için gerçekten çok teşekkür ederim. O kadar yazı var ki burada çok güzel olan, onların arasına girebilmeyi düşünemezdim bile...

Fiddler, öyle şeyler yazmışsın ki ağzımı kapatamıyorum. Okuduklarım kadar önemli olan şey bu yorumun kim tarafından yazıldığı. Ağzımın açıklığı biraz da bu yüzden sanırım.

Malkavian, meşguliyetinin arasında vakit ayırman bile çok değerli. Umut konusunda belki haklısın, ama elimden ilk çıktığı halini bozmak istemedim. Senin beğenmene de ayrıca çok sevindim.

Çevrimdışı estarriol

  • **
  • 163
  • Rom: 10
    • Profili Görüntüle
Ynt: Metrobüs Hattı
« Yanıtla #8 : 08 Haziran 2012, 03:26:08 »
Belki yazarken başka amaçlar taşımışsınızdır, bilemiyorum, ama benim için hayli ufuk açıcı bir yazı olduğunu söylemek isterim. Şiddet olayına uzun zamandır bakmadığım bir açıdan bakmamı sağladı hikayeniz, özellikle bu yüzden teşekkür ederim.

Kavgada bir suçlu veya suçsuz aramak gibi bir telaşa düşmenin ötesinde bir bakış var bu yazıda, bu yanıyla gerçekten farklı olduğunu düşünüyorum. Haklıyı, haksızı, saldırganı ve hedefi bir yana bırakıp, kavgadan etkilenen "öteki" insanları işaret ediyor, "Peki kavgayla gelen hasar ne olacak?" diyor sanki. "Siz hedefinize ulaşmaya çalışırken, daha kaç kişiyi yaralayacaksınız?" diye soruyor.

İtiraf etmeliyim, bu açıdan bakınca görüyorum ki, benim bugüne kadar çoğunlukla korkusuzluk diye nitelendirmiş olduğum şey, belki de bencillik oluyor, gözlerini diğerlerinin kırılganlıklarına, narinliklerine, korkularına kapatmak oluyor. Korkmak ayıpmış gibi.

Hikayenin yazılışındaki başarıdan söz etmeye pek lüzum yok sanırım, zira bana bile böyle şeyler düşündürdüyse benim için iyi bir hikayedir. Elinize sağlık, gerçekten güzel olmuş.

Çevrimdışı Legend

  • ***
  • 590
  • Rom: 18
  • I write because your wrong
    • Profili Görüntüle
Ynt: Metrobüs Hattı
« Yanıtla #9 : 08 Haziran 2012, 04:16:46 »
Her cümlenin, her paragrafın hedefini on ikiden vurduğu kuvvetli bir yazı olmuş, inanılmaz güzel bir yazı  olmuş, hala etkisindeyim. Kalemine sağlık.

Kavramları ,düşünceleri hikaye tadında ki akışa nasıl yedirdiysen bazen dozu farketmeden aldım , dönüp ikiyi hatta üçü okuyacağım kadar kuvvetli de bu dozlar.

Ellerine,yüreğine sağlık Galaxie.

Çevrimdışı Berre

  • ****
  • 1340
  • Rom: 34
  • Güle güle fermuar!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Metrobüs Hattı
« Yanıtla #10 : 08 Haziran 2012, 09:14:58 »
Uzun zamandır okuyamıyordum Düşler Limanı'ndaki yazıları, dün akşam bu yazıyla birlikte çok güzel bir siftah yapmış oldum.

Yazıyı bu denli beğenmemi sağlayan onlarca neden sayabilirim yukarıdan. Üslubun, benzetmelerin, kullanılan kelimeler... Ama bunların hepsinden öte bir şey var ve o da diğerlerini gölgede bırakıyor. Çok gerçek, hemen başucumuzda yaşanan olayları yazmışsın. Hem de öyle bir yazmışsın ki okuyan herkesin kendisi için bir pay çıkarmasını sağlamışsın. Çünkü ben de okurken düşünmeden edemedim, "Hedefi tam on ikiden vurmak böyle bir şey olsa gerek." diye.

