Kayıt Ol

Neden?

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Neden?
« : 23 Mart 2011, 14:56:50 »

“Neden? “ olur bazen yöneltilen soru. Havanın ne kadar güzel olduğunun öne sürülmesi veya şu önceki günün güzel göğünün altında yürürken ilaçlarını içmeyi unuttuğunun hatırlatılması gibi rahatsız bir soruydu. Gereksizdi ve cevap vermeyecekti. Aksini her kim savunursa savunsun kimse konuşmasa ve haksızlıklarını onlara izah etmese dahi güneşin ekinoksta dönmeyi reddetmeyeceği gibi, gerçek değişmezdi. Sesleri birleştirerek bir cümle kurma eylemi, güzel günlerin hiç gelmeyeceğini bildiğini sanan karamsarların tepelerindeki kargalarının kanatlarından dökülen bitler kadar zaruretsizdi.

Uzun günlerin ve yalnız gecelerin sınamadığı bir güzellikti onun çehresi. Gerçekti ve öyle kalacaktı. İyimser olmak gerekmezdi çünkü meleklerin ışığında kutsanmış olmalıydı. Kötüyü düşünmek için çok iyiydi. Saflıktı belki kimisinin diyeceği, gerçek bu değildi. Farklı görmekti sanki söylenmesi gereken nicelerine göre, önceki olasılık kadar değilse bile, gerçek buna da uzaktı.

Diğer herkes izafi olarak değişik görüyordu, O düzgün görürken. İnsanların sormakta ahmaklık ettikleri suallerin cevaplarını kendilerinin zaten bildiklerini izah etmekten yorgun düşmekti asıl problemi. Aksak bir tümceyi kemiksiz dilinde inşa edipte dışarıya salmaktan acizdi. Yorgundu. Öyle yorgundu ki dudakları kapanmaya üşenirdi. Sıkıntısının dibi gözden ıraktı.

Kimdi peki gözlerini bir defa kapatıp açtığında karşısında bulduğu? Kimdi ona öylesine uzakta kalmışçasına bakan, özlem duyup da bilmediği, susayıp da içmediği. Sahi soru neydi? “Neden?” demişti sadece. Tüm kâğıdı kızıla boyarken elini uzatmıştı. Kendi elinin bir başkasınca dokunulmasını en son ne zaman koşulsuz kabullenmişti?

Pastel boyanın pütürlü kızıl deseni dikdörtgen kâğıtta mükemmel bir üçgeni işaret ederken üçüncü köşeyi çizmesine izin vermeyen bu el ne düşünüyordu? Üçgen mükemmel olmalıydı! Elin sahibi öteki eli ile yeşili uzattı. Üçgenin ortasına ufak ama kararlı bir yuvarlak çizdi ve bekledi. Kızın gözlerinin içine bakıyordu. “Neden?” dedi tekrar. “Neden bu kadar kırmızı? Biraz yeşer!” dedi sevecen bir lakırdıyla.

Kız yanaklarını şişirdi. Küçük bir kız gibiydi ama en az otuzunda olmalıydı. Beyaz giyiyordu, diğer herkes gibi. Genç adam da onun yaşlarında olmalıydı. Nasıl kızın da kendi yakasında A yazıyorsa genç adamın adı da J olmalıydı çünkü beyaz gömleğinin ön cebinin üzerinde bu harf işlenikti.

Bazıları çift harfli olurlardı. Amy kendisini biraz özel hissederdi çünkü alfabenin ilk harfi ona aitti. Oysa bunca A ile başlayan diğerleri hep iki harfliydiler. Anna An, Allison Al, Aloisa Ao, Alice ai ve diğerleri. Çoğunu tanırdı ama hiç biri ile konuşmazdı. Söyleyecek bir şeyi olmazdı ve olsa da diyalog kurmak için çok yorgundu.

Öyleyse adamda Amy’yi ateşleyen neydi? Miskin zihnini canlandıran ama tam olarak ayaklandırmayan, bir yandan da telaşlandıran, garip duyguya hitap eden neydi? Bir arkadaşın varlığının verdiği henüz hiç bilmediği tatlı bir histi bu. Tanımak için uzun bir zamanı olacaktı. Ne de olsa enstitüden çıkmak zorunda değildi. Dışarısı ona soru soracak yüzlercesi ve belki de yüz binlercesi ile dolu olacaktı!