Bunlara ek olarak özgürlüğe dair yaptığın dokundurmalarda tuz biber oldu.

Ne diyebilirim ki? Kalemine sağlık.

Çevrimdışı magicalbronze

  • *
  • 4075
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Metrobüs Hattı
« Yanıtla #11 : 08 Haziran 2012, 11:28:30 »
Ben de tüm arkadaşlara katılarak beğendiğimi belirtmek istiyorum.

Malkavian'ın belirttiği umut olayıysa bence hikayenin şu anki hissiyatını çok farklı yerlere götürebilirdi. Buradaki umut aslında son cümleyle "kötünün iyisi" bir umut olsa da, karamsar düşüncelerle dolu olsa da, "Sonra şansım yaver giderse gecesinde sadece kahverengiye dönüşeceğim yeni bir güne uyanıyorum." cümlesiyle vuku buluyor. Bu özgür, yalnız ve metrobüste tek başına kalmış kız için var olan umut gece eve geldiğinde siyah olarak değil, en azından bir parça renk barındırabilecek kahverengi olmak.

Üslup ve anlatımıyla farklı ve etkileyici olmuş. Ellerinize sağlık. Lütfen yazmaya devam edin.
"Her neyse sahip olunan, doğar ve ölür.
Bu nefsi müziğin içinde sıkışmış herkes
İhmal eder ölümsüz aklın harikalarını."
- William Butler Yeats, "Sailing to Byzantium "

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Metrobüs Hattı
« Yanıtla #12 : 08 Haziran 2012, 13:30:59 »
Ben bunu okurken ne düşündüğümü hatırlayamıyorum. Öyle hissiz bir his veriyor ki, anlatamam. Bir şey düşünmekten çok, bir şey yaşamışım da, bu yaşananları uzun bir süre sonra bilinçaltım bana anlatıyormuş gibi oldum. Etkilendim, bir o kadar da üzüldüm.

Gitmiş ve gidecek olanlar için, hayallerini gerçekleştirmekten çok hayallerini yıkacak bir şehir gözüyle baktığım o büyük şehir, senin cümlelerinle daha da anlam buluyor şimdi.

Yazdığın yazının edebi kalitesi çok kuvvetli değildi. Bir çok anlatım bozukluğu ve yazım yanlışı vardı lakin bu en profesyönellerin dahil yapabilecekleri hatalardır. Bununla birlikte, yazının somut ve soyut öğeleri birleştirdiği noktalar o kadar akıcıydı ki, dil kuralları o an için anlatılana oranla gerçekten gereksizdi.

Her türlü beğendim, güzeldi.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Galaxie

  • **
  • 375
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Ynt: Metrobüs Hattı
« Yanıtla #13 : 08 Haziran 2012, 14:21:32 »
Hepinize yorumlarınız için tek tek teşekkür etmek isterdim ama kendimi tekrarlamamak için şöyle yazayım.

Kendimi yazma konusunda geliştirmeye çalışırken başarısız olmadığımı görmek çok güzel. Beğenmeniz gerçekten motive ediyor. Anlatım bozukluklarım, yazım hatalarım, tekrarlarım mutlaka olmuştur, her yazımda oluyor. Ama onları da yavaş yavaş üstümden silkmeye çalışıyorum. Eleştiriler için de çok sağolun, kendimi düzeltmeme yardımcı oluyor.

İngillizce'de "you made my day" diye söz vardır. Söylemeden edemedim. Tekrar hepinize teşekkürler.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Metrobüs Hattı
« Yanıtla #14 : 08 Haziran 2012, 17:06:14 »
Uzun bir yorum yazmak istedim ama yazamadım. Müzik dinliyordum, durdurdum, 5 dakikadır öylece bakıyorum belki yorum yapabilirim diye ama çıkmıyor. Yazın beni eskilerin değimiyle "lâl etti". Bir yazıda birçok önemli konuya çok güzel şekilde değinmişsin, tebrik ederim. Üstteki yorumların hepsini de yorumuma dahil etmişim farz et. Tekrardan tebrikler.

Malesef sadece 1 Yazar Puanı verebiliyorum, elimde olsa 5 tane verirdim.
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.