Peki sarıyı ne zaman almıştı eline? Kırmızı ve yeşile yakışacağını düşünmüş olmalıydı. Sarıyı tek başına sevmediğini anımsıyordu. Neden sarı kullandığını kendisine sorduğunu fark ettiğinde kitlendi. Cevabının olmaması onu önce yavaşça, ardından hızla ve kuvvetle gerdi. Dikkatini odaklamaya çalıştı ama beceremedi. Yapabildiği tek makul ve hızlı eylem sarı dışında bir başka rengi kavramak olmalıydı. Oysa yapmadı. Amy kendi kâğıdına sanki kendisininmiş gibi resmeden J’yi nefretle süzdü. “Çünkü sen de sarı kullanıyorsun.” Dedi dişlerini gıcırdatarak.

Amy şaşkındı çünkü kendi sesini duymayalı ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu. Kendi sesini duymayı bu kadar istemiş olabilir miydi peki? Adil değildi, hem de hiç. Çünkü sesi annesinin sesiydi. Bir sonraki saniyede gözyaşlarına boğulması bundandır. Enstitüde insanlar çok ağlarlar ama hiç birine bir doktor gelmez. Amy kırmızı, sarı ve yeşille bezeli kâğıdının önünde kâğıda dökülen damlaların burduğu kâğıt bombelerini izlerken omzuna dokunan Dr. Harrison’ın şaşkın sesini duyamadı bile. Çünkü resimdekiler el ele tutuşmuş Amy ile J idi. Amy’nin kırmızı bir eteği, J’nin de sarı bir gömleği vardı. İkisinin de yeşil atkısı ve eldivenleri vardı. Kar yağıyor olmalıydı çünkü gök hafifçe bastırılmış kırmızıdan oluşan bir pembeydi ve hafif siyah yuvarlaklara alınmış kâğıdın kendi beyazı ile bezeliydi.

“Amy, hemşire bana konuştuğunu söyledi. Lütfen tekrarlar mısın? Benim için. Hadi lütfen.” Dedi kibarca. Bu bir soru değildi, soru kılıfına sokulmuş bir emirdi. Amy kendisine emredilmesini sevmezdi ama bunu önemsemediğini gördüğünde yine kendi sesine şaşırarak şakıdı, “Kâğıdımı önce yeşile sonra sarıya boyadı! Ne hakla yapar bunu ve ben neden annem gibi ses çıkartıyorum?” dedi sinirli gözlerinden akan yaşları kol yenleri ile silmeye çalışırken.

Doktor şaşkındı çünkü öyle olmalıydı. Aksi mümkün değildi. Amy oradaki herkesin fiziksel açıdan en az kendisi kadar sağlıklı olduğunu biliyordu. Çoğu nasıl Amy konuşamıyorsa aynısı olmasa bile benzer kısıtlamalara sahiplerdi. Pek azının durumu doğuştandı ve pek çoğu güçlü bir veya birkaç travma geçirmişti. Amy biliyordu çünkü o özeldi. Onun yakasında “A” vardı.

Doktor odağını Amy’den J’ye çevirdi, “Söyle bana John, Amy ile ne konuştun?” dedi masa başında yer alırken aynı diğer ikisi gibi diz çökerek. “Çok fazla kırmızı kullanıyor Hari. O iyi bir renk değil Hari.” Dedi gözlerini kaçırarak. Harrison biliyordu, kırmızı John için özellikle iyi bir renk olmaktan çok öteydi. Buna rağmen gözyaşları ile beneklenmiş resimde bolca kırmızı vardı. John’un kırmızıya karşı korkusu probleminin birincil semptomuydu. Harrison tek bir kelime daha etmedi ve kalkıp gitti.

Bazı hastalar onun hemşireye Amy ile John’u mümkün olduğunca bir arada tutması için talimat verdiğini iddia etmişlerse de bilginin gerçekliği kesin değildir. Kesin olan tek şey, bedenen iki yetişkinin ama ruhen aslında iki çocuğun birlikte oyun oynadıklarından başka bir şey değildir. [*]Bu öykü, bir arkadaşımın çekmeyi düşündüğü ama esasında daha uzun olması amaçlanmış ancak henüz hayat bulmamış bir kısa film senaryosudur. Devamını yazmayı düşünüyorum ama başka bir zaman.[/*]